Hem de kısa bir sürede. Trabzonspor’a bir hava, özgüven ve cesaret gelmiş. İlk 15 dakikayı saymıyorum. Galatasaray, maç başlar başlamaz golü bulup rahatlamak istedi. Eğer Galatasaray o ilk bölümdeki baskısını sürdürebilse, daha doğrusu Trabzonspor buna izin verse, farklı bir skor ortaya çıkardı.
Ancak Trabzonspor o baskıyı atlattıktan sonra sazı eline aldı. Biraz daha zaman gerekli ama Vahid Hoca’nın istediği kadar değil. Galatasaray deplasmanında 20’den sonra üç net pozisyonu buluyorsan en azından birini atacaksın. Sürekli yazıyorum: Bosingwa, Trabzon’da yeniden doğdu. Vahid Hoca döneminde bile o yerlerde sürünen Trabzon’da hep ayakta kalan isimdi.
YUSUF’TAN RESiTAL
G.Saray’dan söz etmek istiyorum ama ilk 15’ten sonra çimde kaybolmuş gibiydiler. 2. yarı başlarken yine Aslan’ın baskılı oynayacağını tahmin etmiştim ancak beni yanılttılar. Trabzon çok istekli başladı. Bosingwa, Ekici ve Yusuf arkadaşlarını da ateşliyorlardı. 58’de Medjani, golü atmasaydı skandal yaşanacaktı. Cardozo’nun vuruşunu Yekta, Muslera’dan bile iyi çeldi. Resmen penaltı ve kırmızı kart. Cezayirli, Muslera’yı bir kez daha avlayarak, Trabzon’un hasretini bitirdi. Maç Yusuf Erdoğan’ın resitaliyle bitti. Hoş geldin Ersun Yanal, hoş geldin Trabzonspor.
Yarın Öğretmenler Günü. Önce Başöğretmenimiz Mustafa Kemal Atatürk, sonra Babam Murat Hoca ve dolayısı ile tüm öğretmenlerimizin ellerinden öpüyorum.
Konya maçı dönüm maçıydı. Maç öncesi kadrolara bir baktık ve ‘Trabzonspor bu maçı kazanır’ dedik. Ancak maçın başında Trabzonspor ne pas ne de pres yapabiliyordu. Bir de bunun üstüne kaleci Fatih, Konyaspor’a gol ikram edince, ‘Ne oluyor’ dedik. Doğrusu beklemediğim kadar çabuk toparlandı Trabzonspor. Yusuf takımını öyle bir ateşledi ki durdurana aşk olsun. İlk yarıda penaltıdan gol atmasına rağmen Cordozo çok etkisizdi. Trabzonspor’u Mehmet ve Yusuf ayakta tuttu. Ancak Trabzon defansı çok uyumsuz ve ağır. Tüm olumsuzluklara rağmen ilk yarıda hırslı, istekli ve iyi mücadele eden bir Trabzon seyrettik.
İkinci yarıda Trabzonspor’un farkı artırarak rahatlayacağını düşündüm ama yanıldım. Defansı hesaba katmamıştım. Ömer Ali’nin adeta yürüyerek attığı gol sonrası Trabzon resmen çöktü. Yusuf, Bosingwa ve Mehmet’i çıkart, sahada Trabzon yok gibi. Ancak Cordozo’nun golü sonrasında Trabzon kendine geldi. Mehmet’in füzeleri direklere takılmasa nefis golleri izlemeye devam edecektik. Ancak bu defansa acil çözüm bulunmalı. O da yeni hocanın işi...
GİDENİN ARKASINDAN...
GİDENİN arkasından kimi zaman ağlanır, kimi zaman da gülünür. Sağ olsun Vahit Hoca bizleri güldürdü. Geldiğinden bu yana çok üzdü ama sonunda güldürdü. Aslında Vahit Hoca doğru bir seçimdi. Ancak bizim bildiğimiz Vahit Hoca’yı zaman çok değiştirmiş. Kendisini bulunmaz Hint kumaşı gibi gördü. Dört ay tatil yaptı ve sekiz aylık maaşını da alarak gitti. Zararın neresinden dönerseniz kardır.
