Bayramın en sevdiğim yanlarından biri, sevdiklerimle bir araya gelmek, uzun sohbetler edip kimi zaman anıları yâd etmek, kimi zaman da yeni hikâyeler dinlemek... Alanya’da doğdum, liseye kadar orada yaşadım. Baba tarafımın Niğde ve Ankara, anne tarafımsa Sivas ve Bolu’daydı. O yüzden biz çekirdek aile olarak her yıl bayramlarda şehir dışına çıkardık. Farklı mutfaklardan nefis yemekler yerdim. Mesela Niğde’nin etsiz mantısı... Ankara’da yaşayan yengem çok sevdiğimi bildiği için onlara her gidişimizde muhakkak yapardı. Ben et yemediğimden, onların da sevdiği yöresel bir tat olduğundan hep birlikte bayılarak yerdik.
Mantı
Ben artık bu mantıyı bitkisel yoğurtla sunuyorum tabii... Özellikle de kaju yoğurduyla... Mantının tarifine geçmeden önce kaju yoğurdunu nasıl yaptığımı anlatayım. 150 gram çiğ kaju (25 dakika sıcak suda bekletin), 3 su bardağı su, yarım limon suyu ve 1 çay kaşığı tuz kullanıyorum. Suyunu süzdüğüm kajuları blender’da 1 bardak suyla 2 dakika çekiyorum. Kalan 2 bardak suyu ekleyip, 2 dakika daha çekip pürüzsüz bir kıvam elde ediyorum. Limon suyu ve tuzu da katıyorum (Kimi zaman 2 diş ezilmiş sarımsak eklediğim da oluyor). Buzdolabında bekletip kıvam aldırınca servise hazır. Bu yoğurdu kaju ve su miktarı aynı kalmak üzere 1 paket (2 gr) vegan probiyotik yoğurt mayası ekleyerek de yapabilirsiniz. Ancak bu durumda kaju ve suyu blender’dan geçirdikten sonra bir tencereye alıp bir taşım kaynatmanız, ocaktan alıp sıcak ama el yakmayacak ısıdayken mayayla karıştırıp kavanozlara pay etmeniz gerek. Tamamen soğuduktan sonra buzdolabına kaldırabilir, 1 hafta boyunca tüketebilirsiniz.
Kaju yoğurdumuz hazır olduğuna göre gelelim içi boş mantıya... 3 su bardağı un, 1,5 su bardağından az ılık su ve tuzu bir kaba alın. En az 10-15 dakika yoğurun, sert bir hamur olacak. Üzerini temiz bir mutfak beziyle örtüp 15-20 dakika dinlendirin. Hamurdan 2 beze yapıp az un serptiğiniz tezgâhta bir oklava yardımıyla açın. Bıçakla ufak kareler kesin, klasik hamur şeklinde kapatın. Tüm mantılar bitince, birbirlerinin üstüne gelmeyecek şekilde bir tepsiye dizin, oda ısısında ve üzerleri açık şekilde 2-4 saat kurumaya bırakın. Daha sonra dilerseniz buzluğa atabilir, dilerseniz hemen haşlayabilirsiniz. Kaynayan suya attığınızda 5-7 dakika arasında pişecektir. Üzerinde kaju yoğurdu ve salçalı sosla nefis oluyor.
Kakaolu keki bir de zencefilli gazozla yapmayı deneyin.
