27 Temmuz 2007
HAYIRLARA vesile olsun.<br><br>Cumhurbaşkanımı da buldum sayılır: Abdullah Gül...
Bu seçimlerin sadece parlamentoyu, başbakanı, mebusları seçmeyeceğini, birçok şeyle birlikte cumhurbaşkanını da seçeceğini belirtmiştik.
Olan budur.
Su gelir güldür güldür.
Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül’dür...
*
Bence Abdullah Gül, ya da eşi türbanlı birisi dışında bir cumhurbaşkanı seçilirse, bu doğru olmaz.
Gerçeği yansıtmaz.
Aldatıcıdır.
Durum apaçık, dürüstçe gözükmeli.
İktidarı kime verdiğimizi bilmeliyiz, her saat görmeliyiz, her gün izlemeliyiz, her an anlamalıyız.
Kimi mutlu arkadaşlarımız, görüntü olarak eşi türbansız birisinin cumhurbaşkanı olmasının daha iyi olabileceğini öne sürüyor.
Sakın ha...
Bu kendi kendimizi kandırmaktır.
İnkárdır...
Haramdır...
*
Bundan böyle "Türkiye" denildiği zaman bir Batılı’nın aklına Arabistan benzeri bir yer gelecekse gelir...
Ve bizler gümrük kapılarında "Bize üçüncü sınıf ülke muamelesi yapıp, itip kaktılar" diyemeyiz.
Ama asıl önemlisi:
Çankaya; en zirvedeki kamusal alandır.
Oraya türban girdi mi, tüm kamu kurumlarına "girmesin" deme hakkınız da olmaz-olamaz-olmamalı...
Bu halkımızın tercihidir.
Seçimini yapmıştır.
"Ben çağdaş, modern, Batılı bir ülkeyim" savını reddetmiştir seçmen...
Yapacak bir şey yoktur.
Su gelir güldür güldür.
Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül’dür.
Yazının Devamını Oku 26 Temmuz 2007
AHMET Hakan, seçimi kaybedenler için sıraladığı tavsiyelerinde, halkı küçük görmek isteyenlerin, benim "Göbeğini kaşıyan adam" yazımı okumalarını tavsiye etti. Tüm yazılarım yanlış, haksız, tutarsız olsa dahi, o yazım doğrudur.
Ve bugün daha da geçerlidir.
Ben; çağdaş bir yurt için insanlar meydanlara döküldüklerinde, göbeğini kaşıyan adamın uzakta bir yerde göbeğini kaşıya kaşıya bıyık altından güldüğünü, günü geldiğinde oyunu götürüp AKP’ye vereceğini yazmıştım.
Öyle yaptı.
AKP kazandı...
*
AKP’nin ön habercisi Tarhan Erdem’in bir başka araştırması medyada yer aldı, Hürriyet’te de yayınlandı.
Bayram yapanlar ve Tarhan Erdem’i bir kahraman sayanların bunu da kabul etmeleri, önemsemeleri gerekmez mi?
Araştırma şöyle:
Üniversite mezunlarının yüzde 24’ü AKP’ye oy verdi.
Ortaokulun altında eğitim alanların ise yüzde 55’i ....
Ne demek bu?...
Cehaletle ilintisi yok mu yani bu seçim sonuçlarının?
Ama bana daha da ilginç geleni, yine araştırmaya göre; çocuk sayısı arttıkça AKP’ye oy verme eğilimi de artıyor.
Çünkü göbeğini kaşıyan adamın (o yazıma koymayı unutmuştum) bir özelliği de, bol çocuk yapıp salmasıdır.
*
Ben halkı asla küçük görmem.
Benim kadar halkın içinde yaşayan gazeteci azdır. Kaportacı Osman, Servet usta, döşemeci Sezai, köfteci Sait, Yavuz Gökmen ile ikimizin ortak dostlarıydı, hálá onlar kadim dostlarımdır.
