Trabzonspor kendi sahasında oynamasına rağmen sanki beraberlik için oynuyormuş gibi bir havası vardı. Galip gelmek için öyle büyük çabası yoktu. Bursaspor daha istekliydi ve istediğini de aldı. İlk yarıya şöyle bir bakıyorum Trabzonspor’un galip gelme adına olumlu bir hamlesini göremiyorum. Öncelikle golü hazırlayacak iki oyuncu Sapara ve Halil sahada hiç yoklar. Olcan ise ne yaptığını kendisi bile bilmiyor. Kanatlar çalışmıyor.
İleride kule gibi santrforun var ve bir tane doğru dürüst orta yok. Hal böyle olunca da Trabzonspor’un gol umutları mucizelere kalıyor.
Bursaspor ise dersine iyi çalışmış ve ilk yarıda tam olmasa da istediklerini, gol hariç yaptı. Aslında golü de bulabilirdi ama buna Onur izin vermedi. Onur olmasa Bursaspor devre arasına iki farklı önde girebilirdi. İkinci yarıda da değişen bir şey olmadı. Bursaspor temkinli ve dikkatli, Trabzonspor yine isteksizdi.
Umut yok gibi
TRİBÜNLER 61. dakikayı kutlarken Batalla boş durmadı. Üç Trabzonsporlu defans oyuncusu arasından aldığı topu, Onur’un uzanamayacağı köşeye gönderiverdi.
Trabzonspor’un zaten maç golsüz devam ederken işi zordu. Golü yedikten sonra daha da zorlaştı durum. Trabzonspor gibi her zaman şampiyonluğa oynayan bir takım, ilk dakikalardan itibaren yapması gerekeni son on dakikada yapmaya çalıştı ama olmadı. İlerleyen haftalarda belki Trabzonsporlu futbolcuları kendine getirir.
Baktığınız zaman, iki tane Türkiye Ligi’nin şampiyon olmuş ve her zaman şartlar ne olursa olsun şampiyonluğa oynayacak takımı... İstediğiniz kadar küçülün, istediğiniz kadar kısıtlamalara gidin, hedefler hiçbir zaman değişmez. Takımın adı Beşiktaş ve Trabzonspor olunca hedef şampiyonluktur. Resmen ilk yarı kör dövüşü gibiydi. Kim golü atarsa soyunma odasına mutlu girecekti. Trabzonspor bunu iyi becerdi. Aslında oyuna baktığınızda bu böyle değildi. Belli bölümlerde her iki takımda gole yakındı.
Avantajı koruyamadılar
Fernandes o golü yapabilse belki durum daha değişik olabilirdi. O pozisyonu hepimiz hatırlıyoruz. Üç kişinin arasından gol atmaya çalışıyor. Devre biterken Sapara, kendi istiyor ve kendi atıyor. İşin özeti bu. Büyük takım olmak farklı, büyük takımda oynamak farklı. Bunu maalesef anlamayan oyuncular çoklukta. Trabzonspor ilk yarının sonlarında attığı golün farkında olamadı. Bu avantajını koruyamadı. İstanbul’da gol buluyorsun devamını getiremiyorsun.
Tedaviyi kim yapacak?
Beraberlik golüne davetiye çıkartıyorsun. Yani, “Ben golümü attım ve işimi yaptım” diyorsun. İstanbul’a beraberlik için gelmişsin. Bu her halinden belli oluyor. Niye ikinciyi bulup da rahatlamıyorsun? Zaten Trabzonspor’un hastalığı da bu değil mi? Teşhis doğru zannediyorum ama tedaviyi yapacak kişiyi göremiyorum. Daha önce F.Bahçe’yi yakaladın ama başaramadın, şimdi Beşiktaş’ı yakaladın yine olmadı. Ne zaman olacak? Eğer rakiplerini böyle yakaladığın zaman bunu başaramıyorsan ileri de hiç olmaz.
Rahat maç izleyemiyoruz
Şenol Hocam kusura bakma. Bu takımı golcüsüz oynatıyorsun, santraforsuz oynatıyorsun diye. Lütfen biraz daha cesaret. Trabzonspor dün akşamki Beşiktaş’ı yenemeyecek takım mı? “Hep yenilmeyelim de gerisi ne olursa olsun” nereye kadar? Bu içeride de dışarıda da aynı. Şöyle rahatça oturup da bir Trabzonspor maçı ne zaman izleyeceğiz? Tamam, Fenerbahçe ile berabere kaldın, Beşiktaş ile de berabere kaldın. Yine günü kurtardın. Şark cephesinde değişen bir şey yok, özlem devam ediyor ve edecek gibi de gözüküyor.