Ailece sevdiğimiz bir diğer tatsa gazozlu kek... Elbette ben yumurtasız, bitkisel halini yapıyorum. Zencefilli gazozla yapılan bu tarif için 1,5 su bardağı un, 1 su bardağı şeker, yarım su bardağı kakao, 1 çay kaşığı tuz, 1’er çay kaşığı vanilin, karbonat ve kabartma tozunu bir kâsede karıştırıyorum. Oda ısısındaki 1 su bardağı zencefilli gazoz ve 1/3 su bardağı ayçiçeğiyağını başka bir kâsede karıştırıyorum. Gazozlu karışımı kuru malzemelere ekleyip pürüzsüz olana kadar çırpıyorum. 1 yemek kaşığı sirkeyi hamurun üzerine döküp yine hızlıca karıştırıyorum, hamur hafif kabaracak. Sıvıyağladığım kek kalıbına döküp 180 derece önceden ısıtılmış fırında yaklaşık 35-40 dakika pişiriyorum. Dilerseniz içine ufalanmış ceviz içi katabilirsiniz. Pişen keki soğuyunca dilimleyip servis edebilirsiniz.
Nedendir bilinmez, ortaokul yıllarımdan beri 33 yaşına basmayı sabırsızlıkla bekliyordum. İçimden bir ses çok güzel bir yaş olacağını, kendimi çok daha iyi hissedeceğimi fısıldıyordu hep... Dün o yıllardır beklediğim 33’üme girdim. Kendime dışarıdan bakınca bedenine iyi bakmayı önemseyen, mutfakta olmayı her geçen gün daha çok seven, sürdürülebilir bir hayat yaşamak için çabalayan, doğaya ve bence en önemlisi diğer canlıların yaşam hakkına saygılı bir kadın görüyorum.
Ben çocukken de et yemezdim. Nedenini hep sorarlardı. Yıllar geçti, azalsa da hâlâ “Alerjin mi var”, “Kurban Bayramı travması mı”, “Ailen mi yemiyor, o yüzden mi” gibi sorular alıyorum. Bugün 20’lerindeki vegan/vejetaryen gençlerle sohbet ederken görüyorum ki onlar da benzer sorulara maruz kalıyor. Yine de önemli bir kısmı ailelerinden destek görüyor, bu da beni çok mutlu ediyor. Geçenlerde Limonita’nın Kozyatağı’ndaki yeni şubesinde bir grup gençle sağlıklı beslenmekten ve sevdiği pratik tariflerden konuştuk. Bahsettiklerimizin üçünü yani nohut tofu, dereotlu ezme ve mercimek bolonez sosu nasıl yaptığımı anlatmak istiyorum.
Nohut tofu için 1 su bardağı nohut unu, 2,5 su bardağı su, 2 çay kaşığı tuz ve bir tutam zerdeçal (pul biber, kekik gibi farklı baharat çeşitleri de katabilirsiniz) kullanıyorum. Nohut unu, tuz ve zerdeçalı bir kaba alın, 1 bardak suyu ekleyip macun kıvamında bir harç elde edin. Kalan 1,5 bardak suyu bir tencereye alıp kaynamaya bırakın. Su kaynayınca nohut unlu macunu tencereye aktarın ama bunu yaparken tenceredeki suyu sürekli karıştırın. Orta-kısık ateşte, 5-6 dakika sürekli karıştırarak tofunuzu pişirin ve sıcakken dibini yağladığınız borcama dökün. Soğuduktan sonra dilediğiniz büyüklükte doğrayabilirsiniz. Ben mini küpleri sıvıyağda kızartıp salata kâselerine katıyorum. Biraz kinoa, salatalık, havuç, belki biraz haşlanmış nohut... Nefis oluyor.
