Yoğun temposunu yoğun rotasyonla hafifletmeye çalışan ve bunu da gayet iyi başaran Fenerbahçe’nin rakibiyle arasındaki bariz kadro kalite farkını, en azından maçın ilk yarısında, fazla hissetmememizi sağlayan şey bu takvim yorgunluğuydu kuşkusuz. Aradığı golü, daha maçın üçüncü dakikasında sol kanattan Lincoln’ün kullandığı serbest vuruşta, Batshuayi’nin bu sezon ikinci golü olarak kayda geçen pozisyonda kazanan sarı lacivertliler, farkı ikiye çıkaran sayıyı 28.dakikada İrfan Can’ın şutundan yakaladı. İrfan Can’ın da ligdeki ikinci golü olarak kayda geçen bu gol, kendisinin becerisi kadar Ankaragücü kalecisi Gökhan Akkan’ın talihsizliğiydi.
ALIŞILAN F.BAHÇE DEĞiLDi
Ömer Erdoğan’ın gelişi sonrası ligde daha iyi sonuçlar almaya başlayan Ankaragücü’nün oyuna tutunma çabaları da attığı goller de ofsayta takılınca ilk yarı bu skorla tamamlandı. Fenerbahçe bugüne kadar izlediğimiz maçlardaki kusursuz temposunu ve kesintisiz baskısını, istatistiklere ya da oyuna fazla yansıtamasa da en azından skor olarak istediğini almayı başarmış görünüyordu.
AVERAJI GÖZ KAMAŞTIRIYOR
Bu karşılaşmaya dek oynadığı sekiz Süper Lig maçında 25 gol atan, ligin en çok net gol pozisyonu üreten ve en yüksek gol beklentisi yüzdesiyle oynayan Fenerbahçe’nin ikinci yarıda oyunu iyiden iyiye rakibine bırakan Ankaragücü karşısında farkı açacağını bekleyenler yanılmadı.
Galibiyet serisini devam ettiren ve averajıyla göz kamaştıran gizli lider, son dakikalarda Rossi’nin de ligdeki ikinci golüyle farkı üçe çıkardı ve gol yollarında zorlanan tüm rakiplerine afili bir selam daha çakmış oldu.
Geride kalan 9 haftalık sürecin en kötü Galatasaray’ıydı dün gece izlediğimiz. Galatasaray’ın oyun planının ne olduğu maç boyunca bir türlü anlaşılamadı. Noksan olan belki de oyun planıydı tartışılır, kesin olan tek şey ara öncesi oldukça toparlanan takım oyununun, ara sonrası sezon başlangıcına hızlı bir dönüş yapmış olmasıydı. Maç bitiminde takımda en çok aksayan parça hangisiydi sorusunun cevabını vermek bile zordu. Seçecek olsak, özellikle ilk yarıda maça bir türlü ağırlığını koyamayan ve tam 81 gol kaybı yapan orta sahayı mı, geride kalan haftalarda hücum bölgesinde kaptığı toplarla henüz gol atamayan, yakalanan pozisyonların sadece yüzde 8’ini gole çevirebilen ve hanesinde sadece 9 gol yazan forvet hattı mı, yoksa sürekli açık veren, pozisyonlarda bir türlü çoğalamayan defans mı karar vermek çok zordu. Yıldızlar karması misafiri karşısında maçı 2-1 kazanan ve 3-4 tane de çok net pozisyon harcamış Kayserispor galibiyeti sonuna kadar hak etti.
Üç puanı alan tarafın, transfer yasağından dolayı bu sezona eski kadrosuyla başladığını da özellikle hatırlamak gerekir.
KAYSERiSPOR BiLE ŞAŞIRDI
Çağdaş Atan’ın takımı iç sahada oynadığı her maçta gol atmayı başarmış ve aldığı galibiyetlerin çoğunu kendi evinde almış olsa da maç öncesi, bu kadar rahat bir maç oynayacaklarını muhtemelen kendileri bile tahmin etmiyordu.
BÜYÜK DERSLER ALMALI
Galatasaray, dün gece geçen sezon iki teknik adam değiştirmesine ve sezonun büyük kısmını düşme hattı civarında geçirmesine yol açan futbolun çok benzerini, sırtlarında çok daha şaşaalı isimler yazan bir kadroyla oynadı. Belki de bu maçtan hedeflediği üç puan yerine, büyük dersler alması lazım.
Dakika 28’i gösterirken maçta yaşanabilecek her şey neredeyse yaşanmış, iki takım da maçın ilk çeyreği sayılabilecek bir zaman diliminde hem öne geçip sevinmeyi hem yenik duruma düşüp üzülmeyi hem de beraberliği yakalayıp maçı tekrar dengeye getirmeyi deneyimlemişlerdi. Bol aksiyonlu ilk yarı karşılıklı atılan gollerle 2-2’lik skorla bitti, Valencia’ya cevap veren Borini oldu.
