Paylaş
◊ “Disobedience” başta iki kadın arasında yaşanan bir aşk hikayesi gibi görünse de hikayenin derinliği ve oyuncuların performansları son derece etkileyiciydi. Aynı zamanda yapımcısı olduğunuz bu filmdeki gizli aşkınız Esti için Rachel McAdams adını siz mi düşünmüştünüz?
- Yönetmenimiz Sebastian Lelio ile Esti rolü hakkında konuşurken, ikimizin de aklından geçen ilk isim Rachel McAdams oldu. Çok şanslıydık...
◊ Neden şanslı olduğunuzu düşünüyorsunuz?
- Hikayeyi yolladık, okudu ve âşık oldu. Kendisi Kanadalı bir Hıristiyan aslında, Musevi değil. Fakat senaryoyu okuduktan sonra beni aradı ve Esti için kalbinin kanadığını söyledi.
◊ McAdams’ın neden öyle söylediğini ben biliyorum fakat okuyucularımız için konuyu biraz açar mısınız?
- Esti filmde bir haham ile evli. Çok dindar bir çevrede büyümüş. Yetiştirilme tarzı ve mahalle baskısından dolayı kendisi de aşırı dindar. Kocasını insan olarak seviyor, işini seviyor ama kendisi eşcinsel ve bunu herkesten sır gibi saklıyor. Aslında hayatı boyunca gerçek anlamda kendisi olamadan yaşayan bir kadın. Rachel senaryoyu okuyunca aşırı dindar bir toplumda büyüyen bu kadının yaşadığı yalan hayatı fazlasıyla acıklı buldu.
BU BİR AŞK HİKAYESİ GİBİ GÖRÜNSE DE ÖYLE DEĞİL
◊ Esti yaşadığı çevrenin katı kurallarından dolayı cinsel kimliğini saklamak zorunda kalıyor. Sizin canlandırdığınız Ronit ise tam tersi gayet güçlü bir kadın...
- Ronit başkaldıran, isyankar, yaşadığı çevreye ve toplum kurallarına itaat etmeyen bir kadın. Fakat birçok açıdan da zayıf ve kolay incinen bir yapısı var. Doğduğu muhafazakâr çevre yüzünden ailesini, dinini, çocukluğunu geride bırakıyor, geçmişiyle tüm bağlantısını kesip New York’a taşınıyor. Babasının ölümü üzerine eve dönünce geçmişiyle yüzleşmek zorunda kalıyor.
◊ Belki de yüzleşmek istiyor...
- Aynen. Çünkü geçmişini silmiş, New York’ta özgür bir yaşam kurmuş gibi görünse de aslında birçok konunun üstünü örttüğü bir hayatı var. Onları çözüme kavuşturmadan esaretten kurtulamaz.
◊ Neden dindar toplumda yaşanan aşk hikayesi seçtiniz?
- Başta konuştuğumuz gibi, film bir aşk hikayesi gibi görünse de öyle değil. Çıkış noktamız ataerkil, aşırı dindar bir cemaatin üyesi olarak dünyaya gelip de kendi kimliğini saklamak zorunda kalmak... Esti özgürlüğünü yaşamaya çalışırken kocası da affetmeyi ve kabullenmeyi öğreniyor. İki kadın hakkında böyle bir hikaye arıyordum. 1950’lere, bırakın eşcinsel olmayı o konuda konuşmanın bile yasak olduğu yıllara ait birçok hikaye buldum. Ama hep bir şeyler eksikti. Bu hikayeyi okur okumaz beni 12’den vurdu. Hikaye Kuzey Londra’da geçiyor, yani büyüdüğüm yer. Ortodoks Musevilerin yaşadığı ama onların mahallelerine, hayatlarına erişemediğimiz bir bölgedir.
LEZBİYEN BİR İLİŞKİYİ DEĞİL YOK SAYILAN DUYGULARIN ORTAYA ÇIKIŞINI ANLATTIK
◊ Film aynı isimli romandan beyazperdeye uyarlandı değil mi?
- Evet, romanı Naomi Alderman yazmış. O da Kuzey Londra’da, dindar bir Musevi çevrede doğmuş, sonradan filmde benim oynadığım Ronit karakteri gibi New York’a kaçmış.
◊ Peki yazar New York’a taşındıktan sonra doğduğu çevre tarafından dayatılan kurallarla yaşamaya devam etmiş mi?
- Hayır. Naomi, Londra’dan ayrıldıktan sonra Ortodoks Musevi kimliğini de bırakmış. Çünkü çocukluğundan itibaren istediği, tüm dinsel kurallar ve geleneklerden kurtulmakmış. Şunu da eklemeden edemeyeceğim, bu hikaye herhangi bir toplumda yaşanabilirdi. Biz Musevi cemaati içinde yaşanan durumu ele aldık ama benzer hikayeler Müslüman ya da Hıristiyan toplumlarda da oluyor.
◊ Filmin mesajı nedir?
- Kimi seveceğine, kim olmak istediğine kendin karar ver. İnandığın dinin ya da toplumun seni kısıtlamasına izin verme.
◊ Gelelim Rachel Mcadams ile olan sevişme sahnenize. Hikaye için gerçekten gerekli miydi?
- Kesinlikle. O sevişme sahnesi filmde yüzde 100 olmalıydı.
◊ Neden?
- Filmin merkezi kapalı toplumda büyüyen ve bir din adamıyla evli Esti’nin yıllardır sakladığı cinsel tercihini yaşaması.
