Barbaros Tapan

Bu film bir neşe topu

28 Temmuz 2024
Hugh Jackman’ın Wolverine’i, Ryan Reynolds’ın da Deadpool’u canlandırdığı, heyecanla beklenen yeni Marvel filmi “Deadpool & Wolverine” geçen cuma vizyona girdi. Bol sürprizli ve maceralı filmi, başrolleri paylaşan iki yıldız isimle konuştuk.

Bu filmin neden sinemalarda deneyimlenmesi gerekiyor sizce?

- Ryan Reynolds: Kolektif coşku, temelde yalnızca belirli bir sebep için bir araya gelen grupta veya ortak bir deneyimde gerçekleşebilecek anlarda gizli. Hatırladığım kadarıyla küçüklüğümden beri sinema salonları kolektif coşkunun tapınağı. Özellikle de bizimki gibi bir neşe topu olarak inşa edilmiş, seyircinin zevki için çekilmiş bir filmi tabii ki sinemada izlemelisiniz. Sinema salonunda oturan herkes eğlenecek.

- Hugh Jackman: Bir şey ekleyebilir miyim? Filmin komik olduğunu, çok büyük bir aksiyonu olduğunu ve bir Marvel filminden isteyebileceğiniz her şeyi barındırdığını düşünüyorum. Ama film aynı zamanda arkadaşlıkla da ilgili. Bir arkadaşınız ya da yakınınızla sinemada izlerken keyif alacağınız bir deneyim olacağını biliyorum. Sinemanın kolektif mutluluğun yeri olduğunu düşünüyorum.

Hugh, “Logan”ın ardından Wolverine kostümünü çıkardığınızı biliyoruz. Geri dönmek istemenizi sağlayan şey neydi?

- Hugh Jackman: “Logan”ın son filmim olacağını duyurduktan 3 gün sonra “Deadpool 1”i izledim ve “Ah” diye iç geçirdiğimi hatırlıyorum. Wolverine’i oynadığımdan beri insanlar böyle bir yapımı istiyordu. İnsanlar çizgi romanlardaki Deadpool ve Wolverine’den ve onların rekabetinden bahsediyordu. “X-Men Origins: Wolverine” ile bir nevi deneme yaptık zaten. Bu filmi yapma fikriyle oynadık. Tarih 1 2022’ydi, nedenini bilmiyorum ama vücudumdaki her hücrenin bana bağırdığını hissediyordum, “Bu filmi yapmak istiyorum” diye. Öyle güçlü bir his ki, arabamı kenara çektim ve hemen Ryan’ı (Reynolds) aradım. Çünkü çekimlere yaklaştıklarını biliyordum. Sorduğumda da çok şükür ki “Evet yapalım” dedi.

AYAK İZİNİN YAKININDA OLSAM BANA YETER

Yazının Devamını Oku

Zoe Saldana: 'Emilia Perez' filmi benim için bir rüyaydı

21 Temmuz 2024
Jacques Audiard imzası taşıyan “Emilia Perez” filmi, 77. Cannes Film Festivali’nde “Jüri Özel Ödülü”ne layık görülmüştü. Filmin başrolleri Zoe Saldana, Selena Gomez, Karla Sofia Gascon ve Adriana Paz da “En İyi Kadın Oyuncu” ödülünü paylaştı. Günümüz Meksika’sında geçen hikâyede Zoe Saldana, beklenmedik bir teklif sonrası hayatı değişen avukat Rita’yı canlandırıyor. Daha önce “Avatar”, “Star Trek” gibi yapıtlarda başrol üstlenen Zoe Saldana’yla Kelebek okurları için konuştuk.

Cannes’daki prömiyerde ben de vardım. Filmin gösteriminden sonra 9 dakika alkışlanmak nasıl bir histi?

- O dakikalarda ne düşündüğümü bilmiyorum. Gerçekten şaşkına dönmüş hissediyordum. Şaşkınlığım, tüm doğru nedenlerin bir araya olmasından dolayıydı. Çok zaman ve çaba harcadığımız bu projenin seyirciler tarafından iyi karşılanmasını umuyorduk. En azından “umarım insanlar nefret etmez” diyorduk. Ama beklentilerimi aştı. Seyircinin filmi karşılaması muhteşemdi. Akıntıya karşı yüzdüğümüzü biliyorduk.

Neden akıntıya karşı yüzüyordunuz?

