Devrim Sağıroğlu

Küçük eşek!

7 Ekim 2002
<B>LAKABI ‘‘küçük eşek’’ </B>ama, bu <B>Ortega </B>F.Bahçe'de büyük işler yapmaya başladı.. 17. dakikada Rüştü'nün inanılmaz hatasıyla bir gol yiyip, yıkılmışsın.. Ardı ardına Altay iki gol fırsatı daha yakalıyor. Sen ise ayakta duramıyorsun. Böyle bir ortamda, takımı panikten kurtaran o.. Ceyhun'un 35 metreden enfes frikiği üst direkte patlarken, kafayı uzatıp F.Bahçe'yi beraberliğe ulaştırıyor. 12 dakika sonra, Ogün'e nefis bir pas atıyor. Ogün'ün, aynı güzellikte topu kaleciden aşırtması ve boş kaleye yuvarlaması F.Bahçe'ye rahat nefes aldırıyor. Küçük eşeğin, Steviç'e attırdığı 3. goldeki zarafeti ise tarif etmeye olanak yok. Bir futbolcunun ayağına, top ancak bu kadar yakışır. Bravo Ortega.. Gözümüzün pasını sildin, bizi mest ettin..

Sarı lacivertliler, kim ne derse desin, takım olarak insana zevk vermiyor.. Ancak, kişisel bazda bazı oyunculardan tat almamak mümkün değil. İşte Ortega, işte Ogün, işte Ceyhun.. O Ceyhun ki, sezeryanla doğdu. Yahu, bu adamı hayata döndürmek için ille de anasının karnını yarmak mı gerekirdi? Lorant efendi gene de dayanamadı, onu 55. dakikada oyundan aldı. Alman inadı böyle oluyor işte! Ogün, Şenol Güneş'e kininden olacak, her geçen gün daha hırslanarak oynuyor. Zorunlu stoper Johnson'un orta sahadaki eksikliğini ve aktivitesini aratmadığı gibi, harika bir de gol attı. Ümit sakatlandıktan sonra da, savunmadaki görevini eksiksiz yerine getirdi.

İCRAATI YOK

Şu gerçeği kabul etmek gerekir ki, F.Bahçe'deki eksiklikler gittikçe daha çok sırıtıyor. Fatih'in bir tane iyi oyununu gösterin, herkesten özür dileyim. Sinan-Ümit-Oktay'dan kurulu 3'lü Altay forveti karşısında özellikle ilk yarıda perişan oldu. Hakan iyi bir oyuncu ama, sağ kanatta sırıtıyor. Ali Güneş, iyi niyetinden başka bir şey ortaya koyamıyor. Serhat, forvette çılgınlar gibi sağa sola saldırıyor, ne var ki, olumlu bir tek icraatı yok. Böyle oynadığı sürece, kendisi hakkındaki düşüncem gol atsa da değişmez.

F.Bahçe, yoluna devam ediyor. Ancak, eksiklerini görmez, sadece ‘‘küçük eşek’’ ve bir-iki arkadaşının o günkü olağanüstü performansına bel bağlarsa, büyük hataya düşer. Bizden uyarması!
Yazının Devamını Oku

Ak ile kara

4 Ekim 2002
<B>FENERBAHÇE, ‘‘ak ile kara’’ </B>gibiydi, AIK Solna karşısında.. Çok iyi çalanın yanında, akortsuz ses çıkaran sanatçılarıyla, sıra dışı bir orkestra idi adeta.. Ümit Özat ile Ortega, bu orkestranın ıslıklanmaması için ellerinden geleni yaparken, Serhat'la Washington hangi enstrümanı çaldıklarını dahi bilmiyorlardı..

Ümit Özat, dün özellikle ilk yarıda olağanüstüydü. Bir libero düşünün, atak kesiyor, orta sahadan akın başlatıyor, forvette gol arıyor. 23. dakikada Nilsson'dan topu söktü, Washington'un önüne ‘‘al da at’’ diye bıraktı. Ancak, Ümit'in omuz omuza mücadelesinde hakem faule hükmedince, bal gibi gol güme gitti. Ardından, 30 metreden bir füze çıkardı, yan direkte patladı. İkinci yarıda, harika ortasıyla takımına 2. golü kazandırdı. Aferin Ümit, sen bu yolda inançla devam et..

