KENT Sağlık Grubu Genel Müdürü Dr. Ruşen Yıldırım, “Misyonumuz bir eğitim, üniversite hastanesi gibi, sadece bu hastanelerde verilebilen özellikli ameliyatları yapabilen, tedavi hizmetlerini verebilen bir sağlık kurumu olmak. Yıllardır bu hedefe yönelik yatırımlarımızı gerçekleştirip gelişiyor, büyüyoruz. Hekim kadromuz her geçen gün alanlarında önemli başarılara imza atmış isimlerle büyüyüp güçleniyor” dedi.
Ciddi ve riskli hastaların tedavi edildiği bir hastane olma iddiasındaki İzmir Kent Hastanesi, beyin cerrahisi hizmetlerinde atağa geçti. Prof. Dr. Atalay Bedük, Opr. Dr. Vasfi Yaradanakul’un ardından kadrosuna Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden emekli olan Nöroşirürjen Prof. Dr. Kemal Yücesoy’u alan hastanenin son transferi mezunu olduğu Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden emekli olan Prof. Dr. Sertaç İşlekel oldu.
İzmirin tanınmış iç hastalıkları uzmanlarından Uzm. Dr. Tuncay Filiz de geçtiğimiz haftalarda Kent Ailesi’ne katılmıştı.
Diş hekiminden implant uyarısı
İZMİR’deki Özel Teras Dental Diş Kliniği’nin kurucusu Diş Hekimi Şenol Alkan, ağzında diş implantları uygulanmış bireylerin, en az kendi dişlerine sahip olan bireyler kadar dikkatli bakıma ihtiyacı olduğunu söyledi.
Dr. Çallı, “Ağız ve burun arkasındaki hava yolunda darlık olduğunda ortaya çıkan gürültü biçimindeki sese horlama denir. Horlamanın bir çok tipi tedavi edilebilir. Sırt üstü yerine yana yatmak tercih edilmeli. Eski bir öneri olarak pijama sırtına tenis topu dikmek hala faydalı bir metottur. Böylelikle sırt üstü uyumaya engel olunur” dedi.
Özel Ekol Kulak Burun Boğaz Hastanesi’nden Dr. Çallı, erişkin horlayan kişilere şu önerilerde bulundu;
“Kilo verin, alkol ve sigarayı azaltın ya da kesin. Sportif bir yaşam biçimi seçilmeli. Horlayan kişiler uyku ilaçları, sakinleştirici ve antihistaminik denilen alerji ilaçlarını uykudan önce almamalı. Uykudan üç saat önce ağır yemekten sakınılmalı.”
Tiroid nodülleri hafife alınamaz
ÜNİVERSAL Ege Sağlık Hastanesi Genel Cerrahi Uzmanı Doç. Dr. Gürkan Avcı, tiroid nodüllerinin sık görülen bir hastalık olduğunu belirtti. Nodüllerin yüzde 5-10’unda tiroid kanseri teşhis edildiğini söyleyen Avcı, “Genel olarak tiroid nodüllerinin 1 santimetreden büyük olanları, potansiyel olarak tiroid kanseri açısından değerlendilmelidir. Nadir olarak 1 santimetreden küçük nodüllerde bu ihtimal vardır” diyerek, şöyle divam etti;
“1 santimetre üzeri tiroid nodülü olan hastada radyasyona maruz kalmak, birinci derece aile fertlerinde tiroid kanseri olması, nodülde hızlı büyüme ya da boyundaki lenf bezlerinde büyüme var mı değerlendirilmelidir. Yine bu hastalarda serum TSH (Tiroid uyarıcı hormon) seviyesine bakılmalı, normalden daha düşük TSH seviyelerinde nodülün tiroid hormonu salgılayıp salgılamadığını değerlendirmek için tiroid sintigrafisi yapılmalıdır. Sintigrafide nodülün çevresindeki normal tiroid dokusu gibi normal fonksiyon gostermesine isofonksiyonel nodül, daha çok fonksiyon göstermesine sıcak nodül ya da fonksiyon gostermemesine soğuk nodül denir. Soğuk nodüllerde tiroid kanseri ihtimali daha yüksektir. Sıcak nodüllerde hasta hiper tiroidi (zehirli guatr) açısından değerlendirilip tedavi edilmelidir.”