PENALTI DÜELLOSU OLDU
İkinci yarıda bu maçta yaşanmadık ne kaldı noktasında tam bir penaltı düellosu izledik. Maç sadece 9 gol ve heyecanlı futbolla değil, bu sezon ilk kez üç penaltının atıldığı maç olarak da kayıtlara geçti. Enner Valencia kullandığı iki penaltıyı da gole çevirince, hem hat-trick yapmış hem de gol krallığında farkı açmış oldu. Maç öncesi iki takımın da kazanmak için yeter sebebi vardı: Dört haftadır kazanamayan Andrea Pirlo’nun ekibi de kazanmak istiyordu, bay geçtiği hafta ve derbi beraberliği sonrası maç eksiğiyle de olsa ikamet ettiği 8.sıradan yukarı tırmanmak için bu maçta alınacak üç puana fazlasıyla ihtiyacı olan Fenerbahçe de...
KEYiFLi BiR KARŞILAŞMA
Gol atanın daha keyfini süremeden gol yediği seyredenler için keyifli, yaşayanlar için stresli maçta, Fenerbahçe 83.dakikada Burak Kapacak’ın golüne engel olamayınca skora bir kez daha denge geldi. Gol pozisyonuna girmekte ya da yakaladığını atmakta zorluk çekmeyen ve ligde üç gol ortalamasıyla oynayan Fenerbahçe, aradığı golü uzatma dakikalarında oyuna girer girmez sayısını kaydeden Batshuayi’nin ayağından yakaladı.
Tribünleri tıklım tıklım dolduran taraftarlar da televizyonun başında takip edenler de son derece zevkli ve dört dörtlük bir maç izlediler. Belki sadece Jorge Jesus, sezonun ilk maçında Ümraniyespor’dan yenen 3 gol sonrası toparlanma sürecine giren defansın, son 3 maçı hiç gol yemeden geçtikten sonra, tek maçta son 6 maçta yediğinden fazla golü yemesini kafaya takacaktır ama muhtemelen bu gece değil. Bu gecenin uykusuz kalacak ismi, Kadıköy deplasmanında 4 gol atmasına rağmen kazanamayan Andrea Pirlo olacak kuşkusuz.
Ağzına kadar dolu coşkulu tribünler önünde, mevsim normallerinin üzerinde Adana normallerinin altında bir sıcaklıkta, lig lideriyle lig ikincisi arasında liderlik için oynanan maçtan yüksek tempo, heyecan ve kaliteli futbol bekleyenler, maçın ne ilk yarısında ne ikinci yarısında aradıkları derli toplu ve akıllı futbola ulaşamasalar da tempo ve heyecan konusunda aradıklarını buldular.
Maçın genelinde her iki takım da üçüncü bölgeye çok hızlı geldi ve tam orada ya topu kaptırdılar ya da kaleciye teslim ettiler. İlk 45’te Onyekuru yakaladığı pozisyonlara biraz daha kararlı vursa ya da Muslera biraz daha az gününde olsa belki ev sahibi ekip öne geçebilirdi ve bu durum da bu sezon ilk golü attığı hiçbir maçı kaybetmeyen Adana Demirspor için kuşkusuz sevindirici bir durum olurdu. Olmadı.
ERTAÇ GEÇiT VERMEDi
G.Saray’da Gomis’in ilk yarıda sadece dört kez topa değmiş olması, Kerem ve Yunus’un yakaladıkları pozisyonları iyi kullanamaması işleri misafir takım için kolaylaştırmayan unsurlardı. Mertens’le yakalanan birkaç pozisyon da Galatasaray maçlarındaki iyi performansına bir yenisini ekleyen Ertaç’ın ellerinde eriyince oradan da gol sesi çıkmadı.
İkinci yarıda ivmenin Galatasaray lehine bozulmasını sağlayan Stambouli’nin 64.dakikada ikinci sarıdan gördüğü kırmızı oldu. Uzun süre üstünlüğü ele alan Galatasaray, tek kale oynadığı sürede de bir türlü skoru yakalayamadı. Torreira çıktıktan sonra orta sahası düşünce, ev sahibi yine gelmeye başladı ama skor değişmedi. Milan’ın eski koçu Montella ile Inter’in eski oyuncusu Okan Buruk arasında oynanan maçta Serie A deneyimli iki isimden hangisi kazansa lider olacaktı, maçın sonunda koltuğa oturan ligin bir diğer İtalyan’ı Emre Belözoğlu oldu.
