◊ Siz hiç yaşlanmayacak mısınız?
- Kendimden 18 yaş küçük şahane bir karım var, şikayet etmemesi için ona ayak uydurmak zorundayım (gülüyor). Bunu başarıyorum da bence çünkü evliliğimiz harika gidiyor. Mutluyuz... Ayrıca çocuklarıma da ayak uydurmak zorundayım. Küçük kızım Grace daha 17 yaşında.
◊ Ablası Dakota’ya benziyor mu?
- Huylarının alakası bile yok ama görüntü olarak çok benziyorlar. Grace de çok güzel ve çekici bir genç kız. Onların yanında iyi görünmem gerek. Her yaşta en iyisi olmamın sırrı da bende saklı kalsın. Gizli bir programım var, onu uyguluyorum.
◊ Son filminiz “Book Club” ağustosta gösterime girecek. Filmle ilgili neler söylemek istersiniz?
- Harika bir cast ile çalıştım; Diane Keaton, Jane Fonda, Candice Bergen, Andy Garcia... Çok sıcak bir komedi filmi oldu. “50 Shades” serisini okuyan olgun kadınların tamamen değişen hayatlarını görecek ve bol bol güleceksiniz.
ŞOV DÜNYASINI İMZA DAĞITMAKTAN İBARET SANANLAR ÇOK YANILIYOR
◊ İngiliz oyuncu ve yazar Julie Walters, tüm aktörlerin sinsi ve kötü insanlar olduğunu söylüyor, siz ne dersiniz?
- Evet, ne kadar da doğru söylemiş. Berbat insanlarız (gülüyor). Aktörler hakkında söyleyebileceğim tek bir pozitif şey bile yok. Bizde engellenemeyen oldukça yalın kendine karşı hayranlık duygusu var çünkü...
◊ Önümüzdeki aylarda mini diziniz “A Very English Scandal” yayınlanmaya başlayacak. Yeni jenerasyona İngiltere’nin en büyük politik skandallarından birini anlatacaksınız. O yapımla ilgili neler söylemek istersiniz?
- Çok şık ve zarif bir iş oldu. John Preston’ın aynı adlı kitabından televizyona uyarlandı. Kitap, skandalı hem doğru anlatıyor hem de olayın içindeki kara komediyi o kadar güzel gösteriyor ki... Zaten o yüzden uzun süre en çok satanlar listesinde kaldı.
◊ Skandal, bir Avam Kamarası üyesine karşı yapılan en ciddi suçlamayla ilgili. Detayları paylaşmak ister misiniz?
- Jeremy Thorpe hikayesini bilenler vardır eminim... Thorpe 60 ve 70’li yılların İngiltere’de öne çıkan liderlerinden biriydi. Ülkenin üç büyük partisinden biri olan Liberal Parti’nin başkanıydı. Çok iyi eğitim almış, iyi giyinen, karizmatik, hazır cevap, espri kabiliyeti yüksek, gizli homoseksüel bir politikacıydı. O yıllarda gay olmak suç olduğundan bunu gizli tutmak zorundaydı. Dizi, genç ve yakışıklı bir adamla yaşadığı gizli gönül ilişkisinden sonra Thorpe’un hayatındaki değişimleri anlatıyor.
ACEMİ KATİL GİZLİ SEVGİLİ YERİNE KÖPEĞİNİ VURDU
JAMES MARSDEN: BİRİ UÇAKTA GELİP “GERÇEK MİSİN?” DİYE SORDU
◊ “Westworld”ün ilk sezonu biteli bir yıldan fazla oldu. Bu arada fanlarının ikinci sezonla ilgili teorileri aldı başını gitti. Neler bekliyor bizi ikinci sezonda?
- Bu sezon çok daha görkemli bir “Westworld” geliyor. İlk sezonda dizinin temasını, mitolojisini ve karakterlerini oturttuk. İkinci sezonda daha büyük bir cast ile yola çıktık. Hayranlarımızın beklentilerini boşa çıkarmayacak bir sezon geliyor diyebilirim. İnanılmaz detaylarla dolu kocaman bir sette yarattığımız fantezi dünyası, ikinci sezonda daha da derinlere inecek. Ancak bu kadarını söyleyebilirim.
◊ Çekimlerden önce senaryo hakkında ne kadar bilgiye sahip oluyorsunuz?
- Karakterin gelişimi, gideceği yön ve yaşayacakları hakkında hiçbir bilgiye sahip değiliz. Beni asıl heyecanlandıran da bu bilinmezlik. Yazarlar sadece sahnelerimizde bilmemiz gerekenleri söylüyorlar. Evan (Rachel Wood) karakterini oynamıyor, yaşıyor sanki... İlk sezonda senaryo ile ilgili en iyi tahminleri Evan yaptı, olacakları tahmin edebildi. Çünkü kafasını sürekli senaryoya yoruyor. Bense tam tersi bilinmezliği seviyorum. Senaryo mail’ime gelince okuyup şaşırmak hoşuma gidiyor.
