22 Ağustos 2002
<B>AVNİ</B> Aker Stadı birini mutluluğa boğarken, diğerine kabus gördürüyor.. Trabzonspor'un tarihindeki en başarılı yabancı <B>Şota,</B> tribünlere çağrılıyor, alkışa boğuluyor.. Bizim milli takım oyuncularımız da teker teker çağrılıyor ve alkışlanıyor. Biri hariç.. O ki, ismi anons edildiğinde kulübede bile yok.. Bütün stat, ‘‘Abdullah’’ dendiği an, hep bir ağızdan ‘‘yuh’’ çekiyor. Bu ne kindir, anlamak mümkün değil.. Ne yapmış, şehri mi satmış? Bu davranışı Trabzon seyircisine yakıştıramadık, yakıştıramıyoruz..
Dünya üçüncüsü milli takımımız, Avrupa Futbol Şampiyonası elemelerine kesinlikle hazır değil.. Şunun şurasında kaç gün kaldı ama, görüntü maalesef böyle.. Ümit Davala ne savunmayı dörtleyebiliyor, ne orta sahayı beşleyebiliyor. Bülent ve Alpay hem isteksiz, hem uyumsuz. Hakan Ünsal da öyle.. Gürcistan Milli Takımı'nın ilk yarıda dört net pozisyonu var. Şota'nın iki pasından birinde Demetradze'nin vuruşu direkten dönüyor, aynı oyuncu diğerini kaleci ile karşı karşıya iken atamıyor. Bir diğerini de Kinkladze değerlendiremiyor. Bu pozisyonların hepsi, savunma hataları ve orta sahanın defansa yeterince yardım edemeyişinden kaynaklanıyor.
BİR TEK YILDIRAY
Okan, sahada geziniyor. Tugay, halı saha topçusu gibi.. Emre Belözoğlu'nun hiçbir pası yerine gitmiyor. Şımarıklığı ise aynen baki.. Forvette Arif ile Serhat da etkisiz.. Bir tek Yıldıray var, ‘‘Ben dünya üçüncüsü Türk Milli Takımı'nın yıldızıyım’’ diyen.. Mücadele ediyor, top kapıyor, yerinde paslarla arkadaşlarını pozisyona sokuyor.
İkinci yarıda Bülent, Okan, Emre Belözoğlu, Ömer çıkıyor, yerlerine Emre Aşık, Nihat, Cihan, Zafer giriyor. İkinci ve üçüncü golün imzalarını da bu ‘‘yeniler’’ atıyor. Önce Cihan, sonra Nihat.. Hele Nihat'ın bir üçüncü golü var ki, şapka çıkarılır.. Bu yarıda ‘‘Şenol Güneş klasiği’’ de yaşanıyor. Yıldıray iyi oynadığı için oyundan alınıyor, Dünya Kupası'nın flaş ismi Hasan Şaş sahaya ayak basıyor. Ayrıca, kenardaki yedeklerin hepsi de birer kez daha milli oluyor.
ÖNEMLİ OLAN BUGÜN
Her şeye rağmen bu yarıda daha istekli, gole daha yakınız.. Ancak, İngiltere gibi bir devle mücadele öncesi, bu görüntü ne yazık ki, yetersiz.. Özel maçlarımıza artık daha ciddi gözle bakıyoruz. Skor da, anlayış da güzel.. Ne var ki, mücadele gücümüz ve teknik kapasitemizin yeterince iyi olmadığı da bir gerçek. Avrupa'da oynayan oyuncularımızın çoğu ‘‘antrenman topçusu’’ oldu. Yeterince forma giyemedikleri için, maç eksikleri var. Biz bu devşirme kadroyla nereye kadar gideriz, işte o merak konusu.. Bu çocukları yeterince kaynaştıramazsak, sonra çok üzülürüz. Dünya üçüncülüğümüz de bir süre sonra unutulur ve güme gider. Dün santradan röveşata ile gol atmışsın, kimin umurunda? Bugün atabiliyorsan, ona bakarlar.. Unutmayın ki, futbol dünyanın en nankör spor dalıdır!