- Oyuncu kadrosu ve senaryosu bakımından... Ayrıca bir Jacques Audiard filmiydi. Yönetmen beni görmek istediğinde “Film, cinsiyet değiştirmek isteyen bir narkotik liderini anlatan müzikal. Sen de ona yardım eden avukatı oynayacaksın” dedi. Bu hikâyeye şaşırırken “Ah, bir de İspanyolca ve filmi Meksika’da çekeceğiz” diye de ekledi.

Çılgıncaydı. Dolayısıyla Cannes’da olmak ve filmin herkesi etkilemesi çok önemliydi. İzleyen herkesin hikâyeyi ve performansları beğenmesi beden dışı bir deneyimdi. Ruhum o anda bedenimden çıktı, binayı terk etti ve sonra bana geri geldi.

KENDİME ÇOK SERT DAVRANIYORUM

Yazının Devamını Oku

Beni köpek balıkları yer mi acaba

14 Temmuz 2024
6 Ağustos 1926’da Manş Denizi’ni yüzerek geçen ilk kadın olan Gertrude “Trudy” Ederle’nin hikâyesini anlatan “Genç Kadın ve Deniz” (Young Woman and The Sea) adlı film, 19 Temmuz’da seyirciyle buluşacak. Joachim Rønning’in yönettiği filmde Ederle’yi Daisy Ridley canlandırdı. Gerçeğe uygun olması için yüzme sahnelerinin Karadeniz ve Manş Denizi’nde çekildiği filmin detaylarını başrol oyuncusu Daisy Ridley ile Kelebek için konuştuk.

“Star Wars”da ‘Rey’ karakterine hayat verdiniz. Bu filmde ‘Trudy’ karakterini canlandırıyorsunuz. İkisi de cesur kadınlar… Onların hikâyelerinin izleyicilere neler hissettirmesini umuyorsunuz?

- Kurgu ile gerçeği karşılaştırmak zor. Çok uzak bir galakside pek çok engelle karşılaşan birini (Rey) oynama ayrıcalığına sahip oldum ve çok güzeldi. Ama “Genç Kadın ve Deniz”deki hikâyeyi heyecan verici kılan, her şeyin gerçek olması. Bu filmde anlattıklarımız gerçekten yaşandı. Trudy, o dönemde tüm insanların yapmasının imkânsız olduğunu düşündüğü bir şeyi yapmak için yola çıktı. Bunu başarmak için tüm engelleri aştı.

Film, 20’li yıllarda geçiyor. O dönemde yaşamak hayal bile edemeyeceğim bir şey. O dönemde kadınlar için yaptıkları ölçülemez bir kadının hikâyesini anlattık.

Trudy yüzmeyi başardıktan kısa bir süre sonra başka kadınlar da yüzmeye başladı. Sanki “kadınlar yapamaz” algısı ve o dönem dünyada var olan tüm psikolojik bariyer onunla kırılmış gibi. Yani bir uyanış oldu.

Güçlü kadınlar demişken, büyürken en önemli rol modelleriniz kimlerdi?

- İki kız kardeşle büyüdüm. Ben en küçüğüm, bu yüzden hep onlar gibi olmak istedim. Ama aynı zamanda

onlar gibi olmamaya çalışıyordum, çünkü kendim olmak da istiyordum. Ve annemle deneyimim o kadar harikaydı ki… Dürüst olmak gerekirse, oyuncu olma konusundaki kararlılığım annem sayesinde oldu. Bu işi nasıl yapacağımı bilmiyordum. Annemin “Bilmiyorsan deneyerek öğrenirsin” demesi beni cesaretlendirdi. Demek istediğim; yaşamak istediğiniz yolculuğun nasıl olacağından emin olmasanız bile, hayal kurmanıza, denemenize izin verilmesi ya da cesaretlendirilmek önemli. Bir hedefe sahip olmak lazım. Annem bana sürekli “Kesinlikle dene ve hedefle” derdi.

Yazının Devamını Oku

Ülkemiz çok güzel

12 Temmuz 2024
Kristal berraklığında sularımız, yemyeşil manzaralarımız, tarihimiz, kültürümüz ve geleneklerimizle her türlü zevke hitap edecek bir ülkeyiz.

Şık butik otellerden lüks tesislere farklı olanaklara sahibiz. Ama artan fiyatların bu yıl Bodrum’u fark edilir derecede sessizleştirdiğini görme şansım oldu.
Fiyatları bir tarafa bırakırsak, Los Angeles’tan her sene Bodrum ve İstanbul hayaliyle gelen biri olarak, bu gelişimde beni etkileyen yerleri derlemek istedim.

