Doğan Hakyemez

En kolay şey kaybetmek

8 Ocak 2003
<B>YILLAR </B>önce basketbolumuzdaki en büyük sıkıntı uzun oyuncu problemiydi. Ama şimdi oyun kurucu pozisyonunda büyük problem var. Bu mevkiideki oyuncu sayısı yeterli değil. Olanları da teşvik edeceğimize, anlamsız şekilde eleştirerek kaybetmeye çabalıyoruz. İddialı olmak isteyen her takım yabancı hakkını malesef oyun kurucu mevkiine kullanınca, milli takım açısından da dezavantajlar ortaya çıkıyor.

Elimizde Orhun Ene gibi tecrübeli, Avrupa seviyesinde bir oyuncu var. Onu da harcamak için elimizden geleni yaptık. Yabancı oyuncular için maddi ve manevi açıdan her türlü isteği yerine getiren bizler, Orhun bizim çocuğumuzdur deyip, arkadaşları ve kendisi için tüm fedekarlıkları ondan istedik. Böyle olunca da Orhun'u basketbola küstürdük. Geçen gün Orhun'u İTÜ formasıyla Fenerbahçe'ye karşı oynarken seyretmek, bana büyük zevk verdi. Ama içimin derinliklerinde inanılmaz bir acı hissettim. Büyük zorluklarla yetişen bu büyük oyuncuyu, basketbolumuzun inanılmaz ihtiyaç duyduğu ortamda, göz göre göre kaybetmek bize ders oluyor mu? İşte bunu iyi düşünmemiz lazım.

Yeni bir yıldız doğuyor

Basketbolda
yıldız oyuncu yetişmiyor, diye dertlenip duruyoruz. Elimizdeki yıldız adayı oyuncuları ise en verimli çağlarında kenarda oturtup, bir an önce yetişmesini de önleyen yine bizleriz. Takımlarında istediği dakikaları alamayan, sadece kenardan havlu sallayan, maç kazanıldığı zaman resim karelerinde yer alan bir çok oyuncumuz var. Milli takım seviyesindeki bu oyuncular içindeki Murat Can nasıl olduysa oldu, Galatasaray'da kendisine iyi bir şans buldu. Eğer Murat antrenörünün kendisine güvenine, Ülker maçındaki oyunu gibi karşılık verirse, kısa zamanda takımına ve Türk basketboluna büyük yarar sağlar. Aynı zamanda diğer takımlardaki kenarda oynamayı bekleyen pek çok arkadaşına da iyi bir örnek teşkil eder. Murat Can bu misyonu gerçekleştirebilecek karakter ve yeteneklere sahip olduğunun bilincinde, çalışmalarına yılmadan devam etmeli.

KALBİMİZDESİN AYDAN SİYAVUŞ

Seneler ne çabuk geçiyor. Şöyle bir bakıyorum da Aydan Siyavuş aramızdan ayrılalı beş yıl olmuş. Ayın 11'inde her zaman olduğu gibi mezarı başında onu anacağız. Basketbolumuzun önemli sorunları var. (Özerklik, müessese ile diğer takımlar arasındaki uçurum, 12 DEV ADAM imajı ve takımlarımızın yaşadığı ekonomik kriz.) Bu konuların bir an önce çözüme kavuşturulması gerekiyor.

Sevgili Siyavuş sen de benim gibi hem müessese hem de külüp takımlarında çalışmıştın. Bu yüzden basketbolumuzun ileriye gidebilmesinin tek yolunun müessese takımları ile külüpler arasındaki rekabet gücüne bağlı olduğunu çok iyi bilirdin. Külüp takımlarını özerk bir yapıya kavuşturarak onların ekonomik özgürlük ve gücünü, şu anda gerek milli takımızın, gerekse basketbolumuzda lokomotiv görevini mükemmel bir şekilde sürdüren Efes ve Ülker gibi müessese takımları seviyesine çıkarmak hepimizin görevi. Bu ortamı sağlamanın ne kadar zor olduğu gerçeğinin bilinci içindeyiz. Keşke şu anda aramızda olsaydın. Biz de bu konulardaki engin tecrübelerinden faydalanabilseydik.
Yazının Devamını Oku

Zorlu mücadele

5 Ocak 2003
<B>MAÇ </B>öncesi Galatasaray'ın Ülker karşısında ciddi dezavantajları vardı. Sarı kırmızılı ekip, <B>Mitchell</B>'i Siena'ya kaptırınca, oyun kurucu bölgesinde bir eksiklik oluştu. Pota dibinde de gerçek anlamda 5 numara oyuncusuna sahip olmayan Galatasaray'ın bu sorunları nasıl gidereceği merak konusuydu. Ülker cephesinde ise lig lideri olmanın verdiği ağırlık, oyuncuların üzerinde stres yaratmıştı.