Ben yazları Urfa’nın Tülmen Köyü’nde, kışları Sumeydanı’nda büyüdüm.
Aydın, ilgili, zeki, akıllı, uyumayan halk sevdamdır benim.
AKP’ye oy vermeyen yüzde 53 halk oradadır.
Ama yazım doğruydu; bir köşeye sinmiş, tepkisiz, umursamaz, işitmez, duymaz, bilmez, öğrenmez... Ya da tümünü bilir ama çağdaşlığı sevmez "göbeğini kaşıyan" adam kazandı seçimleri.
Bu sefer cüzdanını okşayan zengin adamın da desteğini alarak.
Yalan mı?..
Yazının Devamını Oku 25 Temmuz 2007
SEÇİM sonuçları belli olduğunda, bir televizyon ekranında gördüm onu. Belli ki güvenli bir ülke özlemi çeken, bu ortaçağ görünümlü Türkiye’den mutlu olmayan ve gerektiğinde bayrağını alıp meydanlara koşan çağdaş Türk kadınlarından birisiydi.
Ağlıyordu...
Bir kadının çocukları için ısrarla isteyebileceği; güven-huzur-gelecek gibi masum ve haklı talebinde yalnız kalmıştı.
Gözyaşlarını elinin tersi ile sildi...
Hiç konuşmadan çekip gitti.
*
Oysa ben bu günleri bilirim.
Sahte balonlar kaplar gökyüzünü, ikiyüzlülüğün havai fişekleri peş peşe patlar başımızın üzerinde.
Elinde fırıldaklar vardır dönekliğin.
Ağlama gülüm, ben meslek hayatım boyunca kaç kez yaşadım bu yalancı bayramları.
Hep böyle oldu bu.
Bir teki doğru olsaydı bu bayramların, bir teki gerçek, bir teki haklı olsaydı, bu ülke zaten böyle olmayacaktı.
Kaç kez kaçıp saklanacak delik aradık.
Kaç kez bize "Hainler... Siz gerçeği göremediniz... Siz gökten yağan nurun farkına varamadınız..." dediler.
Zaten eğer biz bir kez yanılmış olsaydık, bugün "Türkiye istikrara kavuştu" diye böyle bayram yapmayacaklardı.
Geçmişteki bayramlar yalandı çünkü.
*
Ben bu günleri bilirim.
"Ben size demiştim, aldınız mı ağzınızın payını..." diye sallanan parmakların önünde ezile ezile öğrendim ben.
1950’den bu yana iktidarını sürdüren tek partinin ve onun yarattığı mutlu azınlığın düzenlediği bayramlardır bunlar.
Kör-sağır-dilsiz bir halk, bunca kurtuluş bayramı yapıldığı halde neden hálá kurtulamadığını düşünmeden el çırpar.
Neyse...
Ben senin ağladığını unutmayacağım, sen de benim bu yazımı unutma.
Biz; haklıların er geç haklarının verildiğini, yalan bayramların ise er geç bittiğini de öğrendik.
Ve tek başımıza kalsak da inandığımız yolda yürümeyi...
Ağlama gülüm...
Yazının Devamını Oku 24 Temmuz 2007
DEMEK ki karşıdan gelen her iki kişiden birisi AKP’li.<br><br>Oysa ben bugüne kadar "AKP’ye oy verdim" ya da "Vereceğim" diyen bir tek kişiye olsun rastlamış değildim. Herkesin AKP’ye karşı olduğu bölgelerden AKP çıktı.
"İflas ettik" diyen esnaf, AKP’ye oy verdi anlaşılan.
"Bittik" diyen köylü de...
Seçim gecesi televizyon televizyon koşuşturan bizim ekran kuşlarının bir teki "AKP’ye oy verdiğini" söylemez. Ama mutlu yüzlerine bakın, tümünün AKP’ye oy verdiklerini kolayca anlarsınız.