Bodrum Loft: Evden uzak ev

Uzun süreli konaklamalar için de tasarlanmış, zarif yaşam alanlarıyla kendinizi “evinizden uzakta evde” hissettiren Bodrum Loft, Demirbükü Koyu’nda, Ege Denizi’nin mavi suları ve doğal güzellikleriyle sakin yaşam temposunun keyfini çıkarmak için tercih edilen destinasyonlardan.
Sakin yaşam temposunun keyfi demişken, eğlence severleri de unutmamış Bodrum Loft.
Eğlence ve organizasyonların başında DJ Cenk Niğdelioğlu var.

Yazının Devamını Oku

FİLMLER DÜNYANIN BİR YANSIMASIDIR

7 Temmuz 2024
Emma Stone ile Jesse Plemons’un başrollerini üstlendiği “Merhamet Hikâyeleri” (Kinds of Kindness) önceki gün vizyona girdi. 77. Cannes Film Festivali’nde Plemons’a “en iyi erkek oyuncu” ödülünü getiren film, üç farklı hikâyeyi konu alıyor. Lanthimos yapımda “insanların hükmetme dürtüsünü ve özgür iradenin yokluğunu” anlatıyor. Usta yönetmen Yorgos Lanthimos ile Cannes’da bir araya geldik ve Kelebek okurları için yeni filmini konuştuk.

Sizin için bu filmin anlamı nedir?

- Bu film üç farklı hikâyeyi anlatıyor. Biz bu hikâyelerin birbirine ait olduğunu hissettik. Gerçi yazma şeklimiz çok içgüdüseldi. Daha sonra filmin formu konusunda biraz deneme yapmamız gerekti. Birden fazla hikâyeyi kullanmaya karar verdik. Aklımızdaki fikirlerin bir listesini yaptık ve orijinal olana yakınları seçtik.

Filmde insan davranışlarının karmaşık dünyasını anlatıyoruz. Diğer insanlar üzerindeki kontrol, inanç, sevgi, yoksunluk ve tüm bu davranışların nereye vardığı gibi kavramlar da yer alıyor.

Yazarken, üç hikâyede de aynı isimleri oynatma fikri aklınızda mıydı?

- Pek yoktu aslında. Filmi yaratırken Emma Stone ile çalışmak istediğimi biliyordum. Çünkü Emma ve ben, birlikte çalışmayı seviyoruz. Başlangıçta aynı oyuncuların her hikâyede farklı roller oynaması gibi bir fikrim yoktu. Sanırım Emma’yı sadece son hikâye için aklımda tutuyordum. Ancak üç hikâyede de aynı kişilerin farklı rolleri oynamasının ilginç olacağını düşündüm. Daha sonra Willem Dafoe, Margaret Qualley ve Joe Alwyn gibi birlikte çalışmaktan keyif aldığım insanlarla yeniden bir araya geldim. Jesse Plemons ise uzun zamandır birlikte çalışmak istediğim biriydi. Jesse günümüzde sahip olduğumuz en büyük aktörlerden. Hong Chau ve Mamoudou Athie gibi oyuncuları da keşfettim. Bu da beni heyecanlandırdı.

BU BİR MEYDAN OKUMAYDI

Yazının Devamını Oku

Dizinin bu şekilde patlamasını beklemiyordum

30 Haziran 2024
Julia Quinn’in roman serisinden uyarlanan “Bridgerton” Londra sosyetesinin rekabetçi ve gösterişli dünyasını gözler önüne seriyor. Karmaşık kurallar ve dramatik güç mücadeleleriyle dolu dizi üçüncü sezonuyla geri döndü. Romantizm, macera ve aşk dolu serinin başrol oyuncuları Nicola Coughlan ve Luke Newton ile Kelebek okurları için konuştuk.

Dizinin çekimlerine 2 yıl önce başladınız, her şey sona erip dizinin yayınlanacağı gün gelip çattığında neler yapıyorsunuz? Sosyal medya yorumlarını ya da basını takip ediyor musunuz?