Konuyla ilgili bilgi veren Dr. Tarkan kalkan, “Maternal kanda alınan fetal hücrelerin incelenmesi, yani anneden alınan kanla bebekteki genetik hastalık riskinin belirlenmesi olarak adlandırılan çalışmalara başladık. Merkezimiz Lifecodexx firması - Prena Testi için Ege Bölgesi ortağı olarak gereken anlaşmaları tamamlamış ve örnek kabulüne başlamıştır. Hastalar için merkezimizde genetik danışma verilmekte, kanları alınmakta, sonuçları da yine genetik uzman tarafından verilmektedir. Hamileliğin 11’inci haftasından itibaren uygulayabiliyoruz” dedi.
Dr. Kalkan, alınan kanla bebekteki risklerin nasıl saptandığını da şöyle anlattı; “Anneden alınan kandan çocuğa ait hücreler santrifüjle elde ediliyor. Daha sonra onlar çoğaltılarak, bu hücrelerde problem var mı yok mu analizi yapılıyor. Bu yöntemde anne ya da bebek için herhangi bir risk yok. Artık bu çalışmalar yurtdışında rutine girmiş durumda. İtalya, İngiltere, ABD’de bu tip çalışmalar var. Bu yöntemin anne ve bebek sağlığına en önemli katkısı, amniyosentezde hiç bir problem yokken yüzde 0.5 - 1 oranında düşük riski var. Örneğin hastaya üçlü test yaptınız problem çıktı, felaket oluyor. Düşük riski var diye birinden duyuyorsa hasta haklı olarak çok büyük stres yaşıyor. Tabii amniyosentezin ortadan kalkacak olması olumlu olacak.”
Kromozom problemlerinden en önemlisi ve en sık görüleninin down sendromu olduğunu anlatan Kalkan, “Yaklaşık 800 doğumda bir görülüyor. Yılda 1 milyon doğum olduğu düşünülürse demek ki Türkiye’de yılda bin civarında down sendromlu bebek görülüyor. Bütün tarama testlerine rağmen ne yazık ki henüz ortadan kaldırılamadı. Kadınların yüzde 50’si hala gebeliği boyunca hiç doktora gitmiyor. Böyle olunca da down sendromlu bebeklerin tümünün tanınma şansı yok. 35 yaşını geçen kadınlar için riskin yüksek olduğu belirtiliyor. Ama down sendromlu doğan bebekler incelendiğinde yüzde 80’i risksiz annelerde, yani 35 yaşın altındaki annelerde doğuyor. Bazen üçlü test yapıyorsunuz hiç bir problem olmayabiliyor. Ama yine down sendromlu doğma riski var. Anne kanından down sendromu testi ne kadar erken yapılırsa o kadar iyi” diye konuştu.
Hipnoz: Bilinçli aklın mantığı
YAŞAMDA kişilerin bilinçaltı anılarını ve inançlarını “bilinçli aklın mantığı” ile değiştirmek zor olduğundan, bilinçaltının dilini kullanmak gerekir. İzmir de 10 yıldan beri hipnozla uğraşan Banu İmer, hipnozun gizemli bir kapı olduğunu söylüyor. Benliğimizin derinliklerindeki düşünce ve duyguları değiştirme gücüne sahip olduğunu kaydeden İmer, şöyle diyor; “Hipnoz kendiliğinden oluşan, doğal bir zihin durumudur. Herkes farkında olarak ya da olmayarak birçok kez hipnozu yaşar. Hayal kurarken, uzun yolda araba kullanırken, bir olayı hatırlarken, televizyon izlerken olduğu gibi. Hipnotik durumda düşünme süreci yavaşlar ve düşünce derinleşir. Bilinç, hipnoz sırasında kaybolmaz; aksine yüksek bir algılama kapasitesi ile zihnin değişik katmanlarında dolaşır. Dikkat ve konsantrasyon yoğundur. Özel bir dinginlik ve huzur ortamına ulaşırsınız. Çevrenizde olanları duyar ve hissedersiniz. İstediğinizde gözlerinizi açabilir, hareket edebilirsiniz. Hipnozda bilinçaltınızla doğrudan doğruya ve etkili iletişim kurabilir, çok derinlere yerleşmiş olumsuz inançlarınızı, duygularınızı yeniden yapılandırabilirsiniz. Bilinçaltı ile çalışmak hem daha çabuk, hem de hayat boyu kalıcı sonuçlar almamızı sağlar.”
Bireysel çalışmak yerine, kurumsal bir yapıda diş hastalıkları konusundaki tüm ihtiyaçlara bir arada cevap verebilecek donanımda ve uzman personelle çalışmak için Teras Dental’i kurduğunu ifade eden Alkan, yerli ve yabancı hastaların konforunu üst düzeyde tutacak, gerekli tüm altyapıya sahip olduklarını ifade ediyor.