Ve de Ortega.. İkinci 45 dakikada temposu düşmesine rağmen, gittikçe takımına ısınan, her hareketiyle tribünleri ayağa kaldıran bir oyuncu.. Bir çalımıyla iki oyuncuyu birden oyundan düşürüyor. Pasları, akıl dolu.. Ne yazık ki, onu anlayan oyuncu sayısı pek az..

BU FORVETLERLE ZOR

Haa, bir de Ceyhun olayı var.. Türkiye'de ender ‘‘dikine’’ oynayan oyunculardan biri. Mükemmel dripling yapıyor, uzaktan iyi şut atıyor. Elazığspor maçında sahanın yıldızıydı. Bir baktık, Solna karşısında ilk 11'de yok. Lorant, onu ancak 54. dakikada oyuna almayı akıl edebildi. Alman hoca bizi sürprizlere alıştırdı ama, bu kadarı da fazla..

Fenerbahçe, Solna karşısında üstün oynadı, topa daha çok sahip oldu ve oyunun kontrolünü elinden bırakmadı. Ama, sarı lacivertlilerin bu forvetlerle bundan sonraki turda işi hayli zor. Washington'un bombası çoktan patladı. Son dakikadaki golün sahibi Serhat ise eski formunda değil. Bu ikili randıman verecek ki, takım rahatlasın, futbol oynasın.. Yoksa, 3-4 oyuncunun gayretiyle bu iş gitmez..

Fenerbahçe'yi Solna önünde izlerken, Johnson 2. golü atana dek ‘‘ya elenirse’’ diye, gene avuçlarımız sırılsıklam oldu.. Kalbimiz ‘‘güm güm’’ attı.. Bir rahat maçınızı seyredemeyecek miyiz be birader! El insaf vallahi...
Yazının Devamını Oku

Nostradamus Sadi

30 Eylül 2002
<B>ŞU </B>bizim <B>Sadi Kemal Yaşar, </B>ünlü kahin <B>Nostradamus </B>gibi.. Sezon başından bu yana hangi maça gitsek, ‘‘İlk gol şu kaleye girecek’’ diyor ve söylediklerinin hepsi tutuyor.. Genellikle de ilk golleri F.Bahçe yiyor. Elazığspor maçından önce ‘‘Ağabey, ilk gol sağ taraftaki kaleye girecek’’ dedi. Haydaa, F.Bahçe o kaleyi almaz mı? 5. dakikada soldan gelişen atakta, top Erhan Namlı ile buluşur buluşmaz, Sadi'nin kehaneti gerçekleşti. Sonra, tam 39 dakika F.Bahçe kabus dolu dakikalar yaşadı. Ne organize bir atak, ne ayağa doğru dürüst bir pas, ne kolektif futboldan örnek vardı.. Sahada ter döken, hiç olmazsa kişisel becerisini oyuna yansıtan Ceyhun da olmasa, sarı lacivertlilerin işi baştan bitikti. 44. dakikadaki beraberlik golünde top Ceyhun'un ayağından çıkarken, Johnson, Kingston'a Elazığ savunma oyuncularından daha yakındı. 45+4'te ise Ortega, F.Bahçe'ye derin bir ‘‘oh’’ çektirdi. Taa ki, 67. dakikada Ümit'in beraberlik golüne dek..

NE UMDUK, NE BULDUK!

F.Bahçe bu oyun yapısı, taktik anlayışı ve zevk vermeyen futboluyla hiçbir yere gidemez. Talihiyle, kör-topal bir-iki adım atar gibi görünür, sonra gene tökezler.. Antrenör de feleğini şaşırmış.. Düşünün, o kadar sakat olmasa, bu Ceyhun takımda yer alamayacak.. Ceyhun'u bugüne dek kazanman gerekmez miydi? Kanat oyuncularını artık yazmıyorum, buna değmez. Ama, Ceyhun, iki golün sahibi Johnson, biraz da Ümit Özat dışında hiçbir oyuncusunun dün onlardan farklı bir özellik sergilediğini söyleyemeyiz.. Ortega'ya yapılan penaltıyı es geçen İsmet Arzuman ise, bu dakikadan sonra kontrolü elinden kaçırdı ve ardı ardına anonslarla maçın kahramanlığına soyundu..