Maçın ilk yarısı biterken, hiçkimse N’Koudou’nun 8. dakikada kazanılan endirekt serbest vuruşu neden direkt kaleye attığını, hadi o attı, kalecinin neden dokunduğunu ve o golün nasıl oluştuğunu çözememişti. Maçta Beşiktaş’ın ligin bu haftasına kadar bizi alıştırdığı, maçın tamamına yayamasa da genelde ilk 45 dakikası oldukça tempolu ve baskılı futbolundan eser yoktu.
GOL OLMA iHTiMALi DÜŞÜKTÜ AMA...
İki takım adına da topla oynama yüzdelerinin eşit, pas ve gol ihtimalinin oldukça düşük yüzdelerde seyrettiği maçta beraberlik golü de Beşiktaş’tan geldi. Kendi alanından kaptığı topla hızlı kontratağa çıkan Topalli, topu ters taraftaki Emir Kaan’a çıkardı, onun vurduğu top önce yan direğe, sonra Ersin’in sırtına çarparak, genç kalecinin kendi kalesine golü olarak kayda geçti.
RAKiBE ÜSTÜNLÜK KURAMADI
Geçen hafta çok baskılı oynadığı Başakşehir karşılaşmasında kalesine gelen belki de tek topla sezonun ilk mağlubiyetini alan Beşiktaş, bu maçta da bu enteresan istatistiğini bozmadı. Kalesine gelen iki isabetli şut da gol oldu. Gerçi kendisi de sezonun belki de en az şut çektiği maçlarından birini oynayıp sayılı şutun ikisinden gol çıkarmayı başardı. Valerien İsmael’in cezası nedeniyle kenarda olmadığı maçın hiçbir bölümünde rakibine net üstünlük sağlayamayan siyah beyazlılar, 39. dakikada Weghorst’un golüyle maçta ikinci kez öne geçse de 86. dakikada Ali Yaşar’ın inanılmaz frikiğinden gelen gole engel olamayınca beraberliğe razı oldu.
ÜÇ MAÇTIR KAYBETMiYOR
1. Lig’den Süper Lige çıkarken takım hüviyetini koruyan ve kendi yağında kavrulmayı tercih eden İstanbulspor, sezon sonuna kadar çizgisini ne kadar koruyacak bilinmez ama bu sonuçla ilk üç haftada aldığı üç yenilgi sonrası son üç maçında kaybetmedi ve bu maçlardan 5 puan çıkarmayı başardı.
iSTANBUL MAHALLi LiGi GiBi
Transferin son günü kelimenin tam anlamıyla gövde gösterisi yapan Galatasaray, hazır olmayan yeni yıldızlarının tribünden izlediği maçın ilk yarısında bu sezonun en derli toplu futbollarından birini ortaya koysa da, son derece istek ve arzulu göründüğü ilk 45’te tüm istatistiklerde üstün bir oyun ortaya koymuş ve rakip ceza sahasında tam 25 kez topla buluşmuş olsa da, Gomis’in kendi mücadelesiyle yoktan yarattığı ve Yunus’un asistinde ağlarla buluşturduğu top olmasa soyunma odasına mağlup gidebilirdi.
GOMiS YiNE iMZASINI ATTI
Attığında tecrübeli oyuncu, kaçırdığında yaşlı yıldız demeyi tercih ettiğimiz Fransız, bu sayısıyla daha 16. dakikada Bahoken’in kafa golüyle mağlup duruma düşen takımını beraberliğe taşıdı ve geldiğinden beri atılan 11 golün 8’ine imzasını bırakmış oldu.
İlk yarıdaki futbol ve skor, maçın tamamına yayılsaydı, izleyenler yine de oldukça heyecanlı ve hareketli bir maç izlemiş olurlardı ve Galatasaray’ın set oyunları oturmaya başladı yorumları yapılabilirdi ama bu maçın sonunda bazı isimler ilk 11’deki yerlerini belki de kalıcı şekilde kaybederlerdi.
YA O GOLLER OLMASAYDI
Aynı futbol, skor olduğunda başka, skora dönüşmediğinde bambaşka parametreler üzerinden yorumlandığı için, Kerem’in ikinci yarının hemen başında Oliveira’nın sol çapraza pasında takımını öne geçiren ilk, dakika 69’da ceza yayının gerisinden sağ üst köşeye gönderdiği jeneriklik ikinci gol olmasaydı, bu maçın sonunda en eleştirilen isimlerden biri olurdu. Ancak bu iki gol sadece tribünleri dolduran taraftarların değil, Harry Potter’ın da yüzünü güldürdü.
Geçen sezondan çok farklı noktada başladığı bu sezonda, yüzü alışılmadık şekilde asık Kerem’in yüzü, başta Gomis, tüm takım arkadaşlarının coşkulu sevinçleriyle biraz olsun güldü.
