Örneğin Deprem Güçlendirme Derneği Başkanı Sinan Türkkan şöyle diyor; “Kentsel dönüşümde vatandaş bedel karşılığı evini yenilerse KDV yüzde 1. Güçlendirmede ise yüzde 18. Bir iyileştirme ile maliyetler düşürülmeli. Bakanlık güçlendirme kredisi imkânı tanıyor. Ama bankalar vermiyor. Mevzuatta olan bu hak işler hale gelmeli.”
KDV konusunun mutlaka düzenlenmeye ihtiyacı var.
Birçok deprem uzmanı aslında uyarıyor.
Türkiye’nin kaynaklarının kısıtlı olduğunu biliyoruz.
Böyle bir dönemde hem zamanla yarışacağız, hem de kaynaklarımızı iyi kullanacağız.
O yüzden bazı binaların yıkılıp yeniden yapılmasına gerek yok.
Ve dedi ki;
“İstanbul’da 1.5 milyon riskli konutu belirlediğimiz iki rezerv alana, hem Anadolu hem Avrupa yakasına taşıyacağız. Sanayi alanları için de çalışma başlıyor. Bu çerçevede de yoğunluğu azaltarak kentsel dönüşüm projelerini tüm deprem bölgesinde ve Marmara Bölgesi’nde devam edeceğiz. Sanayi alanlarını da depreme karşı güçlendirecek adımlarımızı atacağız...”
Avrupa yakasında Kanal İstanbul bölgesine, Anadolu yakasında ise Şile, Kandıra arasında kalan rezerv alanlara 1.5 milyon konutun yapılabileceği ve şehrin buralara taşınabileceği söyleniyor.
Aslında buna benzer bir açıklamayı geçenlerde Karşıyaka Belediye Başkanı Cemil Tugay da yaptı.
İzmir’de Mavişehir ve Bostanlı mahallelerinin taşınması gerektiğine dikkat çekti; “Karşıyaka’da zemini sıvılaşma eğilimi olan bir bölgede olmaması gereken kadar yoğun ve yüksek katlı yapılaşma var. Bunun bir vadede mutlaka sağlam zeminli yerlere taşınması gerektiği çok açık” diye bir açıklama yaptı.
Aslında Türkiye genelini düşünürsek; sadece İzmir, İstanbul değil; birçok kentte taşınacak yerler bulabiliriz.
Peki bu fikri hayata geçirecek zamanımız ve kaynağımız var mı?
Yıkılan binaların yerine deprem evlerini yaptık.
Ama depremzedeler evlerini daha yeni teslim alıyorlar.
Kentsel dönüşüme giren evlerin bir çoğu yıkıldı, bazıları yıkılmak üzere ama yerine yenilerini yapmak zaman istiyor.
Yani bir kenti yenilemek öyle göründüğü gibi kolay değil.
Hem zaman, hem kaynak lazım...
Ama bizim depremler için ne kadar zamana ihtiyacımız var bilemiyorum.
Seçime giderken imar affı bekleyen birçok kişi aylardır evlerine, işyerlerine imalatlar yapıyor.
Bu çarpıklıkları hep beraber görüyor ve izliyoruz.
Belki de son deprem faciası yaşanmasaydı, imar affı yeniden gündeme gelecekti.
Artık bundan sonra kimsenin imar affı, barışı gibi bir söz vereceğini zannetmiyorum.
Faturanın ne kadar ağır olduğunu hep birlikte gördük.
Bugünden itibaren affedilecek tek bir imar hatası, eksiği olmamalı.
***
“Gazeteci olarak kendimi hep şanslı hissetmişimdir. 30 yılı çoktan geçmiş meslek yaşantımda hayatımı zenginleştiren çok değerli insanlarla tanıştım. Bazılarıyla sadece haber ilişkim oldu; bazıları da arkadaşım, dostum, akıl hocalarım oldu.
Bir insanın akıl hocalarının olması ve bunun da çok sayıda olması bana göre en büyük zenginliklerden biridir.
İnsan başı sıkıştığında, yol ayrımına geldiğinde, hayatını dizayn ettiğinde bir telefon kadar uzak dostlarının olması hayata başka bir anlam katıyor. İşte o insanlardan biri de Zafer Beken’dir.”
Beken; Medical Point’in Yönetim Kurulu Başkanı. Ve aynı zamanda fonksiyonel tıp uzmanı.
Bugün değil; çok uzun yıllardır sağlığımı, değerlerimi, hayat tarzımı, yediklerimi ve yiyemeyeceklerimi takip eden kişidir.
Neyse o ağır eleştiriler, hakarete varan o binlerce mesaj azaldı.
Hala “Mağdurum ben ne olacağım” diyenler var.
Gerçekten yaşanan son depremden sonra bu yorumları nasıl yapabildiklerini de merak ediyorum.
Hiç mi ders almıyoruz, hiç mi özeleştiri yapmıyoruz.
İnanın bazen anlamıyorum.
Af ya da barış ne için yapılır?
Yaşadığımız son depremlerden sonra da yine bilim insanlarının ağzının içine bakmaya başladık.
Oysa bu uzmanların görüşlerine zaman zaman yer vermiş ve kamuoyunu uyarmıştık.
Jeolog, Deniz Jeolojisi Uzmanı ve Bilim Akademisi Üyesi Prof. Dr. Naci Görür de o isimlerden biriydi.
Geçen gün İzmir Ticaret Odası, Ege Bölgesi Sanayi Odası ve İzmir Ticaret Borsası’nın ortak meclis toplantısına katıldı.
Ve dedi ki;
“İzmir gerçek anlamda bir deprem kentidir. Çok az kentimizde bu kadar yoğun aktif fay sistemi var. Bunlar bugün olmazsa yarın deprem yaratacaktır...”
Her fırsatta yazıyorum.
Demokrasileri güçlü yapan işte bu reflekslerdir.
Yüz yılın en büyük facialarından birini yaşıyoruz.
Yaraları elbette saracağız ama bu sefer kolay da olmayacak.
Bakın tarihsel hatalarımız var.
Hatay Jeoloji Mühendisleri Odası Başkanı Rasim Can, “Antakya’nın zemini lapa gibidir” diyor ve ekliyor: