DIANE KEATON: AŞK KONUSUNDA YETENEKLi DEĞiLDiM
◊ Filmde “Grinin 50 Tonu”nu okuyan 4 kadının hayatı değişiyor. Sizin de okuduktan sonra hayatınızı değiştiren bir kitap oldu mu?
- Kadın-erkek ilişkisi olarak değil ama aileye bakış açımı değiştiren bir kitap oldu. “The Diary of Anne Frank”ı okuduktan sonra aileme daha fazla bağlandım, onları daha çok sevdim. Annemin ve babamın kıymetini daha iyi anladım.
◊ Filmde Andy Garcia ile rol gereği sürpriz bir aşka yelken açtınız. Gerçek hayatınızda da umulmadık bir anda aşk karşınıza çıktı mı?
- Zor soru... Çıktı mı! Sanırım erkeklere önce aşık olan, onları beğenen hep ben oluyordum. Benden ziyade onlardan hoşlandığımı öğrenmeleri onlara sürpriz oluyordu.
◊ Şu anda durum nasıl?
- Aşk meşk durumları mı?
◊
Shailene Woodley: TAM BiR SU KUŞUYUM
◊ Film gerçek bir olaydan uyarlandı. İki özgür ruhlu sevgilinin tekneleri ile Pasifik Okyanusu’na açıldıktan sonra yakalandıkları kasırga sonrası yaşadıkları 41 günlük hayatta kalma mücadelesi... Siz de açık denizde çektiniz değil mi filmi?
- Evet Fiji’de çektik.
◊ Zorlayıcı sahnelerle dolu bir film. Çekerken kendinizle ilgili daha önce farkında olmadığınız nelerin farkına vardınız?
- Dayanıklılık! Okyanusun ortasında çok uzun saatler çalışıyorduk. Hikayenin gidişatı gereği film ilerledikçe kilo vermemiz gerekiyordu. Dolayısıyla yemek de yemiyorduk. Tüm bu unsurlar birleşince hem fiziksel olarak bize enerji verecek yakıttan yoksun kaldık hem de hikayenin duygusal karmaşasının içinde ne kadar dayanıklı olduğumu fark ettim.
◊ Suyla aranız nasıldı filmden önce?
- Ben tam bir su kuşuyum. O yüzden okyanus, göl, yağmur, adını sen koy, suyun dahil olduğu her şeyle aramda hem kişisel hem de artistik boyutta derin bir bağ var. Fakat filmi yaparken hayatımızın, doğal hayatın merhametine kaldığını canlı öğrendim.
Alden Ehrenreich: Böyle büyük bir proje 15 yıl sonra geldi
◊ Film çekim aşamasındayken “Star Wars”un Han Solo’su Harrison Ford ile konuştunuz mu? Ford, genç Han Solo’yu oynamanız hakkında neler söyledi?
- Han Solo karakteri için bana tavsiyelerde bulunmadı. Hatta o konuda konuşmadık bile. Daha çok onun hayatı ve kariyerini konuştuk. Zaten Harrison en başından beri tüm açıklamalarında “Han’ı kim oynarsa oynasın, kendi versiyonunda oynamalı” dedi...
◊ Filmin Los Angeles galasında tüm dikkatler sizin üzerinizdeydi. Nasıl hissettiniz?
- Heyecanlandım, rahatladım, mutluydum. Çünkü çekim aşamasında tüm “Star Wars” filmlerinde olduğu gibi çok fazla söylenti çıktı. Ekim 2015’ten itibaren hiçbir şeye cevap vermeden tamamen gizlilik içinde yaşıyordum. Sonunda insanlar ile bir araya gelip konuşabilmek gerçekten rahatlattı.
◊ Büyük projelerde baskı daha fazla oluyor tabii ki...
