Bir bisikletli olarak İstanbul’un nispeten şanslı semtlerinden birinde oturuyorum. Park yeri sıkıntımız yok. Sadece bisiklet yollarını kullanarak alışverişe, sinemaya gidebilirim. Tabii semtten ayrılmadığım sürece.
Bisiklet bizde çoğunluk tarafından hala çocuk işi görüldüğünden bisikletlilere trafikte pek saygı gösterilmez. Bisiklet üzerinde bir yetişkin varsa ya bakkalın çırağıdır, ya şaşkın bir turisttir ya da spor yapıyordur. Veya o gördüğünüz spor salonundaki bir kondüsyon bisikletidir. Taksi ya da otobüse binmek yerine bisikleti tercih ettiği akla gelmez, ulaşım aracı olarak görülmez. Nitekim Enerji Bakanlığı’nın geçen yıl yaptığı ulusal ankette katılımcıların yüzde 33.3’ü çocuk oyuncağı olarak gördüğünü söylemiş.
Hiyerarşik bir sıralamada bisikletli, motorlu araç ve yayalardan sonra en son sırada. Ne araç sürücüleri hoşlanır ne de yayalar. Bisiklet dostu kabul edilen İstanbul Prens Adaları’nda bu gruba bir de faytoncular eklenir.
KALDIRIMDAN GİTSENE GÜZEL KARDEŞİM
Otomobildeki adam için ayak bağıdır. Basmış gaza giderken manzarasına bir bisikletli girsin istemez. Mazallah frene basmak filan gerekir. Bu yüzden korna çalmak ve taciz etmek suretiyle sivrisinek gibi kovalarlar. Camdan sarkıp bağırdıkları da olur; “Kaldırımdan gitsene kardeşim” diye. Oysa kaldırım bisitletli için değildir. Bisikletler motorlu araçlarla aynı haklara sahiptir ve aynı kurallara uyması beklenir. Yolun en sağından gitmeleri gerekir.
Sizi bir taşıt sürücüsü olarak hiç ciddiye almayan yayalar kaldırımdan önünüze atlayıverir. Sanki gelen bir otomobil olsa aynı şeyi yapacaklarmış gibi. Eh, araba çarpmasıyla bisiklet çarpması bir olmuyor tabii.
Bisiklet yolları düşünülmüş ‘kurtarılmış bölgeler’de bile sorun bitmez. Başına sonuna kocaman bisiklet tabelaları konmuş, ayrı renkle belirlenmiş, her yüz metrede bir yere bisiklet resmi çizilmiş olan, yani bas bas ‘ben bisiklet için yapıldım’ diye bağıran bu yollara, park edecek yer arayan otomobil sürücüleri bayılır. Geçen yıl Litvanya’nın başkenti Vilnius’ta Belediye Başkanı Arturas Zuokas, şoförüne ders vermek için bisiklet yoluna park etmiş olan bir Mercedes’in üzerinden tankla geçmişti de içimizin yağları erimişti.
İranlı Nida’yı hatırlıyor musunuz? İnternetten ve televizyonlardan yayınlanan videoda, ölümünü izlemiştik hani birkaç yıl önce. 2009’daki seçimlerden sonra karışan İran’da, sokaklara dökülüp demokrasi ve özgürlük arayan gençlerden biriydi. Gösteriler sırasında vuruldu, birkaç dakika içinde öldü. Ve o son bakışı herkesin zihnine kazındı.
Nida ve onun gibi yüzlerce gencin hikayesi, bir çizgi romana konu oldu: ‘Zahra’s Paradise - Zehra’nın Cenneti’. Bu aynı zamanda İran’ın en büyük mezarlığının ismi. Çizgi roman, 2009 Haziran’ındaki gösteriler sırasında kaybolan oğlunu arayan Zehra’nın öyküsünü anlatıyor. Marjane Satrapi’nin sinemaya da aktarılan çizgi romanı Persepolis’i bilir misiniz? ‘Zehra’nın Cenneti’, onun günümüzde geçen devamı gibi. Yazarı İranlı, çizeri Arap, editörüyse Yahudi. Üçü de ABD’de yaşıyor.