Kadrolara bakıldığında Trabzonspor’un birkaç gömlek üstün olduğu ortada. Ancak bu farkı bordo mavililer ne lig, de ne de Avrupa’da sahaya fazla yansıtamıyor. Lokeren’in gücü ortada ve gol atacak mecali de yok. Fakat Trabzonspor defansı o kadar basit hatalar yapıyor ki, adeta davetiye çıkartıyor rakibe.
Lokeren ilk yarıda farklı bir skorla soyunma odasına gidebilirdi. Hiç ummadıkları bir anda gol buldular ve zaten çökük olan Trabzonspor iyice çöktü. Üst üste basit hatalardan pozisyon da buldular ama değerlendiremediler.
Trabzonspor’un orta sahası ve defansı sanki ilk kez bir arada oynuyormuş gibi. Bir birleriyle uyumları yok. İlk yarının son dakikasında Yatabare ortaya çıkıyor ve bordo mavilileri umutlandırıyor. Kişisel çabası ile Waris’e nefis bir gol attırdı. Ancak ne olursa olsun Trabzonspor’un tadı yok.
BİRAZ OYNAYINCA
Sakin olması ve takımı kenardan yönetmesi gereken Vahit hoca, yine patlamaya hazır bomba gibi. Yapıyor yapacağını ve kendisini tribüne attırıyor. Hoca maçı taraftarların arasında izlemeye alışık. Bir türlü takımının yanında olmayı başaramıyor. Böyle giderse tribünden de izlemesi çok zor olacak.
İkinci yarıda sahada ne istediğini bilen bir Trabzonspor var. En azından biraz olsun kalitesini ortaya koyuyor. Avrupa’da deplasmanda nasıl oynanacağını ikinci yarıda gösteriyor. Öyle rakibini sıkıştırmıyor ama iyi top çevirip, pas trafiğini de ayarlıyor. Öyle ya da böyle, deplasmanda bir puan iyidir. Trabzonspor henüz gruptan çıkmayı garantileyemedi ama işi kolayladı.
Trabzon’da ne büyük takım havası, ne de görüntüsü var. Belli bir oyun düzeni ve oyunu yönlendirecek kalitede oyuncusu da yok. Pardon, oyun düzeni belli... Atılan uzun ve duran toplar...
Gol atmak gibi çabası, dolayısı ile pozisyonu ve atağı da yok. Ta ki 25. dakikaya kadar. O dakikaya kadar oyunu kontrol eden ve iyi mücadele eden Akhisar sahanın tek hakimi...
Trabzonspor kendi sahasına çekilerek adeta, “Gel bana gol at” daveti yaptı. Daveti de Gekas geri çevirmedi. Nefis bir organizasyonda enfes bir gol attı. Bu gol Trabzonspor’u biraz olsun uykusundan uyandırdı. Mehmet Ekici öyle bir gol attı ki tek kelime ile şahane... Golün dışında sahada ne yapmak istediğini iyi bilen Akhisar ve onu seyreden Trabzonspor vardı.
HÜCUM GÜCÜ YOK
2. yarıda daha derli toplu bir Trabzon izliyoruz. Onun da nedeni sahada ilk yarıdaki gibi istekli bir Akhisar yok.Trabzon’da Waris ve Cardozo hareketli ve gününde olsa, Trabzonspor üstünlüğü ele alacak ama nerede...
Cardozo sanki emekliliği gelmiş memur gibi vakit geçiriyor. Waris ise sorumluluk almıyor. Dolayısıyla Trabzon’un hücum gücü yok gibi. 2. yarıda oyunu zaman zaman dengelemesine rağmen ve hatta kısa aralıklarla iyi de oynamasına rağmen, Trabzon oyuna ağırlığını koyamıyor. Ekici de bir yere kadar... Terini sonuna kadar akıttı ama ona ayak uyduran fazla arkadaşı yoktu. Son dakikalardaki şuursuz baskı ise sonucu değiştirmedi. Fırtına yine esemeyip, ‘beraberlik aboneliğini’ sürdürdü. Trabzon’un ‘puan dağıtımı’ devam etti.
