Cep belası başlığını koyduğumda hangi konuda yazacağımı anlamışsınızdır diye tahmin ediyorum. Eskiden 7’den 70 diye bir tanım vardı; küçükten büyüğe herkes anlamında kullanılan. Son yıllarda toplumdaki cep telefonu üzerinden sosyal medya, oyunlar vb. kullanım yaş dağılımını ve sıklığını düşündüğümüzde bu tanımı 2’den 92’ ye diye değiştirmemiz gerekiyor galiba!
1990'larda dünyada kullanımı yayılmaya başlayan internet, beraberinde pek çok artıyı ve aynı zamanda pek çok sorunu ve değişimi de beraberinde getirdi.
Yolda, sokakta, evde, işte, trafikte, tv karşısında, hem cep telefonuna bakan hem de başka işler yapan insanlar görmek normalimiz oldu ne yazık ki! Cep telefonundan sosyal medya kullanmayan ya da mesajlaşmayan kişileri garipsiyoruz ve çağ dışı olarak yorumlayabiliyoruz.
Neredeyse her yaş grubunun elinde görmeye alıştığımız cepler çoğunlukla da ergenler ve gençler arasında kullanılıyor, onlar için cep demek internet demek, internet demek; sosyalleşmek, arkadaşlar, iletişim, keyif, haz alma, öğrenme, kaçma, rahatlama, zaman geçirme demek.
Gençler İnternet vasıtasıyla dünyanın pek çok yerinde arkadaşlıklar edinmekte, dostlar kazanmakta, bilgi ve veri akışı sağlamakta, dünyayı tanımaktadırlar. Yüz yüze kurdukları ilişkilerin benzerlerini internet üzerinde kurmakta ve bu sanal dünyayı hayatın devamı hatta bazen hayatın kendisi olarak görmektedirler.
Günlük hayattaki alışkanlıkların bazılarını, sevgiyi, aşkı, hayranlığı internetteki sanal ilişkilerinde de yaşamaya devam etmektedirler. Filmlerdeki, dizilerdeki karakterlere karşı oluşabilen hayranlık, aşk ya da onların gerçekmiş gibi olduğu algısı, internet üzerinden tanıdığı, sanal ilişkilerde aynı şekilde, gerçekmiş gibi oluşabilmektedir. Sanal ortamda başlayan ve biten ilişkiler sadece ergenler için değil yetişkinler için bile normalleşmektedir.
Ayrıca İnternet kullanımındaki artış ve vazgeçememe ve sınırsızlık; bağımlılık sınırlarını zorlamaktadır. Alkol ya da kumar bağımlığı için ön görülen tanımlar internet kullanımı içinde geçerli kabul edilmektedir. Yani internetin şuursuzca yani kontrolsüzce kullanımı artık bağımlılık kabul edilmektedir. Ör: sosyal medyadaki hesaplarını kontrol edemeden duramama, huzursuz olma, birşeyleri kaçırıyormuş hissi, şars biterse diye kaygılanma, telefonunu yanından ayıramama vb.
Ergenlerin sanal ortamda çok fazla zaman geçirmeleri, sosyalleşme, bir gruba ait olma ihtiyaçlarını sadece internette doyurmaları, gerçek hayatta yüz yüze kurdukları ilişkilere zarar verebilmektedir. İnternetin aşırı kullanımı, gencin yalnızlaşmasına, içine kapanmasına ve bunların sonucunda da yüz yüze kurduğu ilişkileri yürütmekte zorlanmasına, çabuk pes etmesine, sanal ortamdaki arkadaşlık ya da flört ilişkisini gerçek olarak kabulüne, cinsel suistimale vb. pek çok şeye neden olabilmektedir.
İnternet çağında internet kullanımını tamamen yasaklanamaz, bununla beraber, gençlerin ruh ve beden sağlıkları için onları kontrollü kullanıma motive etmek, onlara model olmak önemlidir.
Ergen çocuklarınızın internette geçirdikleri zamanın çokluğu ya da azlığından daha önemli bir şey; sosyalleşmek için gerçek hayatta neler yaptığına dikkat edin. Spor yapması, bir hobisinin ve merakının olması, arkadaşlarıyla yaptığı sosyal etkinliklerin varlığı, sizlerle kurduğu iletişim ve sohbetin kalitesi… Sanal dünya ile gerçek dünyayı dengeyle yaşabilmesi onu olumsuz süreçlerden koruyacaktır.