Vegan tatlar sunan restoranlarda daha sık karşımıza çıkmaya başlayan mercimekli bolonez sosu da evde kolayca hazırlayabilir; kırmızı, yeşil veya beluga mercimeği kullanabilirsiniz. Bu sosu hazırlayıp porsiyonladıktan sonra dondurup her zaman hazırda bekletiyorum ben. Yapmak için gerekenlerse 1 su bardağı mercimek (ben yeşil mercimek kullandım), 1 soğan, 1 havuç, 1 sap pırasa, 3 yemek kaşığı domates salçası, 3 domates (rendelenmiş), 6 diş sarımsak, 4 yemek kaşığı zeytinyağı, 3,5 su bardağı su, 1.5 çay kaşığı tuz, 1’er çay kaşığı karabiber, pul biber ve kekik, 1 tatlı kaşığı balsamik sirke... Tencereye zeytinyağını alıp ısıtın ve yemeklik doğranmış soğanı 2-3 dakika kavurun. Minik minik doğranmış havuç ve pırasaları, tuz ve baharat çeşitlerini ekleyip 5 dakika daha pişirin. Sırada rendelenmiş domates var. Domatesler suyunu iyice çekince su, balsamik sirke ve salçayı ekleyip iyice karıştırın. Kaynamaya başlayınca yıkanmış mercimekleri katıp 30 dakika pişirin. Bu sosu tüm makarnalarınıza ekleyip lezzetli tabaklar hazırlayabilirsiniz.
Tadı ton balığını andıran ezmeyi de çok seveceğinize eminim. 1 su bardağı haşlanmış nohut, 1/4 su bardağı vegan mayonez, 1/4 demet dereotu, 1 yemek kaşığı limon suyu, 1’er çay kaşığı tuz, sarımsak tozu ve soğan tozu, 1’er yemek kaşığı keten tohumu ve incecik doğranmış nori yosunu gerekiyor. Mayonez, limon suyu, tuz, sarımsak tozu, soğan tozu, ince ince doğranmış dereotu, keten tohumu ve nori yosununu bir kâsede karıştırın. Robotta püre haline getirdiğiniz nohutları katıp karıştırın. Buzdolabında 1 saat bekletirseniz tadı daha iyi oluyor. Sandviçlerinizin arasına sürebilir, kanepeler hazırlayabilir veya salatalarınızı tatlandırmak için kullanabilirsiniz...
Bedenimizi terbiye etmenin, açlığı, yokluğu ve paylaşmanın önemini daha iyi anladığımız bir ay ramazan... Bu hafta, iftar sofrasından eksik etmediğimiz bir ürünü yani bereketin sembolü, asırlardır nice orucun açılış lokması olan hurmayı konuşalım istedim. Hurma hem sağlıklı, hem lezzetli hem de çok faydalı. Gün boyunca sıvı ve besin almayan vücudumuzun kan şekerini dengelemede ideal... Zengin bir potasyum, fosfor ve B vitamini kaynağı. Üstelik rafine şeker kullanmak istemediğimiz tüm tariflerimizin de kurtarıcısı... Bitkisel beslenme, sağlıklı beslenme, şekersiz beslenme gibi başlıklar altında mutlaka karşımıza çıkıyor. Yani hurma her daim bizimle... Bunun bir nedeni de ülkemizin her köşesinde her daim bulunabilmesi elbette...
Benim mutfağımda havuçlu kekten cheesecake’e, enerji bar’lardan smoothie’lere pek çok tarifin demirbaşı... Örneğin hurmalı smoothie için hurmaların çekirdeklerini çıkarıyorum, badem sütü ve varsa bir parça muzla blender’dan geçiriyorum. Buz küpleri ve üzerinde toz tarçınla servis ediyorum. Hurmayı baharatlandırıp yemeklerde kullanmayı da
seviyorum. Bir tavaya yarım bardak kadar içme suyu koyup 10 tane, çekirdekleri çıkarılmış ve ikiye kesilmiş hurma atın. Su kaynayana dek, orta ateşte pişirmeye başlayın. Hurmalar yumuşayıp suyun çoğu buharlaşınca tavayı ocaktan alıp soğumaya bırakın. Soğuduktan sonra blender’da püre haline getirin ve tekrar tavaya alın. Biraz elma sirkesi, dijon hardalı, acı kırmızı biber ve çok az kimyon ekleyip pişirmeye devam... En son deniz tuzu ve taze çekilmiş
karabiber ekleyin. Bu sosu bitkisel etlerin üzerine dökebilir ya da vegan peynirli dürümlerinizi tatlandırmak için kullanabilirsiniz.