Şimdi hedef, AIK Solna maçı.. Lütfen, Elazığ maçından daha iyi oynayın da, bu statta yeni bir ‘‘dram’’ yaşamayalım.. Bıktık, usandık ve tam anlamıyla ‘‘acıların yazarı’’ olduk.. Halbuki, neler düşlemiştik? Ne umduk, ne bulduk!
Yazının Devamını Oku

Şaşırttılar!

20 Eylül 2002
<B>KURT,</B> puslu havayı severmiş.. Bu kadar sıkıntı, yıkıntıdan sonra, ilk yarıda öyle bir F.Bahçe izledik ki, şaşırdık kaldık.. Bu takım, Gaziantep, Malatya deplasmanlarındaki takım değildi sanki.. Kimlik değiştirmiş, bambaşka bir ruhla oynuyordu.. Ama ikinci yarıda, yeniden kabus dolu dakikalar yaşadık.. Bildiğimiz; yılgın, çok hata yapan, kendine güvenini kaybeden F.Bahçe takımı geri geldi.

Sarı lacivertliler, AIK Solna karşısında ilk 45 dakikada kedinin fareyle oynadığı gibi oynadı. Top dahi göstermedi desek, yeridir.. Özellikle Revivo, Ortega, Steviç ve Johnson mükemmeldi. Steviç, Johnson ile birlikte orta sahanın hakimiydi. Göbeği hatasız kapattılar, rakip atakları karşıladılar, üstelik birer de gol atarak F.Bahçe'ye önemli katkıda bulundular. Önlerinde oynayan Revivo ile Ortega, yorulana dek ayaklarına her top alışta, klaslarını konuşturdular. Son hareketlerinde biraz daha becerikli olabilseler, F.Bahçe'nin tarihi bir skorla ilk yarıyı kapatması hiç de şaşırtıcı olmayacaktı.

ROLLER DEĞİŞTİ

F.Bahçe ayağa paslarla ve az hatayla, fizik gücüne dayalı İsveç takımını ilk yarıda yerden çökertirken, ikinci yarıda roller değişti. Eski sorunlar yeniden hortladı. Savunma dalga dalga gelen Solna ataklarında çok zorlandı. Direklerin yardımı, Rüştü'nün kurtarışları, Andreas Andersson'un beceriksizliği olmasaydı, beraberliğe de fit olamayacaktık. Stoperlerin uyumsuzluğu hat safhada. Fatih ile Zoran bir türlü kıvamlarını bulamıyor. Dünyanın en iyi kalecilerinden biri olan Rüştü'nün ayağına top geldi mi, bizim de yüreğimiz ağzımıza geliyor. Hakan Bayraktar büyük bir özveriyle oynamasına rağmen, sağ kanatla ‘‘zorunlu nikah’’ yapmış. Sol dışta oynayan Ali Güneş için de aynı şeyleri söyleyebiliriz.

Lorant'ın sahaya sürdüğü takım, eldeki kadroya göre en iyi 11.. ‘‘Washington deplasmanlarda oynamaz’’ gerçeğini, Lorant da kabul etmiş.. Revivo ile Ortega'ya forvetin arkasında özgürlük vermesi de iyi bir düşünce. Steviç'te ısrarı, onun açısından olumlu bir puan..

İkinci yarıdaki olumsuz futbola rağmen, bu beraberlik hem Lorant'a, hem Fenerbahçe'ye zaman kazandıracak.. Alman hoca, bu kıymetli zamanı iyi kullanabilirse, paçayı kurtarır.. Yoksa, kendisinden çok, F.Bahçe'ye yazık olacak!
Yazının Devamını Oku

Perşembe'nin gelişi

15 Eylül 2002
<B>‘‘Perşembenin gelişi çarşambadan bellidir’’</B> derler.. Fenerbahçe'nin, bu oyun anlayışı, bu teknik adamlarıyla yüzünün gülmesi çok zor.. Doğru dürüst organize bir atak yok, kolektif uyum sıfır, oyuncular ise kapasitesinin yarısını bile sahaya yansıtamıyor. İnsan, hiç olmazsa ferdi yeteneklerini konuşturur. Ama, kim konuşturacak?