Yazının Devamını Oku 19 Ağustos 2002
<B>FUTBOLDA </B>dünyanın en ileri ülkelerinden birinin formasını hem de <B>‘‘tapulu’’</B> olarak, kimseye boşuna vermezler. O ülke ki, iki kez dünya şampiyonu olmuş, kupada final oynamış.. Arjantinli Ariel Ortega, Şükrü Saraçoğlu Stadı'ndaki ilk resmi maçında ‘‘resital’’ yaptı.. Tek başına çaldı, söyledi, oynadı.. Beste onun, düzenleme onundu.. Bir adam düşünün, iki vücut hareketiyle üç kişiyi oyundan düşürüyor. Şut atıyor, mücadele ediyor, gol kovalıyor, kornerlere bile o gidiyor. Nitekim, attığı kornerde Washington'un kafası filelerle buluştu. Bir futbolcu daha ne yapsın? Şimdi herkesin beklentileri daha da büyüdü. Taraftar, Ortega'dan daha hayati maçlarda, daha büyük performans bekliyor. Örneğin, Feyenoord rövanşında..
Fenerbahçe'nin en büyük sorunu gol.. Atacaksın ki, rahatlayasın.. Bu rahatlama, oyununa da yansısın.. Ancak, sarı lacivertliler bir türlü son hareketi yapamıyor ve taraftarını ‘‘fıtık’’ ediyor. İlk yarıda 6 net pozisyona girmiş.. Hele 13. dakikada Washington'un kaçırdığı bir fırsat var ki, saç-baş yoldurur. Washington, ağır ve etkisiz.. Şükrü Saraçoğlu Stadı'nda ‘‘kör-topal’’ oynar, deplasmanda iş yapmaz.. Ankaragücü karşısında fazla iş düşmeyen Rüştü'yü saymazsak, devamlılığı olan bir tek Johnson.. Her yere dalıyor-çıkıyor, pres yapıyor.. Bir gün onun da takati kesilecek ve ‘‘beyaz bayrak’’ çekecek.. İşte o zaman, Fenerbahçe orta sahada ‘‘şalteri’’ indirir.
SAĞ KANATTA HARCANIYOR
Dünkü maçta iyi bir performans göstermesine rağmen, Serhat bence, zorunluluktan oynatıldığı sağ kanatta harcanıyor. Bu genç yetenek, özellikle deplasmanlarda Washington'un yerine tercih edilmezse, korkarım, geleceğin iyi bir forvetini yitireceğiz. Revivo'nun da gerçek Revivo gibi oynaması ve takıma katkısını çoğaltması gerek. Fatih Akyel ve Abdullah için de aynı şeyleri rahatlıkla söyleyebiliriz..
Ankaragücü'nün yerinde ise yeller esiyor.. Nerede, geçtiğimiz sezonun Başkent fırtınası? Fenerbahçe karşısında aciz duruma düştüler.. Siz bakmayın, skorun böyle olduğuna.. Eğer kalede Zafer olmasaydı, hezimete uğrarlardı.. Bu denli çaptan düşen bir takım, insanı şaşırtıyor.. Ersun Yanal'ın ahı mı tutuyor?
Yazının Devamını Oku 14 Ağustos 2002
<B>GOETHE</B>, <B>‘‘Mal kaybeden bir şey kaybetmemiştir. Onurunu kaybeden bir çok şey kaybetmiştir. Cesaretini kaybeden herşeyini kaybetmiştir’’</B> der. Dünya üçüncüsü bir ülkenin, üstüne üstlük 10 milyonlarca dolarlık transfer yapmış gözde takımının haline bakın.. Daha kafadan, sahaya beraberlik için çıkıyor. Korkunun ecele ne faydası var? Karşındaki Real Madrid mi, Manchester United mı? Ortega'yı almışsın, ilk 11'e koymuyorsun. Tamam formsuz, kararın doğru ama, o zaman bu kadar parayı neden sokağa saçıyorsun?
Bir Washington var, bana Cahit Külebi'nin ‘‘Sivas yollarında’’ adlı şiirini anımsatıyor. Külebi'nin tarif ettiği ‘‘Kağnılar’’ gibi Washington.. Ağır, aksak..
Rapaiç tel tel dökülüyor. Bir gol atıyor, iki ay yatıyor. Sahada bir dakika görünüyor, 89 dakika kayboluyor. Peki, bu adam ne zaman oynayacak?