HURMA TOPLARI
(12 adet için)
NE LAZIM?
Anne tarafım Sivaslı, baba tarafım Niğdeli olsa da çocukluğumdan beri “Nerelisin” diye sorduklarında “Alanya” derim. Çünkü orada doğup büyüdüm. Uzun bir aranın ardından geçenlerde yolum Alanya’ya düştü. Nicedir memleketime bu defa bir vegan gözüyle bakmak istiyordum, iyi oldu.
Farklı restoranları denerken Alanya Belediyesi’nin gastronomi konusunda da çalışmalar yaptığını öğrendim. Onlardan biri ‘Mutfak Mirası Alanya Projesi’ymiş. Avrupa’da, özellikle de İskandinav ülkelerinde yaygın olarak kullanılan, yerel-yöresel gıda ürünleri ve yemekleriyle mutfak kültürlerinin tanıtımı için oluşturulan ‘Culinary Heritage’ (Mutfak Mirası, culinaryheritage.net) adlı çevrimiçi rehbere Türkiye’den dahil olan ilk şehirmiş Alanya. Bu rehberde şu anda Avrupa genelinde 13 farklı ülke yer alıyormuş. Belediyenin geçen yıl başlattığı ‘Mutfak Mirası Alanya Projesi’ kapsamında bu rehbere dahil olunmuş. Amaç, Alanya mutfağının anlatılması, ürünlerinin korunması ve sürdürülebilir bir turizm değeri olarak hak ettiği yeri alması... Projenin hedefinde sadece turistlere değil, yerli tüketiciye de o bölgede üretilen her türlü gıda ürününün ve yemeğin tanıtılması var.
Günümüzde turizm alanında öne çıkan birçok şehir doğal güzelliklerini, tarihini tanıtma konusunda oldukça aktif. Ancak ziyaretçilerin “Burada ne yiyebilirim, nerede yiyebilirim, kendilerine has ürünleri hangisi” gibi sorulara yanıt bulması da önemli. Bölgenin mutfak kültürünü ulusal ve uluslararası boyutta tanıtmayı amaçlayan etkinlikler de yapılıyor. Kentin yerel yemeklerinin menülere konması da teşvik ediliyor. Buradan hareketle bu hafta, Alanya’da tattığım ve İstanbul’a döner dönmez mutfağa girip hazırladığım lezzetlerin tarifini vermek istedim size... Afiyet olsun.
MERCİMEKLİ YAPRAK SARMASI
(6-8 kişilik)
NE LAZIM?
- 500 gr salamura asma yaprağı
-
Bu mevsimde çok tercih ettiğim bir şey değil ama geçen hafta aklıma aniden domates çorbası pişirmek düştü. Yanına ne yapsam, misafirlerime ne hazırlasam diye düşünürken gözleme, mantarlı tapas ve mantı arasında uzun süre kararsız kaldım. Üçünden azar azar hazırlamaya, sonra da hepsinin tarifini sizle paylaşmaya karar verdim.
Benim çorbam 4 kişilik... 3 büyük boy domates yeterli oluyor. Diğer malzemeleri 1 soğan, 2 diş sarımsak, 4 yemek kaşığı zeytinyağı, 1 litre içme suyu, 2 yemek kaşığı un ve biraz tuz... Domatesleri kabuklarıyla 4’e bölün. Soğan ve sarımsakları soyun. Hepsinin üzerine fırça yardımıyla zeytinyağı sürdükten sonra fırın tepsisine alın, 180 derece önceden ısıtılmış fırında 20-30 dakika kadar, arada tersyüz ederek pişirin. Dilerseniz ocakta, döküm tavada da yapabilir veya yazın hazırladığınız domates konservelerinden (soğan ve sarımsağı yine de közleyin ama...) kullanabilirsiniz. Sebzeler piştikten sonra sıcakken blender’dan geçirip püre haline getirin. Ayrı bir tencerede yağ ve unu, unun kokusu çıkana kadar kavurun. Sebze püresini ekleyip kavurmaya devam! Bu esnada sıcak içme suyunu, tuz, karabiberi ilave edip karıştırın. Çorba kaynamaya başladıktan
10 dakika sonra yarım su bardağı şekersiz (ve soğuk) badem veya soya sütü ilave edip ocaktan alın.