Cep belası başlığını koyduğumda hangi konuda yazacağımı anlamışsınızdır diye tahmin ediyorum. Eskiden 7’den 70 diye bir tanım vardı; küçükten büyüğe herkes anlamında kullanılan. Son yıllarda toplumdaki cep telefonu üzerinden sosyal medya, oyunlar vb. kullanım yaş dağılımını ve sıklığını düşündüğümüzde bu tanımı 2’den 92’ ye diye değiştirmemiz gerekiyor galiba!
1990'larda dünyada kullanımı yayılmaya başlayan internet, beraberinde pek çok artıyı ve aynı zamanda pek çok sorunu ve değişimi de beraberinde getirdi.
Yolda, sokakta, evde, işte, trafikte, tv karşısında, hem cep telefonuna bakan hem de başka işler yapan insanlar görmek normalimiz oldu ne yazık ki! Cep telefonundan sosyal medya kullanmayan ya da mesajlaşmayan kişileri garipsiyoruz ve çağ dışı olarak yorumlayabiliyoruz.
Neredeyse her yaş grubunun elinde görmeye alıştığımız cepler çoğunlukla da ergenler ve gençler arasında kullanılıyor, onlar için cep demek internet demek, internet demek; sosyalleşmek, arkadaşlar, iletişim, keyif, haz alma, öğrenme, kaçma, rahatlama, zaman geçirme demek.
Gençler İnternet vasıtasıyla dünyanın pek çok yerinde arkadaşlıklar edinmekte, dostlar kazanmakta, bilgi ve veri akışı sağlamakta, dünyayı tanımaktadırlar. Yüz yüze kurdukları ilişkilerin benzerlerini internet üzerinde kurmakta ve bu sanal dünyayı hayatın devamı hatta bazen hayatın kendisi olarak görmektedirler.
Günlük hayattaki alışkanlıkların bazılarını, sevgiyi, aşkı, hayranlığı internetteki sanal ilişkilerinde de yaşamaya devam etmektedirler. Filmlerdeki, dizilerdeki karakterlere karşı oluşabilen hayranlık, aşk ya da onların gerçekmiş gibi olduğu algısı, internet üzerinden tanıdığı, sanal ilişkilerde aynı şekilde, gerçekmiş gibi oluşabilmektedir. Sanal ortamda başlayan ve biten ilişkiler sadece ergenler için değil yetişkinler için bile normalleşmektedir.
Ayrıca İnternet kullanımındaki artış ve vazgeçememe ve sınırsızlık; bağımlılık sınırlarını zorlamaktadır. Alkol ya da kumar bağımlığı için ön görülen tanımlar internet kullanımı içinde geçerli kabul edilmektedir. Yani internetin şuursuzca yani kontrolsüzce kullanımı artık bağımlılık kabul edilmektedir. Ör: sosyal medyadaki hesaplarını kontrol edemeden duramama, huzursuz olma, birşeyleri kaçırıyormuş hissi, şars biterse diye kaygılanma, telefonunu yanından ayıramama vb.
Ergenler, bir an önce büyümek isterler, özellikle 15 yaş altındaki ergenler için zaman hiç geçmez sanki. Bir an önce büyümeli ve büyüklerin yaptıkları her şeyi yapabilmelidirler. Dışarıda kalış süreleri, arkadaşlarıyla konuşma süreleri, ders çalışma süreleri gibi... Kendilerine konan tüm kısıtlamalardan büyüyünce kurtulacaklarına inanırlar.
İlk cinsel deneyim ergenler için büyük anlamlar taşımaktadır. Erkekler için erkek olmak gibi “erkeksi” yani daha çok erkekler dünyası için anlamlar taşır, bu deneyim erkek olmanın en temel göstergesi ve övünme kaynağı olacaktır. Kız ergenler bu konuda erkeklere göre daha farklıdır. Onlar için bu konu daha kapalı yaşadıkları, utandıkları ve çoğunlukla da üzerinde daha ender düşündükleri bir konudur. Ama yine de onlar için de ileride yaşayacakları ilk cinsel ilişki deneyimi çok önemlidir.
