Hangisi gerçek, hangisi yalan/yanlış emin olmak zor.
Üst düzey bir güvenlik yetkilisiyle konuşurken, “Biz de birçok şeyi gazetelerde okuyoruz ama yazılanların yüzde 25-30’u gerçek” dedi. Örnek vermesini istedim. “Mesela” diye başladı ve anlattı: “Cani, Tacik kökenli Özbek olarak yazılıyor. Kırgızistan’ın Özbekistan sınırında Özbeklerin yaşadığı bir köyünden. Diğer taraftan 197 bin dolar terörist yakalandığında o evde bulunmadı. O miktar, caniyi yakalayana dek yaptığımız 15-20 baskında bulduğumuz toplam miktar...”
HİÇBİR RESMİ LİSTEDE YOK
Türkiye’nin elinde 52 bin kişilik bir ‘IŞİD’le ilgili, iltisaklı, şüpheliler listesi’ var. Reina canisi o listede yoktu.
Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz, “Güncel eğitim programları” başlıklı bir toplantı yaptı. Eğitim müfredatında/içeriğinde yapmak istedikleri değişiklikleri ilan etti, tartışmaya açtı.
“Neler var” diye sormayın.
Hele eğitim çağında çocuğu olanlar hiç sormasın.
Bir zahmet, Milli Eğitim Bakanlığı’nın internet sitesine girin ve eski müfredatla karşılaştırarak nelerin değiştiğine bakın.
Çocuğun kazanımlarıyla ilgili bölümleri dikkatle okuyun.
Mesela, Anıtkabir’de kendisine mikrofon uzatılıp “Atatürk kimdir” diye soruduğunda, “Atatürk bizi kurtardı” yanıtını veren minik öğrencinin yeni müfredatla eğitim aldığında hangi yanıtı verebileceğine özellikle bakın.
Bakan Yılmaz’ın söylediğine göre Finlandiya modeline geçecekmişiz.
‘Darwin ve Evrim Teorisi’
2002’de girdiği siyasette, 2016 Mayıs ayına dek daha çok mühendis yanını sergilediği bir sürecin içinde oldu. Siyasi hesaplarla, diplomasi konularıyla değil, karayollarıyla, tünellerle, köprülerle uğraştı. Mayıs 2016’dan itibaren ise kendisini hem iç, hem dış siyasetin bildik labirentinin tam ortasında buldu.
İç politikadaki her konu, ayrı bir yazı konusu. Bu yüzden dış politikadaki bazı sorunlara ve Yıldırım’ın Başbakanlığı döneminde yaşanan gelişmelere mercek tutma niyetindeyim.
Yıldırım, göreve başlar başlamaz, ilk konuşmalarından birinde “Dostlarımızı arttırıp, düşmanlarımızı azaltacağız” dedi. Ardından kısa süre içinde şu gelişmeler yaşandı:
İsrail ile başlatılan ama sonucu bir türlü alınamayan normalleşme süreci hedefine ulaştırıldı. Büyükelçiler atandı, şimdilerde karşılıklı ‘bakan ziyaretleri’ planlanıyor.
Türkiye’nin bir Rus uçağını düşürmesiyle başlayan Türkiye-Rusya gerilimi Türk ekonomisinin büyük bedeller ödemesine neden oluyordu. Bugünlerde Putin, Türkiye’ye yönelik yaptırımları gönülsüz ve yavaş yavaş da olsa kaldırıyor. Diğer tarafta iki ülke Suriye’de tam bir ortaklık dönemi yaşıyor. Suriye’de kalıcı bir ateşkesin Türkiye ve Rusya’nın eseri olması işten bile değil.
Irak ile Başika kampı nedeniyle karşılıklı olarak askeri tehditler savrulan bir dönem yaşadık. Türkiye ile Irak hükümeti arasındaki sorun, Türkiye ile İran, hatta Türkiye ile ABD arasındaki ilişkileri bozacak boyutlara ulaşmıştı. Sürecin sonunda Başbakan seviyesinde ziyaret aşamasına gelindi.