Muhabirlerimiz "AKP’li seçmen" bulmak için varoşlara gittiler. Oysa sandıklar açıldı ki lüks sosyete semtlerinin alayı AKP seçmeni...
Sermaye kesiminin de AKP’ye oy verdiğini artık biliyoruz.
Nitekim Abdullah Gül, seçim öncesi (Kayseri konuşması) açıkça ve net biçimde "Bizim birçok gizli oyumuz var" demişti.
Bu doğru çıktı.
*
Peki...
İnsan oy vereceği partiyi niye saklar?..
Neden insanlar AKP’ye oy vereceklerini-verdiklerini gizlerler?..
Bunda utanılacak ne var?..
Saklamak niçin?..
Kişi bir kabahat işlediği zaman bilinsin istemez.
AKP’li olmak suç değil.
Utanılacak bir şey yok...
*
O zaman neden?..
Çünkü:
Bu seçimlerle millet, laik cumhuriyetin bir "ılımlı İslam’a" dönüştürülmesini onaylamıştır.
Bu yüksek orandaki oy; AKP’nin kafasındaki Türkiye’yi gerçekleştirmesine destek anlamındadır.
Kim ne derse desin...
Türkiye’nin değişen yüzünün daha da değişmesine onaydır.
İşte burada, dünyanın en güzel ülkesini "çağı yakalayın" diye ulusuna emanet etmiş Mustafa Kemal’e karşı bir mahcubiyet söz konusu olmalı.
Bu nedenledir utangaçlık.
Yoksa utanılacak bir şey yok...
Yazının Devamını Oku 22 Temmuz 2007
SEÇİM yasakları nedeniyle bugün geleneksel doğa-çevre yazılarımı sürdürebilirim: <br><br>Dağda özgürce yaşayan bir inek, bir beygir, bir eşek, dağılıp insanların ne yaptıklarını öğrenmeye ve beş yıl sonra buluşmaya karar verdiler. Her biri başka yöne yola çıktılar. Beş yıl sonra buluşma yerine önce inek ile beygir geldi.
İkisi de perişan bir halde, zayıflamış, dişleri dökülmüş, kamburları çıkmış, adeta çökmüşlerdi.
Beygir sordu: "Nedir bu halin inek?.."
İnek iç çekerek anlattı:
"Bu insanlar merhametsiz. Beni durmadan birbirlerine sattılar. Alan sütümü sağdı. Bir inek daha varmış, onu yanıma koyup çifte koştular, aç bıraktılar. Canımı zor kurtardım be kardeş..."
Sonra beygir anlattı:
"Benim de ağzıma bir demir parçası geçirdiler, ağzımı açamadım. Üzerime bindiler. O indi öbürü bindi, o indi öbürü bindi... Binmedikleri zamanlar zincire vurdular... Belim çöküp de onları taşıyamaz bir hale geldiğimde arkama kocaman bir araba bağladılar, bu sefer birçoğunu birden taşımaya başladım. Ben onları taşıdıkça kırbaçladılar. Canımı zor kurtardım yav inek kardeş..."
*
Ve uzaktan eşek gözüktü.
Eşek; ıslık çala çala, taşlara tekme ata ata geldi. Mutluydu.
Şişmanlamıştı, tüyleri parlıyordu, gözlerinin içi gülüyordu, üzerinde lacivert takımlar vardı.
İnek ile beygir, "Nedir bu halin, neler oldu" diye merakla sordular, eşek anlattı:
"Bir memlekete vardım, birisi bağırdıkça insanlar onu alkışlıyordu. Ben de yüksekçe bir yere çıkıp bağırdım. Benim bağırmamı bilirsiniz, duyan benim yanıma koştu, duyan koştu. Onlar geldikçe ben daha çok bağırdım..."
"Sonra?.."
"Sonra beni başkan seçtiler..."
"Yani sen başkan mı oldun?.."