BORÇ ÇORBASI
Ben, Fenerbahçe savunmasına fazla suç bulmuyorum. Elinden geleni yapıyor. Önünde bu orta saha oldukça, daha fazlasını yapması da zor.. Fenerbahçe orta alanı ‘‘Borç çorbası’’na benziyor. Pres yapan, kaptığı topu iyi kullanamıyor. Tekniği iyi olan da pres yapmıyor, yeterince mücadele etmiyor. Feyenoord karşısında, Fenerbahçe'nin en büyük güvencesi gene Rüştü'ydü. Rüştü, tereddütsüz dünyanın en iyi kalecilerinden biri. O olmasa daha farklı bir skorla tanışabilirdik. Mustafa Doğan, van Hooijdonk'u iyi marke etti. Steviç de özellikle ilk yarıda çok başarılıydı.
Herşeye rağmen 1-0'lık yenilgi Fenerbahçe için umutsuz bir skor değil.. Sarı lacivertliler, eksiklerini görür ve rövanşa daha iyi hazırlanırsa, Feyenoord'u eleyip Şampiyonlar Ligi'ne katılabilir.. Ya katılamazsa? İşte, bu sorunun yanıtını düşünmek bile istemiyorum.. Fatura kimlere kesilir bilemiyorum ama, Fenerbahçe'yi ‘‘Acıların takımı’’ yapmaya da kimsenin hakkı yok!
Yazının Devamını Oku 10 Ağustos 2002
<B>HEP ‘‘Aslanlı film’’</B> görmekten bıktık, birader. Bir kez iyi yazmak kısmet olmayacak mı? F.Bahçe, maçın ilk 15 dakikasında güçlü yumruklara sahip bir ağır siklet görüntüsünde, ama hepsi o kadar.. 15 dakika da vasat bir orta siklet gibi dövüşüyor. Sonra gene, hafif siklet.. Yumrukları etkisiz ve düşürücü değil. Ne kokuyor, ne bulaşıyor.. İlk yarıda kaçırdığı tek fırsat var. 10. dakikada Revivo'nun pasında Washington, bu güzelim fırsatı yüzüne gözüne bulaştırıyor. Adam, tank gibi ağır.. Rakibi ezse neyse, ancak o özelliği de yok.. Bu Washington, F.Bahçe'ye 11 milyon dolara malolmuş.. Trabzonspor'da oynayan vatandaşı Aurelio'dan tam 15 kat fazla.. O gariban Brezilyalı Aurelio, Gökdeniz ile birlikte F.Bahçe'nin göbeğini ameliyat etti. Trabzonspor'un her akınında, yürek hoplatan her pozisyonunda bu ikilinin imzası ve katkısı, tartışılmaz.. Ortega'yı görünce şok oldum. Vallahi birisi, ‘‘Klonlayıp, size başka bir Ortega gönderdik’’ dese, inanacağım.. İlk yarıda Serhat sağ dışta verimsiz, tribünlerden gelen olumsuz tezahürattan etkilenen Ogün ve Abdullah ise ‘‘Sessiz film’’ oynuyorlar adeta.. Daha ligin ilk maçı, bu eleştiriler ağır, kabul ediyorum.. Ama, dört gün sonra bir Feyenoord maçı var.. F.Bahçe orada ağır bir yenilgi alır, rövanşta da telafi edemeyip, Şampiyonlar Ligi'nden elenirse, o zaman ‘‘Yandı gülüm, keten helva’’ olur.. Bu nedenle, testi kırılmadan okşayıcı mahiyette hafif bir tokat atmamız, ‘‘Vicdansızca eleştiri’’ diye nitelendirilmemeli.
LORANT DA DAYANAMADI
Lorant da Ortega'nın ‘‘Rezalet’’ oyununa dayanamamış olacak ki, ikinci yarının başında Ali Güneş'i sahaya sürüyor. Serhat forvete, Revivo orta alana, Ortega'nın pozisyonuna çekiliyor. Ayrıca, Mehmet Kahraman'ın da son yarım saatte ikinci sarıdan kırmızı kartla oyun dışı kalması, F.Bahçe için büyük avantaj.. Nevar ki, iki ileri bir geri giden ‘‘Sarı lacivertli mehter takımı’’, sahada arz-ı endam etmeye devam ediyor.. Ayıptır, yazıktır.. Büyük paralar harcanarak, bu takım kurulmuş.. Sonuç fiyasko olursa, bu yükün altından hiç kimse kalkamaz..
