Fakat bugün dolar kurundaki hareketin gerçekten çok iyi tahlil edilmesi gerekiyor. Şöyle ki: Dün uluslararası piysalarda 1 euro 1.229 dolar ediyordu. Ve kur 1 milyon 440 bin liranın altına gerilemişti.
Bugün euro biraz daha değer kazandı ve 1 euro 1.237 dolar oldu. Ama doların bu değer kaybı iç piyasaya yansımadı. Hatta tam tersine dolar bugün TL karşısında 1 milyon 445 binli seviyelere çıktı. Yani bugün parite hareketi doları aşağı çekerken devreye başka bir faktör girdi ve o faktör de (artık herneyse) kuru yukarı çekti. Üstelik dünkü kapanışa kıyasla 10 bin liraya yakın bir yükseliş yaşanmasına neden oldu.
Şimdi yukarda parantez içine aldığımız şu soruya gelelim. Dolardaki bu hareket dış kaynaklı değilse, içerde yaşanan hangi gelişmeler ve beklentiler döviz piyasasında dolara alım getirdi ve nihayetinde bugün izlediğimiz yükseliş yaşandı.
Paniğe gerek yok. Dolar kurunun yaz ayları boyunca ağırlıklı olarak 1 milyon 450 bin lira ile 1 milyon 500 bin lira aralığında hareket etmesini beklediğimizi ve her iki yönde de sapmalar olabileceğini ve bu sapmaların kısa ömürlü olacağı yönündeki tahminlerimizi aktarmıştık.
Bu seviyeleri de kafamızdan uydurmuyoruz tabii ki. Teknik analiz denen bir şey var. Ayrıca ihracatçıların bağlantılarını yaptıkları kur seviyeleri, opsiyon işlemlerindeki ortalama kur, yılın geri kalanında ülkeye ihracat ve turizme bağlı olarak girebilecek döviz tutarı son olarak da net hata noksan kalemindeki ne idüğü belirsiz dolar girişi ile ilgili tahminler de işin içinde.
Bunları tek takip eden ya da inceleyen de biz değiliz tabii ki. Piyasa oyuncuları da izliyor. Hatta bizden kat kat daha ayrıntılı bir biçimde. Onlar da bu seviyeleri alım yapacak, yeni maliyet oluşturacak seviye olarak görüyor. Yani öyle çok alenirli bir açıklama bekliyorsanız sizi hayal kırıklığına uğratacağım. Seviyeyi uygun bulanlar alıma geçti. Zaten bu seviyelerin dolar almak isteyen için uygun olduğunu da dolaylı olarak söylemiştik. Değil mi?
Hazine “satışı zor, sadece bir kaç banka ilgilenir, en fazla 1 katrilyon satılır” denilen üç ayda bir kupon ödemeli tahvil ihalesinde 2.2 katrilyon liralık satış yaptı. İhaleye 2 katrilyonluk teklif geldi ve ihalede 1.6 katrilyon liralık net satış yapıldı. 524 trilyon liralık ROT satışı ile birlikte toplam satış 2.2 katrilyon liraya ulaştı. İhalede bu devasa satışa rağmen dönemsel faiz beklentilerin biraz üzerinde kaldı ve % 7,95 olarak gerçekleşti. Bir önceki ihalede faiz yüzde 7,88 seviyesindeydi.
Bugün de iki ihale var. Dün yapılan ihalelere baktığımzda bugün yapılacak olan ihalenin de benzer bir talep ve satış rakamları ile karşılaşacağını rahatlıkla söyleyebiliriz. Ama bunda şaşıracak bir şey yok. Geçen haftadan bu yana yatırımcıların bu ihalelere hazırlandığını söylüyorduk. Hatta dolar kurundaki düşüşün önemli bir nedeninini bu ihaleye girmek isteyen yatırımcıların dolar satışından kaynaklandığını da belirtmiştik.
Bu gelişmelere tabii ki Cumartesi günü açıklanan enflasyon rakamlarının çok ciddi etki yaptığını söylemek gerek. Ve yine dün yazdığımız yazıdaki verilerin dikkate alınmasını da tavsiye ediyorum.