Dünkü maçta Galatasaray, bana göre inanılmaz bir mücadele verdi. Oyun kurucu ve pota dibi zaafiyetini gidermek için her oyuncu, kendisinden istenenin bir fazlasını vermeye çalıştı. Bu oyuncular içinde Muratcan, takımını maçı kazanabilecek duruma getirdi ama sahanın en iyilerinden Koch'un (20 sayı, 5 ribaund) kritik dakikalarda 5 faul alması, Galatasaray'ı oyundan düşürdü. Ancak maçın esas kırılma noktası, Galatasaray 4 sayı önde iken Muratcan ve Hairstone'un arka arkaya kaçırdıkları iki boş turnike idi.

Tecrübe farkı

Ülker ise karşılaşmanın son dakikalarına kadar rakibinin mücadeleci oyununa boyun eğdi. Ancak çok tecrübeli oyunculardan kurulu turuncu yeşilliler, Koch'un 5 faul almasından yararlanarak, kritik bir galibiyet elde ettiler.

Hakemler açısından da dünkü çekişme hayli zordu. İki tarafın da hemen her pozisyondan sonra sürekli itiraz etmeleri onların işini hayli zorlaştırdı. Ancak tüm bu olumsuz koşullara karşın kritik bir maçı iyi bir yönetim göstererek bitirmeyi başardılar.
Yazının Devamını Oku

Potada reform şart

2 Ocak 2003
Bir an önce özerkliğe geçilmeli. Takımlarımıza bir bütçe limiti getirilmeli. Gelirler teminat altına alınıp, belli kriterlere göre dağıtılmalı. Oyuncu ve antrenör sözleşmeleri federasyon tarafından garanti altına alınmalı. ÜLKEMİZ 1. Basketbol Ligi, müessese kulüpleri (Efes Pilsen, Ülker, OYAK Renault), okul takımları (Darüşşafaka, Büyük Kolej, İTÜ, TED Koleji), camia takımları (G.Saray, F.Bahçe, Beşiktaş, Göztepe, Pınar Karşıyaka) ve devlet destekli kulüplerimiz (Tekelspor, Türk Telekom) şeklinde karmaşık bir yapıda oynanmakta.

Basketbol yaralanıyor...

Bu kulüplerimizin yapılarının birbirinden farklı oluşu, liglere katılma şartının belli koşullarda olmayışı yüzünden, zaman içinde istedikleri idari ve ekonomik ortamı bulamadıkları anda ligden çekilme, şubelerini kapatma gibi ortamlar yaratabiliyorlar. Hafızalarımızı biraz zorladığımızda Eczacıbaşı, Paşabahçe, Kombassan, Meysu, Beslen, Çukurova ve Tofaş gibi çok başarılı olmuş müessese takımlarının patronları, aldıkları anlık kararlarla bu kulüplerin basketbol şubelerini kapattığını hatırlıyoruz.

Bu sezon başında ise G.Saray, Beşiktaş ve F.Bahçe müessese kulüpleri ile maddi açıdan baş edemeyeceklerini iddia ederek devlet yardımı istediler. Aksi halde, ligden çekilme kararı aldılar. Son anda TRT'nin yayın hakkından maddi katkı alınca da lige katıldılar. Bu tip belirsiz ortamlar (1.Lig'e katılan takımlarda Basketbol Federasyonu tarafından belirli koşullar aranmadığı için) kulüplerin aldığı şubelerini kapatma, ligden çekilme gibi kararları yüzünden basketbolumuz yara almakta ve kan kaybetmektedir.

Düşüncelerim....

Basketbolumuzun sağlıklı ortamda oynanabilmesi için düşüncelerim şöyle:

Basketbolumuzun bir an önce federasyon ve kulüp takımları bazında özerkliğe kavuşması.

Özerlik basketbolumuzun önceliği. Federasyon olarak milli takım ve liglerimizin daha sağlıklı bir şekilde yürütülmesi ancak özerklik çatısı altında gerçekleşebilir.