Trabzonspor'un hakkını yememek gerek.. Yepyeni bir takım kurmuşlar. İlk 11'inde oynayan futbolcuların 7'si yeni transfer. Üstelik, 30 dakika da 10 kişi mücadele ettiler. Buna rağmen, F.Bahçe'den çok daha etkili, üstün ve iyi oynadılar. Son 6 yılda 5 kez yenip, 1 kez berabere kaldıkları rakiplerine gene galibiyet yüzü tattırmadılar. Hakettikleri 3 puanın ise sadece birini alabildiler. Trabzonspor taraftarı biraz sabırlı olmalı. Çünkü bu takım, yeterli sabır gösterilirse, ileride çok daha iyi işler yapmaya aday!
Yazının Devamını Oku 5 Mayıs 2002
<B>BÖYLE</B> günlerde yazı yazmak ne denli zordur, bilir misiniz? İşimiz, sahada futbol oynayanlar kadar güç.. ‘‘Harç bitti, yapı paydos’’ denilen bir ortamda, siz eleştiri yapıyorsunuz.. O futbolcu sahada kim bilir neler düşünüyor, kafasında neler kuruyor? Bütün bunlardan ötürü, oyuncuları günlük eleştiriye tabi tutmak son derece yersiz olur..
F.Bahçe'de olumlu ya da olumsuz, sezona damgasını vuran oyuncular var.. İsterseniz, günlük eleştiri yerine genelini tercih ederek, bu oyuncuları gözler önüne serelim:
SEZONLUK DEĞERLENDİRME
Sezonun hakkını dört dörtlük verenler: Rüştü, Ümit Özat, Johnson.
Görevini yapanlar: Ogün, Z.Mirkoviç, Hakan, Serhat, Revivo, Ceyhun, Fatih, Ali Güneş, Oğuz, Mustafa, Abdullah, Yusuf.
Bekleneni veremeyenler: Rapaiç, Andersson, Lazetiç, Simao, Uche, Mert Meriç, Serkan, Ali Akdeniz, Oktay.
Diyarbakırspor'u kümede bırakan, üstün performanslarıyla bu takıma hayat veren Deniz, Celalettin, Şenol'un da hakkını yemeyelim.. Onlar, bu üç oyuncuyla beklediklerini buldular.. Ama, ne yazık ki, Rüştü, Ümit Özat, Johnson çapında üç oyuncusunun performansı, F.Bahçe gibi hedefleri büyük bir takımı arzusuna kavuşturamadı. Artık, bugünü unutma ve geleceği düşünme zamanı.. ‘‘Kızılcık şerbeti’’ iç, acını içine at, bu ortam seni daha da hırslandırsın.. Böylesine ‘‘gayeden uzak’’ maçta bile tribünlere 30 bin kişi geliyorsa, bu muhteşem taraftara ödenecek bir borç mutlaka olmalı.. Hem Avrupa, hem de Türkiye'de.. Borcunuzu ödeyin, taraftardan senedinizi alın!
Yazının Devamını Oku 29 Nisan 2002
<B>SİZ </B>bakmayın matematiğe, ilime, bilime.. Hesabı çözen, Türkiye'nin gerçekleridir.. Atı alan Üsküdar'ı geçmiş, düşen düşmüş, şampiyon olan olmuş.. Gerisi fasa fiso.. Tek belli olmayan, UEFA Kupası'na katılacak 4. takım. Bursaspor; F.Bahçe ve deplasmanda G.Birliği'ni yenerse, kimsenin alacağı sonuca ihtiyaç duymadan UEFA Kupası'nda Türkiye'yi temsil edecek.. Kısacası bu maç, gündemde kalması açısından ikisini de ilgilendirir konuma getirirse de, sadece Bursaspor'u ilgilendiriyor.. F.Bahçe için bir ‘‘prestij’’ müsabakası, o kadar..
Bursaspor sahaya, Malatya olaylarını protesto amacıyla siyah formayla çıkıyor.. Taşıdıkları pankartın üzerinde de ‘‘yorumsuz’’ yazıyor. Bu federasyon olduğu sürece, böyle ‘‘yorumsuz’’ pankartlar devam edeceğe benzer.. Olayların üzerine gidecek yürek var mı bu federasyonda? Para cezaları verdirerek, kimleri kandırıyorlar? Dün Diyarbakır, Malatya'da çıkan olaylar, yarın kimbilir hangi statlarda gerçekleşecek? Kabak kimlerin başına patlayacak, orası meçhul..