Çok büyük bir olasılıkla en geç bir aylık süre içinde Merkez Bankası faiz indirimi yapacak. Bu indirimin 2 puan olacağı düşünülürse şu an yüzde 24,6 seviyesinde olan gecelik fonlama maliyetini yüzde 22’lere çekecek. Bu durumda da faiz başka hiç bir etki olmasa bile en az 2 hatta üç puan gerileyecek. Bu da kısa vadede bono yatırımcısına iyi bir kar imkanı sağlayacak. Tüm yatırımcılar bunun kokusunu aldığı için bu ihalelere ciddi talep gösteriyor.
Malum son bir haftadır benim de CNN Türk’teki yayınlarımda yaptığım küçük katkılarla Merkez Bankası’nın tüm bu gelişmeler ve verilerden sonra bir faiz indirimi yapıp yapmayacağı tartışılmaya başlandı. Ben de sabah saatlerinden bu yana banka ve aracı kurumların enflasyon ve faiz indirimi ile ilgili yazdıkları son raporları okuyup özetlerini çıkardım. (Bkz. Deniz Bayramoğlu’nun Hürriyetim okuyucusu için hizmette sınır yoktur kampanyasında ikinci hafta). Genel beklenti en iyimser tahminle Merkez Bankası’nın en az bir ay daha faiz indirimi yapmayacağı yönünde. Ama yine aynı raporlardan yaz sonuna kadar 2 puanlık bir indirim beklememiz gerektiğini sonucunu çıkartıyoruz. İşte raporlar:
FİNANS YATIRIMVOLKAN KURT
Tarım ve gıda sektörlerinde sürpriz yüksek düşüşler, haziran ayında enflasyonun da beklentilerin altında kalmasına neden oldu. Tarım fiyatlarındaki düşüşün önümüzdeki aylarda, hızını bir miktar kaybetse de devam etmesi bekleniyor. Çekirdek enflasyondaki %1,2 lik artış döviz kurundaki ve uluslararası ham madde fiyatlarındaki artışı yansıtıyor. Yılsonunda TÜFE’nin %11 seviyesinde gerçekleşme olasılığı büyük. Ancak yeni IMF anlaşması netleşmeden, AB’nin müzakere tarihi ile ilgili net bir açıklama gelmeden ve güçlü ekonomik büyümenin ortaya koyduğu cari açık riski nedeniyle, Merkez Bankası’nın faiz indirmesini beklemiyoruz.
HC ISTANBULBATURALP CANDEMİR
Tarım ve gıda fiyatlarını dışarıda bırakınca, enflasyondaki düşüş aslında etkileyici değil. Yılın ikinci yarısında enflasyon sadece baz etkisi nedeniyle değil, artan akartyakıt fiyatları ve işçi maliyetleri nedeniyle de yükseliş trendinde olacak. Yılsonunda TÜFE %12’lik hedefinde altında kalacak, TEFE ise %13-14 olacak görüşündeyim. Merkez Bankası’nın, IMF programı açıklanmadan, ekonomik program gereği alınması gereken bazı önlemler alınmadan, ve tarım-gıda dışı enflasyon rakamları beklentilerin altında çıkmadan faizi indirmesini beklemiyorum...
RAYMOND JAMES ÖZGUR ALTUĞ
Enerji fiyatlarındaki yükselişe rağmen, talebin baskı olması nedeniyle tüketici enflasyonuna ilişkin olmusuz beklentiler kayboldu. Ancak son doğalgaz ve petrol zamları önumüzdekı iki ayın enflasyonuna yansıyacak.. Haziran ayında tek haneli enflasyonun devam etmesi ve Amerikan Merkez bankası’nın hızlı bir şekilde faiz artıracağı korkularının azalmasıyla Merkez Bankası’nın önümüzdeki dört hafta içinde faiz indirmesini bekliyoruz. 8. Gözden geçirmenin tamamlanacağına dair ilk sinaylleri aldıktan sonra 1-2 puanlık bir indirim bekliyoruz.
JP MORGANYARKIN CEBECİ
Üstelik dolardaki düşüşün nedenlerini de ortaya koyarak. Biliyorum ki her ne kadar hepiniz şirin ülkemizin, cânım ekonomisinin gırtlağına kadar dolarize olmasından şikayet etseniz de tüm veriler ve piyasalar arasında en çok dolar kurunun hareketini merak ediyorsunuz. İşte Hürriyetim okurları için muhteşem bir araştırma daha.
