Euro’nun kritik kabul edilen 1.25 seviyesini aşmasında ise ABD’de yılbaşı gecesine ilişkin terör uyarılarının etkili olduğu belirtiliyor. ABD İç Güvenlik Bakanlığı terör alarmı nedeniyle alınan önlemler çerçevesinde, New York, Las Vegas gibi ABD’nin önde gelen şehirlerinde hava sahalarının bazı uçaklara kapalı olacağı ve savaş uçaklarının devriye gezeceğini açıklamıştı.
Bunun yanında, tüketici güveni, sanayi üretimi, dayanıklı tüketim malları satışı gibi ABD ekonomisi için çok önemli olan makro ekonomik datalarının da beklenenden kötü gelmesi uluslararası yatırımcıların dolar satışlarında etkili oluyor.
Uzmanların “euro 1.30 sınırını da aşacak” beklentisinin arkasında ise uluslararası yatırımcıların vadeli işlemlerde şimdiden bu seviyelere önelik pozison almaya başladığı bilgilerinin yer aldığı belirtiliyor.
Dolardan kaçış mı?
Yukardaki bilgiler euro-dolar paritesi ile ilgili tüm haberlerde ortak olan bilgiler. Bu bilgilere bakınca durumun sadece dolardan kaçan yaırımcının gördüğü ilk sakin limana, euro’ya, sığınması olarak algılamak gayet normal. Ama Londra merkezli fonların yöneticileri aynı fikirde değil. Örneğin ABN Amro kur stratejisti Aziz McMohan yaşanılan hareketin aslında euro’nun diğer tüm bileşenlerden bağımsız hareketi olduğunu iddia ediyor. Aslında bu iddiayı şöyle tercüme etmek mümkün: ABD ekonomisi 2000 yılından bu yana yaşadığı sıkıntıları alatmayı başaramadı. Ayrıca 2004 yılı içinde de bu durumun değişmesi beklenmiyor Özellikle de bütçe açığı sorununda. Tabi ki terör endişesi, bunun tuzu biberi durumunda. Saddam Hüseyin’in yakalanmış olmasına rağmen Irak’ta sona ermeyen direniş de ABD’nin yaşadığı sıkıntıların üzerine gelince işler daha da zorlaşıyor. (ABD’li direnişçiler Saddam’ın yakalnamasından aslında büyük fayda sağladı. Önce eski diktatörün kanlı katilleri olarak adnaldırılan direnişçiler artık ülkesini işgall eden düşmana karşı savaşan bağımsız özgürlük savaşçıları haline gelmiş durumda.)
G-7 toplantısı bekleniyor
Euro’nun 2003 yılında dolar karşısında yüzde 21 civarı değer kazanması ve bu hareketin 2004 yılında da süreceğinin beklenmesi üzerine Avrupa’dan daha yüksek volümlü itiraz sesleri yükselmeye başladı. Bu yüzden de tüm piyasalar gözlerini 2004 yılı şubat ayında Florida’da yapılacak olan G-7 toplantısına çevirdi. Bu toplantı ile ilgili olarak basına sızan haberlere göre toplantının ana gündemini doların düşüşü oluşturacak.
Avrupa’nın itirazları
BORSA
İMKB 100 Endeksi 2002 yılına yıllardır beklediği tek parti hükümetinin getireceği istikrar umuduyla başladı. 2002 yılı sonunda 10 bin 369 seviyesinde olan endeks Irak savaşı endişelerinin başladığı şubat sonuna kadar 11 bin 745 puan seviyesine kadar çıktı. İçerde tezkere tedirginliği dışarda ise Irak savaşı ile ilgili gelişmeler nedeniyle 24 martta 8 bin 892 puana kadar gerileyen endeks bu tedirginliklerin atlatılması ile yeniden yükseliş trendine girdi. Yılın son ayı içinde 2000 yılı mayıs ayından bu yana gördüğü en yüksek seviyelere ulaşan endeks yılın son günlerine 18 bin puan seviyelerinde girmeyi başardı.