Bu iki kadın yalnızken istediklerini yaşıyor. Aslında bu beni en çok duygulandıran sahne.
◊ Neydi sizi duygulandıran?
- Uzun bir sahneydi. Siz belki filmde 6 dakika izlediniz ama biz çekmek için tüm günümüzü harcadık.
Sahnede çıplaklık yok ama fazlasıyla erotik. Çünkü orada bizim işimiz, çok uzun bekleyişin sonunda arzularını serbest bırakan iki kadının duygularını yansıtmaktı. Lezbiyen bir ilişkiyi değil toplum baskısı ile yok sayılan duyguların ortaya çıktığı anı yansıttık.
FAVORi ŞEHRiM iSTANBUL
◊ Londra’da doğup büyüdünüz... Hiç İstanbul’a gitme fırsatınız oldu mu?
- Hem de çok gittim, sayısını bile hatırlamıyorum. Vakit geçirmekten zevk aldığım bir şehir İstanbul. Kesinlikle favori şehirlerim arasında...
ARTIK BİRAZ DA KADIN HİKAYESİ ANLATILSIN
◊ “Yıllardır iki kadın hakkında böyle bir hikaye arıyordum” dediniz röportajın başında. Neden özellikle kadın olmasını istediniz?
- Binlerce film izledim, hepsi erkek hikayelerini anlatıyordu. Erkekler tarafından yapılan ve onları anlatan hikayeler yani... Ben bir kadınım, kadın olarak doğdum, artık erkeklerin yanı sıra kadın hikayelerini de görelim diyorum. Biz de anlatalım kendimizi. Sektörde ikisi de yer alsın, olmaz mı!
SEBASTIAN’I ‘GLORIA’DA BEĞENMİŞTİM
◊ Siz de Musevi bir aileden geliyorsunuz...
- Babam Musevi ama annem Katolik bir aileden geliyor. Babamla evlenebilmek için kendi dininden vazgeçmiş, Musevi olmuş. Dolayısıyla ben iki dini de anlayarak büyüdüm. Sorunun yanıtına dönersem, hayır dindar değilim. Ben hiçbir dine ait değilim ki. İşin ilginç tarafı tüm dinlerin birbirine benzemesi. Dindarlara ve din adamlarına karşı önyargılı değilim, inanç güzel bir şey ama bende yok... En azından henüz!
◊ Filmden yola çıkarak soruyorum. Sizce din, özgürlükleri kısıtlıyor mu?
- Kapalı toplulukları yargılamak istemiyorum. Bu topluluklar güzellikler de barındırıyor içlerinde.
Mesela aynı inanç bu insanları bir araya getiriyor ve her konuda birbirlerine destek oluyorlar.
Yaşadığımız dünyaya bak; başımız dertte olsa yan komşumuz yardıma gelmez ama bu cemaatlerde yardımlaşma ve destek çok önemli. Ve bu bence güzel bir şey.
SEBASTIAN 60 YAŞINDA BİR KADININ DA SEKSİ OLABİLECEĞİNİ GÖSTERDİ
◊ Ufukta yeni projeler var mı?
- Bu sonbaharda yeni filmim gösterime girecek. Yunan yönetmen Yorgos Lantimos ile çalıştık. Filmde 3 ana kadın karakter var ve üçü de karmaşık, zor kadınlar. 1608 İngiltere’sinde güç için itişip kakışan kadınların hikayesi...
◊ Diğer iki kadını kim canlandırıyor?
- Emma Stone ve Olivia Colman...
◊ “Disobedience”deki yönetmeninize geri dönmek istiyorum. Sebastian Lelio bu sene “A Fantastic Woman” ile en iyi yabancı film Oscar’ını kazandı...
- Ama ben Sebastian’ı ilk “Gloria”da beğendim ve çok etkilendim...
◊ Nasıl yani?
- “Gloria”da 58 yaşında bir kadının cinsel arzuları, sevgilileri ile yaşadığı mutsuzluklar anlatılıyordu.
Açık olalım, çoğu Amerikan filminde 58-60 yaşında bir kadın ya büyükanne olur ya da sadece birkaç sahnede görünür. Sebastian 58 yaşında bir kadını filminin merkezi yaptı ve hâlâ seksi olabileceğini gösterdi.
Sınırları zorlayan bir hikayeydi bence. Sonra “A Fantastic Woman” ile trans bir bireyin hikayesini anlattı. Anlattıkları çok ön planda olmayan, çoğu zaman filmin merkezi olarak göremediğimiz konular... O yüzden Sebastian’a ulaştım ve filmimi yönetmesini istedim.
◊ Bu, Sebastian Lelio’nun ilk İngilizce filmi, değil mi?
- Evet. İngilizcesi çok iyi ama...
◊ Musevilik ile ilgisi ne boyuttaydı peki?
- Hiç yoktu. Katolik bir adam. Filmde bizim göstereceğimiz dünyayla alakası yoktu. Ama senaryoyu okuyunca konuya çok duyarlı yaklaştı.
EVLİLİĞİ AKLIMIN UCUNDAN GEÇİRMİYORDUM
Daniel’ı tanımadan önce evlenmeyi aklımın ucundan bile geçirmiyordum. Ve şimdi... 48 yaşında yeniden annelik heyecanı yaşıyorum. Minik bebeğimizle tanışmayı heyecanla bekliyoruz.
Paylaş