"Evet... Bir şey yapmama gerek kalmıyordu, ben bağırdıkça onlar ’Memleket seninle gurur duyuyor’ diye alkışladılar. Yiyecek birçok şey vardı. Ben ise yedim ve bağırdım, yedim ve bağırdım..."
"Pekiii... Senin eşek olduğunu anlamadılar mı?..."
Eşek yanıtladı: "Anladılar anlamasına da iş işten geçmişti..."
Yazının Devamını Oku 21 Temmuz 2007
TURNALAR; daha iyi bir yaşam ortamı bulmak için, yavrularını güven içinde, sağlıklı büyütmek için göç ederler.<br><br>Kafile kafile başımızın üzerinden geçip giderler ve dönerler. Yol boyu şarkı söyleye söyleye.
Bugün-yarın bizim yurtsever seçmenlerimiz kıyılardan, tatil beldelerinden oy’larını kullanmak üzere yollara düşecekler.
Tıpkı turnalar gibi.
Özgürlükleri için.
Çocuklarını güven içinde büyütmek için...
*
Demokrasi turnaları bugün-yarın gelecekler ve dönecekler.
Seçimlerin bu tarihe alınması; aslında onların çağdaş yaşam alanlarını ele geçirme planının bir parçasıdır.
"Bu tarihte seçim dünyanın hiçbir yerinde yapılmaz. Demokrasiye ve seçmene saygı duyan, onun oy kullanmasını zorlaştırmaz, kolaylaştırır" dedik, dinlemediler.
Bu dahi çağdaş insana karşı duydukları kinin-nefretin kanıtıdır.
Yaşlısı, çocuğu, hastası ile onu bu cehennem gibi sıcakta yüzlerce kilometrelik yollara zorlamak demokratlıkla, saygıyla, insan sevgisiyle nasıl bağdaşır?
*
Dün haber geldi:
Demokrasi turnaları yola çıktılar.
Bir hesaba göre 5 milyon insan, kayıtlı oldukları seçim sandıklarının olduğu yerlere doğru göç edecek.
Bu dünya demokrasi tarihinde bir ilktir.
Şarkılar söyleye söyleye, varlıklarını sürdürebilmek için, geleceklerini korumak için, çocukları için geliyorlar.
Bölük bölük...
Alay alay...
Kanat çırpıyorlar, var güçleriyle çabalıyorlar, şarkılar söylüyorlar her şeye rağmen.
Yüreklerinde azim var.
Yollar zor olabilir.
Olsun...
Onlar çocuklarını güvenli ortamlarda büyütmek, var olabilmek, çağdaş yaşam düşmanlarına yenilmemek, özgür kalabilmek için yollara düşüyorlar.
Saygın...
Yücelerden yüce...
Bölük bölük...
Alay alay demokrasi turnaları...
Yazının Devamını Oku 20 Temmuz 2007
SAATİNİ "On bin dolar" diyerek küçültebildi, haberlere göre "saatçik"i cebine soktu...<br><br>Ama "gemicik" saklanacak gibi değil. Boyu 100 metreden fazla, içine 400 TIR sığıyor ve kırmızı rengiyle öyle denizin ortasında duruyor.
"Gemiciği" görenler "Küçük Emrah"ı görmüş gibi oluyorlardır.
Anladığım kadarıyla Başbakan’ın her şeyi küçük:
Saatçik, gemicik, villacık, paracık...
Aldığı oy büyük:
Yüzde 48’in üzerinde.
*
Tarhan Erdem’in şirketinin dünkü Radikal’de yayınlanan kamuoyu yoklamasına göre; yüzde 48... Allah’a şükretmeliyiz ki bu erdemli tarhana yoklamalar hiçbir zaman tutmuş değil.
Yine de AKP yüksek oy alır mı?..
Alır...
Çünkü; Tayyip Erdoğan’ın bu başarısı, demokrasinin iki önemli özelliğine dayanır.
Birincisi:
Demokrasilerde her toplum layık olduğu yönetimi mutlaka bulur.