Kulüp takımlarımızın özerk bir yapıya kavuşması ise basketbol ligimizin daha renkli ve çekişmeli geçmesini sağlayacaktır. Burada dikkat edilmesi gereken en önemli konu, zaman içinde özerkliği elde edecek kulüp takımlarımızı, Efes ve Ülker gibi kuruldukları yıllardan beri basketbolumuza yön veren, önünü açan müessese kulüplerinin seviyesine çıkartabilmek.

Birinci Lig'e katılan takımlara alt ve üst bütçe limiti getirilmeli. Takımlarını haklı bir neden olmaksızın kapatan kulüplerden tazminat alınması.

Bana göre takımların bütçelerinin alt limiti 1 milyon dolar, üst limitinin 4 milyon dolar olması, bugünkü ekonomik koşullara göre normaldir. Takımlar bütçelerine göre belirlenecek miktarı garanti olarak federasyona yatıracak, eğer haklı bir neden olmaksızın şubelerini kapatırlarsa, federasyona yatırdıkları miktar, diğer takımların hesaplarına eşit bir şekilde dağıtılmalıdır.

Bütçenin oluşumu, seyirci hasılatı, sponsor gelirleri, saha içi reklam gelirlerinden meydana gelmesi ve bu gelirlerin karşılığının federasyon tarafından teminat altına alınması gerekir.

Takımların bütçe kalemlerinin önemli bir bölümünü teşkil eden sponsor ve reklam anlaşmalarında, federasyon takımlarla bu anlaşmalar arasında garantörlük oluşumunu sağlamalıdır.

Avrupa kupalarına katılan takımlara ek bütçe hakkı tanınmalı.

Her takım bütçesini, lig ve Avrupa kupalarında başarılı olabilmek için üst limitin üzerine taşıyabilir. Ancak bütçesini artırdığı oranda, federasyonca belirlenecek yüzdeyi oluşturulacak bir fona yatırmalıdır.

Gerek Türk gerekse yabancı oyuncu ve antrenörlerin kontratları federasyon tarafından garanti altına alınmalı.

Federasyon ve kulüplerin oluşturacağı bir hukuk kurulu, Türk ve yabancı oyuncular ile antranörlerin kulüpler arasında çıkabilecek muhtemel anlaşmazlıkların tek ve kesin çözüm merciği olması gerekir.

Basketbol Federasyonu ligin TV yayın ve isim haklarını pazarlayarak elde edeceği geliri, lige katılan takımlara daha önceden belirlenecek kriterlere göre dağıtmalıdır.

Federasyonun TV ve ligin isim hakkından elde edeceği geliri, kulüplere dağıtırken, ligde kaç yıl oynadıkları, kaç kez şampiyon oldukları, maçlarındaki seyirci sayısı, alt yapıdan yetiştirdikleri ve milli takımlarımıza kazandırdıkları oyuncu sayısı gibi kriterlere bakılarak dağıtması gerekir.

Beyin fırtınası...

Eğer basketbol camiamız arasında bir beyin fırtınası yapılacak olursa, bir çok arkadaşım bu konuda yukarıda ifade etmeye çalıştığım fikirlerimin benzeri düşüncelerini ortaya koyma şansı yakalayacaktır. Böyle bir birlikteliğin ortaya çıkaracağı sonuçlar, federasyon ve kulüp temsilcileri tarafından değerlendirilip, hayata geçirilir ve bir model yaratılabilirse, her yıl istenmeyen ve kaos yaratan ortamlar ortadan kalkacaktır.
Yazının Devamını Oku

Sıra sizde

25 Aralık 2002
Yalçın Granit, sarı kırmızılı kulüpte büyük adımlar attı. İnşaallah kısa bir sürede özerklik elde edilir ve bu yol Beşiktaş ile F.Bahçe'ye örnek olur. Kulüplere destek sürmeli... TÜRKİYE'de sponsorluk kavramı basketbolda maalesef yanlış oturmuş. Avrupa'da müesseseler külüplere sponsor olurlarken, ülkemizde müesseseler kendi takımlarını kurmuşlar. Tek bir branşta mücadele verdikleri için de kulüp takımlarına karşı maddi olarak önemli bir üstünlük sağlamış durumdalar. Tabi ki bu durum Galatasaray, Fenerbahçe ve Beşiktaş gibi bir çok branşta hizmet veren, geliri olmayan ve her sene futboldan pay kapan kulüplerin basketbol şubelerinde sıkıntı yaratıyordu.