TEDDY’NİN ÖLÜP ÖLÜP DİRİLMESİ ONA OLAN SEMPATİYİ ARTIRIYOR
◊
◊ Bu seneki Altın Küre Ödül Töreni’nde kayınpederiniz Kirk Douglas ile sahneye çıktınız. Sahneye çıkmadan hiç konuşup hazırlık yaptınız mı?
- Davet geldiği andan itibaren Kirk oldukça heyecanlıydı. Geceyi dört gözle bekledi. Ödül töreninden bir gece önce evlerine yemeğe gittim. “Yarın büyük gün, nasıl sunacağımıza karar vermeliyiz” dedim. Aklıma gelen yöntem, kendi söyleyeceklerimden sonra elimi onun omzuna koymak oldu. “Elimi omzuna koyunca sen konuşmaya başlayacaksın” dedim. Prova yaptık. Birkaç provadan sonra Kirk’e “Tamamdır, oldu” dedim. Kirk “Sen neden benden daha fazla konuşuyorsun” dedi. “Ben 101 yaşında değilim de ondan” deyince ikimiz de gülmeye başladık. 101 yaşında hâlâ bana ilham veren bir insan Kirk Douglas. Törendeki saygı ve sevgi dolu karşılama onu çok mutlu etti. Çok özel anlar yaşadı. Sonra tekrarını en az 10 kere izledi.
◊ Son filminiz “Cocaine Godmother”da uyuşturucu kaçakçısı patroniçe Griselda Blanco’nun hayat hikayesini canlandırdınız. Bize biraz Griselda’yı, biraz da filmi anlatır mısınız?
- 4 yıldan fazla süredir bu hikayeyi film yapıp Griselda’yı kendim oynamak istiyordum. Griselda erkek egemenliğine dayalı çok güçlü, tehlikeli ve karanlık uyuşturucu dünyasının kraliçesi. Bu zor dünyada kendine yer etmiş, kontrol hastalığı olan, güce karşı doyumsuz, hayatta hiçbir şeyi yeterli bulmayan bir kadın. Manevi ve ahlaki açıdan tamamen çakıştığım bir kadın aslında. En ufak bir ortak noktamız bile yok ama oyuncu olarak kendimi alakasız bir karakterin içine sokmak, mesleğimde en sevdiğim şey diyebilirim. Griselda’yı oynamak bu mesleği neden seçtiğimi bana yeniden hatırlattı.
◊ Oynadığınız rolle tamamen zıt karaktere sahipseniz ya da karakterin kişiliğini sevmediyseniz o role yaklaşımınız nasıl oluyor?
- Dediğim gibi kendimden tamamen farklı karakterleri oynarken daha çok zevk alıyorum. Daha gözü kara oluyorum, çünkü benden tamamen farklı bir karakter olduğu için istediğim kadar sınırlarımı zorlayabilirim. Bu yüzden kendime daha çok güveniyorum. Benimle benzerlikleri olan karakterleri ise kendimle karşılaştırıyorum. Bazen kendimden bazı özellikleri kullanarak hile yapıyorum. Bu filmdeki gibi benimle uzaktan yakından alakası olmayan karakterler benim için rüya roller. Mesela Gallerli bir kadını hiç oynamadım. Kendi aksanımla hiç rol yapmadım. Hep Amerikan aksanıyla oynadım. Bu işi sevmemin sebebi de zaten kendim olmamaktı. Başkaları olup insanları inandırma arzum beni bu mesleğe yönlendirdi...
◊ Hikaye nasıl geldi size?
◊ Yer aldığınız filmin iyi gittiğini nasıl hissediyorsunuz ya da ne zaman “oldu bu iş” diyorsunuz?
- Hiçbir zaman! Keşke anlayabilsem... Bildiğim tek şey; proje bitiminde “Oh, eğlenceli bir serüvendi” diyebilmek.
◊ En çok hangi filmdeki oyuncunun performansını beğeniyorsunuz?
- “The Godfather 2” filminde Robert Duvall’ın canlandırdığı Tom Hagen karakteri çok iyiydi.
◊ Karşılıklı oynadığınız herhangi bir oyuncuya karşı tedirgin hissettiğiniz oldu mu?