BONO
Bono piyasasında gösterge faizler ise yıla yüzde 57, 6 seviyesinden başladı. Bono faizlerinde de yılın ilk aylarında görülen aşağı yöndeki hareket eğilimini tıpkı borsada olduğu gibi ırak endişeleri bozdu ve mart ayında gösterge kağıdın faizi yüzde 62.6 ile yılın en yüksek seviyesini gördü. Ama bu endişelerin azalması ile faiz de adım adım gerileyerek yıl sonunda yüzde 25'li seviyelere kadar geriledi.
Faizlerdeki gerilemeye paralel olarak reel faiz de 2002 yılı başındaki yüzde 29.3 seviyesinden 2003 yılı sonunda yüzde 12'ye kadar geriledi.
FAİZ İNDİRİMLERİ
Bu arada başta enflasyon olmak üzere hükümetin yılsonunda koyduğu hedefleri yakalaması hatta hedeflere kıyasla çok daha iyi bir performans göstermesi nedeniyle Merkez Bankası da yıl içinde kısa vade faiz oranını 6 ayrı adımda toplam 18 puan düşürerek yüzde 26 seviyesine kadar çekti.
İÇ BORÇLANMA
Yani borsacı artık sermaye piyasası suçu nedeniye DGM’lerde yargılanabilecek. Çete muamelesi görecek. Ve Belki de hapis yolu açılacak borsacılar için. Gerçi Sermaye Piyasası Kanunu’nda da hapis cezasını gerektiren suçlar yok değil ama bu güne kadar bu çerçevede ceza alan olmadı, en azından benim bilgim dahilinde olmadı.
Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer “bankalar kanunu ve bazı yasalarda değişiklik yapan kanunu tasarısını”onayladı. Yasa Resmi gazetede yayımlandıktan sonra yürürlüğe girecek. Bu yasa ile Sermaye Piyasası Kanunu’nda sermaye piyasası suçları ile ilgili düzenlemelerin yer aldığı 47. Madde’deki bir çok suç, içerden bilgilenenlerin ticareti (insider trading), yatırımcıların parasının izinsiz ve kötü niyetle kullanılması, yanliş bilgilendirme, yekisiz işlem ve karşılıksız bono repo işlemleri, artık kara para suçu kapsamına alınmış durumda. Yani borsacı artık sermaye piyasası suçları nedeniyle, ki artık bu suçun adı organize suç, Devlet Güvenlik Mahkemesi’nde yargılanacak.
Cumhurbaşkanı’nın yasayı onayladığı gün, yani geçen hafta Perşembe günü borsada yüzde 3’e yakın bir değer kaybı yaşandı. Borsacıları bu düşüşün yasanın onaylanması ile birebir ilişkisi olduğunu belirtiyor. Gerçi hemen ertesi gün borsa kayıplarının önemli bir bölümünü karşıladı ve bugün de 18 bin puanın üzerine çıktı ama borsacılar orta ve uzun vadede bu kanun ile ilgili sıkıntıların devam edeceğini ve piyasadaki para dolaşımını büyük ölçüde etkileyeceğini iddia ediyor.
Borsacıların bu konuda haksız olduğunu söylemek mümkün değil. Sermaye Piyasası Kurulu’nun geçen hafta yayımladığı ve sermaye piyasası suçlarını açıkladığı dökümana baktığınızda bunun nedenini anlıyorsunuz. Çünkü dünyanın bir çok yerinde sıradan sermaye piyasası işlemi sayılan uygulamalar SPK tarafından potansiyel manipülasyon olarak değerlendirilmiş. Ayrıca uygulamada da bunun örneklerine sık sık rastlayabiliyorsunuz.
Diyelim ki SPK haklı ve bu işlemler manipülasyon amaçlı hareketlerin ilk adımını oluşturuyor. Ama yine de her manipülatif hareketin para aklama ile ilgisi olduğunu söylemek pek doğru olmasa gerek.