Böyle olunca, sezon başında Özhan Canaydın'ın önderliğinde üç büyükler basketbol şubelerini kapatma kararı aldılar. Üstüne üslük Galatasaray'ın salonuna kilit vurması, tüm çalışanlarını da işten çıkarması basketbol camiasına bomba gibi düştü. Ancak Özhan Canaydın basketbol şubesini kendi ayakları üzerinde durdurabilecek her türlü oluşuma, (FUTBOL ŞUBESİ'nin katkısı olmadan) açık olduğunu çok net bir şekilde ifade etti.

Bu da senelerdir basketbolun yücelmesi için büyük çaba harcayan Yalçın Granit'in Galatasaray'da basketbolu yeniden yapılandırma hareketini başlatması için bir sinyal oldu. G.Saray, Beşiktaş ile F.Bahçe, federasyon ve Spordan Sorumlu Devlet Bakanı'nın baskılarıyla, TRT'yle maç yayını konusunda anlaşma sağlandı. Böylece yayın haklarından iyi bir pay alan kulüpler de yeniden basketbola dönüşü hızlandırdı.

Hemen işe koyuldular

Yalçın Granit
liglerin başlamasına kısa bir süre kalmasına karşın, zamana karşı yarışarak, Erman Kunter'i teknik ekibin başına getirdi. İnanılmaz bir hızla idari teşkilatlanma ve sporcu kadrosu oluşturuldu. Yönetim kurulu üyesi Derya Taşdelen, Yalçın Granit ile yönetim arasında koordinasyonu sağlayarak, şu andaki düzenin kurulmasına katkı veren kişi olarak dikkat çekti.

Lige fırtına gibi giren Galatasaray'da, artık özerklik çalışmaların başlaması gerekiyordu. Yalçın Granit bu yolda da hemen kolları sıvadı. Prof.Dr Ali Uras, Osman Solakoğlu, Ali Kazaz, Tuğrul Demir, Fuat Tahir, Prof.Dr Nur Danişment, Yalçın İlkbüken gibi ünlü isimlerin bulunduğu bir komite oluşturuldu.

Bu yazıyı kaleme alırken sevinerek öğrendim ki, bu komite aynı ana yönetim gibi, kurullarını seçmiş ve Kemal Onar'a özerlikliğin oluşabilme şartlarını hazırlayıp, divan kurulu ile yönetime sunma yetkisi vermiş. İnşaallah kısa bir sürede özerklik elde edilir ve bu yol Beşiktaş ile Fenerbahçe'ye örnek olur.

Sabır gerekli

Ama burada önemli olan, bu çalışmalar yapılırken, sportif başarının da devam etmesi. Galatasaray basketbol takımı bu yıl Ülker ve Efes Pilsen'in hemen arkasında bir derece elde edebilir.

Pota dibine bir takviye alınabilirse, sarı kırmızılılar taraftarlarını memnun edecek dereceleri almaya devam ederler. Taraftarlar da Efes maçında olduğu gibi, takımlarının aldığı netice ne olursa olsun desteklerini aynen sürdürür, maçlara gelmeye devam ederlerse, yıllar öncesinin yenilmez ekibi tekrar yaratılabilir. Ancak gerek idari alanda bu işe baş koyanların, gerekse sahada mücadele eden ve onları tribünlerde destekleyenlerin sabırlı olması gerekiyor.
Yazının Devamını Oku

Kambala farkı

23 Aralık 2002
<B>İLK </B>önce şunu belirtmekte yarar var, Galatasaray'ın yeniden yapılanmasına katkı verenler ve sahada mücadele edenler hiç üzülmesin. Efes Pilsen gibi bir takıma pota altında hakimiyet sağlayamazsan, kazanma şansın olamaz. Galatasaray takımının pota altı oyuncuları Koch, Mitchell ve Serdar Tabay'ın bu bölgeden buldukları sayı sadece 12 olurken, Efes'in uzunları Kambala, Kaya, Asım ve Golemaç 32 sayı üretme başarısını gösterdiler. Ayrıca lacivert beyazlı takımın sert savunması karşısında 18 top kaybeden sarı kırmızılılar, rakiplerinin 28 asistine de mani olamadılar. Bu tablo maçın kaderini zaten ortaya koyuyor.