Çoğunlukla yokları oynuyor ama arada bir de kıpırdıyor. Mersin ve Lokoren maçlarının ikinci yarısı gibi. Vahid Hoca sahaya öyle bir kadro çıkartmış ki, galip gelmesi mümkün değil. Sanki takımını yenilsin diyerek sahaya sürmüş. Neymiş, ‘Üst üste çok maç oynadılar ve bazılarını dinlendireceğim’ demiş. Ne dinlenmesi anlayamadım. Dün akşam Avni Aker’de sanki sessiz sinema oynandı. Trabzonspor’un en başta taraftarı yok, oyun düzeni yok, sistemi yok ve en önemlisi hevesi hiç yok. Gaziantepspor ilk yarıda çok cesaretli oynadı. Zaten Trabzonspor’a biraz dişini gösteren takım puanı alıp gidiyor. İlk yarıda Trabzonspor’un iki stoperi Belkalem ve Mustafa resmen sahada uyur gezer gibiler. İki stoper 18 dakika içinde rakibe iki gol hediye ettiler. Trabzonspor’un sol tarafı da hiç yok gibi. Sezon öncesi iki tane sol bek transfer ediyorsun ama ikisi de ortada yok.
DÜŞÜNDÜRÜCÜ
DEDİ ya, Trabzonspor bazı maçlarda özellikle ikinci yarılarda biraz kıpırdıyor diye, öyle oldu. Trabzonspor ikinci yarıya adeta golle başladı. Ama sevincini bile yaşayamadı. Çünkü Muhammet, Trabzonspor ceza alanı içinde adeta cin gibi bekliyor. Direkten dönen topu tüm defans seyrediyor ancak Muhammet seyretmiyor. Bosingwa hariç tüm defans şaşkın şaşkın rakiplerini seyrediyor.
Maçla ne alakaları var, ne de konsantrasyonları var. Maçın en güzel tarafı bol bol gol seyrettik. Trabzonspor defansı yol geçen hanı gibi. Sanki halı saha maçı seyrediyoruz. Okan Buruk’un ekibi üç puanı son dakikada kaybetti. Gerçekten de dört dörtlük bir maç oldu. Ancak Trabzonspor gibi hedefleri olan bir takımın kendi sahasında bu durumlara düşerek dört gol yemesi çok düşündürücü. Bunu bizler değil Vahid Hoca düşünecek. Trabzonspor gibi bir takım kendi sahasında bir puana sevinir oldu, hem de dört gol atarak.
Mersin maçıyla biraz umut verir gibi olmuştu. Lokeren maçında da ilk yarı değil ama ikinci yarıda sahada ne istediğini bilen bir Trabzonspor vardı. Trabzonspor hazır mı, değil. Sanki, Vahit hoca tribündeyken takım daha iyi oynuyor gibi. Tabii ki bu işin şakası ama Vahit hocanın da başka şeylerle uğraşmayı bırakması gerekir. Geldiğinden bu yana hep tehditkar bir havası var. Olmassa giderim diyor, teklifler var diyor. Hal böyle olunca da bu tür söylemlerden başta futbolcular dahil her kes etkileniyor. Ne yapmak istediğini bir türlü anlamış değilim. Böylesine önemli bir maç öncesinde telefonlarına gelen teklifleri göstermenin ne anlamı var?
2. gol havlu attırdı
Trabzonspor’un Vahit hoca geldiğinden bu yana en büyük hastalığı bir türlü organize olamıyor. Defans ayrı telden, orta saha ayrı telden, forvetler de bir başka telden çalıyor. Kendi sahanda mutlak kazanman gereken bir maç ama Trabzonspor’un hiç de öyle bir görüntüsü yok. Dün akşamki maçın ilk yarısında orta saha yok gibi. Forvette Cardozo bir şeyler yapmaya çalışıyor ama ona ayak uyduran yok. Çırpınıyor, tek başına pres yapıyor ama arkadaşları onu seyrediyor. Zaman zaman Trabzon kıpırdamadı değil.
Trabzonspor tek farklı skorun tehlikesini bildiği için ikinci gol için de elinden geleni yapıyor. Fırsatlar da buluyor ama tedbiri de elden bırakmıyor. Yani Avrupa da nasıl oynanması gerektiğini ikinci yarıda gösteriyor. Sonlara doğru de olsa ikinci gol gelince Lokeren de havluyu attı.