Ama tüm bunların yanında bir başka gerçek daha var: Sermaye piyasası para aklama operasyonları için kullanılabiliyor Ama aynı biçimde gayrimenkul alımı, borç operasyonları, at yarışları, talih oyunları da para aklama operasyonları için kullanılıyor.
Çıkmaza mı düştük?
Hayır. Aslında çözüm çok kolay. Sermaye piyasası uzmanlarının yıllardır söylediği şeyi yapabilirsek, yani ihtisas mahkemelerini kurabilirsek sorun büyük oranda çözülecek. Sermaye piyasası suçları ihtisas mahkemesinde değerlendirilecek ve eğer burada gerek görülürse ek soruşturmalarla kara para davası açılabilecek. Bu yasa yanlış çıkan bir yasa ve büyük olasilikle 2004 yılı içinde bir kez daha değişecek. O zaman birileri piyasanın bu önerisini hatırlar umarız.
İmar Bankası vakasında ilk karşılaştığımız meselelerden biri de karşılıksız bono satışı ile ilgili olanıydı. Yaklaşık olarak 850 trilyon lira tutarnıda bir usulsüzlükten bahsediliyor İmar Bankası bono skandalında; 22 bin kişiyi etkileyen bir bir usulsüzlük bu.
Bankaya el konulduktan ve İmar Bankası’nın yetkisi olmadığı halde bono satışı yaptığının ortaya çıkması ile birlikte tasarruf sahiplerine paralarının nasıl ödeneceği tartışılmaya başlandı ve nihai olarak bu paraların TMSF tarafından değil de Uzanlar tarafından ödenmesi gerektiği sonucuna varıldı.
Bu karar aslında hukuka uygun bir karar. İmar Bankası sahip olmadığı bir kıymeti, yetkisi olmadığı halde satma yoluna gitmiş. Burada sorumlu devlet değil banka yönetimi.
Ama peki yatırımcı budan sonra bono aldığında bunun karşılığının olduğunu nereden bilecek.
Sermaye Piyasası Kurulu bu konuda bir çalışma başlattığını duyuruyor. Hisse senedinde olduğu gibi bono için de bir yatırımcıyı koruma fonu ve isimle saklama sisteminin devreye girmesini istiyor. Ayrıca bu teklifi 2002 yılında Hazine ve Merkez Bankası’na götürdüğünü ama “yatırımcılar isimlerinin bilinmesini istemiyor” gerekçesi ile teklifin reddedildiğini söylüyor. SPK yönetimi ayrıca bu sistemi bir kaç ay içinde devreye sokacaklarını da belirtiyor.
Oysa ekonomi çevrelerinde SPK’nın bu beyanının tam anlamıyla gerçeği yansıtmadığı konuşuluyor. Hatta konu ile ilgili yapılan toplantılara SPK’nın iştirak etmediği ve çağrılara yanıt vermediği söyleniyor. Yani bir anlamda “SPK sorumluluğu başkalarına atmaya çalışıyor” yorumu yapılıyor.
Bu iddiaların gerçek olup olmadığını da ancak Hazine ve Merkez Bankası’ndan yanıt gelirse anlayabileceğiz.
Dün İstanbul Borsası’na bir açıklama geldi. Açıklama Çukurova Holding imzası taşıyordu. Açıklamada aslında ne olduğu çok iyi anlaşılamayan ama biraz kurcalayınca buram buram “sorun” kokusunun geldiği Turkcell Olağanüstü Genel Kurulu ile ilgiydi.
Ama şu anki duruma baktığımızda savaş baltalarının toprağa gömüldüğünü söylemek yanlış olmayacak. En azından şimdilik...
Açıklama şöyleydi:
“Çukurova Holding, Turkcell’in 29 Aralık ve Turkcell’deki yüzde 51’lik payı ile şirketin ana ortağı konumunda olan Turkcell Holding’in 24 Aralık 2003 tarihlerinde yapılması planlanan yönetim kurulu toplantılarını, şirketin hakim ortaklarının aralarında oluşan olumlu anlayış ortamı gereğince iptal ettiğini bildirdi.”