Kız ergenler için daha “duygusal ” anlamlar taşımakta olan cinsel deneyim ergen kızların ilk cinsel deneyimlerini yaşadıkları kişiler için “sevdiğim” tanımını kullanmaları şaşırtıcı değildir. Kızlar erkelerin tersine ilk cinsel deneyimini anlattığında, akranlarından çoğunlukla destek alamamakta hatta tepki görmektedirler, bu değerlendirmenin kendi hemcinsleri tarafından bile erkek dünyası değerleri ile yapıldığının göstergesidir. Kızlar ilk cinsel deneyimleri ile ilgili olumlu duygular yaşasalar da, bu duygulara suçluluk, utanma, korku ve kaygının da eşlik ettiğini erkeklerden daha çok ifade etmektedirler.
Cinsellikle ilgili cinsiyetler arasındaki ayırımcılık ve uçurum, ergenlikte daha da artarak derinlerşerek devam eder.
Cevap çok net; bedensel ve duygusal olarak hazır olunduğunda. Peki, ne demek bu? Ergenlik dönemi ilk cinsel ilişki için pek de uygun olmayabilir çünkü ergenlik risklerin alındığı hatta risk almanın sevildiği bir gelişim dönemi. Cinsellikte risk almak demek ise, cinsel yolla bulaşan hastalıklar, ergen gebelikleri ve kişide oluşabilecek olumsuz ruhsal etkiler demektir.
Sağlıklı cinsel ilişki için; bedensel büyümenin tamamlanması yani ergenliğin bitmesi ve ruhsal olarak da bu sorumluluğu taşıyabilmek temel koşullardır.
İlk cinsel ilişki için karşılıklı onay, ‘hayır’lara saygı duymak ve pişman olunmayacak bir zamanda yaşamak en doğrusudur. Büyüdüğünü kanıtlamanın tek yolu cinsel ilişki yaşamak değildir.
Cinsel ilişki, yetişkin davranışıdır yani sorumluluk gerektirir. Cinsellik ise sadece cinsel birleşme demek değildir. Birleşme olmadan yaşanabilecek cinsel paylaşımlar, mastürbasyon, karşılıklı mastürbasyon, ergenleri pişman olabilecekleri pek çok davranış ve hastalıktan korur.
Ergenler, bir an önce büyümek isterler, özellikle 15 yaş altındaki ergenler için zaman hiç geçmez sanki. Bir an önce büyümeli ve büyüklerin yaptıkları her şeyi yapabilmelidirler. Dışarıda kalış süreleri, arkadaşlarıyla konuşma süreleri, ders çalışma süreleri gibi... Kendilerine konan tüm kısıtlamalardan büyüyünce kurtulacaklarına inanırlar.
İlk cinsel deneyim ergenler için büyük anlamlar taşımaktadır. Erkekler için erkek olmak gibi “erkeksi” yani daha çok erkekler dünyası için anlamlar taşır, bu deneyim erkek olmanın en temel göstergesi ve övünme kaynağı olacaktır. Kız ergenler bu konuda erkeklere göre daha farklıdır. Onlar için bu konu daha kapalı yaşadıkları, utandıkları ve çoğunlukla da üzerinde daha ender düşündükleri bir konudur. Ama yine de onlar için de ileride yaşayacakları ilk cinsel ilişki deneyimi çok önemlidir.
Kız ergenler için daha “duygusal ” anlamlar taşımakta olan cinsel deneyim ergen kızların ilk cinsel deneyimlerini yaşadıkları kişiler için “sevdiğim” tanımını kullanmaları şaşırtıcı değildir. Kızlar erkelerin tersine ilk cinsel deneyimini anlattığında, akranlarından çoğunlukla destek alamamakta hatta tepki görmektedirler, bu değerlendirmenin kendi hemcinsleri tarafından bile erkek dünyası değerleri ile yapıldığının göstergesidir. Kızlar ilk cinsel deneyimleri ile ilgili olumlu duygular yaşasalar da, bu duygulara suçluluk, utanma, korku ve kaygının da eşlik ettiğini erkeklerden daha çok ifade etmektedirler.
Cinsellikle ilgili cinsiyetler arasındaki ayırımcılık ve uçurum, ergenlikte daha da artarak derinlerşerek devam eder.