Hadi ilk altı hafta cezalıydın ama bayanlar ve çocuklar yine de gereğini yaparak ve neredeyse stadı doldurarak desteğini vermişlerdi. Ceza bitti ama taraftarın cezası devam ediyor herhalde. Ya da beyler cezanın bittiğinin farkında değiller. Dün akşam Avni Aker’de büyük boşluklar vardı. Alınan sonuçlar mı bunda etkili oldu, seyredecek fazla futbolcu bulamadıklarından mı yoksa hedefe inanmadıklarından mı bilinmez.
Ya da geçen sezondan bu yana fazla özlememişler.
Güneş’in tercihleri
Galibiyete hasret kalan Trabzonspor, Kasımpaşa karşısında maça Olcan’ın muhteşem golü ile başladı. Golün dakikası yedi. Bir dakika sonra Halil, yakaladığı o çok müsait pozisyonda topu kaleciye nişanlamasa belki de maç orada bitecek. Devre biterken yine Halil, kendisini filelere atmak yerine topa dokunsa iş yine bitecek. Ama olmuyor, çünkü o tür pozisyonlarda santrfor yani golcü vuruşu gerekli. Trabzonspor ikinci golü bulsa hiç sıkıntıya girmeden üç puan alacak ve derin bir oh çekecek ama nerede? Böylesine tabloları bu sezon yine çok göreceğiz. Öyle veya böyle, biraz sıkıntılı ama neresinden bakarsan bak üç puan ancak Şenol Hoca’nın tercihlerine de değinmeden olmaz.
Halil yeni bir santrfor adayı. Şenol Hoca çok ısrar ediyor. Kendi sahanda oynuyorsun ve santrforların kulübede. Hadi Janko yabancı ve eninde sonunda forma giyecek. Ya genç Emre ne yapacak, ne zaman şans bulacak? İnanın Emre Güral biraz şans bulsa o formayı bir daha bırakmaz. Birde sahada olup da varlıkları belli olmayanlar var. Bunların başında da Zokora geliyor. Geçen hafta da dökülüyordu bu hafta da döküldü. Alanzinho ve Sapara üretken değiller. Colman gelene kadar ikisine de katlanılacak. Olcan ise golünü attı ve yattı.
Halil etkisiz, Yasin ise takımını ayakta tutmaya çalıştı. Son dakikalarda oyuna giren Janko ısınamadı bile, gerisi ise yalnızca idare etti.
Ama yanılmışız, gözümüze Fenerbahçe Şükrü Saracoğlu Stadı’ndaki spot ışıkları çarpmış.
Aslında her şey ne güzel başlamıştı. Galatasaray ve Fenerbahçe yenilmiş, Trabzonspor’da nefis bir havada evindeki maça moralli çıkmıştı.
Çalınan Neşet Ertaş türküleri ile biraz hüzün havası vardı ancak daha sonra kolbastı ile tribünler yine coştu. Ancak aynı coşku ve istek futbolcularda yoktu.
Nedense Trabzonsporlu futbolcularda biraz sinir, biraz agresiflik ve isteksizlik vardı. Bir de bunun üstüne Türkiye’de adeta gol atmadık takım bırakmayan 35’lik Nobre elini kolunu sallayarak fileleri havalandırınca işler iyice karıştı. Trabzonspor’un ilk yarıda pozisyonu bile yokken, Mersin İY yakaladıklarını atsa ilk yarı 3-4 farklı biterdi.
Bir puan kazanç
Trabzonspor ikinci yarıya golle başlamasına rağmen yine tat vermedi. Hedefi kümede kalmak olan Mersin İY’na karşı baskı kurmayı bırakın, neredeyse beraberliğe razı bir görüntü çizdiler.
Konku ekip istediği gibi top gezdiriyor, pas yapıyor, net pozisyonlar kaçırıyor, Trabzonspor ise kendi sahasında kontrataklarla gol bulmaya çalışıyor. Ama istediğini değil de yalnızca bir puan alıyor.
İki takım da sezona pek istediği gibi başlayamamıştı. Özellikle Trabzonspor açısından durum pek parlak değildi. Şenol Güneş de henüz arayış içindeydi.
Böylesine büyük maçlarda takımlar öncelikle gol yemeden atacakları golün peşine düşer ve karşılaşma biraz sıkıcı olurdu. Ancak dün akşam özellikle ilk yarıdan büyük keyif aldık.