Tek değişen şey galibiyet, gerisi yine yok. Şöyle arkamıza yaslanarak bir Trabzon maçı izlemeyecek miyiz?
Karabükspor ile oynanan rezalet maçın ardından, milli maç arası ve Mersin maçı. Mersin karşısında da kendi sahasında ki Trabzonspor rezaletin biraz ötesinde. İlk yarıda Trabzonspor’un bir çok atağı ve gol pozisyonu var. Tamam ama rakibine üstünlüğünü kabul ettiremiyor.
ÜÇ KAFA ÜÇ PUAN
YAN ve atılan uzun toplarla pozisyon bulabiliyor. En önemlisi organize gelemiyor. Defansın ne orta sahaya ne de forvete hiç katkısı yok. Gol ve galibiyet bir iki oyuncunun kişisel becerilerine kalmış. Dün Waris ve Cardozo da ilk yarıda beceriksiz olunca, Mersin kalecisi Nihat da ilk yarının yıldızı oldu. Trabzonspor ilk yarıda golü bulsaydı biraz rahatlayacaktı. Trabzonspor’un en büyük eksiği, şöyle oyunun kaderini değiştirecek ve takımını ateşleyecek oyuncusunun olmaması.
İkinci yarıya Trabzon çok baskılı başladı. Mersin’de geriye yaslanınca Trabzonspor daha organize ve tehlikeli gelmeye başladı. Belkalem’in ustaca kafa vuruşu Avni Aker’de ki karamsar havayı değiştiriverdi. Ardından Mersin eksik kaldı ve ondan sonra Trabzon’un baskıyı daha da artırarak farkı açar diye düşündük ama yine yanıldık. Trabzonspor’un eksik rakibi karşısında bile o gücü ve hali yok. Bir de öyle bir penaltı golü yediler ki evlere şenlik.
Kaleci Fatih iki kere çıkartıyor ve defans oyuncuları hep beraber seyrediyor. Hal böyle olunca da top filelere gidiyor. Böyle bir penaltı golünü inanın amatör takım bile yemez. Ama dün Cezayirlilerin günüydü. Önce Belkalem ve daha sonra da Medjani sahneye çıkınca Vahid Hoca’yı adeta ipten aldılar. Ama bu böyle devam etmez. Cezayirliler ve daha sonra Cardozo kafalarını çalıştırınca uzun süren hasret sona ermiş oldu.
Konsantrasyon diye birşey yok ve bu hiç umurlarında değil. Karabüksporlu oyuncu, Trabzonspor ceza sahasının yakınlarında taç atıyor, Zeki Yavru ayakkabısını bağlıyor. Yalnızca Zeki mi, diğerleri de seyrediyor. Traore, elini kolunu sallayarak girdiği ceza sahasında golünü atıyor. Yatabare, ismi gibi sanki yatıyor! Waris mi, yoksa ‘virüs’ mü hiç belli değil.
Trabzon’un yediği ikinci gol de evlere şenlik. Ceza sahasına yapılan ortaya Zeki öyle bir vuruyor ki, arkasındaki Traore boş kalsa o şekilde vuramaz. Legia maçında Bosingwa, kanatta nasıl oynanacağını göstermişti. Ancak Vahid Hoca beğenmemiş olacak ki, Bosingwa’ya orta sahada görev vermiş. Trabzonspor’un ilk yarıda ne oynadığı, nasıl bir taktikle oynadığı da hiç belli değil. Yine hüsran
İkinci yarıda Karabük’ün rahat olmasını anlarım. Ama Trabzon’un bu kadar rahat ve umursamaz olmasını anlayamıyorum. İnanın tribündeki Trabzonlu taraftarlar bile Trabzonsporlu futbolculardan daha hareketliydi. Son 15-20 dakikada Trabzon baskı kurmaya çalıştı ama beceremedi. Karabük, galibiyet için sahada ne gerekiyorsa yaptı ve emeğinin karşılığını aldı. Emeğini, terini sahaya akıtamayan ve mücadele bile etmeyen Trabzonspor’a da hüsran kaldı.