Son üç gündür dolar kurunda hızlı bir aşağı yönde hareket yaşanıyor. Dolar bankalararası piyasa verilerine göre 1 milyon 495 bin liradan 1 milyon 460 binlere kadar geriledi. Bu haraketin ay sonu ve parite etkisi dışında da sebepleri var. Ama bunun için bakışlarımızı döviz piyasasından ayrılıp bir başka piyasaya, bono-tahvil piyasasına çevirmemiz gerekiyor.
Neden mi? Açıklayalım efendim:
Hazine 7 Temmuz'da hem Temmuz ayının hem de bu yılın haftalar bazında bakıldığında en yüklü itfasını yapacak. Temmuz ayı iç borç stratejisinde de açıkladığı yüzde 85'lik borç yeniden çevrim oranını dikkate alırsak, Hazine’nin gelecek hafta minimum 6. 5 katrilyon lira yeniden borçlanabileceği ortaya çıkıyor.
Faiz oranlarının da iki gündür 1.5 puan kadar gerilemiş olmasına rağmen mevcut durum itibariyle hala yüksek olduğu dikkate alınırsa gelecek hafta yapılacak ve henüz açıklanmamış ihalelerin yatırımcının iştahını kabartması gayet de anlaşılır bir durum. Üstelik hem yerli yatırımcının hem de yabancının...
Döviz piyasası uzmanları son iki üç gün içinde önemli bir kısmı yabancılardan kaynaklanan yaklaşık yarım milyar dolarlık döviz bozdurulduğunu ve bu paranın küçük bir kısmının bonoya girdikten sonra önemli bir kısmının overnight piyasada gelecek hafta yapılacak ihaleleri beklemeye başladığını belirtiyor. Yani dolardaki düşüşün en önemli sebebi ihalelere girmek için hazırda bekleyen yatarımcıların dolar bozdurması.
Peki gelecek hafta piyasa nasıl bir borçlanma stratejisi bekliyor. Tüm piyasada en genel beklenti yeni bir gösterge kağıdın ihracının yapılacağı yönünde. Ama bu kağıdın vadesi konusunda biraz anlaşmazlık var. Kimi oyuncular Aralık 2005 vadeli bir kağıt ihraç edilebileceğini söylerken kimileri daha uzun vadeli şubat 2006 bir kağıt itfa edilebileceğini belirtiyor. Çok küçük bir kesim ise mevcut gösterge kağıt olan 5 Ekim kağıdının yeniden ihraç edilebileceğini belirtiyor ama onlara çok fazla aldıran yok. Genel beklenti yeni bir gösterge kağıt ihraç edileceği yönünde. Yeni gösterge kağıtta 3-3.5 katrilyon liralık bir ihraç yapılacağı ve böylelikle itfanın yarısının karşılanacağı da beklentiler arasında.
Bunun yanında ikinci bir ihraç daha yapılacağı da hemen hemen ortak görüş olarak piyasa uzmanları arasında konuşuluyor. Bu ihracın da şubat 2005 gibi 8-9 ay vadeli ya da 6 Temmuz kağıdının yeniden itfası olabileceği düşünülüyor. Bu konuda fikir birliği olmadığını belirtemek gerek. Ama her halikarda ikinci itfa ile de 3 katrilyon civarı bir borçlanma yapılabileceği belirtiliyor.
Bunda da çok şaşıracak bir şey yok çünkü FED Başkanı Greenspan çok gerekli olduğuna inanmadığı sürece piyasalara sözlü uyarılar yapmakla yetiniyor. Ama gerekli olduğuna inandığında da eyleme geçmekte tereddüt etmiyor.
Bu artırım ile ilgili hemen hemen her beklenti tüm dünya piyasalarında fiyatlara dahil
Dolar kuru neden hızlı düşüyor?
