“Artık yeter” dedi ve eline “Adalet” yazan bir döviz alarak Ankara’dan İstanbul’a yürümeye başladı.
İlk İki günde yaklaşık 45 kilometre yürüdü. İstekleri gerçekleşmezse gelecek 20 günde 383 kilometre daha yürüyecek. Ülkenin ve mevsimin koşulları dikkate alındığında, 69 yaşında biri için gerçekten olağanüstü zor bir eylem.
Peki Kılıçdaroğlu neden böyle bir yola başvurdu?
Gerçekten başka çaresi kalmamış mıydı?
Neden “Bıçak kemiğe dayandı” dedi?
Bu ve benzer soruları Kılıçdaroğlu’nun yakın çevresine sordum?
Gözlemlerim şöyle:
‘HDP’YE YAPILAN CHP’YE YAPILABİLİR’ ENDİŞESİ
Yorumcular, “Teknik detaylara bakmaya gerek yok, bu siyasi bir karar” dese de teknik detaylara bakmak lazım.
Berberoğlu’na verilen ceza, Türk Ceza Kanunu’nun “330. madde”sinin ilk fıkrasına dayandırıldı.
O fıkra şöyle: “Devletin güvenliği veya iç veya dış siyasal yararları bakımından niteliği itibarıyla gizli kalması gereken bilgileri siyasal veya askerî casusluk maksadıyla açıklayan kimseye müebbet hapis cezası verilir.”
İÇTİHATTAKİ ‘SIR’
2016/4601 sayılı Yargıtay kararına göre “devlet sırrı” şu üç başlıkta özetlenebilir:
“Özünde devlet sırrı olan bilgi ve belgeler./Yetkili makamların açıklanmasını yasakladığı bilgi ve belgeler./Devletin idari kurumlarının gizli tuttuğu bilgi ve belgeler.”
Aynı kararda, hukukçuların “...gizli kalması gereken şey, herkesin bildiği şey haline gelmişse sır olmaktan çıkacaktır” yorumuna da yer veriliyor.
“Sır”
Malumunuz, 2019 yılı içinde bir yerel seçim var. En son 30 Mart 2014’te yapıldığı için Anayasa gereği Mart 2019’da yapılması gerekiyor.
16 Nisan referandumuyla Anayasa’da yapılan değişiklik gereği de 3 Kasım 2019 Pazar günü de başkanlık seçimi ile milletvekili genel seçimleri yapılacak.
İddia şu: “Anayasa’nın yerel yönetimlerle ilgili 127. maddesi gereğince yerel seçim ile genel seçimler arasında bir yıldan az bir süre varsa o seçimler birlikte yapılır. Dolayısıyla 2019’da üç seçim birlikte yapılır.”
AK Parti’nin önemli hukukçularından Ahmet İyimaya, her zaman yeni olanın geçerli olduğunu, bu yüzden 127. maddedeki düzenlemenin 16 Nisan’da kabul edilen değişiklikte yer alan seçim tarihini bağlamayacağını savunuyor. Ancak aksini savunanlar da hayli fazla.
İKİ DURUM DA SIKINTILI
Erken seçim konusu, bu tartışmanın neresinden çıkıyor derseniz, şöyle anlatabilirim:
AK Parti 2002’den beri hep yerel seçimlerde oy kaybetti ve genel seçimlerde toparladı.
Bunun, yerel yönetimlerin halkı doğrudan etkileyen hatalarından kaynaklandığı düşünülüyor.
İlk defa mı duydunuz?
Benim gibi hasbelkader biyoloji okumamışsanız, daha önce duymamış olabilirsiniz.
Birkaç satır sonra, neredeyse her gün gördüğünüz bir şeyden söz ettiğimi anlayacaksınız.
Biyolojide her canlı, benzerliklerine göre “âlem”, “bölüm”, “sınıf”, “takım”, “aile”, “cins” ve “tür” olarak sınıflandırılır.
“Olea Europaea” bitkiler âleminden bir canlı. Yani bir bitki.
Bölümü Magnoliophyta, sınıfı Magnoliopsida. Yani kapalı tohumlular bölümünün, iki çenekli bitkiler sınıfından.
Adaçayı, lavanta, nane gibi bitkilerle aynı takımdan.
Leylak, dişbudak gibi ağaçlarla ise aynı aileden. Sarı çiçekleri ile ünlü altınçanak ağacını bilir misiniz? O da aynı aileden.
Ünlü dizideki hayali kavgalardan değil, gerçek ama dizideki kadar da fantastik taht kavgalarından söz ediyorum.
Yani, 5 Haziran sabahı Ortadoğu’da aynı saat diliminde yaşayan Müslümanlar sahur sofrasındayken dünyaya duyurulan “Katar krizi”nden.
An itibariyle Suudi Arabistan’ın yanı sıra, Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn, Yemen, Umman, Libya, Ürdün, Moritanya ve Maldiv Adaları, Katar’a sert yaptırımlar uyguluyor.
İran’la ilişkiler, terörizmin finansmanı gibi gerekçeler çok ama “İlk taşı, o gerekçeler konusunda en masum olanınız atsın” deseniz, taş atacak ülke bulamazsınız.