- Nicola Coughlan: Bilmiyorum bu sene geçmiş sezonlardan farklı hissediyorum. Çünkü ilk sezon Covid dönemindeydi. Ne olacağını bilmiyorduk. Ve dizi öyle bir patladı ki...Biz çılgın bir şey yaşıyoruz ama hepimiz tamamen ayrı yerlerdeyiz’ diyorduk… Ama bu sezon prömiyerde hep bir aradaydık, birlikte izledik. Gala şimdiye kadar yaşadığım hiçbir şeye benzemiyordu. İlk kez deneyimledim. İnsanlar tezahürat ediyordu, çığlık atıyordu. Çok yoğun bir sevgi vardı ve bunu deneyimlemek bizim için inanılmazdı. Diziyi Batı Londra’daki bir depoda yani sette çekiyoruz ve dünyanın geri kalanına pek yakın değiliz çekim sürecinde. Tüm prodüksiyon tamamlanıp fanların arasında olmak çılgındı, inanılmazdı, muhteşemdi.

- Luke Newton: Ben sosyal medyadaki yorumlar için heyecanlanmıştım. Ve insanların ne hızla izleyeceğini merak ediyordum.

KADINLARIN KUSURLARINI EKRANDA GÖSTERMEK ÖNEMLİ

Sette yaşanan ‘vay be’ dediğiniz bir an var mı?

- Nicola Coughlan: Setimizde pek çok harika an yaşadık. İnşa edilmiş bir balo salonuna girmek 25 dansçı ve 200 yardımcı sanatçıyla sahneyi çekmek... Setimizde her zaman bir şeyler oluyordu ve sanki gerçekten o dünyanın içindeymişiz gibi hissettiriyordu. Bu dizi, eğlencesi ve romantizmiyle çok güzel, ama bence onu benzersiz kılan ve birçok insanın diziye bu kadar bağlı olmasının nedeni gerçek duyguları barındırması. İnsani bağı çok güzel bir şekilde kutlayan bir dizi. Dünyada sahip olduğumuz en değerli şey birbirimizle paylaştığımız anlar, bağlantılar. Luke ile diziye sıkı sıkıya bağlı kaldık, senaryoyu kendi dünyamız haline getirdik, çekimleri dikkatlice takip ettik, izledik, gözlemledik...Her şeyimizi bu diziye verdik. Böyle hissediyorum...

Yazının Devamını Oku

Kendini önemsiz hisseden gençler bu filmi izlesin

23 Haziran 2024
Pixar’ın Oscar ödüllü animasyon filmi “Ters Yüz”ün (Inside Out) 9 yıl aradan sonra gelen devamı “Ters Yüz 2” geçen hafta tüm dünyayla birlikte ülkemizde de gösterime girdi ve 295 milyon dolarlık açılış hasılatıyla gişede rekor kırdı. Pixar’da uzun yıllar storyboard sanatçısı olarak çalışan Kelsey Mann ilk uzun metrajlı yönetmenlik deneyimine bu filmle imza attı. Gişe başarısıyla adından söz ettiren yönetmenle Kelebek okurları için konuştuk.

Filmde vermek istediğiniz mesajlar hakkında neler söylemek istersiniz?

- Bu film, ergenliğe adım attığınızda ortaya çıkan duygu ve düşüncelerle ilgili. Bazı düşünce ve duygular hiçbir zaman kolayca çözülemez. Bu duyguları her zaman yönetmeniz ve bunlarla uğraşmanız gerekir. Sanırım başlangıçta gençler kaygıdan kurtulabileceklerine inanıyor ama o başa çıkmanız ve yönetmeniz gereken duygulardan biri. Bu his bile bir şeyler öğretmeye çalışıyor ve bu nedenle kaygıyı ortadan kaldırmayı değil, onu nasıl yöneteceğinizi öğrenmelisiniz.

Neden bu konuyu anlatmak istediniz?

- Bu konuyu anlatmamın nedeni oldukça kişisel... Tüm fotoğraflarımı taradım. Fotoğraflarım arasında dolaşıp dururken, doğum günü fotoğraflarımdan biri ilgimi çekti. 5 yaşımdayken çekilmiş fotoğrafımda doğum günü pastama bakıyordum ve yüzümde büyük bir gülümseme vardı. “Tanrım, ne kadar mutluyum” dedim. Mutlu, küçük bir çocuk... Ve o fotoğrafta önemli olan şey rastgele bir gün değil benim doğum günüm olmasıydı. Sonra 8 yaşına girdiğim fotoğrafa baktım, gülümsemem azalmıştı. 11 yaşına geldiğimde daha da azalmış. 13 yaşımdaki fotoğrafımdaysa oturup pastama bakıyordum. 13-14 yaşlarımdayken “Mutlu Yıllar” şarkısının söylenmesinden nefret ediyordum. Hâlâ da öyleyim. Gerçi biraz daha rahatım artık ama ilgiden hoşlandığımı söyleyemem. Herkesin bana bakmasından nefret ediyordum. “Ben bu kadar kutlamaya değer miyim” diye düşünüyordum. Bunun nedeni, o yaşlarda inanılmaz derecede kendinizi başkalarıyla karşılaştırıp layık olmadığınızı hissetmeye başlamanız. Kendini önemsiz hissediyorsun ve kutlamalara layık görmüyorsun. İşte o yüzden bu filmi yaptım. Bu film kendine şefkat verme ve kabul etme hikâyesi. Çünkü dünyanın bu konuyla ilgili filme ihtiyacı var. Özellikle gençlere fayda sağlayacak bir film yapmak istedim.

