26 Nisan 2003
<B>SÜTAŞ </B>Türkiye Kupası Dörtlü Finali'nde Ankara seyircisi basketbola doydu. İlk maçta Ülkerspor, bir kaç gün önce ligde yendiği Efes Pilsen'i bir kez daha devirerek, ilk finalist olmayı başardı. Turuncu yeşillilerde Booker yine skorer kimliğini konuşturdu, 24 sayısının yanı sıra 6 da ribaund alarak, Efes'i yıkan isim oldu. Ülker'de dikkati çeken ikinci isim de, uzun zamandır suskun ve kenarda oturan Joseph Blair'di. Bu oyuncu 12 sayı, 13 ribaundluk performansıyla galibiyette pay sahibi oldu.
Efes Pilsen'de, sakatlığına rağmen sahada yer alan Brown, ancak ilk iki periyotta takımını sürükleyebildi. Daha fazlasını yapmasına sakatlığı imkan vermedi. Diğer oyuncular ise Ülker savunması içinde eriyip gitti.
Ellis ve Carr
İkinci maça gelince.. Türk Telekom, haklı bir galibiyet aldı. Başkent temsilcisinde Ellis 17 sayı, 7 ribaund, Carr da 17 sayı, 3 ribaundla maça ağırlığını koyan isimler oldu. Carr'a baskılı savunma yapıldığı zamanlarda yaşanan sıkıntı, Telekom'un en büyük eksikliği olarak dikkatimizi çekti. Bu maçta 11 sayı öne geçtikleri anda, Galatasaraylı oyuncuların Carr'a yaptığı sert savunma, maçın ibresini az kalsın sarı kırmızılılara döndürüyordu.
G.Saray'da bu maça hazır olan bir tek oyuncu gördüm. O da 20 sayı, 7 ribaund alan Koch'tu. Daha sonra Arda (17 sayı) ve Önder (9 sayı) biraz oyuna ağırlığını koyduysa da, neticede daha iyi hazırlanmış görünen Telekom, ikinci finalist olmayı başardı.
Yazının Devamını Oku 23 Nisan 2003
Çift başlı Avrupa basketbolu, ULEB'in aldığı yeni kararla iyice zor duruma düştü. NBA, ULEB aracılığıyla tüm dünyada basketbolun tek hakimi olmak istiyor. Onlar için ne Avrupa basketbolu, ne de milli maçlar hiç önemli değil. AVRUPA'da basketbolu, kupa ve milli maçlar gözönüne alarak incelediğimizde, ortaya karamsar bir tablo çıkıyor. Son senelerde ULEB ve FIBA olarak ikiye ayrılan, iç çekişmelerle yara alan Avrupa basketbolu, bu iki kurumun barış imzalamasına rağmen düşüşe geçmeye devam edecek.
Kulüpler bazında olaya baktığımızda, ULEB'in hem ağır bastığını, hem de getirdiği yaptırımlar, kupalara katılan takımlara verdiği maddi ve manevi desteklerle, FIBA'ya karşı bir güç elde ettiğini görüyoruz. En son alınan kararla, milli maçlar yaz aylarına kaydırıldı.
NBA’de oyuncusu olan zorlanacak
Bu durumda, aynen NBA’de olduğu gibi kulüpler kış aylarında oyuncularını ulusal takımlara gönderme zorunluluğundan kurtuldu. NBA kulüpleri de zaten kadrosundaki basketbolcuları yaz aylarında ülkesine gitmesini bile özel izne bağlamış durumda. Bunun sonucunda yaz aylarında yapılacak milli maçlarda malesef hiçbir ülke, NBA'deki basketbolcularını milli maçlarda oynatamayacak duruma geldi.
Nedeni de oyuncuların zaten uzun NBA maratonundan yorgun çıkarak dinlenme ihtiyacı duymaları. Bu karar kulüplerin basketbola bakış açısını ve yatırımlarını kuvvetlendirirken, ülkelerin milli takımlarına büyük bir darbe vuracak.