AL THANİ’NİN İFTAR SOHBETİ
Katar’da ilk gün hem marketlerde hem borsada panik yaşanmış. Raflar boşalmış. Katar borsası yüzde 7 düşmüş ama dün itibariyle 3 puanı geri toparlamış. Marketlerde de panik havası ortadan kalkmış.
10 ülkenin hedefindeki Katar Emiri Tamim bin Hamad Al Thani ise rahatlamış görünüyor.
7 Haziran akşamı yabancı diplomatik temsilcilere verdiği iftarda masasına Türkiye, Rusya, İngiltere, Japonya, Çin ve Filistin gibi ülkelerin büyükelçilerini oturtmuştu.
Başbakan Binali Yıldırım, medya kuruluşlarının genel yayın yönetmenleriyle iftarda buluşmuştu. Konu dönüp dolaşıp Türkiye-ABD ilişkileri ile Rakka operasyonunda YPG’nin rolüne geldi. Yıldırım, 20 saat önce, 2 Haziran’ı 3 Haziran’a bağlayan gece, ABD yönetiminin Ankara’ya “Rakka operasyonu başladı” bilgisini verdiğini aktardı. Ardından da Türkiye’nin bütün rahatsızlığına rağmen YPG ile hareket eden ABD’nin “Bu bir seçim değil, mecburiyet. PYD/YPG ile ilişkiler uzun süreli devam ettirilmeyecek. Taktiksel bir işbirliği” savunmasını ifşa etti.
ERDOĞAN, TRUMP’TAN ÜÇ ŞEY İSTEMİŞ
Biraz araştırdım. ABD bu savunmayı, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın 16 Mayıs günü ABD Başkanı Donald Trump ile görüşmesinde yapmış. Görüşmede başka neler mi konuşulmuş? Ankara YPG ile ilgili isteklerini üç başlıkta sıralamış:
- YPG, Türkiye’ye yönelik herhangi bir eylem gerçekleştirirse ya da sınır güvenliğimize halel gelirse vururuz.
- YPG’ye verilen silahların tam listesini verin ki Rakka operasyonu sonrasında takip edebilelim.
- Rakka IŞİD’den temizlendikten sonra kentte bölgesel bir yönetim oluşsun ve Rakkalı muhalifler de o yönetimde yer alsın.
Görüşmeden altı gün önce “YPG’ye silah desteği” kararını onaylamak zorunda kalan Trump, Erdoğan görüşmesine adeta eli kolu bağlı girmişti.
TRUMP, ERDOĞAN’A NE DEDİ?
Dışişleri Bakanı’nın değiştiğini varsayalım; Mevlüt Çavuşoğlu’nun yerine gelecek başka bir AK Partili, Türkiye’nin dış politikasında köklü değişikliklere mi gidecek?
Diyelim Çevre ve Şehircilik Bakanı değişti. Mehmet Özhaseki’den daha deneyimli bir yerel yönetim uzmanı mı bakan yapılacak? Velev ki yapıldı. Gelecek olan bakan, kentleşme ve çevre siyasetinde ülkeye çağ mı atlatacak?
Adalet Bakanlığı’nda değişikliğe gidildiğini varsayın. Bekir Bozdağ’ın yerine gelecek bakan, yargı sistemindeki temel sorunları sihirli değnekle mi çözecek?
Kalkınma Bakanlığı’nda değişim olursa, AK Parti’de, kalkınma stratejilerinin kalbi olan Devlet Planlama Teşkilatı kökenli olan Lütfi Elvan’dan daha deneyimli bir kalkınmacı isim mi bulunacak?
Bu soruyu her bakan için ayrı ayrı sorabilirsiniz?
Yanıtlarınızı, özellikle de AK Parti’ye oy veren yurttaşların yanıtlarını merak ediyorum.
DEĞİŞİMİN ÜÇ ÖLÇÜTÜ
Ankara’da konuştuğum birçok siyasetçi, kabinede bazı isimlerin değişmesinin AK Parti hükümetinin çizgisinde bir değişikliğe neden olmayacağını vurguluyor.
Şiiri yazdığı yıl, 1992’de üsteğmen rütbesindeymiş.
Şiire yansıyan o duyguyu anlamaya çalıştım.
“90 kişiydik” diyor. Belli ki bir tabur özel kuvvet askerinden söz ediyor.
O tarihte, terörle mücadele eden Özel Kuvvetler Komutanlığı emrindeydi.
“Aç, susuz, uykusuz, nasır tutmuş ayaklarla yürüyorduk kaygusuz/Sis çamur, kanla, terle üzerindeydik bulutların/Ayrım Hanke yaylasında yeşerirken umutlarım” diye devam ediyor.
Oraları bilen bilir. Şenoba’dan yüzünüzü kuzeydoğuya çevirseniz, Onbudak mezrasına dek belki yürürsünüz, ama Hanke Dağı’nın yamacı duvar gibi diktir, geçit vermez.
Doğudan gidip Erge Yaylası’ndan varırsınız zirveye. Ayaklarınız nasır bağlar, ter kan içinde kalırsınız. Hanke Yaylası çıkar karşınıza. Üsteğmen Aydın’ın anlattığı gibi çoğu zaman bulutların üzerindedir, soğuktur.
“Yürüyorken dağlara, şehitlerden selam geldi savaşan tüm sağlara”