Gelelim beni benden alan nefis hamurişlerine... Gözleme mi yoksa mantı mı diye düşünürken işe pazılı gözlemeyle başladım. 1 demet pazı, 1 soğan, yarım kapya biber, 1 çay bardağı ezilmiş tofu (isli tofu da olur), 2 yufka, 2 yemek kaşığı zeytinyağı, 2 çay kaşığı tuz, yarımşar çay kaşığı karabiber ve pul biber kullandım. Tavaya yağını koydum; yemeklik doğranmış soğanları kavurduktan sonra iri iri doğradığım pazıları ve küp küp kestiğim kapya biberleri ekleyip 7-8 dakika kavurdum. Baharat çeşitleri ve tofuyu ekleyip karıştırdıktan sonra ocaktan alıp soğumaya bıraktım. Yufkaları tezgâha serip ortalarına bu harcı paylaştırdım. Her iki yufkanın da tüm kenarlarını ortaya doğru katlayıp bir dikdörtgen oluşmasını sağladım. İyice ısıttığım geniş bir tavada her iki tarafını pişirip servisten hemen önce fırçayla biraz daha zeytinyağı sürdüm. Ben bu gözlemeyi pişirmeden buzluğa atıyorum bazen...
Mantarlı tapas’sa hazırladığım gibi ağzıma atmayı sevdiğim, o yüzden kimi zaman sofraya bile getiremediğim müthiş bir tat. 250 gram kadar mantar, 2’şer yemek kaşığı zeytinyağı ve soya sosu, 2 diş sarımsak ve varsa biraz frenksoğanı yeter. Bu tarif için yağı tavada ısıttıktan sonra ezilmiş sarımsakları ekleyin ve 1 dakika sonra dilediğiniz büyüklükte doğradığınız mantarı katıp kavurmaya başlayın. Birkaç dakika orta ateşte kavurduktan sonra soya sosunu ve doğranmış frenksoğanı ilave edip 5-6 dakika kadar, kapağı kapalı şekilde ve orta ateşte pişirin. Kızarmış ekmeğin üzerine bitkisel peynir sürüp mantarlı harçtan yerleştirin.
Bölgede tamamen profesyonel ekipler veya devlet kurumlarınca mutfaklar kurulmalı. Ancak o zamana dek şef ve gönüllülerin gidip yemek pişirmeye devam etmesi şart.
Depremle ilk kez 1999 yılında tanıştım. 17 Ağustos depremi olduğunda ailemle birlikte Bolu’daydım. 9 yaşındaki bir çocuk için geceyi dışarıda geçirmek korkutucuydu ama bir o kadar da macera gibi görünmüştü gözüme. Hatırlıyorum; herkes yakınlarıyla ilgileniyor, ara ara da soluklanırken gökyüzüne bakıyordu. Kasımda bu kez Düzce’de deprem oldu. Dedem ve anneannemin evi hasar alınca çadırda yaşamaya başladılar, tam 1 yıl seneyi o çadırda geçirdiler.