- Kesinlikle! Daha seçmelere giderken kendimi sorgulamaya başladım. Sonuçta projeyi kabul ettikten sonra projeyle birlikte gelen tüm kurallara evet diyorsun. Yoğun bir baskının altına giriyorsun ama aynı zamanda da bu seviyede bir işte yer almanın hayatının en önemli fırsatlarından biri olduğunu düşünüyorsun. O yüzden kendi kontrolüm dışındaki her şeye kapılarımı kapattım. Kontrolün bende olduğu tek şeye, rolüme konsantre oldum.
◊ İlk sorum çok basit: Ejderhalar mı, Chewbacca mı?
- Chewbacca’nın daha iyi huylu olduğunu kabul etmeliyim.
◊ “Star Wars”ta bu sefer Han Solo’nun hikayesini izledik. Sizin canlandırdığınız karakter Qi’ra hiçbir durumda “zavallı ben” demeyen güçlü bir kadın. Siz neler söylemek istersiniz Qi’ra hakkında?
- Qi’ra’ya geçmeden Han ile ilgili söylemek istediğim birkaç şey var. Han yeraltı dünyasının bir parçası... Belirsiz bir kişilik.Eğer ne olduğunu anlamak için derine inersek, yasa dışı bir dolandırıcı ama aynı zamanda da sevimli, çok sempatik bir adam olduğunu görüyoruz.İçinde iyilik var ama karanlık bir dünyanın parçası olduğundan farklı davranmak zorunda. Bu açıklamalardan sonra Qi’ra’ya dönersem...Qi’ra “Vah benim başıma gelenler, zavallı ben” demek yerine savaşarak hayatta kalmayı seçen bir kadın. Çünkü öyle davranmadığı takdirde o dünyada kendisine yer yok.
◊ Emilia’ya ait bazı tavırları Qi’ra’da da gördünüz mü?
- Kendi kişiliğimin aslında var olan ama günlük hayatta kullanmadığım bir parçasını oynadığım karakterlerde yaşamak, keşfetmek güzel... Mesela “Hayır”ı cevap olarak kabul etmemek gibi. Öte yandan Qi’ra Emilia’dan çok daha kavgacı...
◊ “Game of Thrones” ve “Star Wars”ta rol alan bir oyuncusunuz. Bu ikisi için “Var olan en iyi setler” demek yanlış olmaz herhalde...
- Bence de olmaz...
◊ “Book Club”da Hollywood’un en önemli 4 kadın oyuncusu başrolde...
- Biliyor musun, böyle bir ekibe dahil olunca endişeleniyorsun.
◊ Neden?
- Çünkü birden fazla diva bir arada ve itiraf etmeliyim ki biz oyuncular bazen çok zor insanlar olabiliriz. Böyle burnu havada oyuncularla çalışmak zorunda kalmak bela bir durumdur. Ama bizim sette isimler çok büyük olsa da kimse diva değildi.Aksine hepimiz sıradan insanlardık. Çekim aralarında birlikte takılmayı seviyorduk. Çekim yaptığımız evin garajı bizim yeşil odamızdı, aralarda hepimiz orada toplanıp harika vakit geçiriyorduk.
◊ Hollywood’da bir uyanış mı başladı yoksa bana mı öyle geliyor?
- Ne açıdan?
◊ Filmin merkezinde olgun kadınlar ve erkekler var. Bu tür hikayeleri Hollywood’da izlemezdik...
- Yaşça büyük kadınlar dünyada büyüyen bir demografiye sahip. Erkeklerden ortalama 5 yıl daha fazla yaşadığımızı hesaba katarsak, bizim için sektörde pazar var.Kadın hareketleri sayesinde nihayet bizim hikayelerimizin denklemin dışında tutulduğunun farkına varıldı. Sanırım bundan sonra çok daha fazla kadın hikayesi izleyeceğiz.
“Tully”, üç çocuğuyla başa çıkmakta zorlanan Marlo’nun hikayesini konu alıyor. Sizin de iki çocuğunuz var. Onlarla başa çıkamadığınız zamanlar oluyor mu?
