Haberde, Almanlara ait Tornado tipi keşif uçaklarının çektiği görüntülere doğrudan erişemeyen Türkiye’nin, İncirlik Üssü’nde Alman askerler ve uçakları için karargâh inşaatına geçit vermediği yazıyordu.
Serde diplomasi muhabirliği var ya...
Merkel Ankara temaslarını tamamlayıp döndükten sonra hemen kolları sıvadım. İki tarafa da “Nedir bu Tornado meselesi” diye sordum. İlginç detaylara ulaştım.
Bu detayları sizinle paylaşmak isterim.
* * *
Olay şu:
IŞİD ile Mücadele Koalisyonu diye bir uluslararası askeri güç var. ABD başını çekiyor. Almanlar, İngilizler, İspanyollar gibi NATO’cuların yanında Suudiler, Katarlılar da bu koalisyonun içinde.
Bu koalisyonun ana karargâhları Katar’da ve Kuveyt’te. IŞİD’e karşı iki büyük operasyon yürütüyorlar. Biri Rakka, diğeri Musul. Ne yazık ki Türkiye’nin El Bab operasyonu IŞİD’e karşı olduğu halde bir
ABD Başkanı Donald Trump’ın İngiltere Parlamentosu’nu ziyareti tartışılıyordu. Corbyn’in itirazlarını dinledikten sonra yanıt için gelen May’in konuşması görülmeye değerdi.
İnci gerdanlığı son derece dikkat çekiciydi. Yüzündeki ifade Kraliçe Elizabet özgüveni ile demir leydi Margaret Thatcher soğukluğu arasında bir yerdeydi. Hafifçe mikrofona doğru eğildi. İkiletmeden söyledi söyleyeceklerini ve ses tonunu zirveye çıkararak “He can lead a protest, I’m leading a country (O bir protestoya liderlik edebilir ama ben bir ülkeyi yönetiyorum)” dedi. Adeta kükremişti. Avam Kamarası’nda uğultulu bir tezahürat geldi peşi sıra.
İzlerken aklıma ‘Yüzüklerin Efendisi’ filmlerinde iyi büyücü Gandalf’ın öfkelenip bağırdığı sahneler geldi. Gerçekten çok sertti.
***
Trump, Iowa eyaletinde basın toplantısı yapıyordu. ABD’de İspanyolca yayın yapan Univison televizyonundan Jorge Ramos soru sormak istedi. Trump, “Davetli değilsin, Univision’a geri dön” dedi. Ramos ısrarla soru sormak istedi. Trump, sol tarafında duran korumaya döndü, kafasıyla ve mimikleriyle bir talimat verdi. Dev gibi koruma, bu kafa hareketi ile mimiklerin ne anlama geldiğini daha önceden çalışmış olacak ki hemen anladı. Gazeteciyi salonun dışına çıkardı.
***
Fransa aşırı sağının lideri Marine Le Pen bir gazeteci ordusu tarafından kuşatılmıştı. Gazeteciler ardı ardına soru soruyordu. TF1 kanalında yayımlanan “Quotidien avec Yann Barthes” isimli programın muhabiri de sesini duyurmaya çalışıyordu. Sonunda “Arkanızda duran korumayı Avrupa Parlamentosu’nda danışman olarak gösterdiniz mi” diye sordu. Le Pen duymamış gibi yaptı. Muhabirin arkasındaki korumalarla göz göze geldi. Korumalar, akreditasyonu olduğu halde muhabiri yaka paça salondan çıkardı.
***
Tam 1 milyon 189 bin TL...
Eski parayla 1 trilyon 189 milyar lira...
Daha iyi anlaşılsın diye şöyle anlatayım:
Asgari ücretli bir işçinin, 914 ay boyunca (yaklaşık 76 yıl) alacağı maaşın toplamı...
Ancak üniversite yıllarında, içinde bulunduğum siyasi ortamlarda yapılan atıflar, alıntılar sayesinde popüler tarih takipçisi oldum. İyi notlar almak için değil, öğrenmek için tarih okumak başka bir keyif.
Aynı olayı farklı pencerelerden görmek, onlar üzerinden aklının ve vicdanının kabul edeceği bir gerçeğe ulaşmaya çalışmak zevk aldığım uğraşlardan biridir. ‘Ermeni meselesi’ni hem Yusuf Halaçoğlu ve Mehmet Perinçek’ten hem Taner Akçam’dan okumak gibi...
Fazla uzatmadan, niye böyle bir giriş yaptığıma geçeyim.
İkinci itirafım: Genelde Ankara haberlerini atlamam ama AK Parti Erzurum Milletvekili Zehra Taşkesenlioğlu’nun 21 Ocak’ta Anayasa teklifi TBMM’de kabul edildiğinde söylediklerini atlamışım. Ta ki Taşkesenlioğlu’nun sözlerinin çarpıtıldığını söylediği bir haberi okuyuncaya dek.
Haberde Taşkesenlioğlu birilerine “Meclis’te yeterli desteği bulamayan demokrasi karşıtı zihniyetler, yeni anayasaya ilişkin karalama kampanyası başlattı” sözleriyle tepki gösteriyordu. Merak ettim, “Ne demiş, nasıl çarpıtılmış”...
