Bu kitap beni öykünün ilk yayınlandığı zamanlara götürdü.
Cağaloğlu’ndaki eski Hürriyet binasının karşısındaki yolda Vatan gazetesi vardı. Binanın bahçesinde bir havuz bulunuyordu.
Vatan kapandı, orayı Simaviler aldı ve Yeni Gazete aynı yerde yayınlanmaya başladı. Gazetenin birinci sayfası The New York Times’ı andırıyordu.
Nezih Demirkent’in yönettiği gazetenin edebiyat/sanat sayfasını ben yönetiyordum.
Her hafta bir öykü yayınlıyorduk.
İşte Füruzan’ın ‘Parasız Yatılı’ öyküsü ilk kez o sayfada çıktı.
Bu öyküden sonra Füruzan hayranlığım devam etti. Hakkında pek çok kez yazdım, televizyon programları yaptım.
İyi bir yazar zamansızdır. Onu her okuyuşta, yaşadığınız zamandan izler bulursunuz.
Yıllar önce İzmir’de Halikarnas Balıkçısı ile geçirdiğim gün uzayınca Ankara’ya olan uçak biletimi iptal edip gece yarısı otobüse binmiştim.
Otobüs sabaha karşı ihtiyaç molası verdi. Yanlış anımsamıyorsam Afyon’da durmuştuk.
Yarı uykulu vaziyette otobüsten indim. Ayın doğduğu ıssız bir gecede, birden bir şarkı kulaklarımda yankılandı:
“Görünce âşık oldum
Yol, yolculuk ve baba-oğul münasebeti üzerine yazılmış romanları, öyküleri seviyorsanız Kemal Varol’un ‘Âşıklar Bayramı’nı okuyun. Anadolu’da bir yolculuğa çıkan, yıllardır birbirini görmeyen baba ve oğulun trajik serüvenini anlatıyor.
Kitabı da zaten babasına ithaf etmiş.
İki dizeyle başlıyor kitap:
“Tükendi nakd-i ömrüm dilde bir sevda-yi ah kaldı
Tevessül dilber-i yâre benim arzum nigah kaldı”
25 YIL SONRA GELEN BABA...
“Geceleyin gelen nedir, bilir misiniz?” - Tarık suresi
Kapı çalınıyor, uzun bir tereddütten sonra açıyor ve serüven başlıyor:
Metin Turan’ın İlhan Başgöz’ün Türkiye’ye getirilmesindeki yerini tekrarlamak gerekir. Başgöz’ün Amerika’daki durumundan beni haberdar eden ve Türkiye’ye gelmek istediğini söyleyen oydu.
Sonrasını biliyorsunuz, ben de Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’yı arayarak Hoca’nın isteğini iletmiştim. Başgöz böylece çok sevdiği vatanına kavuşmuş oldu ve son nefesini doğup büyüdüğü, türkülerini derlediği topraklarda verdi.
Bugün onu kitaplarıyla son yolculuğuna uğurlamak istiyorum. Bize bıraktığı gerçek mirası hatırlatarak:
‘Yunus Emre’
Kitabın girişinde Yunus Emre hakkında bildiklerimizin üç kaynaktan geldiği yazıyor.
Bir yargısı,
Eski aşçı düzeni ile bugünün düzeni arasında ne farklar vardı?
Yemek ve Kültür dergisinde bu konuda epey inceleme yer alıyor.
Enis Batur, ‘Mutfakta sınır ihlâlleri’ yazısında iki önemli sergiyi tanıtıyor:
‘Yiyorum, Öyleyse Varım’ ve ‘Haydi Masaya!’.
Masaya çağrı elbette ramazanda daha sık duyulur.
Gökhan Akçura’nın ‘Arşivden Lezzetler’ ana başlıklı yazısını okudum. Onun geçmişi bugüne bağlayan yazılarını severek okurum.
‘Nerede o eski aşçılar!’
Hürriyet’te tanıdığım
Yeni albümü ‘Misafir’de Türk müziğinin en sevilen türküleri ve şarkılarını seslendirdi.
Etnik Türk enstrümanlarının da kullanıldığı evrensel bir albüm niteliği kazandı.
Şarkılara kendi anlayışıyla farklı bir yorum kattı.
Caz müzik sanatçısına hem ülkemizden hem de yurtdışından önemli müzisyenler eşlik etti.
Kimi yazarların kitaplarını okumadan eski İstanbul’un günlük yaşamını, alışkanlıklarını öğrenemezsiniz. O zaman da bugünün İstanbul’unu anlamanıza imkân yoktur.
Yeme-içme konusunda dergiler çıkıyor, kitaplar yayımlanıyor. Dünden bugüne lezzet haritasını böyle kitaplardan öğrenebiliriz.
Bir şehrin tarihinin ışıldakları bugünü aydınlatır. Sermet Muhtar Alus işte o ışıldakları tutanlardan biridir. ‘İstanbul’un Geçmiş Günlerinde Yeme İçme’ kitabını okurken bugünle mukayese yapabildim. Derleyen ve yayına hazırlayan Tuncer Birkan.
NOSTALJİDEN FAZLASI
Birkan, ‘İzler Üzerine’ yazısında dizinin gerekçesini sunuyor: “Yakında 100. yılına girecek Cumhuriyet’in yazılı mirasını yeterince tanımıyoruz.
Ortada devasa bir arşiv var sahiden ama çok temel eksiklerle malul bir arşiv bu. ‘İzler’ adını verdiğimiz bu dizide yapılacak işin önemli bir boyutunu, işte bu tür eksikleri ‘tamamlama’ya çalışıyoruz.”
Birkan’ın yazısı gerek yazarlara, gerek araştırmacılara, gerek yayınevi yöneticilerine yerine getirilmesi gereken bir hatırlatmadır. Ben de katılıyorum. Erdir Zat, ‘Derya Gibi Bir Adam’da, İstanbul’u yazanlara değindikten sonra Alus üzerine şu yargıya varıyor: “Nostaljiyi daha ışıklı zamanlara saklayalım. Bugün Sermet Muhtar’ı okumak nostaljiden çok daha fazlasını içeriyor.”
Ben hâlâ internet dışında yıllıkların yayınlanmasından yanayım. Çünkü merak ettiğiniz, hemen başvuru gerektiren bir durumda önünüzdeki kitap size yardımcı olur.
Evin Sanat Galerisi’nin hazırladığı ‘25. Yılında’ yalnız resim ve heykel tarihinin değil genel tarihin de bir önemli bilgisini içeriyor.
Daha önceki bir yazımda aramızdan ayrılan Evin İyem’in ve Ümit İyem’in kurduğu galerinin 25’nci yılından söz etmiştim.
Osman Nuri İyem, ‘25. Yılında’ başlıklı bir tür yıllık özelliği taşıyan kitaptaki yazısında galeriyi ve onun yerini, özelliğini saptıyor.
Kitabın niteliği nedir?
1996’da başlıyor 2021’de bitiyor.
Üç bölüm:
Dünya – Türkiye – Evin Sanat Galerisi.