TEKRAR TEKRAR İZLENECEK BİR FİLM YAPMAK İSTEDİM

Film ergenliği konu alıyor. Bizim için ergenlik çağına dönüp bakmak eğlenceli, fakat şimdi bu dönemi yaşayan genç izleyiciler için bunu nasıl eğlenceli hale getirdiniz?

- Tekrar tekrar izlemek isteyeceğiniz bir film yapmak istiyordum. Ve bunun bir kısmı da filmin eğlence kalitesiydi. Eğer ben eğleniyorsam ve ekibim eğleniyorsa, bu ekrana sızacaktır. Şanslıyım ki yönetmen pozisyonundayım ve eğer birisi eğlenceli bir fikir söylerse ve beğenirsem yapabilirim. Hedeflerimden biri, ağır konuları işlese de eğlenceli bir film yapmaktı.

Yazının Devamını Oku

İkinci sezon yarın başlıyor

16 Haziran 2024
HBO’nun efsane dizisi “Game of Thrones”taki hikâyenin 200 yıl öncesini konu alan “House of the Dragon”un ikinci sezonu tüm dünyayla birlikte ülkemizde de yarın yayına girecek. İzleyiciyi ejderhaların hüküm sürdüğü ve siyasi entrikaların gündemde olduğu Westeros’un çalkantılı dünyasına getiren dizi, Targaryen’ların yükseliş ve düşüşünü araştırıyor. George R.R. Martin’in “Ateş ve Kan” kitabından uyarlanan dizinin yaratıcısı Ryan Condal ve oyuncularıyla merakla beklenen diziyi Kelebek okurları için konuştuk.

Hepimizi ekrana kilitleyen bu evren ve bu hikâyeler neden bu kadar uzun süredir izleyicileri etkisi altına almaya devam ediyor? Dijital platform ya da geleneksel televizyon dünyasında çok fazla seçeneğimiz var ancak herkes bu evrene geri dönüyor ve çok büyük bir hayran kitlesi var.

- Ryan Condal: Bu projeler inanılmaz derecede iyi hazırlanmış hikâyeler ve karakterlerden oluşuyor. Ve sanırım benim için o dünyalarda en etkileyici olan şey her zaman karakterler oluyor. Keza karakterlerin biraz ötesine geçerseniz yarattığımız evrenlerin dokusal olduğunu, iyi anlaşılmış olduğunu ve doğal hissettirdiğini söyleyebilirim. Bu hikâye, İngiliz Orta Çağ tarihindeki kanlı bir çatışma Anarşi’ye dayanıyor. Tarihe bağlanan küçük temas noktaları, tamamen fantastik bir dünyaya gelmenin yerine gerçekmiş gibi hissettiriyor.

Dizi epik boyutlarda. Yaptığınız en zorlu iki sahne hangisiydi?

- Ryan Condal: 2’nci sezonda mı? Tabii henüz bunlar hakkında konuşamam. Bu yıl yaptığımız iki sahnemiz var, ki bunlar kesinlikle parçası olduğum en önemli ve her şeyin boyutunu ve ölçeğini geride bırakan sahneler. Onları izleyecekleri için heyecanlıyım.

Karakterlerinizi sadece fiziksel olarak değil, psikolojik ve duygusal olarak da hissettiren bu kadar özel kostümler, saç ve aksesuvar seçimi ve kullanma sürecinden bahsedebilir misiniz?

- Harry Collett: Bu sezon gerçekten daha büyük ve daha iyi. Kostümler de öyle. Gerçeküstü hissettiriyor.Kostümümü giyer giymez aynada kendime bakıp, ‘lanet olsun, artık Jace’im’ sanki bu karakter gerçek gibi düşündüm.

Yazının Devamını Oku