AVRUPA'DA YÜRÜMEZ
Zoraki çabalarla haftalık gündemin ikinci sırasına oturtulan maç, ancak bu kadar oynanabilirdi.. Ne F.Bahçe, ne Bursaspor dişini gösterebildi. Öyle ki, Kelemen'in kucağına gelen iki top hariç, her iki takımın kalecisi de ilk yarıda kurtarış dahi yapmadı. ‘‘Al gülüm, ver gülüm’’ havasında geçen müsabakada, sahaya daha fazla ağırlığını koyan ekip, ilk yarıda Bursa, ikinci yarıda F.Bahçe idi.. Kaptan Ömer'in agresif hareketleri yeşil-beyazlı takımı olumsuz yönde etkilerken, Okan ‘‘gizli santrfor’’ gibiydi.. Faruk'a ise mutlaka ikinci bir top gerekli.. F.Bahçe için bu maçlar artık, prestijini artırma ve ‘‘gelecek-gidecek’’ oyuncuları saptama müsabakaları.. Avrupa arenasına çıkacak ve ‘‘sıfır puan’’ ayıbını temizlemeye zorunlu bir ekibin, transferde ilk gereksinim duyacağı yer forvet.. Siz, sakın ola bu galibiyetlere aldanmayın.. Eğer aldanırsanız, önümüzdeki sezon gene hep birlikte Erkin Koray'ın ‘‘Arkası gelmez dertlerimin’’ diye başlayan ölümsüz parçasını seslendirirsiniz tribünlerde! Üç ay önce, ‘‘Bu takıma ahlaklı Nouma'lar lazım’’ demiştim.. İş sonunda geldi, ‘‘hakiki Nouma'ya’’ dayandı.. Kimi bulurlarsa bulacaklar, ama doğru dürüst adam alacaklar.. Rüştü, Fatih, Ümit, Ogün, Johnson, Revivo ve genç değerlerin yanına, üç-beş kaliteli oyuncu ekleyecekler.. Belki Türkiye'de yürür ancak, Avrupa'da İsmail Güldüren ve Cem Karaca ile yürümez bu işler.. Yurt dışında İsmail Güldüren komiklik mi yapacak, Cem Karaca şarkı mı söyleyecek!
Yazının Devamını Oku 22 Nisan 2002
<B>FUTBOLDA</B>, kendi göbeğini kendin keseceksin.. Başkasına kestirdin mi, iltihap kapma şansı çok fazla.. F.Bahçeli futbolcuların ayakları Şükrü Saraçoğlu'nun zemininde, akılları Ali Sami Yen'de.. Bu iş, kulağına walkman takıp, müzik eşliğinde yürümeye benzemiyor..
F.Bahçe, Trabzonspor karşısında adeta tek kale oynuyor ve özellikle ilk yarıda net fırsatlardan yararlanamıyor. İkinci yarıda ise golleri sıralıyor. Andersson'un kaçırdıkları, saç baş yolduracak cinsten.. İlk yarıda Johnson'un enfes iki kafa vuruşundan biri Bülent'in olağanüstü kurtarışına sahne oluyor, diğeri autu boyluyor. Trabzonspor'un 45'inci dakikada Da Silva'nın ayağından yararlanamadığı fırsat dışında, yürek hoplatan atağı yok.
JOHNSON MÜKEMMELDİ
F.Bahçe'de en iyi oyuncu Johnson.. Göbeği mükemmel kapatıyor, Aurelio'yu kontrol ediyor ve Trabzonspor kalesinde gol arıyor. Üçünü de mükemmel yapıyor. Yusuf, oyunda zaman zaman gözüken, ancak tekniğini iyi kullanan, yararlı bir oyuncu.. Revivo da öyle.. İki golünün yanısıra, Andersson'a 3 gol pası attı, sanki ‘‘Hacıbekir lokumu..’’ Anlaşılan, Andersson lokum sevmiyor. Lorant'ın iç saha maçlarında Andersson'u tercih edişi, anormal bir şey değil. Ancak, Andersson'un da biraz oynaması ve hocasını mahcup etmemesi gerek.. İsveç'liye bu kadar çok doları, sahada sadece boğuşması için vermiyorlar..