Avni Aker’de gibiydiler
Trabzonspor’un İstanbul’da, Fenerbahçe karşısında bir puan için oynayacağını düşünenler çok yanıldılar. İlk 45 dakikada Trabzonspor’un tek eksiği gol ve golcüsüydü. Bu iki faktör de ilk yarıda yoktu ama onun haricinde her şey vardı. Bol bol pozisyon, direkten dönen top ve en önemlisi, geride kalan karşılaşmalarda olmayan mücadele vardı. İkinci yarıya da Trabzonspor, sanki kendi sahasında oynuyormuş gibi önde basarak ve presle başladı. Golü ve galibiyeti kovalayan Trabzonspor, Fenerbahçe ise yalnızca seyirciydi.
Olcan değil, başkası olsa
Ancak son vuruşlar hiç de golcü vuruşları değildi. Bana göre Şenol Güneş’in dün akşamki tek hatası golcülerini kenarda oturtmaktı. Hadi ilk onbirde başlatmadı. Ama ikinci yarı ile birlikte sahaya sürebilirdi. Hem eskisi hem de yenisi kulübede oturdu, durdu. Güneş, ancak son on dakika kala hamle yapabildi. Bence çok geç kalınmış bir hamle oldu. Olan kaçan galibiyete oldu. Olcan’ın yakaladığı fırsatları herhangi bir golcü yakalasa, Kadıköy’deki galibiyet hasreti de sona ererdi. Son dakikaya kadar galibiyeti kovalayan ve hak eden Trabzonspor, topu kale çizgisinden geçiremediği için iki puanı İstanbul’da bıraktı.
Nedense son üç sezondur kaçan kaçana. Tutabilene aşk olsun. Hem yönetim hem de teknik ekip açısından, kimse kusura bakmasın ama bunun adı beceriksizlik. Değişim var dedik ya, gidenleri hem yeni takımlarında hem Milli Takım’da izlemeye devam ediyoruz. Ya gelenler, kimisi yedek, kimisi de kadroda yok.
Bir numarasını göremedik
Zaten Trabzon en çok yabancısı olup da onlardan yararlanamayan takımların başında geliyor. Mesela Adrian. Takımın 10 numarası. Ama daha 1 numarasını bile göremedik. Geçtiğimiz sezon çoğu maçta yedekti, Sivasspor maçında ise kadroda bile yok. Takımın yeni golcüsü Vittek dediler, o da kadroda yok. Başkan iki ay uğraşıyor ve Janko’yu alıyor ama o da yedek. Madem oynatmayacaksın, niye trasfer edersin veya niye kadronda tutuyorsun?... Say say bitmez. Oynamasalar da kadroya giremeseler de paralarının büyük kısmını tıkır tıkır almaya devam ediyorlar. Rahatları şimdilik iyi fazla dokunmayalım ve Sivass maçına gelelim. Trabzon açısından Avrupa’da kendi ayarının yarısı bile olmayan bir takıma elendikten sonra Sivasspor maçı yeni bir başlangıç açısından çok önemliydi. Futbol için nefis bir hava iyi sayılabilecek bir zemin. Ancak erkekler cezalı kadınlar ve çocuklar ise ilgi göstermemiş. Avni Aker’i böyle boş görmeye pek alışık değiliz. Bu sezon alışık olduğumuz ise isteksiz ve hırssız Trabzon. İlk yarı itibarı ile ne rakibine baskı yapabiliyor, ne önde basabiliyor, ne de kendi sahasında gibi oynayabiliyor. Yani tadı tuzu ve beğenilecek tarafı yok.
Halil’den nefis gol
Sivass öyle ahım şahım kapanmıyor bile. Çünkü rahatsız eden yok. Bir tek Eneramo dört savunma oyuncusunu yerinde tutmaya yetiyor. İkinci yarı da ise biraz daha canlı bir Trabzonspor var sahada. Bu canlılığın karşılığıda hemen geliyor. Yasin’in adrese teslim ortası ve Halil’in nefis golü. Trabzonspor stresten kurtulup, hem gol hem de moral bulunca ilk yarıdaki o silik görüntüyü de üzerinden atıyor. Tabii ki bunda Yasin’in çok büyük katkısı vardı. Takımını ayakta tutan futbolcuların başındaydı. Zokora tecrubesi, Bamba mücadelesi ve Alanzinho da bitmek tükenmek bilmeyen enerjisi ile galibiyette başrolleri paylaştılar. Trabzonspor’un bu galibiyete çok ihtiyacı vardı ve istediğini zor da olsa aldı. Ancak hafta sonunda Fenerbahçe maçı var. Tabii ki bu tür maçların havası başka olur ancak Trabzon, dün akşam ilk yarıda Sivas karşısındaki o isteksizliğini tekrarlarsa İstanbul’da hüsran olur.
