İstiklal Caddesi’ndeki Meşher’de sergilenen eserler, MÖ 6. bin yıldan 20. yüzyıla uzanan bir zaman dilimini kapsıyor.
Sergi için hazırlanan ‘Maziyi Korumak’ başlıklı kataloğun ilk sayfasında, Boğaz’daki müzenin fotoğrafı yer alıyor.
Ömer M. Koç, kataloğun Önsöz’ünde müzenin özelliğini, içindeki eserleri anlatıyor:
“Sadberk Hanım Müzesi’nin 14 Ekim 1980’de kurulduğu günden itibaren büyük bir heyecanla üstlenmiş olduğu ana hedefi, kültürel mirasımızın birer parçası olan eserlerin muhafaza edilmesi ve gelecek kuşaklara aktarılmasıdır.
Müzemizin Arkeoloji Bölümü’nden seçilen eserler Anadolu uygarlıklarını kesintisiz bir kronolojiyle ve çarpıcı örneklerle ziyaretçiye gösteriyor.”
Katalogda, Sadberk Koç’un bir fotoğrafı var.
Giriş’i ‘Bir Zaman Yolculuğu’ başlığıyla Hülya Bilgi yazmış. Sonraki sayfalarda açılışlardan, müze ziyaretlerinden fotoğrafları görebiliyoruz.
Sadberk Hanım Müzesi Müdürü, serginin küratörlüğünü yapan
Elbette benim için birinci armağan kitaplardan seçilmeli. Seçerken ödül kazanan kitapların listesini gözden geçirin. Bir yılın öne çıkan kitaplarını okursanız, Türk ve dünya edebiyatının seyrini öğrenmiş olursunuz.
Yıllar önce, kitap dergilerinin olmadığı dönemlerde, yeni yayınları izleme olanağı yoktu. Ayrıca bugünkü gibi büyük kitabevleri de yoktu, seçimde hepimiz zorlanırdık. Şimdi büyük kitapçılarda konu sınıflaması yapıldığı için çocuğunuzla birlikte gidebilirsiniz.
Aslında birçok tanıdığım, uzun tatil günlerinde ve evde geçirecekleri geniş zamanlarda kendilerini yormayacak, dikkat yoğunluğu istemeyen kitap adları vermemi istiyorlar.
Okur profili değişti, şimdi yerli ve yabancı polisiye kitaplara ilgi çoğaldı. Düzenlediğim istek listelerinde ağırlık bu tür kitaplarda.
Eski yıllarda hafif aşk romanları revaçtaydı. Beyaz diziler, Barbara Cartland romanları şaşırtıcı sayıda baskı yapardı. O roman anlayışındaki Türk yazarlarının kitapları da çok satıldı. Aşk romanları sinemaya da aktarıldı.
Kısa bir süre önce eski dönemin ünlü yazarlarının yeni baskıları yapıldı ama okurun ilgisini çekmedi.
Onların yerini yeniden yayın dünyasına sunulan, Türk edebiyatının kurucu yazarlarının kitapları ilgi gördü. Çoğu bugünün Türkçesine aktarıldı.
Telifleri düşen birçok yazarın kitapları farklı yayınevleri tarafından değişik baskılarla okura ulaştırıldı. Bu adların başında
İÜ OMAR Müdürü bu alanda yoğun çalışmalarıyla dikkati çekiyor.
Yeni çalışma ‘Serhanende Nurettin Çelik ve OMAR Türk Müziği İcra Heyeti tarafından Suzidil Faslı’.
Fasıl müziğini çok severim, Aras plaklarının tamamını edinmiştim, diğer fasıl kayıtlarını da topladım.
Radyolu günlerde saat 17.30’da İstanbul Radyosu’nda fasıl saatiydi. Fasıl seven bir başka dostum da
Türk edebiyatının önemli yazarlarını mutlaka okumak gerekir. Onlar edebiyatın öncü takımındandır. ‘Tarık Buğra Kitabı’ onu bütün yönleriyle tanımanızı sağlayacak bir çalışma. Böyle kitapları benim tercih etme gerekçem; birçok yazarın, eleştirmenin onun çeşitli türlerdeki yapıtlarını değerlendirmesidir.