Malatyaspor karşısında mahkum oynuyor, pozisyona girmekte zorlanıyorsun. Savunmada alan markajı yapıyor, bu kez kanatları kontrol altında tutamıyorsun. Sol kanatta rakibin en tehlikeli isimlerinden Timuçin cirit atıyor, sen Ali Güneş'le onu tutmaya (pardon tutmamaya) çalışıyorsun. Ali Güneş ne ofansta, ne defansta var. Ayman hem Ortega'yı kontrol ediyor, hem de orta sahanın organizatörlüğünü üstleniyor. Bu iki işi de eksiksiz yaparken, senin oyuncuların verilen görevin bir tekini dahi yerine getiremiyor. İki-üç tane balondan hücum, bir-iki cılız şut, o kadar.. Sanki, takımın üzerine ‘‘ölü toprağı’’ serpilmiş.. Fatih Terim'in Galatasaray'dan postaladığı Duro, 35 metreden ‘fevernova’yı Fener kalesine öyle bir postaladı ki, şaşarsın.. O, topa elini kolunu sallayarak adres saptarken, senin Duro'ya müdahale edecek oyuncun nerede? Johnson'a kulübede 58 dakika roman mı okutturuyorsun?

WASHINGTON BOMBASI PATLADI

Ben, en az suçu savunmaya buluyorum. Buna, topu stop edemeyen Mustafa Doğan da dahil.. Bu kadar bunalan bir savunma, elbette çok hata yapacak. Orta sahaya bir sürü adam transfer ediyor, kanatları unutuyorsun. Bu takım, kanatsız nasıl uçacak? Belli ki, uçmayacak, sürünecek.. Washington bir bomba ve maalesef Fenerbahçe'nin elinde patladı. Tanrı Fenerbahçe'yi, başka bombaların patlamasından korusun! Şu Rüştü dışında aldığı parayı hak eden bir tane oyuncu gösterin, 500 milyarlık büyük ikramiyeyi kazanın. Televizyonda o kadar soruyu bilmenize ve boşuna terlemenize gerek yok. Ayıptır, yazıktır.. Ben, bu Lorant'la devam edilmesini ve Fenerbahçe'nin her sezon iki antrenör değiştiren kulüp olmamasını arzuluyordum. İyi niyetim için, peşinen özür dilerim.. Çünkü adam, ‘‘beni kovun’’ diye, adeta yalvarıyor..

Malatyaspor'un hakkını yemeyelim.. Fenerbahçe'nin berbat oyunu, onların başarısını kesinlikle gölgeleyemez. Sahada bir tek büyük vardı, o da Malatyaspor'du.. Bütün futbolcular mükemmel oynadılar. Timuçin, Fazlı, Ayman, Milosevski, gerçekten iyi oyuncular.. Ama en büyük alkış, bu takımı mali açıdan tek başına sırtlayan başkan Hikmet Tanrıverdi ile teknik patron Ziya Doğan'a.. Onlar ve formalı aslanları, bir şehri yaşatıyor, moralman ayakta tutuyorlar.. Hepinizi yürekten kutluyorum..
Yazının Devamını Oku

Devenin boynu

12 Eylül 2002
<B>DEVEYE </B>sormuşlar: <B>‘‘Neden boynun eğri..’’ ‘‘Nerem doğru ki’’</B> demiş.. Fenerbahçe'nin neyini eleştireceksin? Futbolunu mu, sahada dizilişini mi, teknik yönetimini mi?

Takım sahaya çıkıyor, Ortega yok.. Ortega'nın ölüsü şu Fenerbahçe'de oynar.. Hani takım çok iyi olur da, ses çıkarmazsın.. Ama, tel tel dökülen, hiçbir oyuncusu ne yaptığını bilmeyen bir ekipte, onu 65. dakikada oyuna almak ayıp..

Gaziantepspor'a karşı hiçbir önlem düşünülmediği, baştan belli.. Belki de hiç izlenmemiş.. İlk 45 dakika oynayan ve sakatlandığı için ikinci yarıya çıkamayan Preko, önünde geniş alan bulduğu zaman Türkiye Süper Ligi'nin en etkili forvetlerinden biri.. Neredeyse sahanın tamamını arşınlıyor, önlem yok.. Mustafa Şahintürk, geride sürpriz adam olarak tehlikeli bir isim.. Çok iyi dripling yapan, atak başlatan ve iyi şut atan bir oyuncu. İlk yarıda serbest oynuyor, önlem yok. Bir penaltı yaptırdı, bir enfes şutunu da Rüştü kurtardı. Ayrıca, Gaziantepspor'un her tehlikeli atağının başlangıcı ve devamında imzası vardı. Fenerbahçe savunması, Rüştü hariç evlere şenlikti. Rüştü de olmasa, delik deşik olacaklardı. Fatih'in daha doğru dürüst bir maçını görmedim. Kırmızı kartla oyundan atılması da cabası.. Mustafa, sadece adam markajı verildiği zaman bu takımda oynayabilir. Son dakikalarda takımına 1 puan kazandırmasına rağmen, Ogün de dün dağınıktı ve ağır kaldı.

