Ağlama gülüm...

SEÇİM sonuçları belli olduğunda, bir televizyon ekranında gördüm onu.

Belli ki güvenli bir ülke özlemi çeken, bu ortaçağ görünümlü Türkiye’den mutlu olmayan ve gerektiğinde bayrağını alıp meydanlara koşan çağdaş Türk kadınlarından birisiydi.

Ağlıyordu...


Bir kadının çocukları için ısrarla isteyebileceği; güven-huzur-gelecek gibi masum ve haklı talebinde yalnız kalmıştı.

Gözyaşlarını elinin tersi ile sildi...

Hiç konuşmadan çekip gitti.

*

Oysa ben bu günleri bilirim.

Sahte balonlar kaplar gökyüzünü, ikiyüzlülüğün havai fişekleri peş peşe patlar başımızın üzerinde.

Elinde fırıldaklar vardır dönekliğin.

Ağlama gülüm, ben meslek hayatım boyunca kaç kez yaşadım bu yalancı bayramları.

Hep böyle oldu bu.

Bir teki doğru olsaydı bu bayramların, bir teki gerçek, bir teki haklı olsaydı, bu ülke zaten böyle olmayacaktı.

Kaç kez kaçıp saklanacak delik aradık.

Kaç kez bize "Hainler... Siz gerçeği göremediniz... Siz gökten yağan nurun farkına varamadınız..." dediler.

Zaten eğer biz bir kez yanılmış olsaydık, bugün "Türkiye istikrara kavuştu" diye böyle bayram yapmayacaklardı.

Geçmişteki bayramlar yalandı çünkü.

*

Ben bu günleri bilirim.

"Ben size demiştim, aldınız mı ağzınızın payını..." diye sallanan parmakların önünde ezile ezile öğrendim ben.

1950’den bu yana iktidarını sürdüren tek partinin ve onun yarattığı mutlu azınlığın düzenlediği bayramlardır bunlar.

Kör-sağır-dilsiz bir halk, bunca kurtuluş bayramı yapıldığı halde neden hálá kurtulamadığını düşünmeden el çırpar.

Neyse...

Ben senin ağladığını unutmayacağım, sen de benim bu yazımı unutma.

Biz; haklıların er geç haklarının verildiğini, yalan bayramların ise er geç bittiğini de öğrendik.

Ve tek başımıza kalsak da inandığımız yolda yürümeyi...

Ağlama gülüm...
Yazarın Tüm Yazıları