Gebeliğin başladığı ilk 3 ay içinde cinsel ilişkiye girmek düşük riskini ortadan kaldırmak için genellikle doktor tarafından yasaklanır. İlk üç ay gebelik belirtilerinin de yoğun yaşandığı cinsel keyfin doğal olarak ertelendiği aylardır. Bu aylarda çoğunlukla cinsel istekte azalma görülür, çok az oranda kadında cinsel istekte artış gözlenir.
Cinsellik gebeliğin ilk üç ayı haricinde gebeliğin son ayına kadar anne adayının rahat ettiği pozisyonlarda yaşanabilir. Toplumda bilinenin aksine, gebelikte eşinizle tensel ve cinsel temasınızı korumanız hem sizler için hem de bebeğiniz için sağlıklıdır.
İlerleyen gebelik aylarında kadının şefkat görme ve sevilme ihtiyacında belirgin bir artış olur. Gebelik ilerledikçe çiftin fark etmesi gereken en önemli şeylerden bir tanesi, cinselliğin sadece penis ve vajina birleşmesi olmadığı, cinsel keyfin birleşme olmadan da yaşanabileceğidir. Masaj, mastürbasyon, karşılıklı mastürbasyon, oral seks gibi seçeneklerle çift karşılıklı doyuma ulaşılabilir.
Gebelik ilerledikçe kadınların tensel temas ihtiyaçları ağırlıklı olarak ortaya çıkar. Cinsel istekten ziyade şefkat, ilgi, sevgi görmek gibi ihtiyaçlar ön plandadır. Erkekler bunu cinsel istek gibi algılayabilir; oysaki çoğu kadın bu dönemde cinselliği kendi istediklerinde yaşamayı dilerler, buna saygı gösterilmesi önemlidir.
Gebelikte cinselliğin bebeğe zarar vereceği yanılgısı toplumda yaygın olsa da bilimsel bilgiler bunun tam tersini göstermektedir. Gebelikte eşinizle tensel ve cinsel temasınızı korumanız hem siz hem de bebeğiniz için sağlıklıdır. Dikkat edilmesi gereken şey ise, cinsel ilişkinin anne adayının istediği pozisyonlarda ve anne adayını ilişkiye zorlamadan yaşanmasıdır.
Gebelik gibi lohusalık dönemi de hassasiyet gerektiren bir dönemdir. Erkeklerin eşlerinden gebe kalmadan önceki cinsel isteğini ya da ilişki sıklığını beklemeleri ya da “eşim neden beni istemiyor” demeleri, gebeleri ve gebelik dönemi tam anlamamak demektir. Karşılıklı hoşgörü ve anlayış bu dönemin geçmesinde çifte yardımcı olacaktır.
Gebelik döneminde cinsel ilişkiden kaçınılması eşlerin birbirinden uzaklaşmasına neden olabilir. Bu nedenle gebelikten önceki sıklık da olmasa da cinsel ilişkiyi bırakmamak gerekir. Doğumdan sonra da loğusalık, bebek, bebeğin sorunları, uykusuzluk, yorgunluk derken eşler arasında ciddi kopmalar yaşanabilir. Bunun farkındalığıyla kadının istediği sıklıklarda ve pozisyonlarda ilişkiyi yaşamaya devam etmek karı koca kimliklerini korumak için önerilir.
[fotogaleri=364,3028]
HAFTA HAFTA HAMİLELİK
Gebeliğin başladığı ilk 3 ay içinde cinsel ilişkiye girmek düşük riskini ortadan kaldırmak için genellikle doktor tarafından yasaklanır. İlk üç ay gebelik belirtilerinin de yoğun yaşandığı cinsel keyfin doğal olarak ertelendiği aylardır. Bu aylarda çoğunlukla cinsel istekte azalma görülür, çok az oranda kadında cinsel istekte artış gözlenir.
Cinsellik gebeliğin ilk üç ayı haricinde gebeliğin son ayına kadar anne adayının rahat ettiği pozisyonlarda yaşanabilir. Toplumda bilinenin aksine, gebelikte eşinizle tensel ve cinsel temasınızı korumanız hem sizler için hem de bebeğiniz için sağlıklıdır.