Yazarı Emir, gazeteci, insan hakları eylemcisi ve belgesel film yapımcısı. İran’da doğmuş, 1979’daki İslam Devrimi’nden sonra 12 yaşındayken ailesiyle ülkeden ayrılmış. Halil ise, Paris doğumlu bir Arap. Hep politik karikatürler çizmiş. 20 yaşından beri ABD’de çalışıyor. İkili tam da seçimler öncesinde tanışıp arkadaş oluyor, 2010 başında Zehra’nın Cenneti’ni internetten yayınlamaya başlıyorlar, binlerce kişi ziyaret ediyor. Geçen Eylül’de de kağıda baskısı yayınlandı. New York Times’ın en çok satanlar listesine girdi. Bu yılın sonuda doğru Türkçe’de de yayınlanacak. Yazar Emir, Yasemin Devrimi’ni gerçekleştiren Araplar’ın, 2009’da İranlı kardeşlerinin açtığı yoldan ilerlediğini düşünüyor.
İranlı bir yazar, Arap bir çizer ve Yahudi bir editör... Bu üç kişi nasıl bir araya geldi?
HALİL: Emir ve ben ‘Zehra’nın Cenneti’ni yaratmaya karar verdiğimiz günden yaklaşık bir yıl önce arkadaş olduk. Sonra da New York’taki yayıncımız için çalışan açık fikirli editör Mark Siegel’i bulduk, İran kültürünün hayranı çıktı. Hikayemizi basmayı hemen kabul etti. Çizgi romanı önce haftada üç gün internette yayınladık. Yaklaşık 10 ülkede hemen fark edildi. Gerçek zamanlı çiziyoruz ve 151 ülkedeki okuyucularımızdan anında ve cesaret verici tepkiler alıyoruz.
Fikir nasıl ortaya çıktı?
HALİL: 2009’da Emir’le ikimiz Ahmedinejad ile ilgili bir karikatür projesi üzerinde çalışmaya başladık. Sonra Haziran seçimleri fiyaskosu yaşandı. Atmosfer tamamen değişti ve biz de projeyi ‘Zehra’nın Cenneti’ne dönüştürdük. Emir, Youtube’daki bir videodan çok etkilenmişti. Seçimlerden sonraki hükümet karşıtı dev gösterilerden birinde kaybolan 19 yaşındaki oğlunu çaresizce arayan Tahranlı bir anne, Evin hapishanesi görevlilerinden biriyle kavga ediyordu. İşte o video, 15 dile çevrilen çizgi romanımızın filizlenmesine neden olan tohumdu.
1. Bu fotoğrafta ne oluyor?
a. Ehliyetsiz araç sürerken yakalanan koyun, polisin ceza kesmesini bekliyor
b. Kurban Bayramı için Erzurum'dan İstanbul'a kadar otomobille koyun getirmişler
c. Sürüden ayrılan koyunlar otostopla kaçmaya çalışıyor
d. İzmir'de sekiz tane koyun çalan hırsızlar, polise yakalanınca hayvanları otomobilin arkasında bırakıp kaçmış
2. Geçen hafta Türkiye'nin en yeteneklisi seçildi. 'Yetenek Sizsiniz' yarışmasını kim kazandı biliyor musunuz?
a. Aslan Max
İnsan yaş aldıkça daha az gaza geliyor. Öğrenciyken bir gün gotik, bir gün etnik, bir gün melankolik çıkardım insan içine. Belirleyici olan dengesiz hormonların yanı sıra o sabah dinlediğim ilk şarkıydı. Hiç Radiohead dinleyenle Bob Marley dinleyen bir
olur mu tabii?
Şimdi daha az geliyorum müziğin gazına. Her sabah karalara bürünüp gazetenin yolunu tutmamda, güne artık haber bülteni
dinleyerek başlamamın payı da olabilir.
Hatta kesin öyledir.
Bu yılın başında ABD’de yayınlanan bir kitap, aslında müziğin gazına gelmek gerektiğini söylüyor. Hatta seçtiğiniz
şarkılar sayesinde hayatınızı değiştirebileceğinizi iddia ediyor.