Onu okumaya başladığınızda hem daha yakından, derinlemesine tanırsınız hem de Türk edebiyat tarihindeki yerini tespit etmiş olursunuz.
Asım Öz’ün hazırladığı kitabın altbaşlığı: ‘Hatırlayıp Yeniden Bulmak’.
Ömer Arısoy, ‘Kıymetli Okurlar’ başlıklı yazısında, yazarın doğumunun 100’üncü yılı olan 2018’de düzenlenen sempozyumun kitap haline getirildiğini belirtiyor.
Asım Öz, ‘Bu Kitap Hakkında’ yazısında Tarık Buğra’nın (1918–1994) etkili dönemini özetliyor: “Asıl şöhretine 1960’lardan itibaren yayımladığı, Osmanlı’dan Cumhuriyet devrine Türk tarihinin ve toplumunun önemli aşamalarıyla kırılma süreçlerini mesele edinen, bireysel dramlar içinde toplumsal dramları anlatan romanlarıyla kavuşur.
Tarık Buğra, özellikle 1950 sonrası kültür, sanat ve matbuat dünyamızda kalıcı izler bırakmış isimlerdendir. Hikâyelerinden edebiyat zevkine, sanat yorumlarından eleştirmenliğe, tiyatro oyunlarından romanlarına kadar uzanan büyük bir yazar.”
Tarık Buğra Kitabı
“2013 yazıydı, gezi arkadaşımız Aygül Karagöz telefon etti ve Kuzguncuk’taki evine akşam yemeğine davet etti. Yeni komşusu İngiliz gazeteci okurumdu ve benimle tanışmak istiyordu. Eşim Nur’la birlikte gittiğimiz yemekte, serbest gazeteci Tim Cornwell ile karısı, Amerikalı romancı Alice Greenway’i hemen benimsedik. Birikimli ve kibardılar, İstanbul ve Kuzguncuk dostuydular. Tim, ‘Bizans Sultanı’ romanımın İngilizcesini okumuştu, uzmanlık alanı sanat ve tarihti. Adını gözde dergim Cornucopia’daki yazılarından anımsadım.
Ertesi hafta onları Çengelköy’deki bir balıkçı restoranında ağırladık. Tim ile Alice, Edinburgh’da yaşıyorlardı ve Samuel Beckett’in yayıncısı John Calder’ın komşusuydular, bana efsanevi Calder’dan imzalı bir kitap getirmelerinden de etkilenmiştim. Tim yemek boyunca İstanbul’da bazı mekânlar ve camilerle ilgili sorular sordu, sanırım oraları birlikte gezmemiz için nabız yokluyordu. O yaz sıcağında içimden gelmedi, yol göstermekle yetindim.
1985’te Adam Sisman’ın ‘John le Carre-The Biography’ adlı yaşamöyküsü kitabını hemen getirttim, usta yazarın tüm kitaplarını da çıkar çıkmaz alır okurdum. Kitabın fotoğraflar kısmında bir aile portresi dikkatimi çekti, ailenin üçüncü ve en küçük bireyi Tim, John le Carre’nin kucağında, merakla kameraya odaklanmıştı. Birden aklıma geldi, John le Carre’nin gerçek adı David Cornwell’di. Aygül Hanım’ı arayıp sordum, hayır o da Tim’in babasının John le Carre olduğunu bilmiyordu. ‘Hatta baban ne iş yapıyor diye sordum’ demişti. Yazar diye kestirip atınca, ne tip kitaplar yazdığını sormuş, ‘John le Carre tipi’ yanıtını alınca gülerek susmuştu.
Tim Cornwell’e bir e-posta attığımı, beş yıldır bir yanıt alamadığımı anımsıyorum.”
John le Carre, benim severek okuduğum bir yazardı, romanlarından çekilen filmleri de seyrettim.
Bizde böyle şöhretli casuslar var mıydı?
Evet, adı Ahmet Esat Tomruk.