İlerleyen gebelik aylarında kadının şefkat görme ve sevilme ihtiyacında belirgin bir artış olur. Gebelik ilerledikçe çiftin fark etmesi gereken en önemli şeylerden bir tanesi, cinselliğin sadece penis ve vajina birleşmesi olmadığı, cinsel keyfin birleşme olmadan da yaşanabileceğidir. Masaj, mastürbasyon, karşılıklı mastürbasyon, oral seks gibi seçeneklerle çift karşılıklı doyuma ulaşılabilir.
Gebelik ilerledikçe kadınların tensel temas ihtiyaçları ağırlıklı olarak ortaya çıkar. Cinsel istekten ziyade şefkat, ilgi, sevgi görmek gibi ihtiyaçlar ön plandadır. Erkekler bunu cinsel istek gibi algılayabilir; oysaki çoğu kadın bu dönemde cinselliği kendi istediklerinde yaşamayı dilerler, buna saygı gösterilmesi önemlidir.
Bayram yaklaştı. Yine güzel dilekler dinleyeceğiz TV’lerden, büyüklerimizden. Yine elimizden geldiğince kutlayacağız Ramazan Bayramını; Küsler barışsın diyeceğiz, büyüklerin ellerinden küçüklerin gözlerinden öpeceğiz, akrabalarımıza ziyaretler yapacağız, bol tatlı yiyeceğiz, şekerleri toplayacağız, çocuklara harçlıklar vereceğiz, bol güleceğiz. Bayram ya, birbirimize iyi davranacağız, üzmeyeceğiz hoş tutacağız... Tutacağız da ya sonra?
Ülkemize gerçek bayram ne zaman gelir? Dünyada gerçek bayram ne zaman kutlanır? Ülkede bu kadar insan ölümlerden acı çekerken, şehitlerimiz her an aklımızdayken ve sonu gelmezken ölümlerin, acıların, BAYRAM gelir mi bize acaba!
Dünyanın neredeyse her yanında kaos varken, terör insanların canını acımasızca alırken, neden öldüler dediğimizde ‘kurgulanmış saçma ve acımasız örgütler’ yüzünden demek insanı en çok çaresiz ve öfkeli hissettiriyorken, Bayram ne demek diyor bir tarafım…
Kim daha güçlü diye soruyorum kendi kendime; İnsanın insana dair, yaşama dair sevgisi mi yoksa insanın GÜÇ’e dair sevgisi mi? Ülkeler arasında ki var olma savaşının DİN’ler üzerinden dini kullanarak yapılması, kendi bekalarını başka ülkelerdeki canları hiçe sayarak yapmaları bana hep sorgulanmaya muhtaç gelmiştir.
Dünyada oynadığımız oyunun adı birlik oyunu olsa ne güzel olur.
Ülkeler hep birlikte oturup ihtiyaçlarını saptasa ve dünya nimetlerini, madenleri, suları, gıdaları vb. nasıl eşit ve adil paylaşırızın yollarını arasa, bilimsel çalışmalar üzerine kafa yorsak hep beraber, İNSAN olmanın yollarını tartışsak, okullarda İNSAN ‘a dair DEĞER’lere dair, ERDEM’e dair dersler olsa, gerçekten İNSAN olmayı hedef edinsek, gerçek mücadele bu olsa, kültürler arası paylaşım çalışmaları yapsak mesela, tanısak her ülkeyi, tanısak her kültürü, tanısak birbirimizi, hikayelerimizi dinlesek, öldürmeye devam edebilir miyiz hala? Her yapılan şey, İNSAN'a yakışır bir şekilde nasıl yapılır diye sorsak, doğaya ve dünyaya duyarlı nasıl yaşarız temel kaygımız olsa... Savaşlar sürer mi yine de?
Daha iyi yaşamak, daha çok elektrik tüketmek, daha çok enerji için, daha çok eşya, daha çok daha çok… Kapitalist sistemin devamı için, daha çok tüketmek lazım, ‘DAHA ÇOK İÇİN’ daha çok insan ölecek, daha çok kan akacak ise her daha çok da başka insanın kanı canı varsa, insanın boğazından nasıl geçer yedikleri?
Dünya ne zaman yaşar BARIŞ’ı, insan ne zaman İNSAN olur?