Olağanüstü genel kurul toplantılarına kadar giden ve tarafları ciddi bir çatışmanın eşiğine getiren ana konu ise Digitürk hisselerinin Yapı Kredi Bankası’ndan Turkcell’E satılması ile ilgiliydi. Çukurova Grubu Digitürk’ü Turkcell’e satmak istiyor, şirketin yabancı ortakları olan TeliaSonera ise bu satış işlemine karşı çıkıyordu.
Devlet İstatistik Enstitüsü ekim ayı dış ticaret rakamlarını açıkladı ve rakamlar hükümetin ihracatta yılsonu tahminlerine rahatlıkla ulaşılacağını hatta beklentinin üzerine çıkılacağını ortaya koyuyor. Ama aynı şekilde ithalat da tahminlerin üzerinde gerçekleşecek. Bu da dış ticaret açığını azdırabilir.
DİE’nin açıkladığı rakamları ayrıntıları ile incelediğimizde karşımıza öncelikle şu sonuç çıkıyor: Hem ihracat hem ithalat tarihinin en yüksek seviyesine ulaşmış durumda. Rakamlar ise şöyle:
Ekim ayı rakamları 2002 yılının aynı dönemine göre şöyle:
İhracat yüzde 34.1 artışla 4 milyar 693 milyon dolar,
İthalat yüzde 36.4 artışla 6 milyar 588 milyon dolar,
Dış ticaret açığı yüzde 42,6 artışla 1 milyar 894 milyon dolar
İhracatın ithalatı karşılama oranı yüzde 71,2. Geçen yıl ekim ayında ithalatın ihracatı karşılama oranı yüzde 72.5 seviyesindeydi. Ekim ayındaki yüzde71.2’lik oran görüldüğü gibi geçen yılın altında ama yine de 2003 yılının ocak ayından sonraki en yüksek seviyesine ulaşmış bulunuyor. Ocak ayında bu oran ise yüzde 80.2 olmuştu.
Ocak-Ekim dönemindeki toplam rakamlar geçen yılın aynı dönemiyle karşılaştırıldığında ise şu rakamları görüyoruz:
Yani artık Türkiye küresel oyuncular arasında ve küresel oyuncularla rekabet halinde. Bu da Türkiye’ye yönelen ilginin artmasına neden oluyor. Bunun net örneklerini de rahatlıkla görebiliyoruz. Uluslararası yatırım bankaları artık Türkiye ile ilgili olarak düzenli incelemeler yapıyor, araştırma raporları hazırlıyor. Bugün, Türki ekonomisinde neler olduğu içerden yazmak yerine bu raporlarda Türkiye için neler söylenmiş onları aktaralım istedik.
Küresel oyuncuların Türkiye ekonomisine bakışlarında ortaklaşa en önemli veri Türkiye'nin 2003 yılında uyguladığı sıkı ekonomi politikasından taviz vermemesinin yarattığı olumlu hava.
Bunun yanında Amerika Birleşik Devletleri ile ilişkiler, avrupa birliği üyelik süreci, küresel terörizm ve bunun Türkiye üzerindeki etkileri Türki lirasının dolar karşısında bir ilki gerçekleştirerek 2003 tamamında değer kazanması ve tabii ki ihracat sektörünün 2003 yılındaki performansı ve 2004 yılına ilişkin beklentiler diğer başlıkları oluşturuyor.
Önce credıt Suısse First Boston'un son Türkiye analizi ile başlayalım.