Ne değer olarak ne de kalite olarak Trabzonspor’un yarısı bile olamaz ama onlar Avrupa’da Trabzonspor ise bu defteri kapattı.
Ne olurdu Sadri Başkan şu transferleri biraz daha erken yapabilsen? Ne yazık ki çok geç kaldınız. Bundan sonra Messi’yi veya Ronaldo’yu da getirsen artık tek büyük hedef Süper Lig. Avrupa treni çoktan gitti ve yalnızca el sallayabildik. Kadronun ne kadar yetersiz olduğunu hep beraber gördük. Bir de Colman’ın kaprisleri tuzu biberi oldu. Nasıl olsa bu turu geçeriz diye düşünüldü ve öyle de hareket edildi. Üç ay da iki takviyeyi ancak iş işten geçtikten sonra yapabildiler. Şimdi de devre arasındaki ara transfer döneminde yeniden takviye yapılacağı söyleniyor. Olabilir, şimdiden başlarlarsa ancak yetiştirirler.
Aynı film tekrarlanıyor
Tabii ki bu moral bozukluğu Gaziantepspor maçında da her haliyle göze çarpıyor. Yalnızca o değil, bazı futbolcuların isteksizliği ve bazılarının da hala tatilde oluşu da gözden kaçmıyor. Geçen sezonda da aynı filmi bu sezonda da aynı filmi izlemeye devam ediyoruz. Dün de aynısı oldu. Trabzonspor ancak gol yedikten sonra biraz olsun futbol oynamaya, rakibi sahasına hapsetmeye ve istekli oynamaya başladı.
Tabii ki bunda Gaziantepspor’un eksin kalmasının da büyük rolü oldu. Trabzonspor’a önce beraberlik ve daha sonra da galibiyet golü gerekiyordu. Ama bunların hiçbirisi olmadı. Trabzonspor gibi hedefleri olduğunu düşündüğümüz bir takımın bu hale düşmemesi gerekir. Bazılarının kredisi ve bazılarının da zaten olmayan enerjisi tükenmeye devam ediyor...
Bizlerde öyle düşünüyorduk... Çünkü baktığımız zaman, kadrosu, kalitesi ve maddi değeri bakımından iki takım arasında çok fark vardı. Ama hala hazır olamayan Trabzonspor ilk maçta turu Macar takımına ortak etmişti.
Belki onlar bile çekinerek geldikleri Trabzon’dan aldıkları puanla büyük avantaj yakaladılar. Trabzonspor, işini zora sokmuş ama inanmış bir şekilde Macaristan’a geldi. Şartlar eşit ve hatta Budapeşte yakınlarında ki bu şirin kasabada “Bize her yer Trabzon” gibi...
Dün maçın oynanacağı saate kadar sokaklarda Macaristan dışında Almanya ve Avusturya’dan gelen gurbetçilerimiz Trabzon’u aratmadılar. Onlar üzerlerine düşeni yapmışlar sıra futbolculardaydı. Hatta gurbetçilerimiz 30. dakikada açtıkları Türk bayrağı ile Zafer Bayramımızı da kutladılar. Belki ‘Zafer’ değil ama bir ‘Bayram’ da Trabzonspor’dan bekliyorduk.
Gol bir türlü gelmedi
İlk 35 dakika Trabzonspor’dan hiç ses yok. O dakikaya kadar doğru dürüst hücum bile yok. İki takımda gol atmadan turu geçemeyeceğini biliyor. Trabzonspor’un ilk gol girişimi ve ilk korneri 35. dakikada. Zaten böylesine maçlarda o kadar bol pozisyon bulamasın ama bulduğunu da değerlendirmelisin. Ancak Henrique kaleciye nişanlayarak ilk kornerimizi kazandırabildi.
Olsun, ilk yarının son 10 dakikasında oynanan futbol ile Trabzonspor maça dönerek biraz olsun dişini gösterdi. Hatta ikinci yarıda yalnızca dişini değil kendisini de göstermeye başladı. Kaleci Onur da 53 ve 90. dakikalarda yaptığı iki müthiş kurtarışları penaltılara taşıyamadı. Ama gol ne normal sürede ne de anormal sürede bir türlü gelmedi. Artık penaltılar ve biraz da şans gerekiyordu ama olmadı. İşi kendi sahasında bitiremeyen Trabzonspor Avrupa’ya buruk veda etti.