Bodrumlu Türkiye Gençlik Birliği (TGB) üyeleri Türk eskerinin başına çuval geçiren ABD’li askerleri affetmiyor. İlk eylemlerinden sonra haklarında 16 yıla kadar hapis istenen gençler, bu hafta da boş durmadı. İlçeye gelen ABD savaş gemisi USS Sullivans'tan çıkan Amerikalı askerlerin başına, yaklaşık 20 kişilik bir ekiple yine çuval geçirmeye çalıştılar. Grup önce Kumbahçe sahilinde toplandı. 23.00 sıralarında ceketlerinin içine sakladıkları çuvalları çıkardılar. Gözaltına alınmaya direnen grubu polis güçlükle kelepçeledi. ABD askerleri de gece yarısı olmadan gemiye döndü.
Putin’e sandıktan yüzde 107 oy çıktı
DEMOKRASİ
Rusya geçen haftayı devlet başkanlığı seçimleriyle kapattı. Daha sandıklar açılmadan hile iddiaları ortaya atıldı, üstelik de bizim seçimleri gölgede bırakacak cinsten. En çarpıcı haber Çeçenistan'dan geldi. Çeçenistan'daki 451 no'lu seçim merkezinde, Vladimir Putin 1482, rakibi Juganov ise 1 oy almıştı. Oysa merkezdeki kayıtlı seçmen sayısı 1389'du. Putin'in 1482 oy alması, katılımın yüzde 107 olduğunu gösteriyor. Yetkililer durumu, "Oylar yanlış sayıldı" diye açıkladı. Resmi tutanağa Putin'in oy sayısı 1389 olarak geçti. Juganov'un 1 oyu yok sayıldı. Seçmenlerin tamamının Putin'e oy verdiği beyan edildi.
MİNİ TEST
1. Müjdat Gezen, kendisi hakkında "Altı Oklar'ın sanatçısı ayı oynatıcı" diyen türkücü Nihat Doğan hakkında ne düşündüğü sorulunca ne dedi?
a. O kim
b. Ben bilmem büyüklerim bilir
Muhtemel ki, son bir haftadır 8 Mart vesilesiyle yazılan ‘Türkiye’de kadın olmak’ çerçeveli yazılardan sıkıldınız. Fakat hepi topu bir hafta süren bir durum, sıkın dişinizi, biraz daha tahammül etmeye çalışın. Yarından sonra mevsim normallerine döneriz.
Türkiye’de kadın olmak denince karşımıza sorundan başka bir şey çıkmıyor ancak bu yazı ‘memlekette iyi şeyler de oluyor’ kontenjanından yazıldı. Yine de iyi haberden önce kötü haberi verelim:
Geçen yılın verilerine göre Türkiye’de kadınların işgücüne katılım oranı yüzde 29, istihdam oranı yüzde 26. Bu rakamlarla, kadının ekonomiye katılımında 135 ülke arasında sondan dördüncüyüz. 2023 için hedef, işgücüne katılım oranında yüzde 35. Avrupa Birliği’nin 2020 hedefiyse yüzde 75.
İyi haberse, ülkede bu tabloyu yerle bir eden işletmeler de olduğu...
Nur Ger, TÜSİAD Kadın Erkek Eşitliği Çalışma Grubu Başkanı. Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfı TESEV’in, Kadın Adayları Destekleme ve Eğitme Derneği KA.DER’in ve Kadın Girişimciler Derneği KAGİDER’in kurucu üyeleri arasında. 2011’den beri de Haklı Kadın Platformu yönetiminde. Aynı zamanda Suteks isimli orta ölçekli tekstil şirketinin sahibi.
BM STANDARDINDA İŞ YERİ
Suteks, bu hafta Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın açtığı ‘Çalışma Hayatında Toplumsal Cinsiyet Eşitliğinin Geliştirilmesi’ yarışmasında, orta ölçekli işletme kategorisinde birincilik ödülü aldı. Geçtiğimiz günlerde de Birleşmiş Milletler Kadını Güçlendirme İlkeleri Sözleşmesi’ni imzalayan ilk Türk KOBİ’si olmuştu. Bu sözleşmenin altına imza atan yönetici, çalışanlarına, özellikle de kadın çalışanlarına pek çok önemli vaatte bulunuyor: Cinsiyet eşitliği için üst düzey kurumsal liderlik oluşturacağını, işyerinde tüm kadın ve erkeklere adil davranacağını, insan hakları ve eşit muameleyi destekleyeceğini, tüm kadın ve erkek çalışanların sağlık, güvenlik ve refahını garanti edeceğini, kadınları profesyonel gelişim ve eğitim konularında teşvik edeceğini, onları güçlendirecek yöntemleri hayata geçireceğini, cinsiyet eşitliğini sağlamak için yaptıklarını kamuoyuyla paylaşacağını taahhüt ediyor.