- Sürekli oluyor. Hiçbir şeye yetişemediğimi düşündüğüm zamanlar çok... Bunu sana ispat edecek tanığım bile var istersen. (Gülüyor)
İnanıyorum size... Peki çocuklarla sabah rutininiz nedir?
- Bizim sabahlarımız tam bir kaos! Büyük çocuğum okula servisle gitmeye başladı. Çok özgür bir çocuk. Ama bu özgürlüğün anlamı benim için sabah 7’ye 10 kala hazır olması anlamına geliyor.
Kaçta kalkıyorsunuz?
◊ “Disobedience” başta iki kadın arasında yaşanan bir aşk hikayesi gibi görünse de hikayenin derinliği ve oyuncuların performansları son derece etkileyiciydi. Aynı zamanda yapımcısı olduğunuz bu filmdeki gizli aşkınız Esti için Rachel McAdams adını siz mi düşünmüştünüz?
- Yönetmenimiz Sebastian Lelio ile Esti rolü hakkında konuşurken, ikimizin de aklından geçen ilk isim Rachel McAdams oldu. Çok şanslıydık...
◊ Neden şanslı olduğunuzu düşünüyorsunuz?
- Hikayeyi yolladık, okudu ve âşık oldu. Kendisi Kanadalı bir Hıristiyan aslında, Musevi değil. Fakat senaryoyu okuduktan sonra beni aradı ve Esti için kalbinin kanadığını söyledi.
◊ McAdams’ın neden öyle söylediğini ben biliyorum fakat okuyucularımız için konuyu biraz açar mısınız?
- Esti filmde bir haham ile evli. Çok dindar bir çevrede büyümüş. Yetiştirilme tarzı ve mahalle baskısından dolayı kendisi de aşırı dindar. Kocasını insan olarak seviyor, işini seviyor ama kendisi eşcinsel ve bunu herkesten sır gibi saklıyor. Aslında hayatı boyunca gerçek anlamda kendisi olamadan yaşayan bir kadın. Rachel senaryoyu okuyunca aşırı dindar bir toplumda büyüyen bu kadının yaşadığı yalan hayatı fazlasıyla acıklı buldu.
BU BİR AŞK HİKAYESİ GİBİ
◊ Çok güzelsiniz, çekicisiniz, göz kamaştırıcısınız... Fakat hiç sıkılmıyor musunuz insanların sürekli aynı şeyleri söylemesinden?
- Kim sıkılır iltifat duymaktan?
◊ Güzelliğinizin farkına ilk ne zaman vardınız?
- Klişe olacak ama bizi güzel yapan nasıl hissettiğimiz ve sevgi... Sevgi dolu bir ailede, sevgi dolu bir anne baba ile büyüdüğüm için hep kendimi güzel hissettim. Durumu tersine çevirelim, mutsuz bir ailede, sevgisiz büyüseydim aynaya baktığımda gördüğüm, dünyanın en güzel kızı olsa da kendimi güzel hisseder miydim?
Bence hissetmezdim. Çocuklarıma da her zaman verdiğim öğüt, hayatı güzel evler, özel uçaklar, güzel kıyafetlerden ibaret zannetmemeleri gerektiği... Dünyanın en güzel evinde yaşayıp da mutsuz olabilirler. O yüzden çocuklarımın bilgisayar başında ya da tablette oynayarak büyümesini istemiyorum. Gerçek dünyayla, gerçek insanlarla hayatı paylaşarak büyüsünler istiyorum.
◊ Bu kadar güzel olmanın artıları ya da eksileri neler?
- Güzelliğimin yönetmenler tarafından kötülükleri ifade etmek için kullanıldığı roller oldu. Mesela “Malena” ya da “Irreversible”daki rollerim gibi...
Benim de vücudumu sadece nesne olarak kullandığım filmler oldu. O projelerde sanki bir insan vücudu değil de filmde olması gereken bir cisim ya da görevini yapması gereken bir enstrüman gibi yer aldım.