Eskiyi mumla arıyoruz
2-3 senedir Avrupalı ve hatta Asyalı basketbolcuların, NBA'de inanılmaz şekilde sayılarının yükselerek yer aldığını görüyoruz. Yukarıda bahsettiğim milli maç tarihlerine göre olaya baktığımızda, NBA'de çok oyuncusu bulunan ülkeler hem kulüp bazında, hem de milli takım seviyesinde büyük bir yara almış gözüküyor. Bundan 5 sene önceki Avrupa Kulüpler Şampiyonaları'ndaki basketbol seviyesini, şu anda mumla arayacak duruma geldik.
Bütün bu olayların arkasında bana göre, NBA organizasyonunun parmağı var. Onların amacı, NBA'i tüm dünyanın tek spor branşı haline getirmek, Avrupa ve Asya'dan aldıkları oyuncular sayesinde, her ülkenin televizyonlarına girerek maddi açıdan da en üst düzeye gelmek.
Kendimizden örnek alalım. Şu anda NBA'de oynayan iki oyuncumuz var. Hidayet Türkoğlu olsun, Mehmet Okur olsun, bu oyuncularımızın maçlarını TV'de seyretmek için tüm basketbolseverler neredeyse birbiriyle yarışıyorlar. Çin'e bakıyorsun, Yao Ming'in NBA'e transferinden sonra nereden baksanız yarım milyar insan televizyondan Ming'i seyrediyor. Geçen Dünya Şampiyonası'nda Çin Milli Takımı'nın, ABD Milli Takımı ile yaptığı hazırlık maçını tribünde 25.000 Çinli izledi. ABD'deki Dünya Şampiyonası'ndaki ortalama seyirci sayısının ise 3.000'i geçmemesi, durumu gayet açık ve seçik gözler önüne seriyor.
Sigorta zorunluluğu
Bir sorun da NBA'den milli takıma gelen basketbolcuların ülke federasyonları tarafından sözleşme değerlerine göre sigorta ettirilmesi zorunluluğu. Zaten ekonomik kriz içinde olan ülke federasyonları, maddi imkansızlıklarına bir de bu yükün eklenmesiyle iyice çıkmaza sürükleniyor.
Tüm bu verilerden yola çıkarsak, görünen o ki, NBA, ULEB aracılığıyla tüm dünyada basketbolun tek hakimi olmak istiyor. Onlar için ne Avrupa basketbolu, ne de milli maçlar hiç önemli değil.
Yazının Devamını Oku 16 Nisan 2003
İki NBA temsilcimizden Mehmet Okur, sezon başında çektiği sıkıntıları atlatmış. Kendisine verilen süreleri iyi kullanıyor. Hido ise, geçen yıllardaki süreleri alamamasının sıkıntılarını yaşıyor. Ancak ikisinin de geleceği parlak. NBA'deki iki yıldızımız Hidayet Türkoğlu ve Mehmet Okur, gördüğümüz kadarıyla Türk basketbolunu en iyi şekilde temsil ediyorlar. Bu iki oyuncumuzu seyrederken, maç içi ve dışında onlara gösterilen ilgiden göğsümüz kabardı.
Mehmet Okur, ilk senesi olmasına karşın kendisine verilen süreleri en iyi şekilde değerlendiriyor. Sezon başında oyun süresi bakımından büyük sıkıntılar çeken Memo, Rebreca'nın kalp rahatsızlığı geçirerek kadro dışı kalmasından sonra rahatlamış. Onunla konuşmamda, oyuna giriş ve çıkış dakikalarının maç öncesinden belli olduğunu söylemesi, beni hayli şaşırttı.