Türkiye, Suriye konusunda dışlanmış bir ülke iken, Fırat Kalkanı operasyonu, Türkiye’yi aktif bir aktör haline getirdi. ABD, Rusya ve İran gibi aktörler, Türkiye’siz bir oyun planı olmayacağını kabullenmiş vaziyetteler. Türkiye de Esad’ın gitmesi gerektiği konusunda tavrını değiştirmese de Esad’ın temsilcilerinin katıldığı bir süreçte aracılık rolünü üstlendi.
Mısır konusunda alt düzeyde görüşmeler sürüyor. İlerleme kaydedilmesi, Türkiye’nin dış ticareti açısından büyük önem taşıyor.
Talimatın, sadece Rusya’yı değil, hava sahamızı ihlal eden bütün hava araçları için konulmuş bir angajman kuralı olduğuna dikkat çeken Davutoğlu, şu ifadeleri kullandı:
“Angajman kuralları genel bir talimattır; uygulama anında yeterli zaman olmaması sebebiyle bu talimatı alan komutan, pilot ya da asker bu genel talimatın gereğini yapma hususunda hem görevlendirilmiş hem de yetkilendirilmiş kabul edilir; saniyelerle sınırlı ihlal süreçlerinde ayrıca bir talimata ihtiyaç duyulmaz.”
Uzun zamandır üzerinde çalıştığım bir konuydu Rus uçağının düşürülmesi...
Sayın Davutoğlu’nun TBMM’ye gönderdiği yanıt da ulaştığım bilgileri doğrular nitelikte. Ulaştığım bazı bilgileri kronolojik sırayla paylaşmak isterim:
Beyaz uykusuz uzakta
Kars çocukların da Kars’ı
Ölüleri yağan karda
Donmuş gözlerimin arası
Sen küçüğüm sımsıcak
Ne derler ona–bu kızakta
Boyuna türküler yakıyorsun ya
Kesin olan şey şu: MHP milletvekilleri Nuri Okutan, Yusuf Halaçoğlu, İsmail Ok, Kadir Koçdemir ve Atilla Kaya ‘Hayır’ diyecek. Ümit Özdağ da artık MHP milletvekili değil. Bu da yanıt aradığımız sorunun, MHP’nin Bahçeli dahil 34 milletvekilinin tavrına ilişkin olduğunu gösteriyor.
Geçenlerde aynı soruyu CNN Türk’te yayınlanan ‘Parametre’ programında moderatörümüz Ebru Baki sordu. Ben de “MHP grubu zaten 35 kişilik çekirdek bir grup. Herhalde Sayın Bahçeli kararlı tavır sergilerse fazla fire olmaz” dedim. Ardından da ekledim:
“Referandumda da MHP tabanının muhalif adaylara kaymayan önemli bir bölümü olumlu oy kullanır...”
Yayın biter bitmez telefonum çaldı. Adana’dan kızgın bir MHP’li, “Ezbere konuşuyorsun, bizim bu teklife evet diyeceğimizi nereden biliyorsun” dedi. MHP’de lidere ve yönetimin kararlarına bağlılığın önemli bir özellik olduğunu anlatıp yatıştırmaya çalışsam da başarılı olamadım. Şu anda ‘Evet’çi olan Adana Milletvekili Seyfettin Yılmaz’ın başlangıçta ‘Hayır’ diyecekler arasında olduğunu hatırlayınca arayan MHP’li vatandaşa “Siz muhalif kanattan mısınız” diye sordum. “Hayır, ben ülkücüyüm” dedi.
Daha sonra Karadeniz’den bir MHP’liyle görüştüm. Genel merkezin Anayasa teklifini anlatmak için Trabzon’da düzenlediği toplantının, Ankara’dan gelenler için ‘çetin’ geçtiğini iddia ediyordu.