Adıyaman’daki KYK yurdunda, koca kazan başında yemek pişirirken işte aklımdan bunlar da geçiyordu. Kahramanmaraş depremlerinin ardından İstanbul’dan yola çıkan 7 gönüllüydük. 1 hafta Adıyaman’da kaldım. Her gün 30 bin kişiye yemek çıkardık. Sabah 7.00’de başlıyor, 23.00’e kadar durmuyorduk. Soyulan sebzeler, soğanlar, kaynayan devasa tencereler... Musluk suyunun kullanımının yasak olduğu bir bölgede kuru fasulyelerin pet şişelerdeki sularla ıslatılması, kaynatılması ve bulaşık operasyonu derken elbette arada aksaklıklar, gecikmeler oldu. Ama mutfakta çalışan kimse birbirinden desteği esirgemedi.
ENKAZDAN ÇIKIP YARDIMA GELDİLER
Şef Ali Ronay, şef Ceyda Baza, Kapadokya’dan gelen Orhan Şef ve ekibi, Antalya’dan gelen Mehmet Şef ve ekibi, İstanbul’daki Vegan Kasap’ta birlikte çalıştığımız şef Yaren Nalbant... 12 saat enkaz altında kalan ve sonrasında Adıyaman’a gelip bize yardım eden Mazlum, Ercan ve Doğukan’a da ayrıca bir teşekkür etmek isterim.
Adıyaman’da yemek dağıtırken zaten haftada 1 ya da 2 gün çıkan etli yemeklerin içinden eti çıkararak vermemi isteyen birçok kişi oldu. En az pişen şey taze sebzeydi. Yalnızca bir gün, kısıtlı malzemelerle hazırlanmış salata verebilmiştik. Çoğu zaman çorba, pirinç pilavı, bulgur pilavı, erişte ya da makarna oluyordu. Ana yemek olarak da nohut, fasulye, yeşil mercimek gibi bakliyat çeşitleri... Yine protein oranı yüksek ama bakteri üremeden saklaması, hayvansal ete göre daha kolay olan seçenekler devreye sokulabilse keşke... Mesela soya proteini ve bezelye kıyması... Çadırkentlerde ve evlerde kullanılması da teşvik edilebilir.
Geçen haftalarda Kaş’taydım. Doğası, harika plajları, antik kentleri kadar burada yediklerim de bana çok iyi geldi, ilham verdi. Mutfağa dair yepyeni bilgiler edindim çünkü. Mesela Likyalıların arpa ve kızıl buğdayı çok kullandıklarını, maza ve puls denen yufka ekmekleri yaptıklarını, bolca bakliyat yediklerini öğrendim; taze baharat çeşitleri ve zeytinyağı da hemen her yemeklerinde olurmuş. Slow Food Aşçı Dayanışması vesilesiyle tanıştığım Tuncay Şef’in (Gülcü) restoranı Chayote’ye de gittim ve şeften nefis tarifler öğrendim.
Şimdiye kadar yediğim en iyi hibeş buradakiydi. Şef sayesinde Girit kabağı da denen dikenli kabakla tanışım. Antalya civarında sıklıkla rastlanan bu kabağı şef kızartıp sunuyor. O kadar lezzetli ki anlatamam... Denk gelirseniz mutlaka deneyin. Dikenli kabağı bir eldiven yardımıyla soymanız gerekiyor. Tıpkı kabak/patlıcan soyar gibi bıçakla soyun, sonra ince dilimler halinde kesip sıvıyağda kızartın. Renginin biraz yanık gibi durması normal, endişelenmeyin. Kabaklar kahverengiye döndüğünde yağdan alıp bir tabağa aktarın ve bu aşamada üzerine biraz iri tuz serpin. Şef bu mezeyi ceviz taratoruyla birlikte sunuyor. Bu tarator için yarım su bardağı dolusu ceviz içi, 1 limonun suyu, 2 yemek kaşığı zeytinyağı ve 3 diş sarımsağı havanda iyice ezin, kızartmanın yanına veya dilerseniz üzerine koyarak servis edin.