OKAN BURUK’UN iŞi ZORLAŞTI
Karagümrük karşısında özellikle ilk yarıda gösterilen performansın bir defaya mahsus olmadığını, Beşiktaş’ın lige bambaşka bir seviyeden katılacağını, topa sahip olmayı sadece istatistik olarak şık göründüğü için enlemesine paslarla değil, bir oyun planı olduğu için diklemesine bir baskıyla kullanacağını, bu takımda sakatların eksik sayılmadığını, yeni transferlerin uyum sorunu yaşamadığını ve taraftarın bu sezon takımdan bile coşkulu olduğunu gösteren bir maçtı. Henüz ligde galibiyeti bulunmayan ve haftaiçi Malmö’ye elenerek Avrupa’ya veda eden yorgun Sivasspor’un bu maçta çok varlık gösteremeyeceğini bekliyorduk, hatta bu normal de karşılanabilirdi ama ev sahibinin ilk yarıdaki temposuna, baskısına ve fizik gücüne ligde kafa tutabilecek fazlaca bir takım da yoktu doğrusu.
MULEKA AYNEN DEVAM
Maçın öne çıkan isimleri arasında başta lige çok iyi bir giriş yapan ve takımının her maçında skora katkı veren Weghorst var. Geçen sezonun ikinci yarısında geldiği Kasımpaşa’da 14 maçta 12 gol, 4 asistle oynayan ve bu sezon Beşiktaş’ta skor temposuna aynen devam eden Muleka var.
iLK YARILAR MÜTHiŞ ZEVKLi
Geçen haftaki harika performansına bu maçta da devam eden N’Koudou ve hemen takıma uyum sağlayan yeni transfer Dele Alli bile var. Hepsi alt alta eklendiğinde Beşiktaş’ın maçlarında, özellikle ilk yarılarda izleyenlere müthiş bir seyir zevki sunan futbol var. Madalyonun daha az parlak tarafında, takımın fizik kondisyonunu ve aynı oyunu maçın bütününe yaymaya henüz yetmediği gerçeği var. Bu da oyunun ikinci yarıda ciddi tempo düşmesine yol açıyor. Tabii ilk yarıda 3 farklı skoru bulunca bunun da fazlaca bir önemi kalmıyor. İsmael’in geçen sezon takıma oturtmaya çalıştığı üçlü defans konusunda ısrar etmeyerek, defans sıkıntısını çözmüş olması, temponun düştüğü anlarda rakibin kaleye daha fazla geldiği gerçeğini değiştirmiyor.
Sezonun zorlu dönemeçlerinden birini geride bırakan Trabzonspor, seçme şansı olsa Galatasaray derbisini bu dönemde oynamayı tercih etmezdi kuşkusuz. Geride kalan son üç maçından hiç beklemediği sonuçlarla ayrılan bordo mavililer, biraz şanssızlık, biraz sakatlıklar, biraz performans eksikliği yüzünden bu durumda olsa da sonuçta hem Şampiyonlar Ligi’nden elendi hem de ligde Antalyaspor’a farklı yenilerek moral kaybetti. Kaybettiği sadece moral de değildi; Uğurcan, Bakasetas, Visca ve Hamsik gibi dört kilit oyuncusundan yoksun ve forvet hattında tek başına kala kala yorgun Cornelius’la geçen sene ezbere saydığımız ilk 11’inden oldukça farklı çıktı maça.
YORGUN VE MORALSiZ
Galatasaray, yorgun ve moralsiz rakibi karşısında, Mertens takviyeli ilk 11’iyle ve kazanma düşüncesiyle sahadaydı. Geçen sezon olduğu gibi bu sezon da kazanmak zorunda olduğu maçlarda zorlansa da, aldığı iki galibiyette oyunundan ziyade şans ve Gomis faktörüyle puanlara uzansa da, set oyununu daha tam oturtamamış ve geçen sezondaki gibi, kendinden zayıf rakiplere karşı oyun üstünlüğünü kuramasa da, sahip olmadığı tek şey zaman ve geçen sezondan sonra kimse ona bu toleransı göstermeyecek.
Kaybetmeye iki tarafın da tahammülü olmayan maç işte bu ortamda ve beklenmeyen yüksek tempoda başladı. Özellikle ilk yarıda karşılıklı ataklarla geçen, maçın tamamında da golü aramaktan vazgeçmeyen iki takım arasında daha net pozisyonları kaçıran taraf Galatasaray’dı ve özellikle dakika 31’de kaçırması atmasından daha zor olan bir pozisyonda Mertens, Yunus Akgün’ün ‘al da at’ tadındaki pasını kaleciye hizalayınca öne geçme şansını kullanamamış oldu.
İki takımın da savunma zaaflarının diğer takım tarafından kullanılamadığı maçta, galibiyeti kaçıran taraf G.Saray oldu. Birer puan iki takımı da sevindirmese de rahatlattı.