İzmir’in diş tedavisi konusunda Avrupa’daki benzerlerinden hiçbir eksiği olmadığını kaydeden Alkan, diş hastalıkları tedavilerinin profesyonel hekimler tarafından yapılması gerektiğini söylüyor. Teras Dental’in gerek teknik altyapı; gerekse uzman personel anlamında müşteri memnuniyeti odaklı çalıştığını dile getiren Alkan, sağlıktaki hizmet kalitesinin temelinde ekip başarısı olduğunu vurguladı. Bilimsel ve teknolojik gelişmeleri her dönem yakından takip ettiğini sözlerine ekleyen Diş Hekimi Şenol Alkan, “Sağlık sektöründe yıllardır edindiğimiz deneyimle, İzmir’e yakışır bir diş kliniği yaratmak için yola çıktık. Çıtayı yüksekte tutmak için hizmetlerimizi artan bir ivmeyle sürdürüyoruz” diye konuşuyor.
Önce ameliyat sonra tatil
2005 yılında Ege Üniversitesi Göz Kliniğinden emekli olarak Karşıyaka Göz Hastanesi’ni hizmete sokan Dr.Ömer Seymenoğlu bu yıl da Alaçatı’da Pupil (Gözbebeği) Butik Otel’i açarak sağlık turizmine başladı.
Otelin kışın da açık olacağını Spa ve Türk Hamamı’nın bulunduğunu söyleyen Dr. Seymenoğlu, bu şekilde iç turizme de hizmet vereceklerini belirtti.
2010 yılında Ümit Tıp Hizmetleri bünyesine katılan Çankaya Tıp Merkezi’nin günlük hasta sayısı üç yılda 30’dan 600’e çıktı. Merkezin Yöneticisi Dr. Ümit Derundere, tüm branşlarda iddalı olduklarını belirterek, şunları söyledi;
“Bizimle aynı hedefe yürüyecek, alanında uzman hekim kadrosu, idari kadro, ekip ruhunu benimseyen ve sürekli gelişen personeli ile önemli sağlık hizmetlerine imzamızı atıyoruz. Geçmişin tecrübesini yükleniyor ve ekibimizle geleceğe uzanıyoruz. Amacımız pozitif enerjiyle vatandaşlarımıza ‘sağlığınıza sevgi katmaya devam’ diyoruz ve ehil ellerde 18 branşta hizmet veriyoruz.”
Çankaya Tıp Merkezi’nde 19 doktor ile 80 personelle poliklinik yapılıyor.
Randevu sistemi ile çalışan, ancak randevusuzları da mağdur etmeyen Merkez, acil hastalara tedavi önceliği tanıyor. Merkezde iki ameliyathane olduğunu belirten Dr. Derundere, “Genel Cerrahi, Göz, Kulak Burun Boğaz, Kadın Doğum ve Ortopedi’nin kapalı ameliyatları yapılıyor. Acil Servis mesai saatleri içerisinde hizmet veriyor. Radyoloji alanında mevcut (bilgisayarlı tomografi, MR, dopler ultrasonografi, mamografi (vs) açık MR, BT, ultrason, renkli doopler, EMG, dijital röntgen gibi tetkikler, hasta başka bir yere gönderilmeden tam ve hızlı hizmet alınabiliyor” dedi.
Behçet hastalığına dikkat
DÜNYANIN önde gelen radyasyon onkologlarından, İsviçre Lozan’daki Centre Hospitalier Universitaire Vaudois’den Prof. Dr. Mahmut Özşahin, İzmir’deki Özel Ege Onkoloji Merkezi’ni ziyaret etti. Özşahin, teknolojinin sunduğu yeni imkanlar sayesinde, dünya çapında kanser tedavisinde çarpıcı değişikler olduğunu söyledi. İzmir’de de hizmete giren ‘tomoterapi’ cihazının tümörün yerini üç boyutlu olarak saptanmasını sağlayan görüntüleme teknolojisi sayesinde kişiye özel radyoterapi yapılmaya başlanmasının hastalar açısından güzel bir gelişme olduğunu belirten Prof. Özşahin, “Böyle merkezler hem Türkiye, hem de İzmir için büyük şans” dedi. Özel Ege Onkoloji Merkezi’nin Tıbbi Sorumlusu Dr. İlker Karadoğan da, “Radyasyon onkolojisinde Avrupa’da söz sahibi hocamızın ziyareti bizleri son derece mutlu ve gururlu kıldı” diye konuştu.