Bankalararası piyasada dün 1 milyon 485 bin lira seviyesinden kapanan dolar kuru bugün hızlı bir değer kaybı ile 1 milyon 475 bin lira seviyesinin altına indi. İki aydır hop oturup hop kalkmamıza neden olan dolar kuru neden bu kadar hızla geriliyor diye sorarsanız iki ay önce yazdıklarımıza bir göz atmanızı öneririz. 16 Haziran itfası geçti, yaz mevsimi nedeniyle ülkeye dolar akışı başladı, haziran sonu itibariyle vergi ve maaş ödemeleri nedeniyle kurumlar dolar bozdurdu, bankalar bilanço makyajlarını yapıp 1 Temmuz itibariyle dolar üzerindeki baskıyı gevşetti ve dolar da 1 milyon 450 bin liraya doğru hareketine daha net biçimde devam etme eğiliminin ne kadar güçlü olduğunu gösterdi. Eylül ayının ortalarına kadar bu seyrin devam etmesini bekliyoruz. Bizim dolar kuru için koyduğumuz aralık 1 milyon 450- 1 milyon 500 bin lira aralığı. Günlük hareketlere, kısa vadeli trendlere bağlı olarak bu aralığın alt ve üst sınırı ihlal edilebilir ama bu genel trendi bozmaz. Eylül ortalarından itibaren de kurda yeniden 1 milyon 500 bin liranın üzerine, 1 milyon 600 bin liralara doğru bir seyir beklediğimizi de hatırlatalım. İnanmayanlar bu yazının bir çıkışını alıp duvara assınlar. Eylül’de bu konuyu bir kere daha görüşürüz.
Bu sabah aracı kurum ve bankaların araştırma bölümleri müşterilerin gönderdikleri bilgi notlarında durumu hemen hemen bizim aktardığımız biçimde aktardı. Buraya kadar sorun yok. Ama gelecek aylara ilişkin faiz politikası konusunda ise ciddi bir yanlış yapılıyor. Piyasa uzmanları açıklamalara bakarak FED’in yılın geri kalan kısmında da kademeli olarak faiz artışına devam edeceğini söylüyor. Oysa aynı açıklamayı ben de okudum ve uzmanların belirttiği bu ifadeyi metnin içinde bulamadım. Aksine FED, şu anki durumun enflasyonist baskı açısından tehlike arz etmediğini söylüyor. Gelecek aylar içinse “her iki yöndeki” haraketlerin yakından izleneceğini ve gereken önlemlerin alınacağını belirtiyor. Yani öyle “kademeli artış sürecek” gibi bir ifade yok.
Elbette ki FED’in faiz politikasını bu kadar açık sözlerle dile getirmesini beklemek doğru değil. Zaten piyasa oyuncuları da metnin satır aralarına, daha çok da bizim yukarıya alıntıladığımız kısma bakarak bu yorumu yapıyor. Ama aynı bölümü “ekonomik aktivite şimdiki gibi sürerse, enflasyonist baskı olmazsa faiz artırmayız” şeklinde yorumlamak da mümkün. Hatta işi iyice ileriye götürüp “işler daha da iyi giderse yine faiz indirilebilir” yormuna bile ulaşmamıza olanak verecek bir FED açıklaması var karşımızda.
O zaman bu metnin yorumunu yaparken FED’in hangi ekonomik parametreleri izlediğini ve bu parametrelerle ilgili beklentilerinin neler olduğunu bilmemiz, bir anlamda ABD ekonomisi konusunda yorum yapacak kadar bilgi sahibi bir uzman olmamız lazım. Çevreme bir bakıyorum da “ne kadar çok ABD ekonomisi uzmanı varmış karşımda” demekten kendimi alamıyorum.
Büyümenin lokomotifi ise bu oran hesabı içinde yüzde 23 ağırlığa sahip ticaret sektöründeki yüzde 16,3’lük artış oldu. Tabii ki yüzde 33’lük bir ağırlığa sahip sanayideki yüzde 10,3’lük artışı da gözardı etmemek lazım. Ayrıca inşaat sektörünün de yüzde 2,9 oranındaki büyüme ile yeniden hayat bulmaya başladığını da gözden kaçırmamamız gerekiyor. Tarımda küçülme yaşanacağı tahmin ediliyordu ama yüzde 7,5 oranındaki küçülme de yine tahminlerin üzerinde gerçekleşti.