Sisteme alışmış
Mehmet Okur, oyuna ilk periyodun son bir dakika elli saniyesinde giriyor, ikinci periyodun sonuna kadar oynuyor. Olağanüstü bir durum olmazsa (sakatlık gibi) üçüncü periyodun sonu ve dördüncü periyodunda belli bölümlerinde şans bulabiliyor. Kendisine verilen dakikalarda, ne kadar iyi oynarsa oynasın, bu süre değişmiyor. Ancak, kendi mevkiinde oynayan arkadaşları biri sakatlık geçirirse, oyun süresi daha da uzayabiliyor.
Tabii ki, Mehmet'in bu sisteme alışması kolay olmamış. Son maçlarda yükselen performansı, onun bu sorunları aştığının en büyük göstergesi. Başkan Joe Dumars, Başkan Yardımcısı Hammond ve Antrenör Rick Carlisle ile yaptığımız toplantıda, Mehmet Okur'da büyük bir aşama gördüklerini, onun daha şimdiden çaylak oyuncu statüsünden çıktığını söylediler. Hatta Memo'yu yaz liginde oynatmayıp, bizim onlara sunduğumuz Milli Takım programına göndermek istemeleri, ona verdikleri değeri bir kez daha bizlere kanıtladı.
Hido'nun sıkıntısı
Hidayet Türkoğlu'na gelince... Son zamanlarda, geçen yıllardaki sürelerini alamaması, oyuna girdiği kısa periyotlarda ise başarılı olduğu halde antrenörü tarafından oyundan alınması, onda sıkıntı yaratmış. Buradaki sorun Hidayet'in ilk önce zehirlenip, sonra da elinden sakatlanmasından çok Stojakoviç, Webber, Mike Bibby, Scot Polard ve Bobby Jackson gibi oyuncuların sakatlanmasıyla, zorunlu olarak transfer edilen Jim Jackson ve Keon Clark ile süreleri paylaşmak zorunda kalması. Tabii ki, şampiyonluğa oynayan Sacremanto takımında antrenör Rick Adelman, yıldızlar topluluğu olan ekibinde her oyuncusunu memnun edemiyor. En büyük desteği Divac ve Stojakoviç'ten görmesine rağmen, Hido da bundan nasibini almış durumda. Takas olması yolunda çıkan söylentiler de bunun en açık göstergesi.
Detroit yöneticileri Şubat ayında Hido'yu resmen Sacramento'dan istemişler, ancak alamamışlar. Şu anda Hidayet'in peşinde olan takımlar Detroit, Lakers, Chicago, San Antonio ve New Jersey. Ancak Sacremanto ile kontratı devam etmekte olan Hido'nun kulübü izin vermedeği sürece, hiçbir yere transferi söz konusu değil.
Gelecekleri parlak
Ancak seyrettiğimiz iki maçta da gördük ki, bu psikolojik yapı içinde olmasına rağmen Hidayet, problemlerini sahaya yansıtmıyor. Saha kenarında oturuken arkadaşlarını teşvik etmesi, Adelman, kendisini hangi dakikada oyuna sokarsa soksun elinden geleni yapması, NBA takımlarının ona olan ilgisinin en büyük nedeni olsa gerek.
Memo, pota dibinde biraz daha fazla oynatılırsa daha etkili olabilecek, gerek ribaund gerekse sayı olarak istatistiklerini yükseltebilecek. Hido ise 2-3-4 pozisyonu rahatlıkla oynayabildiğinden, savunmasını biraz daha sertleştirdiği taktirde NBA'in her takımında belirleyici oyuncu rolüne soyunabilir.
Sonuçta görülüyor ki, bu iki oyuncumuz da NBA'nin sevilen isimleri arasına girmiş, gelecekleri çok parlak.