CSFB, 18 aralık tarihli raporunda hükümetin sıkı mali politikalarına bağlılığının, özellikle enflasyon düşüşü, kur değerlenmesi, ve faiz düşüşü gibi sonuçları açığa çıktıktan sonra, çok cesaret verici olduğu belirtiliyor. Ancak 2004 yılında iddialı faiz dışı fazla hedeflerinin tutturulması için kamu sektörü reform gündeminin hızla uygulanmasının anahtar olduğunun altı çiziliyor
Aynı raporda, 28 Mart yerel seçimleri öncesinde hükümetin popülist politikalarının artırma eğiliminde olduğuna dikkat çekiliyor. Buna delil olarak da son günlerin en önemli tartışmalarından biri olan hükümetin asgari ücreti yüzde 55 artırma yönündeki isteği gösteriliyor.
Ancak sonraki aylarda mali disiplinin devam edeceği bekleniyor ve terörist saldırıların ardından Türkiye'nin dış dengelerinin olumsuz etkilendiği ve mali disiplinin öneminin arttığı savunuluyor.
Türkiye ve amerika ilişkilerinin terörizme karşı işbirliği çerçevesinde güçleneceği, ve bunun 8,5 milyar dolarlık finansman paketine ilişkin belirsizliklerin kalkmasına yardım edeceği belirtiliyor.
Fenerbahçe'nin ezeli rakipleri Beşiktaş ve Galatasaray 2002 yılından bu yana borsada işlem görüyor. Peki Galatasaray ve Beşiktaş'ın borsadaki performansları nasıl olmuş önce buna bir bakalım ve Galatasaray'la başlayalım.
Sarı kırmızılı takım halka arz ile ilgili çalışmalarına 2002 yılı şubat ayında başladı. Halka arz fiyatı 87 bin lira olarak belirlenen hisse senedi 20 şubat'ta borsada işlem görmeye başladı. Şirket, sermayesinin yüzde 16'sını halka açarken bu halka arzdan elde ettiği toplam gelir ise 21. 1 milyon dolar oldu.
Halka arzın önemli bir bölümü yurtdışı yatırımcılara gerçekleştirildi. 21. 1 milyon dolarlık gelirin 13. 7 milyon dolar gibi önemli bir kısmı yurtdışındaki satışan elde edildi yani halka açılan kısmın yüzde 65'i yurtdışı yatırımcılara satıldı. Dünyanın önde gelen yatırım bankalarından Morgan Stanley Dean Wıtter, Genesıs, Bear Stearns gibi uluslararası yatırım bankaları halka arzda yüzde 5 ve üzerı oranlarda alım yaptı. Yani Galatasaray halka arzı oldukça başarılı bir halka arz oldu.
Şirket hisse senedi geride bıraktığımız dönemde bölündüğü için hesaplamaları bölünmüş fiyat üzerinden yapıyoruz. Buna göre halka arz fiyatı 40 bin 261 liraya denk geliyor. Bu fiyat üzerinden bakıldığında hisse senedi fiyatının çarşamba kapanışı itibariyle bile halka arz fiyatının altında olduğu ve halka açıldığı günden bu yana arz fiyatının üzerine çıkmayı başaramadığı görülüyor.
2002 yılı içinde pek iyi bir performans sergileyemeyen galatasaray hisse senedi 2003'te gidişatı tersine çevirmeyi başardı. 2003 yılı verilerine baktığımızda hisse senedinin gördüğü en düşük seviyenin 18 bin 370 lira olduğunu görüyoruz. Hisse senedinin ulaştığı en yüksek seviye ise 43 bin lira olmuş. Çarşamba günkü kapanışlar çerçevesinde baktığımızda ise hisse senedinin kapanış fiyatının 42 bin 500 lira olduğunu görüyoruz. Yani galatasaray hisse senedi yatırımcısına 2003 yılı içinde yüzde 100 oranında getiri sağlamayı başardı. Ama halka arz seviyesine kıyasla hala yüzde 8. 1 oranında düşük bir seviyede.
Beşiktaş’ta durum ne?
Galatasaray'a borsada rakip olan beşiktaş'a bakalım şimdi de. Beşiktaş 2002-2003 sezonunu şampiyon olarak bitirmeyi başardı ama şirket hisse senedi aynı başarıyı gösteremedi.