Şimdiye kadar orada Türkçe yazan ya da Almanca yazanlar konusunu işledim.
Elbette kültür ve edebiyat söz konusu olunca, yabancı ülkede bunları kuşatan kültüre değinmek şart.
60. yılda bu konuda araştırmaların yapılması gerekiyor.
Nuran Özyer’in ‘Dün Yabancı Bugün Arkadaş (?), 60 Yıldır Almanya’da Öykülerde Göç Edenler’ kitabı bize edebiyat yoluyla, göç olgusunun haritasını çıkarıyor:
“İç ve dışgöç olarak ikiye ayrılan göç olgusu, beraberinde birçok sorunu da getirir. Ülkemizde, özellikle tarım alanında hızlı makineleşme sonucu kırsal kesimlerden kente yönelen iş göçü, daha sonraları çok sayıda Türk vatandaşının ülkesinde yaşanan işsizlik nedeniyle göçmen işçi olarak başta Almanya olmak üzere Avrupa ülkelerine dışgöçler izlemiştir.
Toplumumuzda yaşanan bu hızlı değişim sürecinin sonucu olarak ortaya çıkan içgöç olgusu ve beraberinde getirdiği bireysel ve toplumsal sonuçların 1950’li yıllardan itibaren ciddi bir biçimde önem kazandığı görülmektedir.”
Özyer, inceleme kitaplarından ve günlük olaylardan yola çıkarak Türklerin, özellikle çocukların uyum sorunlarını inceliyor. Almanca konuşmamaları yüzünden, Türkiye’de başarılı olan çocuklar burada başarısız olmaktadır.
Başka açıdan da bakmak gerekir. Çünkü çoğu aileler buraya çalışmaya gelip para kazanıp ülkelerine dönmeyi planlamışlardır. Oysa çocukların düşünceleri farklıdır.
Bu merakınızı giderecek bir çalışma, Ömür Ceylan’ın ‘Ömürlük Şarkılar–Şarkılaşan Ömürler’ kitabı.
Türk müziğinin ölümsüz bestelerinin öyküsünü okuyacaksınız burada.
Yazar kitabı kime adamış?
“Adıyla ömrümü, varlığıyla gönlümü dolduran kızım Şiir’e...”
Şarkıların öyküsünün ardında derin aşklar vardır, kavuşamayanlar, yıllar sonra muradına erenler, beni etkiler.
Aragon’u da her dinleyişte anarım:
“Mutlu aşk yoktur.”
‘Ömürlük Şarkılar–Şarkılaşan Ömürler’
Orhan Veli’nin şiirlerini çoğumuz okuduk. Türk şiirine getirdiği yenilikleri tam anlamıyla fark edebildik mi? Evet, diyemeyeceğim. Çünkü Garip Üçlüsü şiirin tarihi üzerine düşünerek bir yenilik yaptı. Şairi anlayabilmek için onun düzyazılarını okumanın şart olduğu kanısındayım.
Orhan Veli’nin şiirlerini bilenler, yazılarını okuduktan sonra, yeniliğin köşetaşlarını daha iyi anlayacaklar. Bu bilgi, onun şiirini yorumlamakta yardımcı olacağı gibi başka şairler de şiir üzerine genel düşünce için bundan yararlanabilir.
Orhan Veli’nin ‘Bütün Yazıları’nı okurken birkaç cepheye açılım olanağı buldum.: Garip Üçlüsü şiire ne getirdi? Şiiri şairanelikten kurtarırken nasıl bir anlatım biçimi oluşturdular?
‘Garip’in ilk basımının önsözü... Şiir tarihinin bu önemli belgesi, Garip’in üç şairinin; Orhan Veli, Oktay Rifat ve Melih Cevdet Anday’ın sonraki şiirleri üzerine izler içeriyor.
‘Garip’ yalnız Türk şiiri verileriyle kaleme alınmış bir yazı değil, şiirin dünyadaki serüvenini de değerlendiriyor: “Edebiyat tarihindeki her yeni cereyan şiire yeni bir hudut getirdi. Bu hududu azamî derecede genişletmek daha doğrusu, şiiri huduttan kurtarmak bize nasip oldu.
Şiire yeni bir dil getirme cehdi işte böyle bir kurtulma arzusundan doğuyor. ‘Nasır’ ve ‘Süleyman Efendi’ kelimelerinin şiire sokulmasını hazmedemeyenlerse şairaneye tahammül edebilenler, hatta onu arayanlar, hem de bilhassa arayanlardır.
Halbuki eskiye ait olan her şeyin, her şeyden evvel de şairanenin aleyhinde bulunmak lâzım.”
Orhan Veli, halkın içinden çıkan şiiriyse, edalarının güzelliği için zikrediyor:
Necip Fazıl’ın ‘Otel Odalarında’ şiirinin dizeleri birden bir sızı gibi içime düştü:
“Ağlayın, âşinasız, sessiz can verenlere
Otel odalarında, otel odalarında!”
Gerçekten de evler bizi ne kadar çok meşgul eder. Eşya ve gündelik ihtiyaçlar, yaratıcılığın kaçta kaçını alır, hiç hesap etmedik?
Yahya Kemal Beyatlı, Park Otel’de yaşıyordu.
Ünlü şair Fernando Pessoa da bir motelde yaşarmış, iki büyük bavul içinde de kitapları ve yazdıkları varmış.
Gazeteci İhsan Ada da anımsadığım kadarıyla ömrünü otelde geçirdi.
Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri
Roman, öykü, deneme, inceleme dallarında verdiği ürünler, iyi bir yazarın edebiyatı bir bütün olarak değerlendirmesinin seçkin örnekleridir.
Birçok yazar kendi eseri, kendi yaratıcılık ekseni çevresinde döner.
Selim İleri, Türk edebiyatının birçok ustası üzerine yazılar yazmıştır, edebiyatın unutulma tehlikesiyle karşı karşıya kalmış yazarlarını, kitaplarını incelemiş, onların yeniden okunmasını sağlamıştır.
Türk romanları üzerine yazdığı kitap, her roman okurunun başvuru kitaplar listesindedir.
Ayşe Sarısayın’ın hazırladığı söyleşi kitabı, onun edebiyat kavramından neyi anladığını, geniş açıdan edebiyata ve eserlere bakışını yansıtır.
Tüyap Onur Ödülü’nü aldığı yıl Faruk Şüyün’ün hazırladığı ‘Arkadaşım Selim’ kitabında, onun nice edebiyatçının adını andığını görürsünüz.
Hürriyet Yayınları’ndan çıkan kitabına son sözü yazmıştım.
Başkan Fatma Şahin, ‘Sunuş’ta marşın kabulünü anlatıyor:
“Meclis’in 1 Mart 1921 günü Mustafa Kemal Paşa başkanlığında yapılan oturumunda Hamdullah Suphi, Mehmet Âkif’in gönderdiği şiiri okur. Her kıta ayrı ayrı alkışlanır. Şiir, 12 Mart 1921 günkü oturumda milli marş olarak kabul edilir.”
‘2021 İstiklâl Marşı Yılı’ olarak kabul edildi.
Kitap-albümün içeriği:
Mebus ve Şair-Ömer Faruk Şerifoğlu
Şerifoğlu’nun yazısında ’Neden Mehmet Âkif?‘in seçildiği irdeleniyor.
Mehmet Âkif Ersoy
Topluluk, 1990 yılında Kültür Bakanlığı’nca açılan sınav neticesinde oluşturulmuş ve 1991 yılı nisan ayında Konya’da çalışmalarına başlamış.
Kurucusu Sanat Yönetmeni Tevfik Soyata. Daha sonra sırasıyla Ahmet Çalışır ve Ahmet Yılmaz bu görevi üstlenmişler.
Benim dinlediğim kayıtların sanat yönetmeni Yusuf Kayya.
Topluluk Türk Tasavvuf Müziği alanında ülkemizde kurulan ilk ve tek resmi sanat kurumu. Çalışmalarına başladığı günden itibaren başta Mevlevi müziği ve sema olmak üzere tasavvuf Müziğinin bütün formlarından, geçmişten intikal etmiş eserlerle birlikte günümüzde bestelenen eserler de geleneksel icra tarzına sadık kalarak icra edilmekte.
Konya’da gerçekleştirdiği periyodik programlarda, “Mevlevi ayini, Tevşih, Naat, Durak, İlahi, Nefes” gibi dini müzik formları ile birlikte, Türk müziğinin dini olmayan formlarından oluşturduğu programlarıyla da konserler vermekte.
Bu çalışma, Türk tasavvuf edebiyatı ve düşünce âleminin değerli kilometre taşlarından, Anadolu kültürünü oluşturan ve mayalayan tasavvufi tekâmül mefkûresinin ‘katredeki ummân’ temsilcisi, gönül insanı Yunus Emre’nin güftelerinden oluşturulan, Konya Türk Tasavvuf Müziği Topluluğu’nun arşiv değeri taşıyan icralarından bir seçkiyi kapsamakta.
Albümde Yunus Emre üzerine bilgi de verilmekte.
İki CD’den oluşan albümün içindeki parçalar:
İyi bir okursanız, yazarın biyografisini, hakkında yazılanları da merak edersiniz... İyi bir yazarın iyi yazarlar üzerine yazması kendisi için riskli bir çabadır. Çünkü hem öznel yargılarını, değerlendirmelerini yazacak hem de edebiyat tarihindeki yerini es geçmeyecektir. İşte Hans Magnus Enzensberger’in ‘Hayatta Kalma Sanatçıları-20. Yüzyıldan 99 Edebi Vinyet’i bu saydığım özellikleri ihtiva ediyor. Çeviren, Tanıl Bora.
Sunumdan bir bölüm şöyle: “Aralarında Hamsun, Gorki, Colette, Jaroslav Hasek, Ezra Pound, Ivo Andriç, Celine, Breton, Brecht, Neruda, Baldwin, İsmail Kadare... gibi meşhurlar var - o kadar fazla bilinmeyenler de. Bu arada Orhan Veli Kanık da var. Kadri bilinmeyenler de var, şöhretle şişirilmiş olanlar da. Komünistler, faşistler ve ‘renksizler’ var. Hırs küpleri de var, inzivasına çekilmiş olanlar da. Fikri bir yana zikri bir yana saçılanlar da var, sağlam tutarlılar da.”
Christian Thomas ne diyor? “Kitap büyüklük hummasına kapılan, gümbürtülü başarılar kazanan, sonradan görmeler gibi böbürlenen ve gıcırtılı bir yoksulluk içinde batıp giden yazarları bir araya getiriyor.”
Yazarın sorulara verdiği yanıtlar, kitabın hangi anlayışa göre oluştuğunu gösteriyor.
Hayatta Kalma Sanatçıları
20. Yüzyıldan