Peki bu büyüme gerçek bir büyüme mi? Bu soruya rahatlıkla evet yanıtını verebiliyoruz çünkü özel sektör yatırımlarındaki artışın da devam ettiği görülüyor. Buradaki artış yüzde 60,6. kamu yatırımları ise bütçe kesintileri nedeniyle yüzde 11,3 azalmış ama bu zaten önceden tahmin ediliyordu.
Günlük al-sat yapmak istemeyen, uzun vadeli yatırımı düşünen ve yatırım kararını verirken tüyo yerine gerçek bilgileri yeğleyen borsa yatırımcısı için bu rakamlar çok önemli. Çünkü hem geride kalan dönemde hem de önümüzdeki dönemde hangi gelişmelerin yaşandığına, yaşanabileceğine ilişkin çok önemli ipuçları büyüme rakamının ayrıntılarında gizli. Örneğin yukarda görüldüğü gibi ticaret sektörü ciddi bir büyüme yakalamış ve uzmanların genel görüşü bu büyümenen ikinci çeyrekte de süreceği yönünde. Bu durumda ilk elden perakende sektörünün borsa yatırımcısına iyi bir alternatif sunduğunu söyleyebiliyoruz. Ya da ’99 depreminden bu yana uykuda olan inşaat sektörü yeniden kıpırdanmaya başladı. İnşaat sektörü ve bununla bağlantılı sektörler gözden geçirilebilir. Ya da yüzde 7,5 küçülen ve küçülmesinin devam edeceği tahmin edilen tarım sektörü. Bu sektör ve bununla bağlantılı sektörlerden uzak durmak gerekebilir.
Tabii ki bu veriler tek başına yatırım kararı vermek için yeterli değil. Örneği tüm bu saydığımız sektörler içinde tek tek şirketler genel trendin aksi bir yönelim gösterebilir. Ama bu olasılık makro verilerin önemini azaltmıyor tam tersine artırıyor. Örneğin tarım sektörünü ele alalım. Bu sektör ve bağlantılı sektörlerin iyi performans göstermeyeceği genel bir bilgi. Siz bir adım ileriye gidip bu sektörde kendi özel koşulları çerçevesinde iyi performans gösterebilecek bir şirket bulursanız bir adım öne geçmiş olursunuz.
Kısacası her makro veri doğru okunduğunda borsa yatırımcısı için kazanç kapısını açacak altın anahtar olabilir.
Hayır sevgili Hürriyetim okuyucuları, kahin değilim. Başlıkta da yazdığım gibi Türkiye’nin birinci çeyrek Gayri Safi Milli Hasıla büyümesinin yüksek geleceğini söylüyorsam bunu verilere ve rakamlar dayanarak söylüyorum. Tamam elbette oturup sanayi üretimine, tarıma bakarak hesaplamaları ben yapmış değilim ama bu hesaplamaları yapan en ciddi ve önemli isimlerle tek tek konuşup onların yaptıkları hesaplamalara göre oluşturdukları tahminlerden yola çıkarak bunu söylüyorum.
Ayrıca bugün yılın ilk çeyreğine ilişkin sanayi üretim rakamları açıklandı. Bu rakamlar da ilk çeyrek büyümemizin yüksek geleceğini teyit ediyor. Önce sanayi üretiminin ayrıntılarına bakalım isterseniz.
Devlet İstatistik Enstitüsü’nün açıklamasına göre bu yılın ilk çeyreğindeki sanayi üretimimiz geçen yıla göre yüzde 10,6 oranında bir artış göstermiş. Kamu kesiminin sanayi üretimi yüzde 1.8 oranında düşmüş, buna karşılık özel sektörün sanayi üretimi yüzde 14,6 oranında artmış. Geçen yıl ise kamu kesimi sanayi üretimi yüzde 4,5 oranında düşmüş, buna mukabil özel sektörün sanayi üretimi ise bir önceki yıla göre yüzde 8,7 oranında artmıştı. Yani bu yılki rakamlar geçen yıla kıyasla bakıldığında daha iyi bir performans sergilediğimizi gösteriyor. Ama tabi geçen yıl ekonominin üzerinde Irak Savaşı gölgesi olduğunu hatırlatmak gerek.