Dikenli kabak
Hibeş içinse 500 gram kadar beyaz tahin gerekiyor. Yani çifte kavrulmamış olanından... Tahini 250 ml limon suyu ve yarım su bardağı suyla karıştırın. 3 diş ezilmiş sarımsak, 1 yemek kaşığı kimyon, 1/2 yemek kaşığı acı biber ve 1 yemek kaşığı tatlı biberle harmanlayın. Üzerine biraz çörekotu ve yine toz biber serpebilirsiniz. Yanında biraz yeşillik, kurutulmuş simit dilimleri veya kızarmış ekmekle sunabilirsiniz. Tuncay Şef, sofralarınıza fark katacak bir püre tarifi de verdi.
Hibeşi simit kıtırları veya kızarmış ekmekle birlikte sunabilirsiniz.
Bu püre için yarım orta boy karnabahar, 1 olgun avokado, küçük bir parça taze zencefil, yarım su bardağı badem, 1.5 yemek kaşığı zeytinyağı ve 1 tatlı kaşığı tuz gerekiyor. Karnabaharı yıkayın, diri kalacak ama sertliği gidecek şekilde, yaklaşık 20 dakika buharda pişirin. Haşlanmış karnabaharı ve avokadoyu blender’da püre haline getirin. Tuz, kabukları soyulmuş taze zencefil, zeytinyağı ve bademleri ekleyip blender’da bir tur daha çekin. Tabağa alın, şefin önerisi tavada kavrulmuş Datça bademleriyle süslemeniz... Bu püreyi buharda pişmiş karnabaharların üzerinde sunabilirsiniz.
Kendime koyduğum 2023 hedeflerinin başında çok daha fazla yer, kültür, malzeme ve insan keşfetmek vardı. Tam da buna uygun bir rota çizdim kendime. İlk durak Akyaka’ydı. Daha önce defalarca gitmeme rağmen vegan olduktan sonra ilk defa bu gözle deneyimledim. Ve bayıldım! Ula teklisi denen rakı oranını öğrendim, her gün yeni bir malzemeyle mezeler, eşlikçiler hazırladım. Bölgede çok sevilen bir mantar çeşidi var; Çıntar! Çıntar aşağı, çıntar yukarı; herkesin dilinde ve mutfağında... Pişirmek için herkesin kendi metodu var yani meze de oluyor, ana yemek de... Kısacık ziyaretimde bile birbirinden farklı iki lezzetli halini deneme fırsatı buldum.
SAC TAVADA ÇEVRİLİNCE
Çıntar çok lezzetli, turuncu ve krem rengi tonlarında, iri şapkalı ve yenebilir bir mantar türü. Özellikle Akdeniz ve Ege’de bol bol yetişiyormuş. Tam mevsiminde gidince kızartmasını, kokoreç gibi doğranıp sac tavada yapılan versiyonunu da yedim.
Vegan kokoreç dediğimizde, bazı bitki temelli yemekleri neden etle bütünleşmiş yemek adlarıyla isimlendirdiğimiz üzerine eleştiri alabiliyoruz. Muğla mutfağında vegan kokorecin geleneksel olarak sık sık pişirildiğini görmek beni bu yüzden gülümsetti. Bitkisel mutfak bize ve kültürümüze uzak değil, sofralarımızda otlu ve sebzeli, sayamayacağım kadar lezzet oluyor.
Mesela tilkişen... Her yerde! Muğla’da görür görmez onu tanımak ve toplamak çok olağan. Tilkişen yabani kuşkonmaz olarak da biliniyor; Kavurması, mezesi, yemeği yapılıyor.
Hem kite sörf yapılabilmesi hem de deniz ve ormanla iç içe, sakin ama keyifli bir yer olması, Akyaka’yı özel kılan nedenlerden.... Yazları çok fazla yerli, yabancı turist geliyor ve sakin kimyası biraz değişiyor. Yine de her hali, her mevsimi çok güzel. Bir kez daha gitmek için sabırsızlanıyorum. Kalbimi gerçekten Ege’de bıraktım çünkü...