Başka tepkiler de aldım. Zaten muhaliftiler. Onları aktarmama gerek yok. Gelen bu tepkiler yüzünden, ‘O sözleri söylediğime söyleyeceğime pişman oldum’ diye hayıflanırken, Bahçeli, “Bir oyum var o da evet” dedi. Bu sayede ‘En azından Sayın Bahçeli beni doğruluyor’ diye kendimi avuttum.
O da ne? Bir gün sonra Atilla Kaya’nın Anayasa teklifine ‘Hayır’ diyeceğine ilişkin açıklaması ve istifası geldi. Doğrusu şaşırdım. Devlet Bahçeli’nin genel başkanlığa seçildiği 1997’deki kurultay ve sonrasını hatırladım.
Tuğrul Türkeş, Devlet Bahçeli, Ramiz Ongun, Enis Öksüz, Muharrem Şemsek
Çavuşoğlu bunun nedenlerini uzun uzun sıraladı. Ankara’nın genel hissiyatını yansıtan bu nedenleri dört ana başlıkta toplayabiliriz:
“- ABD, Menbiç’te ‘PYD/YPG çekilecek’ sözünü tutmadı.
- YPG’ye (dolayısıyla da PKK’ya) silah vermeyi sürdürdü.
- Türkiye’nin El Bab’da yaptığı operasyona hiçbir desteği olmadı.
- FETÖ elebaşını iade etmediği gibi bu konuda destek de vermedi.”
Çavuşoğlu, güven bunalımına dikkat çektikten sonra da “Halkımız da o zaman diyor ki bunları niye tutuyorsunuz İncirlik üssünde diyor” dedi. Milli Savunma Bakanı Fikri Işık da ABD’nin Türkiye’ye destek vermemesinin İncirlik Üssü’nü sorgulattığını dile getirdi.
TÜRKİYE İNCİRLİK’İ ‘KOALİSYON’A KAPATIR MI?
Bu açıklamalar Batılı müttefiklerimizi heyecanlandırdı. Peki
2016’nın acı mirası o kadar fazlaydı ki, hepimiz 2017 için aşktan, paradan, başarıdan önce, güvenli bir ortam ve huzur dilemiştik.
Instagram ve WhatsApp mesajlarından gördüğümüz kadarıyla, birçok insan yeni yıla aileleriyle ya da küçük arkadaş gruplarıyla evlerde girmişti.
2017’ye dışarıda eğlence mekânlarında ya da sokakta girmek isteyenler de vardı elbet ama üçe bölünüp, Taksim’i, Ortaköy’ü ve Ankara Kızılay’ı gösteren TV ekranlarına bakınca, önceki yıllardaki coşku ve kalabalığın olmadığı da anlaşılıyordu.
KÜRESEL TEHDİT, KÜRESEL ÖNLEMLER
Evde kalma konusunda herkesin gerekçesi benzerdi; 29 Aralık günü terör örgütü IŞİD destekçilerine yılbaşı gecesi için ‘buluşmaları, kulüpleri, pazaryerleri, tiyatroları, sinemaları ve hastaneleri’ hedef göstermişti. ABD ve Avrupa ülkeleri, birbirleri ardına Türkiye’deki vatandaşlarına güvenlik uyarısı yapmıştı.
2016’nın son gününde, sadece Türkiye’de değil bütün Avrupa ve ABD’de büyük kentlerde benzer olağanüstü terör önlemleri alınmıştı. Paris’te, Berlin’de, New York’ta insanların yeni yıl kutlamaları sırasında yoğun kullanacağı alanlar araç trafiğine kapatılmıştı. Her taraf üniformalı-üniformasız güvenlik güçleriyle doluydu. Almanlar bu işi o kadar abartmıştı ki Köln kentinde deri montlu esmer gençler polis tarafından durduruluyordu.
MAALESEF İSTANBUL’U SEÇTİLER
2017’nin ilk saati geride kalmıştı. Yeni yıla kazasız belasız girdiğimizi düşünüyorduk. New York, Berlin, Londra, Paris, Brüksel