Videosunu buldum ve dinledim. Aynen şöyle demiş:
“(Türkiye) İstiklaline, istikbaline, istikrarına vurulan zincirlerden referandum sonucunda kurtulmuş olacaktır. 100 yıldan fazladır bu topraklarda vurulan prangaları kurtarmaya Rabbil âlemin bizi nasiplendirdi.”
Bu sözleri dinleyince aklıma ilk gelen, Ocak 2015’te AK Parti Balıkesir Milletvekili
Eminim siz de çokça alıyorsunuzdur.
Çoğu, teknoloji sayesinde otomatiğe bağlanmış ‘toplu’ mesajlar.
Bir telefon konuşmasında, bir buluşmada, bir cami avlusunda duyabilecekleriniz kadar sıcak ve samimi değiller
Ama yine de güzeller...
Birilerinin aklında, aklında olmasa da telefon rehberlerinde, takipçi listesinde olduğunuzu bilmek güzel. Sizin gibi düşünsün düşünmesin, başkaları için iyi dileklerde bulunabilen insanlardan oluşan bir topluluğa bağlı (‘connected’) kalabildiğinizi bilmek de manevi açıdan olumlu bir his.
Dün de cumaydı.
Ancak tek bir ‘Hayırlı cumalar’ mesajı gelmedi.
Cuma namazı bitti, üzerinden birkaç saat geçti yine ses yok...
Dünya genelinde yasama (parlamento) ve yürütme (hükümet) arasındaki ilişkiler bakımından üç ayrı hükümet sistemi öne çıkıyor. ABD’de başkanlık, İngiltere’de parlamenter sistem, Fransa’da ise yarı başkanlık sistemini örnek verebiliriz.
Bu sistemlerin en önemli ayırt edici özelliği parlamento ile hükümet arasındaki ilişkidir. Başkanlık sisteminde bu iki güç birbirini dengeleyecek şekilde belirgin ayrılır. Parlamenter sistemde ise yasama ve yürütmenin yoğun bir işbirliği söz konusudur.
‘BEYAZ’ BAŞKANLIK, ‘KAHVERENGİ’ PARLAMENTER SİSTEM
Referandumda bize siyasi görüşümüzü ya da hangi lideri desteklediğimizi sormayacaklar. ‘Hükümet sistemi’ konusunda bir tercih yapmamızı isteyecekler.
Türkiye’de iktidarıyla muhalefetiyle herkes Trump döneminde ABD ile ilişkilerimizin nasıl seyredeceğini merak ediyor.
Önce Obama’nın ‘NATO müttefiki’, ‘stratejik ortak’, ‘model ortaklık’ gibi tanımlarla anılan Türkiye-ABD ilişkilerini nasıl devrettiğine birkaç örnek vererek bakalım:
- Türkiye, PKK ve IŞİD ile mücadele ediyor. ABD, IŞİD’e karşı Fırat Kalkanı operasyonunu sürdüren Türkiye’den hava desteğini bile esirgerken, PYD/YPG’ye her türlü desteği veriyor.
- Türkiye FETÖ ile mücadele ediyor; FETÖ’nün yönetim merkezi ABD topraklarında faaliyetlerini sürdürüyor.
- Obama yönetimi, Türkiye’yi açıkça ‘temel insan hakları ihlalleriyle ve demokrasiden uzaklaşmakla’ suçluyordu.
TRUMP DÜZELTECEK Mİ?
Trump ve kabinesinin Türkiye ile nasıl bir ilişki yürüteceğini öncü açıklamalardaki ipuçlarından çıkarabiliriz.
Trump
Lise çağında bir çocuğun velisi olarak daha iyi yazı konusu olabilir miydi?
Erken oturdum yazmaya...
‘Yazıyı bir an önce bitireyim, karnesini aldıktan sonra kızımla buluşup bir şeyler yaparız belki’ diye düşündüm.
Nereden başlasam? Bir kez daha yeni müfredatı mı yazsam? Yoksa ‘Nereden nereye’ ile ‘Nerede o eski günler’ arasında bir yerde bitecek bir geçmiş/bugün karşılaştırması mı yapsam? Aynı zamanda CNN Türk’te sevgili Ahu Özyurt’un “10’dan sonra” programını izliyordum. Bir okula bağlandılar. Başarılı meslektaşım Zeynep Karamustafa, minik bir öğrenciye mikrofon uzatmış ve ünlü klişe soruyu sormuştu: “Ne olmak istiyorsun?”
Çocuklar ‘öğretmen’, ‘doktor’, ‘polis’ gibi meslekleri söyler genelde... Minik öğrencimiz “Ben cumhurbaşkanı olmak istiyorum” diye yapıştırdı cevabı.
Zeynep şaşırmış olacak ki “Nasıl?” dedi ve yanıtı tekrar duymak istedi.
Şöyle devam ettiler:
- Cumhurbaşkanı olmak istiyorum... Hedefim büyük ve artacak, basamak basamak...