Kalp krizinde 8 can alıcı nokta
ÖZEL Tınaztepe Hastanesi Kardiyoloji Şefi Doç. Dr. Ozan Kınay, kalp krizinde 8 can alıcı noktaya dikkat çekti. Kınay, göğüsün orta yerinde (iman tahtası) baskı tarzında ağrı, nefes darlığı, göğüste sıkışma, soğuk terleme, kan basıncının düşmesi, kusma, bayılma ve fiziki stresin kalp krizlerinin, bazen kalp damar hastalıklarının ilk belirtisi olarak karşımıza çıktığını ve insanları hayatlarının belki de en verimli çağı olan 40-50’li yaşlarda yakalayabildiğini söyledi.
Dr. Kınay, “Kalp krizinden ölümlerin azaltılabilmesi amacıyla, bu rahatsızlığa bağlı olması muhtemel yakınmaların hastalar tarafından erkenden fark edilebilmesinin sağlanabilmesi için toplumun eğitilmesi yaşamsal önem taşıyor. Kalp krizinin en temel yakınması olan göğüsün orta yerinde (halk arasındaki tabiri ile iman tahtası) baskı tarzında ağrının hissedilmesi durumunda mutlaka donanımlı bir hastanenin acil servisine başvurulması gerektiği bilgisi birçok toplum eğitimi çalışmasında vurgulanmakta. Ancak, kalp krizi sırasında meydana gelebilecek tek yakınma ve belirti göğüs ağrısı değildir. Bazı kalp krizlerinde göğüs ağrısı çok hafif olabilmekte ve hatta hiç hissedilmeyebilmektedir” dedi.
7/24 hazır olmalı
Kınay, nefes darlığı ve göğüste sıkışma ya da fiziki strese maruz kalan insanda adeta vücudun teyakkuz durumuna geçmesinin göstergesi olan bazı bulgular ortaya çıkması (soğuk terleme, halk arasındaki tabiri ile ecel teri) ve bazı reflekslerin tetiklenmesi (bulantı, kusma, kan basıncının düşmesi, bayılma) olası olduğunu belirterek, sözlerine şöyle devam etti:
Koruyucu hekimlik faaliyetlerinin yanı sıra poliklinik, laboratuvar hizmetleri ile cenaze işlemleri ve sağlık eğitimleriyle tüm vatandaşların yanında yer alıyor. Halkı çeşitli sağlık konularında verilen bilgilendirici seminerle aydınlatıyor. Sağlık taramalarıyla da vatandaşı gerekli noktalarda konunun uzmanlarına yönlendiriyor.
Sağlık alanında yaptığı pek çalışmayla adı “sağlıkçı başkan”a çıkan Konak Belediye Başkanı Dr. Hakan Tartan, erken tanının pek çok hastalığın çözüme giden ilk yol olduğuna inandığını söyledi. Halkı bilinçlendirme seminerleri düzenleyerek, sağlıklı bir geleceğin temellerinin atılacağını kaydeden Tartan, koruyucu sağlık çalışmaları ile hastalık oluşmadan müdahale şansı yakalayan vatandaşları hastanelere yönlendirdiklerini anlattı. Tartan, “Belediyenin kültür merkezlerinde ve semt merkezlerinde çeşitli konularda düzenlenen seminerlerle vatandaşları hastalıklara karşı bilinçlendiriyoruz. Bazı seminerler kapsamında kalp (EKG), tansiyon, şeker, kolesterol, karaciğer böbrek fonksiyon testleri, kansızlık, enfeksiyon, KOAH ve meme kanseri taramaları yapılarak, riskli bulunan vatandaşlar hastanelerin ilgili bölümlerine yönlendiriliyor. Böylece hayati risk taşıyan hastalıkların tedavisi mümkün kılınabiliyor. 2013 yılında Konak İlçesi’nin çeşitli mahallelerinden 1500’ü aşkın kadının sağlık taraması yapılarak çıkan sonuçlar kendilerine aktarıldı. Sağlığında risk belirlenen kadınlar sağlık kuruluşlarına yönlendirildi. Geçtiğimiz yıl uzman doktorlar tarafından yapılan ‘Meme Kanseri ve Elle Muayene’ seminerinde de binlerce kadın bilgilendirilirken, kadınlara ücretsiz meme kanseri taraması yapıldı. Yine ‘Meme ve Rahim Ağzı Kanseri’nde Erken Tanı’ konusunda bilgilendirme seminerleri düzenlendi. Yüzlerce kadın KETEM’e götürülerek smear testi yaptırıldı. İzmir Tabip Odası İlk Yardım Eğitim Merkezi işbirliğinde semt merkezlerinde ‘Ev Kazaları ve İlk Yardım’ konulu eğitimler düzenleyerek evde oluşan kazalara karşı bilinçlendirildiler.”diye konuştu.