GAZİANTEP'E YAZIK OLDU

Orta alanda Steviç ile Johnson, didişmekten başka bir şey yapmadı. Kanatlarda Ali Güneş'le Cem Karaca'nın varlığı ile yokluğu belli değildi. Cem Karaca bence, şarkı söylemeyi denesin. Bunların ikisine de Fenerbahçe forması XXL gelir. Washington ile Serhat da ileride uyum sağlayamıyor. Washington, bildiğimiz Washington.. Arada sırada görünüp, idare edeceğini sanıyor. Yok öyle yağma.. İkinci yarıda Cem Karaca'nın yerine giren Rapaiç de ne kokuyor, ne bulaşıyor..

Gaziantepspor'a gerçekten yazık oldu.. İki puanı, biri haksız penaltıdan olmak üzere son 5 dakikada yedikleri 2 golle yitirdiler. Preko'nun sakatlanması onlar için büyük şanssızlıktı ve takımın hücum gücünü olumsuz etkiledi. Bu nedenle forvete alınan Mustafa Şahintürk de ilk yarıdaki aktivitesini kaybetti. İki gol atan Kemal ve savunmada Alper mükemmel oynadı. Geçen sezon Denizlispor'a kiralanan ve orada müthiş bir performans gösteren Alper, aynı başarıyı kendi takımında da tekrarlıyor. Bu Alper ile Kemal, çok yakında A Milli Takımımız'ın ‘‘yıldız oyuncusu’’ olacaklar.. Bunu bir kenara yazın!
Yazının Devamını Oku

Bizleri utandır!

2 Eylül 2002
<B>DOĞRUSUNU </B>isterseniz, Fenerbahçe için son dakikaları dışında Denizlispor maçının böylesine kolay geçeceğini ummuyorduk.. Beş gün önce büyük bir düş kırıklığına uğramışsın, moralin sıfır ve ligin dişli takımlarından birinin karşısına çıkıyorsun, kolay değil.. Denizlispor'a dişli takım dediysek, sakın aldanmayın. Bu maçı kastetmiyoruz. Yeşil siyahlılar, Fenerbahçe karşısında kağıttan horoz gibiydi. Maçın sonlarında uyandı, Bencik ve Mustafa Özkan'ın golleriyle umutlandı ama, atı alan Üsküdar'ı geçmişti. 15 dakikalık oyun, Denizlispor'u kurtarmaya yetmedi.

Fenerbahçe, maç içinde zaman zaman parlayan, oyunun genelinde ise hiç tat vermeyen bir oyun sergiliyor. Kazansa da, bu böyle.. Bir tane ‘‘futboldan zevk aldım’’ diyen adam bulun, dişimi kırayım.. Ben, Şükrü Saraçoğlu Stadı'nda futbol takımından değil, seyirciden zevk alıyorum. O taraftar beni mest ediyor, gerisi hikaye.. Sarı lacivertli ekibin savunması, son 15 dakika haricinde Denizlispor önünde az hatayla oynadı.

Rüştü iki önemli top çıkarırken, yediği gollerde yapacağı bir şey yoktu. Zoran Mirkoviç hava toplarında ‘‘kartal’’ gibiydi. Fatih, önceki maçlarına oranla gayretli görünürken, Mustafa Özkan'ın attığı kafa golünde rakibine engel olamadı. Ogün yeni yerinde gerçekten iyi oynuyor.

Ancak, ne medyaya, ne taraftara, ne Şenol Güneş'e kendini beğendiremiyor. Ne var ki, gene de profesyonelce davranması gerekir. Haklıyken, haksız duruma düşüyor. Feyenoord maçı sonrasındaki davranışlarını ona hiç yakıştıramadım.