Evlilik kurumunda; uyum, sevgi, kabul, saygı vb. değerler aile birliğinin sağlıkla devam edebilmesi için olmazsa olmaz değerlerdendir. Birbirinin varlığına saygı ve tolerans azalırsa, sevgi kuş gibi uçar giderse, tahakküm kurma talepleri coşarsa, sınırlar hapishane demirlerine dönerse, sanmayın ki bu kurum sağlıklı bir şekilde devam eder.
Evliliği zorlayan ve evin duvarlarını zedeleyen ya da yıkan en önemli konular; şiddet, aldatma, üçüncü şahıslar, kök aileler, özensizlik, kıskançlığın patolojik boyutu vb. olarak sıralayabiliriz.
"Evlendiğimde bu adam/kadın böyle değildi. Çok gülerdik, eğlenirdik, iyi anlaşırdık, biz farklı bir çift olacağız, bizim evliliğimiz diğerlerine benzemeyecek derdik" vb. sözler kötü giden bir evlilikte çok duyulan ifadelerdendir.
Evlendikten sonra erkeğin ya da kadının birbirini üzerinde tahakküm kurmaya çalışması, kıyafete karışmalar, görüşülen arkadaşları eleştiriler, yasaklamalar, ne kadar güzel gülüyorsunların, dışarda dikkatli güllere döndüğü, kişilerin benlik alanlarını zorlayan ve kişiyi var olduğu kişiden başka birine dönüştürmeye çalışan yönlendirmeler bir yerden sonra hayatın tadını tuzunu kaçırabilir.
Eğer zorbalığı yapan kişi durmazsa ya da çift beraber daha ılımlı ve pozitif tarafa yönelmezse çoğu çift için boşanma düşüncesi ve eylemi kapıya dayanır.
Zorbalığa uğrayan kişi için iki yol vardır; ya kendi olmayı tercih edecektir ve boşanacaktır ya da eşinin istediği kişi olarak kendinden vazgeçecektir.
Bu ülkede bir kadın dünyaya geldiğinde nasıl yetiştirileceği bellidir. Toplumsal beklentiler, aile beklentilerinin önündedir her zaman. Cinsel bir varlık değilmiş gibi, cinselliği yok sayılarak büyütülür. Evde daha çok zaman geçirir, bebeklerle oynar, pembe giyer, şirin ve uslu olması yönünde bol bol büyülü komut alır ve uslu olduğu ve evet dediği için ödüllendirilir, tersi durumlarda cezalandırılır.
Bedenine ait olan ve çok önemli görevleri olan vajina kız çocuğuna ‘kutu’, ‘kukuş’, ‘orası’ gibi sevimli ya da bedeninden ayrı bir yermiş gibi adlandırılır. Kendine, bedenine cinselliğine yabancı büyütülen kız çocukları bunu uzun bir süre hiç sorgulamazlar, üzerinde çoğunlukla düşünmezler. Bunu öylece olduğu gibi kabul eder ve normalleştirilirler.
Ergenliğe girdiklerinde ise adet kanı ve ağrısıyla tanıştıklarında zaten hiç barışık olmadıkları oralarıyla ilgili daha çok kavga ederler.
Evlenen komşu kızlarının ilk gece hikayelerini dinledikçe cinselliğin ne beter bir şey olduğuna iyice emin olurlar. Okulda erkek arkadaşlarının cinsellikle ilgili sohbetlerine kazara bile olsa tanık oldukça erkek arkadaşlarının, sevgililerin isteklerini duydukça hayatın gerçekleri onlar için daha net şekilleniyordur artık. Mastürbasyon sadece erkekler için vardır, onların yapması günahtır.
Eğer kazara merakına yenilip ailesine ki çoğunlukla annesine cinsellikle ilgili soru sorarsa alacağı cevap “evlenince eşinden öğrenirsin ne yapacaksın şimdi bunu, merak iyi değildir, insanın başına ne gelirse meraktan gelir...” gibi geçiştirmelerle konunun erkeklerin hakimiyetinde, bilgisinde olduğu algısı iyice yerleşir.