YENİ AMBULANS MÜJDESİ
Halk sağlığına belediye olarak büyük önem verdiklerini vurgulayan Başkanı Tartan, “Koruyucu hekimlik faaliyetleri kapsamında pek çok vatandaşımıza el uzatıyoruz, sağlık alanında çeşitli konularda aydınlatıyoruz. Poliklinik ve laboratuar hizmetimizle de vatandaşımıza yardımcı olmaya gayret ediyoruz. Sadece vatandaşlar değil, bu çalışmalarımızdan personelimiz de faydalanıyor. Kamu kuruluşu ve sivil toplum örgütleri ile işbirliği içerisinde sağlık çalışmalarımız bu yıl da devam edecek. Üstlendiğimiz çalışmaların üstesinden her zaman alnımızın akıyla geldik. Vatandaşlarımıza daha kaliteli hizmet verebilmek için bu yıl tam donanımlı bir ambulans da alıyoruz” diye konuştu.
ÇELİK yüzükler günümüzün en popüler takılarından biri. Hem ucuz, hem de şık görüntüsü nedeniyle özellikle gençler tarafından tercih edilen bu takının, çok bilinmeyen bir zararı oldugu bildirildi. Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Acil Tıp Uzmanı Uz. Dr. Başak Bayram, tehlikeye dikkat çekip gençleri uyardı. Dr. Bayram şu bilgileri verdi:
“Parmaklarda yüzüklere bağlı dolaşım bozukluğu özellikle travmalar sonrası acil servilerde görmeye alıştığımız bir durum. Bu durumda bazen geleneksel yöntemlerle (bir kayganlaştırıcı kullanarak ya da parmak altına dikiş ipi sarılarak) yüzük çıkarılmakta. Bu yöntemler başarısız kaldığında ise yüzük kesilerek çıkarılıyor. Kesme için özel yüzük kesiciler ve pense kullanmaktayız. Ancak çelik yüzükler bu aletlerle kesilemiyor. Son dönemde çelik yüzüklerin neden olduğu ciddi dolaşım bozukluğu ile acil servisimize başvuran hastalarımız oldu. Bu hastaların ikisi için AKS ekibinden yardım istemek zorunda kaldık. Yani acil servisimize AKS ekibi çağırdık. Ayrıca daha önce başka bir hastanın yüzüğünü kesmek için hastanemizin teknik ekibinden yardım istedik ve özel hazırlanan bir malzemeyle parmak korunarak spiral demir kesici ile yüzük kesildi.”
Ozon mucizesi
Çeşitli hastalıkların tedavisinde 100 yılı aşkın süredir kullanılan Ozon’un dişte de mucizeler yarattığı bildirildi. İzmirli diş hekimi Tibet Yılmazer, Ozon’un başta dişeti rahatsızlığı olmak üzere birçok hastalığı tedavi ettiğini belirterek sözlerini şöyle sürdürdü:
“Cerrahi operasyonlardan sonra ödemi azaltmak ve yara iyileşmesini hızlandırmak için, aft tedavisinde, diş eti rahatsızlıklarında, kanal tedavisinde, bruksisizm sonucunda kaslarda oluşmuş ödemi çözmek ve ağrıyı azaltmak amacı ile ve diş beyazlatma için çeşitli ozon cihazları kullanılmaktadır. Günümüzde dişlerin güzel görünmesi, renginin beyaz olması hastalarımızın en çok istediği tedavilerden biri oldu. Dişlerde önemli bir şekil bozukluğu yoksa beyazlatma yapılarak kısa sürede renk açılması sağlanıyor. Bunun için de peroksit esaslı jeller diş hekimi tarafından çeşitli şekillerde uygulanmaya başlanmıştır. Ancak bu materyaller, her ne kadar hekim kontrolünde uygulansa dahi, özellikle dişin mine tabakasında değişime yol açarak çeşitli defektler oluşturabilmekte. Özellikle dişte çatlak, çürük ve aşınmalar varsa çok dikkatli ve minimal dozlarda uygulanmalıdır. Diş hekimliğinde nispeten yeni ve güncel bir uygulama olarak ozonterapi, bu konuda özelleşmiş kliniklerde ve eğitim almış bir dental ekip tarafından başarı ile uygulanıyor. Ozonterapi yakın gelecekte, diş hekimliği uygulamalarında daha yaygın olarak kullanılmaya başlayacak.