Yazının Devamını Oku 2 Nisan 2003
Yıldız Milli Takımımızda uluslararası arenada ülkemizi başarıyla temsil edecek genç yetenekler yer alıyor. Ersan İlyasova, Cenk Akyol, Emre Bayev ve Yasin Görlük geleceğin 12 Dev Adam'ları olmaya aday. KUŞADASI'nda 17-21 Nisan tarihleri arasında yapılacak Avrupa Şampiyonası ikinci eleme turuna hazırlanan Yıldız Milli Takımımız, Bandırma'daki uluslararası turnuvada birinci oldu. Sırbistan-Karadağ, Rusya, Makedonya, İsrail ve Almanya'nın katıldığı turnuvada yıldız millilerimiz mükemmel bir performans çizdiler.
İlk maçta Rusya önünde uzatmada kaybeden millilerimiz, daha sonra tüm rakiplerini ve finalde de Sırbistan-Karadağ'ı devirdi. Bu takımın kuruluş amacı, federasyonumuzun 2010 yılındaki Dünya Şampiyonası'na evsahipliği yapma isteği. Bandırma'daki turnuvada gördüm ki, 1987 doğumlu bu takımdan en az 4-5 oyuncumuz ileride A Milli Takımımızın formasını rahatlıkla giyecektir. Hatta bir ikisinin de NBA'de olması işten bile değil.
En Değerlisi Ersan
Bu oyunculardan ilki Ersan İlyasova. Ersan turnuvanın En Değerli Oyuncusu (MVP) seçilirken, sayı, blok ve ribaundda da ilk sırada yer aldı. Dışarıdan ve içeriden sayı potansiyeli yüksek olan Ersan, savunması ve özellikle bloklarıyla dikkati çekti. 3 ve 4 numaralı pozisyonları rahatlıkla oynayan 2.05 boyundaki bu oyuncumuz, tecrübesini ve fiziğini geliştirebildiği taktirde, onu Türkiye sınırlarında tutmamız çok zor olur.
Dikkati çeken diğer bir isim de kaptanımız Cenk Akyol. 1.92 boyundaki Cenk, İbrahim Kutluay ile Harun Erdenay karışımı bir oyun stiline sahip. Zaman zaman oyun kurucu olarak da oynayan Cenk'in şutu ve savunması da mükemmel.
Türkiye sınırlarını dışını zorlayacak oyunculardan biri de Emre Bayev. 4 numaralı pozisyonda oynayıp, dışarıdan şut atabilme özelliğine sahip olan Emre'nin en büyük eksiği, pota dibi atışlarındaki stil bozukluğu ile fiziksel zayıflığı. Pota dibi sertliğinde, atışlarında dağınıklık göze çarpıyor. Bir an önce bu eksikliklerini gidermesi Emre'yi de Türkiye'de Mirsad Türkcan ve Mehmet Okur pozisyonuna getirir.
Yasin Görlük de bu takımın önemli oyuncularından birisi. Fizik zaafiyeti nedeniyle savunmada gereken direnci gösteremiyor, ama inanılmaz bir şut yeteneğine sahip. Yasin fiziğini geliştirdiği taktirde A Milli Takımımızın önemli oyuncularından biri olacaktır. Oğuz Savaş ve ismini yazamadığım diğer takım arkadaşları da gelecek için büyük ümit vadedediyorlar.
Tabii ki bu oyuncuların yetişmesindeki en büyük pay, kulüp takımlarımızın idareci ve antrenörlerinin. Onlara bir kez daha buradan teşekkür etmek gerekir. Ancak bu takımı hedefe hazırlayan iki kişiden bahsetmeden geçemeyeceğim. Bunlardan biri Altyapı Koordinatörümüz Serdar Ersözlü. Senelerdir altyapımızdaki başarılı sonuçların altında teknik olarak hep onun imzası var.
İziç faktörü
İkinci isim ise Nihat İziç. 2010 projesi amacıyla kurulan bu takımı seçen ve galibiyet kovalamadan oyuncuları ileride oynayabilecekleri pozisyonlara göre hazırlayan değişik bir antrenör. Onun da hiç bir zaman hakkını yememek lazım. Yardımcılarıyla birlikte sezon boyunca özverili çalışmaları milli takımımızı hedefe taşırken, oyuncularımıza da 12 Dev Adam olma yolunu açıyor.