KENDİ BEDENİNİ VE KEYİF SÜREÇLERİNİ KEŞFETMEMİŞ KADINLAR
Erkekler cinsellikle az bilgili ama çok ilgili olduğu için de eşinden cinselliği öğrenmeyi bekleyen bir kadın çoğunlukla hayal kırıklığına uğrar. Çünkü erkek de kadından yatakta çok rahat ve her istenileni yapabilen biri olmasını bekler. Kendi bedenini, keyif süreçlerini keşfetmemiş bir kadın için bu pek de mümkün değildir.
Fizyolojik olarak hiçbir engel yoktur, her kadın orgazm olabilir. Yeter ki; kendini, bedenini tanıyan, çocukluktan itibaren cinselliğiyle barışık yetiştirilmiş olsun ve eşiyle uyumlu bir ilişki süreçleri olsun.
Bu ülkede bir kadın dünyaya geldiğinde nasıl yetiştirileceği bellidir. Toplumsal beklentiler, aile beklentilerinin önündedir her zaman. Cinsel bir varlık değilmiş gibi, cinselliği yok sayılarak büyütülür. Evde daha çok zaman geçirir, bebeklerle oynar, pembe giyer, şirin ve uslu olması yönünde bol bol büyülü komut alır ve uslu olduğu ve evet dediği için ödüllendirilir, tersi durumlarda cezalandırılır.
Bedenine ait olan ve çok önemli görevleri olan vajina kız çocuğuna ‘kutu’, ‘kukuş’, ‘orası’ gibi sevimli ya da bedeninden ayrı bir yermiş gibi adlandırılır. Kendine, bedenine cinselliğine yabancı büyütülen kız çocukları bunu uzun bir süre hiç sorgulamazlar, üzerinde çoğunlukla düşünmezler. Bunu öylece olduğu gibi kabul eder ve normalleştirilirler.
Ergenliğe girdiklerinde ise adet kanı ve ağrısıyla tanıştıklarında zaten hiç barışık olmadıkları oralarıyla ilgili daha çok kavga ederler.
Evlenen komşu kızlarının ilk gece hikayelerini dinledikçe cinselliğin ne beter bir şey olduğuna iyice emin olurlar. Okulda erkek arkadaşlarının cinsellikle ilgili sohbetlerine kazara bile olsa tanık oldukça erkek arkadaşlarının, sevgililerin isteklerini duydukça hayatın gerçekleri onlar için daha net şekilleniyordur artık. Mastürbasyon sadece erkekler için vardır, onların yapması günahtır.
Eğer kazara merakına yenilip ailesine ki çoğunlukla annesine cinsellikle ilgili soru sorarsa alacağı cevap “evlenince eşinden öğrenirsin ne yapacaksın şimdi bunu, merak iyi değildir, insanın başına ne gelirse meraktan gelir...” gibi geçiştirmelerle konunun erkeklerin hakimiyetinde, bilgisinde olduğu algısı iyice yerleşir.
Büyüklerin yeni evlilere duasıdır; ‘Bir yastıkta kocayın’.
Büyüklerimiz için derin ve bayağı köklü bir duadır bu! Ancak yeni dönem evliler için kuru bir laf kalabalığı olarak gelebilir. Anlamını anlamak için birazcık düşüncede derinleşme birazcık da deneyim gerekir kanımca!
Bir yastıkta kocamak deyince gözümün önüne anneannemin evindeki büyük çift kişilik kocaman beyaz, kenarları kanaviçe işli yüksek yastıklar geliyor. Bu yastık, üzerinde düşünürken evlilik ve ilişkilerle ilgili farkındalıklar yaşatıyor bana!
Evlilik; iki farklı cinsiyetin ve karakterin aynı ev içinde uyumlanmaya çalıştığı hayat deneyimi ise, uyumlanmaya başlamak aynı yastık yüksekliğinde uyumaya adapte olmakla başlıyormuş eskiden diye düşünüyorum.
Evliliklerde BİZ olmak kadar BEN'leri korumak ve yaşamak da çok önemli olduğundan mıdır yoksa iki ayrı yastıktan kapitalist sistem daha çok kazandığından mıdır bilinmez şimdilerde yastıklar ayrı, herkes kendi boyun konforuna uygun yastık tercih ediyor. Hatta ayrı yataklarda uyumak ayrı odalarda uyumak bile söz konusu artık!