Hem müzede hem çevrimiçi yoluyla satışlar yapılabiliyor.
Her çarşamba, tasarımcılar yarattıkları konusunda konuşuyorlar.
16 Aralık saat 16.00’da Aral Ağış, “Tasarımın Geleceği: Pandemi ve Sonrası”, mağaza yöneticisi ve tasarımcı Bilge Ökten’in moderatörlüğünde gerçekleşecek.
23 Aralık saat 16.00’da moda tasarımcısı Hatice Gökçe ve Birleşmiş Milletler Kadın Birimi’nden Gönül Sulargil’in ‘Kadın İstihdamının Desteklenmesinde Tasarımcıların Rolü’ konuşması SSM’nin YouTube kanalından canlı izlenebilecek.
Tasarımlar 10.00–17.00 arasında müze giriş bölümünde görülebilir.
Kalıcı armağanları çok severim, özellikle müzelerin eserlerini sergiledikleri sanatçının yapıtlarından üretilen armağan malzemesine yabancı ülkelerdeki müzeleri ziyaret ettiğimde imrenirdim.
Ayrıca SSM’de Osmanlı hat ekolünün ustası Şeyh Hamdullah ölümünün 500’üncü yılında özel sergiyle anılıyor.
Sergi, 15. yüzyılın ikinci yarısı ve 16. yüzyılın ilk yarısında üretilmiş nadir elyazması, kitaplar, Kuran-ı Kerim nüshaları, kıtalar ve albümlerden oluşuyor.
İki LP’den oluşan albümün adı:
‘Ferdi Özbeğen – Yirminci Sanat Yılı Şan Konseri’.
Şan Sineması’nda ne kadar çok konser dinledim, Türk ve Batı müziğinin seçkin eserlerini ve solistlerini.
Bir sanatçının yaşamında unutulmaz icra zirveleri vardır. Dinlediğimiz müzik, ses definesinin derinliğinde kalır, bir gün bir notasıyla, bir hatırlatmasıyla kulağınıza ulaşır.
Atatürk üzerine birçok kitap yazıldı. Askeri zaferlerinden siyasal, toplumsal devrimlerine kadar... Peki Atatürk’ün entelektüel birikiminin kaynakları, ana hatları nelerdi?
Zafer Toprak’ın ‘Atatürk-Kurucu Felsefenin Evrimi’ kitabı onun bu yönünü inceliyor. Kitabın ilk yazısı Atatürk’ün Tevfik Paşa ile konuşması... 1921’de yapılan bu konuşma durumun siyasal bir özeti, ayrıca emperyalist kuvvetlerin bakış açısından da söz ediyor.
Giriş’te 29 Ekim 1923’te Fransız muharriri Maurice Pernot’ya verdiği demeç...
İlk sözü şöyle: “Memleketler muhteliftir fakat medeniyetler birdir ve bir milletin terakkisi için de bu yegâne medeniyete iştirak etmesi lâzımdır.”
Toprak, müzik tarihinin değişimiyle 20’nci yüzyılın ilk habercisinin Paris’te icra edilen Stravinski’nin ‘Bahar Ayini’ni beğenmeyenlerin bir yeniliğin habercisini fark etmediklerinden söz ediyor, sanatta sonraki yenilikleri de sıralıyor.
Bu icranın izini sürerek Türkiye’de edebiyattan mimariye, resme kadar değişimin her sanat dalındaki örneklerini veriyor. Hiç kuşkusuz bu, Batılılaşma serüveninin de tarihi.
Toprak, şimdiye kadar yapılanların yanı sıra yapılmayanları özetliyor: “Bugüne kadar Atatürk’ün entelektüel kişiliği üzerinde çok az duruldu. Oysa O’nun düşünce yapısındaki evreler günlük siyasi ve askeri olayların ötesinde, günümüz Türkiye’sinin toplumsal ve kültürel yapılanmasında derin izler bıraktı.
Çankaya Kitaplığı’ndaki eserler dikkatle taranırken bir bibliyofil olan yazar bir sürprizle karşılaştı.