Bu turnuvayı organize eden Banvitspor Kulübü yöneticileri ve Bandırma halkı inanılmaz bir misafirperverlik gösterirken, Balıkesir Valisi Atıl Üzelgün, Bandırma Kaymakamı İsmail Gürsoy ve Emniyet Amiri Ali Gedik verdikleri katkılarla Türk basketbolu adına övgüyü hak ettiler. Basketbol Milli Takım İdarecisi Barbaros Akkaş da gösterdiği çalışmayla turnuvanın kusursuz seyrinde önemli rol oynadı.
Harika bir tesis
Bu arada Banvitspor mükemmel bir spor kompleksi yapmış. Bu tesiste yemekhane, kondisyon merkezi ve ofisler yer alıyor. Salon da göz kamaştırıcı güzellikteydi.
Yazının Devamını Oku 27 Mart 2003
<B>TOP </B>16'da galibiyet yüzü göremeyen Ülker, Final-Four'u amaçlayan Siena önünde evinde kaybederken, çaresiz kaldı. Oyuna baktığımızda, Siena'nın 6 oyuncusu (Mirsad 18, Stefanov 10, Vukcevic 18, Ford 19, Chiacig 13, Kakiouzis 10) skorda çift haneli rakama ulaştı. Maçın başından sonuna kadar İtalyan takımının antrenörü Ergin Ataman hücumda ve savunmada oyunu gayet iyi kontrol etti. Turuncu yeşillilerin pota dibindeki silahı Blair'e değişmeli savunmalarla sayı imkanı tanımazken, oyun kurucu Booker'ı da kilitledi.
Ülker'de skor olarak sahada biraz Harun ile Goljoviç gözükürken, Haluk'un da çabaları oyunu kurtarmaya yetmedi. Mirsad, attığı 18 sayının yanında, 7 ribaund ve 4 asistini, maçan geneline yayarak galibiyette en büyük pay sahibi olan oyuncuydu. Vukcevic, Chiacig ile Ford ise skor güçlerini zaman zaman ortaya koydular.
Gurur duyuyorum
Bu sonuçla Siena dörtte dört yaparak Final-Four'a biraz daha yaklaştı. Siena'nın başarısından ben de büyük gurur duyuyorum. Çünkü Ergin Ataman bir teknik adam, Mirsad Türkcan da basketbolumuz olarak İtalyan takımını Avrupa'da zirveye taşıyorlar.
Ülker ise kendi evinde kaybettiği iki maçtan sonra Final-Four yolunda tüm şansını kaybetti. Artık amaçları grupta galibiyet almak. Final-Four ümidini de gelecek seneye taşımak. Zaten ellerinden gelecek başka bir şey de yok.
Yazının Devamını Oku 26 Mart 2003
Mehmet Ali Şahin başarının ardında özerkliğin yattığını ve öncelikle hazır olan federasyonlarımızın bu yapıya kavuşturulacağını açıkladı. Tam özerliklik halinde sponsor destekleriyle de, Türk basketbolu Avrupa'nın zirvesine oturur. DÜNYANIN sporda ileri gitmiş ülkelerini incelediğimizde ÖZERKLİK VE SPONSORLUK kavramının en üst seviyeye ulaştığını görüyoruz. Ülkemizde ise bu iki kavramın tam manasıyla uygulandığı tek bir branş var, o da FUTBOL. Son yıllarda Milli Takımlar ve Kulüpler bazında müthiş başarılar elde edildi. Futbolda Dünya Şampiyonası'nda elde ettiğimiz üçüncülük Futbol Federasyonumuzun özerklik çatısı altında sınırsız olanaklara kavuşması, Haluk Ulusoy ve arkadaşlarının Türkiye çapında yaptıkları idari-teknik çalışmalar, Menejer Can Çobanoğlu ile teknik direktör Şenol Güneş ve ekibine rahat çalışma olanaklarını sağlamanın getirdiği bir başarıdır.