Aynı yatakta bir başkasıyla uyumak ki bu sevdiğin kişi bile olsa başta çok güzelmiş gibi gelse de pek kolay bir alan değil. Yanında başka birinin yatıyor olması çoğu insan için alışılması zor durumlardan. Uyku, bilincin olmadığı, bedenin dinlendiği bilinçdışı bir zaman dilimi. Uyku zamanında bedenin aldığı pozisyonlar, hareketler, çıkarılan sesler vb kontrolü pek de mümkün olmayan süreçler. Çiftlerin uyku döngüleri, uyku alışkanlıkları birbirinden farklı ise, seslere, hareketlere duyarlılık dozları farklı ise bayağı eğlenceli adaptasyon süreçleri çifti bekliyor demektir.
Uyku alanında kendini güvende hissetmek uyku kalitesi için yatak, yastık konforu kadar önemli. Kaliteli uyku için güvendiğin kişiyle güvenli alanda uyumak ilişkinin huzuru için olmazsa olmazlardan kanımca! Güven olmayan ve birbiriyle pek de anlaşamayan huzursuz evlilikler için aynı yatakta uyumaya devam etmek en zor işlerden. En ufak tartışmada yataktan giden kişilerden misiniz yoksa yaşanan tüm zorluklara, kavgalara rağmen yatakta kalıp beraber uyumaya çalışanlardan mı? İlişkiler zor günler geçirir bazen iğne deliğinden geçer… Tüm zorluklara rağmen sevgi ve güven devam ediyorsa aynı yatakta uyuma deneyimi çifttin BİZ alanı için önemlidir. O yüzdendir belki büyükler ‘yatağı terk etme’ der çocuklarına, biz uzmanlar ise kavgalı bir çiftin durumunu anlamak için ‘Aynı yatakta mı yatıyorsunuz’ diye sorarız! Tüm zorluklara rağmen aynı yatağı paylaşmak bir ilişki için BİZ alanı için UMUDUN varlığıdır. Bunu istisnai yapan tek süreç aldatma durumlarıdır. Aldatma tamamen farklı dinamikleri beraberinde getirir ki bu konuya burada girmeyeceğim.
“Hiç cinsel ilişki yaşamadım ama bazen mastürbasyon yaptım. Bu vajinamın seklini bozar mı yani daha önce ilişki yaşamışım gibi? Geçen hafta erkek arkadaşımla bu konuda sorun yaşadık daha önce ilişkiye girdiği mi düşünüyor? Sizce doğru olabilir mi?”
“Dudaktan öpüşmeyle gebelik riski var mı?”
“Kızlar orgazm olduklarında kızlıkları bozulur mu?”
“Kız arkadaşımla üzerimizde iç çamaşırlarımız varken sürtünme yoluyla ilişki yaşadık, o kaygılanıyor, gebe kalma ihtimali nedir, çamaşırlarımızdan geçer mi?”
Şaşırdınız mı? Bu kadar da olmaz diyenlerinizi duyar gibiyim ya da ben de buna benzer durumlarda kaygılanmış ve merak etmiştim diyenleriniz de olabilir…16 yıldır karşılaştığım sorulardan sadece bazıları…
Üreme sağlığı cinsel sağlıkla ilgili farklı yaş gruplarından gelen bu sorular beni hem düşündürür hem üzer hem de çok kızdırır. Soranlara değildir kızgınlığım bize bu soruları sormak durumda bırakan, yeterli cinsel eğitimi vermediği gibi bununla da övünüp adına ahlak, namus diyen ilgili tüm zihniyete kızarım.
Okul günlerimi hatırlarım, biyoloji derslerindeki insan bedeni maketi gözlerimin önüne gelir bir an ve sorarım kendime o makette neden cinsel organlar yoktur?
Bize üreme ve cinsel organlarımızı anlayacağımız şekilde anlatsalardı ne olurdu? Bedenimize ait çok önemli işlevleri olan cinsel organlarımızla ilgili doğru bilgilere sahip olsaydık ne olurdu acaba? Eğitim sistemimizde insan bedeniyle ilgili dersler neden sonuç ilişkisi kurularak anlatılsaydı, sorgulamamıza, araştırmamıza izin veren bir eğitim sistemimiz olsaydı neler olurdu acaba?