◊ Türk yemeklerini bu sene Oscar menüsüne eklemeye nasıl karar verdiniz? Yakın dostunuz Demet Sabancı Çetindoğan Adanalı, eminim onun da etkisi olmuştur...
- Olmaz mı, tabii ki oldu... Türkiye’ye çok sık geliyorum. Her geldiğimde genç şefleri yaratıcı yemekler yaparken görüyorum. En son İstanbul’dayken Spago’daki şefim Cihan’a (Kıpçak) “Neden Türk yemeklerini menüye eklemiyoruz” dedim. İnsanlar şaşıracak çünkü Türk mutfağı burada bilinen bir mutfak değil...
İtalyan hatta Yunan yemekleri biliniyor ama Türk yemekleri bilinmiyor. Şahsen en güzel kuzu etini ve balıkları Türkiye’de yedim. Her şey bir tarafa, baharatlar apayrı bir konu... Mısır Çarşısı başlı başına muhteşem bir yer... Benim için çok özel bir şehir İstanbul.
Bu yüzden “Türk mutfağını neden tüm dünyaya göstermeyeyim” diye düşündüm. Ve 3 farklı Türk lezzetini bu sene menümüze eklemeye karar verdim. Adana kebap, içli köfte ve kabak tatlısı, bu sene Oscar menüsünde dünya yıldızlarına servis edilecek. Adana kebabını mesela çok seviyorum.
◊ Her filminizde farklı kültürlerin içine giriyorsunuz, bu yeni filmde de Kızılderililerin arasındasınız. Filmden önce neler biliyordunuz Kızılderili kültürüne dair?
- İngiltere’de büyüyen biri olarak, çok fazla bilgim olduğunu söyleyemem. O yüzden Kızılderili şefi Phillip Whiteman ile çalıştım. Klişe olacak ama kültürlerine hayran kaldım. Whiteman’in büyülü sözleri var, çok hisli bir adam ve duygularını hem çok iyi yansıtıyor hem de çok iyi anlatıyor.
◊ Size onların dilinde konuşmayı Whiteman mi öğretti?
- Evet. Ama öğretmeyi kabul etmesi pek kolay olmadı. Kendimi ispat etmem gerekti.
◊ Neden?
- Ben sadece sesleri nasıl çıkarmam gerektiğini öğretmesini istedim, kabul etmedi. “Çok vaktimiz yok, sahneleri çalışmam lazım” dedim, yine de o şekilde asla öğretmeyeceğini söyledi. Önce kültürlerini öğrenmemi istedi, sonra beni defalarca testten geçirdi. Okul testi gibi değil, resmen sınadı beni. Sınavından geçtiğime kanaat getirince de derslere başladık.
◊
CHADWICK BOSEMAN: KAVGA SAHNELERiNDE ÇALAN DAVULLAR BENi GAZA GETiRDi
◊ “Black Panther”, aslında “Captain America: Civil War” ile Marvel’ın sinematik evrenine giriş yaptı. Ardından dev bir bütçe ile solo olarak izleyici karşısına çıktı. Neler söylemek istersiniz filmle ilgili?
- Marvel yapımı olması zaten filmin boyutlarını anlamak açısından yeterli. Ama onun yanı sıra siyahi kast, siyahi süper kahraman, harika bir yönetmen, özel efektler ve teknolojinin son noktası diyebilirim. Her açıdan gurur duyduğumuz bir film oldu.
◊ Filmde Kara Panter’in babasıyla ilgili çok güzel sahneler var. Filmden yola çıkarak, sizin anne-babanızla ilişkinizi sormak istiyorum...
- İkisi de bizim için ellerinden geleni yaptı. Zengin değildik. Her istediğimizi almasalar da ihtiyacımız olan her şeye sahiptik. Annem çok disiplinli bir kadındı, okul tatilde bile olsa belli sayıda kitabı okumamızı isterdi. Ayrıca her yalanımızı yakalardı. Güney Carolina’lıyım. Yaşadığım yerden birinin çıkıp Hollywood’a gelmesi ve sinema yıldızı olması neredeyse imkansız bir şey. Ama ailem hep hayallerimin arkasında durdu ve bunun mümkün olmasını sağladı.
◊ Çekimlerde sizi en çok etkileyen sahnelerden bahseder misiniz biraz?
- Herkes kral olduğumu biliyor, bu epik bir şeydi bence. Kavga ederken davulların çalması gerçeküstüydü, içimde açıklayamayacağım bir neşe yaratıyordu. Davullar çalarken resmen kalp atışlarım hızlanıyordu, gaza geliyordum. Başka neler vardı... Mesela göğsümden mızrak çıkarmak, bütün kavga sahneleri, hatta bütün koreografi bence gerçeküstü ve etkileyiciydi.