Tayyip Erdoğan bu topluma göre bir "Başbakan"dır.
Demokrasi; sosyal yapıları ve kültürleri aşağı yukarı eşit insanların rejimidir.
Toplumun çoğunluğu zırcahilse... Büyük çoğunluk okumaz, görmez, düşünmez, sessiz, kaderci ise...
Bilinç-erdem kazanamaz.
Tayyip Erdoğan yine "Başbakan"dır.
*
Demokrasinin bu iki özelliği Erdoğan’a yarar...
Nasıl ki demokrasinin bu iki unsuru Demirel’i yedi kez geri getirdi... Nasıl ki Tansu Çiller’i, Mesut Yılmaz’ı, hatta Necmettin Erbakan’ı bu memlekete "Başbakan" yaptı...
Nasıl ki bu toplum elli senedir; ABD’ye göbek bağı olmayan, sermayeye hizmet etmeyen, ailesi, çocukları, yeğenleri, bakanları kire-pasa karışmamış bir tek "Başbakan" bulamadıysa...
Öyle...
Böyle bir toplumla demokrasinin buluştuğu yerdeki, kaçınılmaz acı gerçektir bu:
Erdoğan yine "Başbakan"dır...
Ve ben "Başbakanımı" buldum sayılır...
Yazının Devamını Oku 19 Temmuz 2007
MESLEK hayatım boyunca hangi partiye oy vereceğimi, hangisine vermeyeceğimi hiçbir zaman açıklamadım, her görüşteki okurlarıma sevgimden dolayı. Ayrıca mücadele partiler arasındaydı ve o partiler iyi-kötü "demokrat-laik Türkiye"nin birer ucundan tutmuşlardı.
Bu sefer öyle değil.
Bu sefer AKP ile laik devlet yarışıyor.
Dönüp bakarsanız, çoktandır devletin tüm temel kurumları ve kavramları ile mücadele eder AKP; Anayasası ile, yargısı ile, Türk Silahlı Kuvvetleri ile, üniversiteleri ile, liberal sermayesi ile, sivil toplum örgütleri ile...
Devrim yasaları ile..
Üniter yapısı ile...
Çağdaş eğitimi ile...
Şimdi iki taraf seçime gidiyor:
AKP ve laik devlet...
*
Ben AKP’ye oy vermem...
AKP; Mustafa Kemal’in kurduğu, Müslüman dünyasında tek laik, tek özgürlükçü, tek medeniyet yolunu zorlayan, uygarlık yolunu seçmiş tek devlet ile hesaplaşmaktadır.
Bu seçimler, AKP ile öbür partiler arasında değildir.
Bu seçimler, AKP ile çağdaş Türkiye arasındadır.
*
Bizim aydınlık umutlarımız vardı.
Bizler düşe kalka, günlük sorunların içinde debelene debelene, yine de bir gün olsun "Dağ başını duman almış, yürüyelim..." ideolojisini dilimizden düşürmeden yol aldık.
Biz; son yüz yılda Ortadoğu halkları içinde tek şerefli savaşı kazanan ve bize emanet eden, tek istekleri "muasır medeniyet seviyesi" olan yiğitlere ihaneti hiç düşünmedik.
Bizim; ne dolarla, Euro’yla satılacak, kasalara konulacak, çıkar ile kıyaslanacak, cüzdanlara sığacak kimliğimiz olmalıydı...
Ne de yoksulumuzun makarna-nohut ile satılacak onuru...
Bizim kadınlarımız birer esir, birer sakıncalı, birer suçlu, birer yasaklı gibi yok sayılmamalı...
Bizim çocuklarımız dergáhlarda, tarikat okullarında ortaçağ hurafeleri öğrenerek büyümemeli...
Bizim aydınlık yolumuz vardı...
Biz ışığa doğru yürüyorduk...
Karanlığa değil...
Ben AKP’ye oy vermem...
Yazının Devamını Oku