Herşeye rağmen F.Bahçe, Trabzonspor karşısında iyi mücadele etti. Johnson, Revivo ve Yusuf'un önderliğinde, tuttuğunu kopardı. Ancak, bu net galibiyet, büyük bir olasılıkla ona yetmeyecek. Sarı lacivertliler, geçmişte bol keseden verdiği puanlar için ne kadar dövünse azdır.. Umut, artık ‘‘Kaf Dağı'nın’’ ardında.. Vuslat, ne yazık ki, bir başka bahara kaldı.. Şu, hançeresi yırtılırcasına bağıran, tribünleri tıka basa dolduran 50 bin seyirciyi görünce ve stat dışındaki milyonların ıstırabına şahit olunca, insan gerçekten üzülüyor. F.Bahçe'nin bundan sonra tek bir yolu kaldı. Şampiyonlar Ligi'nde ya başarılı olacak, ya da başarılı olacak! Başka alternatifi yok.. Bu taraftara borç, ancak böyle ödenir...
Yazının Devamını Oku 15 Nisan 2002
<B>FENERBAHÇE </B>sahaya, <B>Rüştü- Fatih, Uche, Mert Meriç, Abdullah- Lazetiç, Yusuf, Rapaiç, Ali Akdeniz- Oktay, Andersson</B> 11'i ile çıktı.Simao yedekler arasındaydı. Tabii, işin esprisi bu.. Çünkü, yukarıda saydığım oyuncuların hiçbiri sahaya ayak basan 11'de yoktu. Rüştü sakat, Mert Meriç, Uche, Lazetiç, Ali Akdeniz, Oktay kadro dışı, Rapaiç, Abdullah, Andersson, Yusuf, Fatih, Simao yedekti. ‘‘Sürpriz yapacağım’’ diyen Lorant, Abdullah ve Fatih'i yedek bırakarak sözünü tutmuştu.. Alman hoca, etkili olacağını düşündüğü Beşiktaş'ın kanat akınlarını, sağda Hakan Bayraktar, solda da Ali Güneş ile kesmeyi planlamış, Fatih'in yerine koyduğu Mustafa Doğan'ı 1. dakikadan itibaren İlhan Mansız'ın üzerine vermişti. Mirkoviç- Ahmet Dursun, Johnson da Tümer'le oynuyordu. Bunun adı açıktı: ‘‘Yenilmemek için oyna, punduna getirirsen yenersin..’’
Lorant, realist bir davranış içindeydi.. Çünkü bu maç bir şampiyonluk maçı değil, ‘‘Şampiyonlar Ligi'ne katılma’’ maçıydı.. Böyle bir maçta aklını kullanan, gerçekçi düşünen ve sakin olan kazanacaktı.. Beklenenin aksine, sakin olan, kafasını kullanan F.Bahçe'ydi..
Buna karşılık Beşiktaş'ın sinir katsayısı çok yüksekti. İlhan Mansız, Ahmet Dursun ve Tayfur, her pozisyona itiraz ederek, her hareketin içinde olarak, takımlarını olumsuz yönde örgütlediler. Kabak da Ali Eren'in başına patladı. Beşiktaş'ın 10 kişi kalması, mahkum fakat bilinçli oynayan F.Bahçe'nin ekmeğine yağ sürdü. Nitekim, 45. dakikaya kadar sahada görünmeyen Revivo'nun nefis topuk pası, Ali Güneş'in topu Serhat'a aynı güzellikte kesişi ve genç golcünün bitirici hareketi, sarı lacivertlilerin işini çok kolaylaştırdı.
ŞAMPİYONLAR LİGİ BİLETİ
F.Bahçe savunması, bu denli kapanarak oynadığı bir maçta, yok denecek kadar az hata yaptı. Mustafa Doğan- İlhan Mansız'a, Mirkoviç- Ahmet Dursun'a top göstermedi. Sahanın sürpriz ismi Ali Güneş, hem defansta, hem ofansta başarılıydı. Serhat ise her iki golde de takipçiliğinin, becerisinin semeresini gördü ve F.Bahçe'ye çok kıymetli bir ‘‘Şampiyonlar Ligi bileti’’ hediye etti.
Dört futbolcunun atıldığı, iki takımın da 9 kişi tamamladığı derbiyi F.Bahçe kazandı.. Çünkü Lorant, Daum'dan daha gerçekçi, daha akıllıydı.. İyi düşündü, iyi planladı, oyuncuları bunları sahaya eksiksiz yansıtınca da arzusunu gerçekleştirdi. İki Alman'ın düellosundan biri mağrur, diğeri ağır yaralı olarak çıktı. Lorant'a tebrik, ağır yaralı Daum'a ise acil şifalar...
Yazının Devamını Oku