JAMIE DORNAN: O DELi GÜNLERiMDEN ESER YOK
◊ Serinin son filmi de vizyona girdi. En çok neyi özleyeceksiniz?
- Her filmde set ekibi ve kast ile kendine bir aile yaratıyorsun. Aynı ekiple 3 filmde çalıştığım için en çok çalışma arkadaşlarımı özleyeceğim. Dakota’yı, böylesine muazzam boyutlara ulaşan bir projenin parçası olmayı özleyeceğim...
◊ Dakota ile çok fazla zaman geçirdiniz. Onunla ilgili hayranlarının bilmediği ya da saklamak istediği belli bir özelliğini paylaşır mısınız?
- Saklamaya çalışıyor ama gülerken homurtu benzeri garip sesler çıkarıyor!
◊ Ben de farkına vardım...
- Gerçekten mi! Bazen hepimizden garip sesler çıkar gülerken ama Dakota’nınki değişik bir ses ve gülerken kendini durduramıyor.
◊ Böylesine ses getiren bir projede genç kızların hayalini süsleyen bir adamı oynamak, gerçek hayatta nasıl tepkiler almanıza sebep oluyor? Mesela çocuklarınızın arkadaşlarının anneleri ya da okulda öğretmenleri sizi görünce nasıl davranıyorlar?
◊ Sektörün genç oyuncularından olmanıza rağmen yapımcılık da yapıyorsunuz. Ve hem başrolünü hem de yapımcılığını üstlendiğiniz “I, Tonya” ile Oscar’a aday oldunuz. Tebrik ederim öncelikle...
- Teşekkürler! Geçtiğimiz sene inanılmaz bir yıldı. Kendimi yaptığım işten tatmin olmuş hissediyorum.
◊ Çekimlere başlamadan önce, patenlerle buz pistinde rol yapacak olmak gözünüzü korkutmadı mı?
- Hem de çok korkuttu! Kabul etmeliyim, buz pateni düşündüğümden çok daha zor bir spormuş. Eğer çocuk olsaydım, buzun üstüne korkusuzca çıkıp yapacağımı yapardım. Hangi çocuğun aklından kayarken bir yerlerini kıracağı geçer ki? Ama benim düşüp kemiklerimi kırma olasılığım oldukça yüksekti! İçimden bir ses “Yapmamalısın” dese de, bu riski aldım.
◊ Peki hiç sakatlık yaşadınız mı?
- Küçük sakatlıklar yaşadım. Eğitimlere başlamadan önce buz patenini biraz hafife almışım sanırım. İzlerken her şey o kadar kolay görünüyor ki! Özellikle de Tonya Harding’in başardığı üçlü axel atlayışı... Çekimlerde görev alan dublörler bile yapamadı bunu! Sanırım Tonya’dan sonra sadece 6 sporcu başarabilmiş.
TONYA, ONUN SEVİYESİNE ASLA ULAŞAMAYACAĞIMI SÖYLEDİ
◊ Televizyonda sırlarla dolu birçok cinayet dizisi izledik fakat “Mosaic” dizi anlayışımıza yeni bir boyut getiriyor. Çünkü diziyle aynı adı taşıyan aplikasyonu indirerek farklı bakış açılarını da izleyebiliyoruz, değil mi?
- Evet! Akıllı telefonlarınızdan ya da tabletlerden hikayenin farklı versiyonlarını izleyebilirsiniz.
◊ Aplikasyondaki yayın kaç bölüm?
- Bölüm olarak değil de bir aile ağacı gibi düşün. Hikayeler arasında dolaşabiliyorsun. Toplam 30 saatlik bir yayın.
◊ Nasıl geçti çekimler?
- Günde 30 sayfa çekiyorduk. Bence bu çok fazla! Çekimlere başlamadan önce karavanımızın olmayacağı söylendi, ben de “Tamam, problem değil ama en azından arada bir oturmak için bir sandalyem olsun” dedim. “Hayır, sandalye de yok” dediler. 3 hafta sonra set ekibi, “Sharon sana bir hediyemiz var, gösterebilir miyiz” dedi. Bana sandalye almışlardı. Gerçi oturmak için hiç vaktim olmadı çünkü hiç durmadan çekim yapıyorduk ama düşünmeleri güzeldi.
◊ Oscar’lı yönetmen Steven Soderbergh dizinin hem yapımcısı hem de yönetmeni değil mi?
- Evet, Steven dahi bir zekaya sahip, farklı formatların adamı. Onunla daha önce çalışanlar hiç konuşmayacağını söylediler. Sete gittim, birbirimize kanımız ısındı. Onun iş anlayışıyla doğru bağlantıyı kurdum ve bu olağanüstü adamla çalışırken yarattığı karakterlerde birbirimizi daha iyi anlayacak elementleri oluşturduğunu gördüm.