Özverili çalışmalar
Şu da yanlış anlaşılmasın. Kaliteli idareci, antrenör ve futbolcu olmadan tek başına özerklik de hiçbir şey ifade etmez. Futbol Federasyonu, Can Çobanoğlu-Şenol Güneş ekibi ile sponsorların (Adidas, Pepsi, Türkiye İş Bankası, Efes-Pilsen, Sarar, Turkcell, Mercedes Benz, Shell, Aquafına) inanılmaz ama uyumlu bir çalışma sayesinde bu başarı elde edildi. Ama futboldaki başarıların altında yatan gerçeğin (Galatasaray'ın UEFA şampiyonluğunu da eklersek) ÖZERKLİĞİ çıkarmak için, Rahmetli Turgut Özal devrinde bu konuda büyük bir mücadele veren Spor Bakanı Mehmet Ali Yılmaz ve Şenes
Erzik'in çalışmaları yatar. Sponsorluk yasası çıkması için Spor Bakanı Fikret Ünlü ve Gençlik ve Spor Genel Müdürü Kemal Mutlu'nun özverili çalışmaları, hem bu yasanın çıkmasını sağladı, hem de futbolla birlikte diğer branşlara hamle yapma imkanı tanıdı.
Önceki akşam Zaman Gazetesi'nin gecesinde Bakanımız Mehmet Ali Şahin ile Genel Müdürümüz Mehmet Atalay'ın diğer branşlarda da en kısa sürede ÖZERKLİK sorununu çözme yolunda olduklarını görmek sporumuzun sağlam ellerde olduğunu gösterdi. Bakanımız Mehmet Ali Şahin yaptığı konuşmada, tüm camiaya sporda başarının Özerklikten geçtiğini, bu konuda en güzel örneğin futbolda yaşandığını, diğer federasyonların ÖZERLİĞİ için çalışmaları hızlandırdıklarını vurgulaması önemliydi. Anlaşılıyor ki, en kısa zamanda bu konuda ön çalışmasını yapmış federasyonlar ÖZERKLİĞE kavuşacaklar.
Zirveye çıkarız
Basketbolumuzu incelersek, 2001 Avrupa ikinciliği, 2002 dünya dokuzunculuğu kulüpler bazında Efes in Koraç Kupasını alması, Avrupa Ligi'nde iki kez Final-Four'a girip üçüncü olması, bayanlarda Galatasaray'ın Avrupa Ligi Final Four'unda elde ettiği üçüncülük, federasyonumuzun yarı özerk (vakıf çalışmaları) yapısı altında gerçekleştiğini görürüz. Milli Takımlar bu başarılara ulaşırken, başta Garanti Bankası olmak üzere, Türkcell, Mercedes Benz, Wrangler, GNC, Altınyıldız, AND1'ın katkıları vardı. Tam özerlikliğe kavuşmamız durumunda sponsor destekleri de en üst seviyeye ulaşacağından, Türk basketbolu Avrupa'nın zirvesine oturur.
Yazının Devamını Oku 23 Mart 2003
<B>GEÇEN</B> hafta oynanan Kupa maçında Efes'e kök söktüren Fenerbahçe'nin lig karşılaşmasında lacivert beyazlıları çok zorlayacağını tahmin ediyordum. Hafta içinde Fenerbahçe Antrenörü Murat Özgül'ün ve amatör şubelerin başkanı Mahmut Uslu'nun iddialı demeçleri beni bu maça yönlendirmişti. Ancak dünkü karşılaşmada Fenerbahçe hiçbir periyotta Efes'i zorlayamadı.