Pota altı zaafiyeti

Oktay Mahmuti,
Galatasaray'ın pota altı zaafiyetini iyi keşfetmiş olacak ki, Kambala, Kaya ve Golemaç'la hücumda ve savunmada rakibine büyük bir üstünlük sağladı. Oyun kurucu mevkiinde Kerem'le de iyi organize olup, bilhassa ikinci yarıdaki sert müdaafasıyla maçı kopardı gitti.

Sarı kırmızılı takıma gelince... Efes önünde 18 top kaybetmeleri, pota altında da yeterli sayı üretememeleri, farklı yenilgiyi getirdi. Galatasaray'ın, pota altına muhakkak takviye yapması gerekiyor. Mitchell gibi iyi bir oyun kurucuya sahip sarı kırmızılı takım, yapılacak bu takviyeyle belki Efes ve Ülker'i yine yenemez ama, bu ekiplerin hemen ardından gelebilir. Ama burada en önemli şart bu takıma inananların, bu yenilgiyle inançlarını kaybetmemeleri.
Yazının Devamını Oku

F.Bahçe iyi yolda

21 Aralık 2002
<B>FENERBAHÇE</B>-Beşiktaş derbisinde gülen taraf sarı lacivertliler oldu. İki tarafın da savunma yapmadığı karşılaşmada, salona gelen bir avuç seyirci, skor açısından tatmin oldu. İlk iki periyot büyük bir çekişme içinde geçti. Beşiktaş'ta kaptan Faruk, attığı üçlüklerle siyah beyazlıları bu iki periyotta ayakta tutan oyuncuydu. Sarı lacivertliler ise Dickel ile direnmeye çalıştı. Üçüncü periyotta Fenerbahçe alan savunması yaparak ve de Faruk'un üzerine çıkarak, onun şutlarına mani oldu ve öne geçti. Fenerbahçe'de sezon başından beri Dickel fırtınası yaşanıyor. Bu oyuncu, sarı lacivertlilerin kazandığı her maçta oyuna ağırlığını koyuyor. Beşiktaş karşılaşmasının da ikinci yarısında inanılmaz bir performans gösterdi.

Attığı 24 sayının yanı sıra arkadaşlarını da sayı yollarına sokarak, takımını bu derbiden galip çıkarmayı bildi. Fenerbahçe'de Zaza da kritik sayılarıyla galibiyete büyük katkıda bulundu.

Lindemann umut verdi

Siyah beyazlı takımın yeni ABD'lisi Lindemann, ilk maçında iyi bir oyun sergileyemedi ama ilerleyen karşılaşmalarda, özellikle savunmada çok faydalı olacak gibi gözüküyor. Kaptan Faruk'un skor olarak taşıdığı Beşiktaş'ta, Roberts'ın erken faul problemine girmesi, siyah beyazlıları oyundan kopardı. Oyun kurucu Kennedy'nin attığı 22 sayı da maçı kurtarmaya yetmedi. Beşiktaş derbisinde de görüldüğü gibi Fenerbahçe, düzelmeye devam ediyor. Beşiktaş ise kan kaybediyor. Bu zorlu maçta görev yapan hakemler, yerinde kararlarıyla iyi bir yönetim gösterdiler. Burada da Memduh Öget'in büyük tecrübesinin de etkisi vardı.
Yazının Devamını Oku

Savunma dersi

19 Aralık 2002
<B>KADROSUNU </B>yenileyen Olympiakos, Yunanistan'da yenildiği Ülker'den rövanşı farklı aldı. Olympiakos antrenörü <B>Subotiç </B>dersini iyi çalışmış. Pota dibinde Johnson ve De Miguel, Ülker'in iki uzunu Blair ile Praskevicius'u hem sert, hem de değişerek savundular. Bununla da kalmayıp, dışarıdan içeriye gelen atakları da göğüsleyerek Ülker'e sayı imkanı vermediler. Ayrıca Olympiakos'un ribaunddaki 38-25'lik üstünlüğü de, turuncu yeşillilere oyun temposunu eline geçirme olanağını tanımadı. Olympiakos, bu maçta tam bir takım oyunu oynayarak adeta oyunu uyuttu.