- Bendeki durum şu; çekimlere başlamadan iki üç gün öncesine kadar film yapmaya başlayacağımı hissetmiyorum bile... Ne zaman sete gidiyorum, birebir işle yüzleşiyorum, o zaman havaya giriyorum. “Hiç tedirgin oldum mu” kısmına gelirsem... İnan bana efsane oyuncular, kahramanlar, yıldızlar da aynı şekilde çalışıyor. Senaryodaki cümlelerini en iyi şekilde söylemek istiyorlar. Bir sahne için milyonlarca farklı yolu deniyorlar, şaşırıyorlar, yeniden başlıyorlar, duruyorlar, korktukları an oluyor, kendilerine çok güvendikleri an oluyor... Onların da aynı şeyleri yaşadıklarına şahit olunca zaten rahatlıyorsun...
◊ “The Post” filminde Meryl Streep gibi usta bir oyuncuyla karşılıklı oynamak nasıldı?
◊ Filmi izlerken gözlerimi sizden alamadım desem... Merak ediyorum, çekimlerde “Vücudum artık bu kadarını da kaldıramaz dediğiniz bir an oldu mu?
- Evet, birkaç kez oldu... Bildiğiniz gibi dans geçmişim var.
Çocuk yaştan beri fiziksel eğitimden geçmiş biriyim. Aynı şekilde çocukluktan itibaren büyük aksiyon filmlerine karşı merakım vardı.
◊ “Acaba büyük bir aksiyon filminin ana kahramanı olmak nasıl bir şey” mi diyordunuz?
- Aynen... Bizim işimizin en güzel yanı ya da avantajlarından bir tanesi, birilerinin gelip “Önümüzdeki 3-5 ay senin işin oynayacağın karaktere hazırlanmak” demesi.
Hazırlıktan kastettiğim bir dil öğrenmek olabilir, yeni bir kültür öğrenmek, yeni bir meslek, enstrüman çalmak ya da bu filmdeki gibi fiziksel bir hazırlık olabilir.
◊ Neler yaptınız bu projeye hazırlanırken?
- Çok geniş ve çeşitli bir program hazırlandı.
◊ Öncelikle tebrik ederim, bu sene “en iyi erkek oyuncu” ödüllerinin tek sahibi sizsiniz (Golden Globe, SAG, Bafta, Critics Choice) ve şimdi de sırada Oscar var... Ödül sezonunun başlamasıyla birlikte nasıl bir süreç geçirdiniz?
- Kalabalıkla aram pek iyi değil. Fakat öyle coşkulu, çılgın, heyecanlı bir dönem yaşıyorum ki şikayet etmem mümkün değil.
◊ “Darkest Hour”da Winston Churchill’i canlandırdınız. Filmde Churchill’in kendine çok güvenen bir lider olmasının yanı sıra hassas bir yapısı olduğunu görüyoruz...
- Evet! Winston kolay ağlayan biriymiş. Londra’da bombalanan yerlere gider, halkla sohbet edermiş. Onlarla konuşurken çoğu zaman gözyaşlarına engel olamazmış. Aslında bu duygusal yapısıyla ilgili Winston’a ait çok güzel bir hikayem de var...
◊ Bizimle de paylaşır mısınız?
- Churchill’ler arkadaşlarıyla bir gece masanın etrafında oturmuşlar, “kendin olmasaydın kim olmak isterdin” oyununu oynuyorlarmış. Winston, sıra kendisine geldiğinde duraklamış, eşi Clementine’ye dönmüş ve “Bayan Churchill’in ikinci kocası olmak isterdim” demiş. Bu cümle, karısına olan sevgisine, duygusallığına, ilişkilerine ve evliliklerine dair çok şey anlatıyor bence, çünkü 56 yıllık bir evlilik söz konusu...
Gary Oldman, her çekim öncesinde 4 saat süren bir makyajla Winston Churchill’e dönüştü.
◊ Yeni filminiz vizyona girdi, gişede bol şans! "Red Sparrow"la ilgili neler anlatmak istersiniz?
- Film biliyorsun Jason Matthews’ün aynı isimli kitabından uyarlandı.
Kitabı yazan kişi de gerçek bir CIA ajanı ve tüm kariyerini Amerika-Rus ilişkileri ile casusluk üzerine yapmış.
Filmde hikaye ve karakterler kurgu olsa da filmden sonra daha önce hiç bilmediğim şeyler öğrendim...
◊ Yönetmeniniz Frances Lawrence’a filmdeki çıplaklığı sorduğumda, sizin sınırlarınızı zorlamaya hazır olduğunuzu söyledi...
Çıplaklık sizin için sınırları zorlamak demek mi yani?
- Öyleydi çünkü çok uzun yıllar filmlerimde seksüel olarak görünmek, vücudumu sergilemek istemedim...
Bu durum beni rahatsız ediyordu.