Brown ve Kambala
Lacivert beyazlılar yine klasik olarak Brown'dan 33, Kambala'dan da 25 sayı bularak bir galibiyete daha imza attılar. Fenerbahçe takımına baktığımda ligin ilk 3 sırasını zorlayabilecek bir kadro görüyorum. Efes karşısında 26 sayı atan Mark Dickel, sona doğru oyuna girip 19 sayı bulan Kelley ve yine bu maçta 17 sayılık bir performans sergileyen Davenport bu takımın değişmez 5'inde yer alacak oyuncular. Bu iki isme Erkan Veyseloğlu ve Zaza'yı da eklediğinizde ligin altını üstüne getirebilecek bir takım ortaya çıkabilir.
Tabii ki bu takımda Erdal'ın ve Mısırlı Gouda'nın da olduğunu göz önüne alırsanız, Fenerbahçe seyircisiyle bütünleşecek bu oyuncuların ligi zorlaması gerektiğine inanıyorum. Ama bir tek şartla. Her oyuncunun oynama süresinin iyi ayarlanması şartıyla. Dünkü maçta hakemlere de bir göz attığımızda, pozisyonlara itiraz edilmediği sürelerde oyunu gayet iyi kontrol ettiler. Ancak bir kaç kez itirazlarla karşılaştıklarında pozisyon kaçırdılar.
Yazının Devamını Oku 20 Mart 2003
<b>ABDİ </B>İpekçi Salonu'nda muhteşem bir seyirci topluluğu vardı. Böyle inanılmaz bir ortamda, Efes Pilsen, CSKA Moskova’yı 2 sayı farkla yenerek Final-Four yolunda dev bir adım attı. İki takımda savunma ağırlıklı bir oyun koyarken Lacivert beyazlılar, CSKA önünde ilk 3 periyot mükemmel bir basketbol sergilediler. Özellikle savunmada CSKA'nın skorerleri Alexander, Songaila, Papoloukas'a sayı imkanı vermediler. Hücumda Markus Brown ve Granger Efes’i sırtladı. Markus’un maçtan önce söylediği gibi, kazanmak için savaşmak gerekiyordu. Efes Pilsen'de her oyuncu bu savaşı verdi.
Maçtan önce söylediğim gibi CSKA koçu Ivkoviç, Brown ve Kambala'ya özel önlem almıştı. Ancak Brown, kendisine yapılan tüm savunmaları aşarak 23 sayı kaydetti. Ancak Kambala rakibin uzunları arasında eridi gitti. Efes Pilsen'in bu maçta sürpriz çıkışını Granger yaptı. Uzun süredir suskun olan bu oyuncu, CSKA önünde 22 sayı, 11 ribaundluk bir performans sergiledi ve maçın kahramanı oldu. Efes bu maçı daha farklı kazanabilirdi, ama ribaundda büyük sorun yaşadı. CSKA neredeyse tüm hücumlarını, ofansif ribaundlarla 2-3 kez tekrarlıyarak maça ortak olmayı başardı.
Yunanlı hakem...
Maçın dönüm noktası Efes Pilsen 15 sayı farka ulaştığında Yunan hakemin tertemiz bloğa faul çalmasıydı. Bu dakikadan itibaren toparlanan Rus takımı, Efes'ten daha iyi savunma yaparak farkı kapattı ve özellikle Alexander ile bulduğu sayılarla rakibine yetişti. Son saniyelerde Alper'in inanılmaz üçlüğüne CSKA 2 faul atışıyla cevap verince Efes 2 sayıyla maçı kazandı. Bu sonuç Efes'e Rusya'daki rövanşta belki yetmeyebilir, ama grubun anahtar maçı, CSKA'nın deplasmanda oynayacağı Cibona karşılaşması. Cibona'nın evinde alacağı bir CSKA galibiyeti, Efes'in ekmeğine yağ sürecek. Çünkü bu galibiyet Efes Pilsen'i otomatikman Final-Four'a taşıyacak.
Yazının Devamını Oku