TEMPOYU YAKALAYAMADI

Tüm periyotlarda üstünlük sağlayan Yunan ekibi, kadrosunu yenilemenin verdiği morali bu maçta fazlasıyla gördü. Olympiakos'ta Johnson 19 sayı, 9 ribaund, De Miguel 16 sayı, 11 ribaund, Evans da 18 sayı, 11 ribaundla maçın yıldızlarıydılar.

Ülker takımı ise rakibinin sert savunmasına karşın oyunu çözemediği gibi, ribaund eksiği dolayısıyla da tempoyu bir türlü eline geçiremedi. Genç antrenör Tolga Öngören maçı kazanmak için zaman zaman 3 kısaya döndü. Takımına alan savunması yaptırdı. Rakibine tam saha baskı uygulattı. Ama hiçbir taktiği oyuna ortak olmasına imkan sağlamadı.

Ülker evindeki bu yenilgiyle ilk iki şansını zora soktu diyebiliriz.
Yazının Devamını Oku

Umutlu gelecek

18 Aralık 2002
Geçen yıl kurulan B Milli Takım'daki oyuncular her an A Milli Takım'a girebilecek şekilde hazırlanıyor. Hatta zaman zaman kadroda yer buldukları da oluyor. Yani eskiden 15 kişi içinden zor seçebildiğimiz A Milli Takım’a şimdi bol aday var.

TÜRK basketbolu, ekonomik kriz, yıldız oyuncularımızın yurt dışına transferleri dolayısıyla, sıkıntılı bir dönem yaşıyor. Ancak, defalarca söylediğim gibi, her dezavantajın getirdiği bazı avantajları yakalamak üzereyiz.

A Milli Takımımız’ın son yıllardaki çıkışına paralel çok önemli bir oluşum devreye sokuldu. Bugüne kadar A Milli Takım ile Ümit Milli Takım arasında sıkışan bir jenerasyon, basketbol açısından bizi sıkıntıya sokuyordu. A Milli Takım’a giremeyen bu oyuncular, maalesef milli maç tecrübesi olmadığından, sadece takımlarında bulabildikleri sürelerde basketbol oynuyordu.

Takıma hazırlar

Geçen yıl kurulan, Haşim Tümdoğan tarafından yönetilen B Milli Takım'a gelin şöyle bir bakalım. Pivot mevkiinde Fatih Solak ve Vedat Koruk, 4 numaralı pozisyonda Melih Yavşaner, Adem Ören, Rasim Başak, 3 numarada İsmail Çevik, Cihat Şahin, Cevher Özer, 2 numaralı pozisyonda Erkan Veyseloğlu, İnanç Koç,Ömer Kahyaoğlu, Barış Özcan, Murat Kaya ve oyun kurucu olarak Ender Aslan, Muratcan Güler her an A Milli Takım'a girebilecek şekilde hazırlanıyorlar. Hatta zaman zaman kadroda yer buldukları da oluyor. Yani eskiden 15 kişi içinden zor seçebildiğimiz A Milli Takıma şimdi bol aday var.

Yurt dışına ihraç etiğimiz oyuncuların yanı sıra antrenörlerimiz de bir bir kapışılıyor. Ergin Ataman'ın İtalya'daki başarısından sonra Murat Didin'i de Çizme’ye uğurladık.

Ligimizde yukarıda saydığımız, değerli oyuncuların yanı sıra pırıl pırıl genç antrenörleri de görmekteyiz. Tamamen Türk oyunculardan kurulu Oyak Renault'un başında Yücel Platin, Büyük Kolej'in başındaki Naci Özonay'ın takımlarına oynattıkları basketbol ve elde ettikleri dereceler de hepimize umut veriyor.

Genç antrenörler

Yücel Platin, Beşiktaş
'ta 4 yıl, Oyak Renault'da bir yıl yardımcılık yaptıktan sonra, çok mütevazi bir bütçe ile teknik patronluğa soyundu ve ortaya harika bir takım çıkardı. Ona destek verip, büyük bir güvenle takımını emanet eden kulübünü de alkışlamak gerekir. Naci Özöney de neredeyse pür amatör bir anlayışla, ligde mücadele eden Büyük Kolej'i herkesin küme düşer dediği bir ortamda takımını ayakta tutuyor. Ayrıca Murat Kaya gibi bir yıldızı da Türk basketboluna kazandırmak üzere. Tüm bunları gördükten sonra basketbolumuzun geleceğinin umut dolu olduğunu söyleyebiliriz.
Yazının Devamını Oku