KANATSIZ KANARYA

Yaza yaza bıktık ama, mecburuz bir kez daha değinmeye.. Fenerbahçe, kanatsız kanarya.. Ne sağı, ne solu var.. Buralarda oyuncu deneye deneye bir hal oldular. Çaresi yok, bu sezonu da böyle geçirecekler. Abdurrahman Çelebileri oynatıp, işi idare edecekler. Göbekte, Steviç yerine oturdu. Johnson tam bir görev adamı. Ortega, çok top eziyor ve şova kaçıyor. Basit oynasa ve ayağından topu çabuk çıkarsa, daha iyi olacak. Serhat, tam randıman veremiyor.

Washington ise 2'si kafayla olmak üzere tam 3 gol atarak F.Bahçe'nin maçı kazanmasını sağladı. Ancak, şurası unutulmamalı.. Denizli maçını kurtarmak güzel de, pek bir anlam taşımıyor.. Bana Feyenoord maçını kurtaracaktın, arkadaş.. Ligde attığın goller, seni affettirmez.. Haydi, şu UEFA Kupası'nda gollerinle 2-3 tur atlattır da, hep beraber seni alkışlayalım.. Arzum, bizleri utandırman!
Yazının Devamını Oku

Kabus dolu gece

28 Ağustos 2002
<B>ÖYLESİNE </B>büyüleyici bir atmosfer var ki, Şükrü Saraçoğlu Stadı tribünlerinde olmayan tahayyül bile edemez.. 50.000 kişi hiç durmamacasına bağırıyor, tezahürat yapıyor.. Kadıköy çınlıyor adeta.. Fenerbahçe, sahaya ofansif bir düşünceyle ‘‘Ya herro-ya merro’’ diye çıkmış. Forvette Serhat'la Washington'un arkasına, Ortega ile Revivo'yu yerleştirmiş. Feyenoord ataktayken, orta sahada doğabilecek boşluğu riske etmiş.. Göbekte Steviç oynuyor, Johnson kulübede. Maçtan önce eleştiriye uğramasına rağmen, bu tercih de normal.. Deplasmanda ikisini birden oynatabilirsin, ama içeride kazanmak zorunda olduğun bir maçta, aynı stildeki iki adamdan birini takıma koyacaksın..

Mustafa Doğan, Hooijdonk'u hatasız marke ediyor ve top vurdurmuyor. Kalou ile oynayan Zoran Mirkoviç zaman zaman aksarken, süpürücü görevini üstlenen Ogün'ün vasatın üstünde olan oyuncular listesinde bulunduğunu belirtmek gerek. Ne var ki, F.Bahçe forvetsiz bir görünümde.. İlk yarım saatte ezici baskı kurmasına rağmen, dişe dokunur bir tek pozisyona giremiyor. F.Bahçe'nin tesirsiz yumruklarından etkilenmeyen Feyenoord, yavaş yavaş oyuna ortak oluyor.

MİDEMİZE OTURDU

İkinci yarıda daha tesirli, gole daha yakın bir F.Bahçe bekliyor ve umuyoruz. Washington'la Serhat'ın performanslarının artmasını, Ortega ile Revivo'nun yaratıcılıklarının doruğa çıkmasını.. ‘‘Ancak bu şekilde rakibin belini bükebiliriz’’ diye düşünüyoruz. Ne var ki, 48. dakikada Ono'nun golü onların değil, bizim belimizi büküyor. İlk maçta Fenerbahçe'yi yıkan adam, rövanşta da aynı görevi üstleniyor.

Artık, yemeden 3 gol atmamız gerek.. Ne yazık ki, gol yerine arada sırada sahaya yabancı madde atıyoruz. Zoran'ın çıkıp Oktay'ın girmesi de birşey farkettirmiyor. Buffel'in ikinci golü ise sarı lacivertlilerin tam anlamıyla havlu atmasını sağlıyor. F.Bahçe'nin bu Washington'la değil gol atmak, Washington'a bile seyahat etmesi çok zor.. Uçağa binse, yerini bulamaz..

Kısacası F.Bahçe, kabus dolu, moralsizlik yüklü bir gece yaşıyor. Bu muhteşem seyirciye de yazık oluyor. Başka takımlar bu seyirciyi arkasına alsa neler yapmaz? ‘‘Misafir umduğıunu değil, bulduğunu yer’’ derler.. Malesef bu kez misafir umduğunu yedi, biz ise bulduğumuzla yetindik.. Yetindiğimiz bu acı soslu yemek, midemize oturdu!
Yazının Devamını Oku