CNN Türk Ekonomisti Aslı Alper şöyle yorumluyor bu rakamları:
“Bu rakamlar yarın açıklanacak olan GSMH rakamları açısından öncü bir nitelik taşıyor. GSMH içinde yaklaşık % 25 paya sahip olan imalat sanayinde birinci çeyrekte görülen bu yüksek artışın yarın GSMH rakamlarına da yansımasını bekliyorum.”
Peki GSMH büyümesi konusunda kim neler söylüyor. İşte aracı kurum ve bankaların ekonomistlerinin yaptıkları revize edilmiş tahminler. Revize edilmiş diyorum çünkü Reuters haber ajansı da bazı ortak isimlerden tahminleri alarak bir ortalama tahmin rakamı yayımladı. Ama bizim ortalamamız daha taze rakamlara dayanıyor. Yani bazı ekonomistler Reuters için verdikleri tahmini daha sonra değiştirerek yeniledi. Ve ortaya da şöyle bir tablo çıktı:
Birinci Çeyrek Büyüme Tahminleri
HC İSTANBUL % 7, 8
15 günlük uzun bir dinlenme süresinin ardından yeniden delirebilmek için işimin başına döndüm sevgili Hürriyetim okuyucuları. Beni özleyen oldu mu bilmiyorum ama bugünden itibaren yine yazmaya değecek bir şeyler bulduğum hemen her gün yazılarımla Hürriyetim sayfalarını “süsleyeceğim.” (bu sözü çok seviyorum). Her akşam yazdığım hap niteliğindeki “Piyasa Raporları” da cabası elbette. Hizmette sınır yoktur.
Bugünkü yazımızda, sevgili okuyucular, faizlerin neden bu kadar yüksek olduğunu tartışmaya çalışacağız. Çalışacağız diyorum çünkü bana kalırsa faizin yüzde 27.5 seviyelerinde olmasının hiç bir anlamı yok. Yüzde 27.5 seviyesinin neden yüksek olduğu konusunda gelince; bunu iki parametreye, iki sabite bakarak söylüyoruz. Birincisi fonlama maliyeti. Yani Merkez Bankası’nın gecelik piyasada verdiği borç faizinin bileşiği ile bononun gecelik getirisini kıyaslıyoruz. Fonlama maliyeti son faiz indiriminden bu yana yüzde 24.6 seviyesinde. Buna karşılık işlerin iyi gittiği sıralarda bu seviyenin altında seyreden faizler şimdi fonlama maliyetinin 3 puan üzerinde.
İkincisi yıl sonu enflasyon beklentisine kıyaslayarak bulduğumuz reel faiz. Yıl sonu enflasyon hedefi yüzde 12, piyasanın beklentisi ise, son Merkez Bankası beklenti anketinde de gördüğümüz üzre yüzde 11’lere inmiş durumda. Yani şu anda Hazine yaptığı her borçlanmada 12-13 puan civarında bir reel faiz ödüyor. 13 puanlık bir rel faizin neden yüksek olduğunu tartışmamıza gerek yok sanırım. Rahatlıkla söyleyebiliriz ki krizde olanlar dışında hiç bir ülkenin Hazine’si borçlanmalarında bu kadar yüksek bir faiz ödemiyor.
Tabii ki eğer bir ülke ekonomisine güvenmiyorsanız o ülkede borç verirken yüksek faiz isteyebilirsiniz. Ama bakıyorsunuz ki bu borcu verirken bu kadar yüksek faiz isteyenler aynı zamanda en iyimser beklentilerin de sahipleri. Hangi bankanın analistine, ekonomistine, dealer’ına sorarsanız sorun durumun iyi olduğunu söylüyor. Ama iş bono faizine gelince aşağı yönde yaprak kımıldamıyor.
Sonra makro ekonomik veriler de gayet iyi. Piyasaların en çok korktuğu cari işlemler açığı Nisan’da beklentilerin altında geldi ve dört aylık rakam 6.8 milyar dolar oldu.
Peki Merkez Bankası neden hala kısa vadeli faizi indirmek için bu kadar bekliyor. Anlamak mümkün değil. Ama yakında bir-iki hafta içinde Merkez Bankası’ndan bir faiz indirimi gelme ihtimali çok yüksek. O zaman faiz ister istemez gerileyecek. Kısa vadede iyi bir kar imkanı ufukta görülüyor. Yatırımcının dikkatine.