KADINLAR DAHA ÇOK KAZANIYOR
DOLANDIRICILIK
Obama Baydemir’den yardım istedi
Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir, geçen hafta ABD Başkanı Obama’dan bir e-posta aldı. Beyaz Saray antetli yazıda Obama, seçim için yardım istiyordu. Hatta banka hesabını da vermişti. Dolandırıcılığı hemen anlayan Baydemir’in cevabı şöyleydi: “Üzülerek ifade etmeliyim ki, kampanya için destek veremeyeceğiz. Zira ne şahsım ne de belediyemiz petrol ya da doğalgaz kaynağına sahip. Dilerseniz seçimden önce ya da sonra, sizi Diyarbakır’da bir ciğercide ağırlamaktan onur duyarım. Salaş olsa da üniversite öğrenciliğimden beri müşterisi olduğum bir yer. Hatta bazen veresiye ciğer yediğim de oldu. En ciğerden saygılarımla.”
ESPRİDanıştay böceklerin kökünü kazıdı
Danıştay Başkanı Hüseyin Karakullukçu kurumun eski binasında yaşanan dinlenme skandalıyla ilgili espri yaptı: “Yeni binamızda böcek olmayacak dedim. ?imdi Tarım Bakanlığı’na da yakınız, bol bol ilaç var. Ylaç sıkıntısı da yok.” Haftanın esprisi olmadığı kesin ama Danıştay Başkanı’nın mizah yapması hoş tabii.
SİLAHLI KUVVETLERSarışın-esmer fark eder
Kışlalarda askerlerin eğitim sırasında aynı tempoyu tutturmak için söylediği türkü ve marşlara ayrımcılık yasağı geldi. Askerlerin özellikle koşu sırasında söylediği ‘Sarışın-esmer fark etmez piyadeler affetmez’ ve sözlerinde ‘Komşu kızını zapt eyle’, ‘Nereden gelirsen baldız, sen git de ablan gelsin’ gibi mısraların yer aldığı ‘Yaylalar’ türküsünde kadını aşağılayıcı ve kadına şiddeti gösteren ifadeler yer almasından dolayı kaldırıldı.
“Somut olmayan kültürel mirasın belirli unsurlarının icra edilmesi ve yeniden yaratılması için gerekli olan bilgi ve becerileri yüksek derecede haiz olan kişiler”... Yaşayan İnsan Hazinesi’ni UNESCO böyle tanımlıyor. Dünya üzerinde bu tanımın hakkını Nasra Şimmes kadar veren kişi sayısı çok da fazla değildir herhalde. O, 88 yaşında bir hazine...
Önümüzdeki salı, Tarabya’daki Galeri Koleksiyon’da Nasra Hanım’ın eserleri ilk kez sergilenecek. Bir ay boyunca görmek mümkün. Üstelik sergi sayesinde, hayranlık duyduğum bu kadınla tanışma fırsatı da buldum. Nasra Hanım Türkçe bilmiyor, okuma-yazması da yok. “Benim dönemimde Süryani okullarımız kapatıldı ve babam da Türk okullarına göndermedi. Mardin’de Türkçe hakim bir dil de değildi, o yüzden çok iyi öğrenemedim” diyor. .
600 YILLIK MARDİNLİ
Nasra Şimmes 1924’te, 600 yıl boyunca Mardin’e kök salmış Süryani bir ailenin kızı olarak doğdu. Büyük avlulu geleneksel bir evde büyüdü. Hâlâ da Mezopotamya Ovası’na bakan bu taş evde yaşıyor. Annesi Farha Hanım, Mardin’deki Amerikan Koleji’nde öğretmendi. Babası İshak Şimmes Hindi ise her türlü el sanatıyla uğraşırdı. Sipariş üzerine ahşap ve taş masalar, aynalar, özel ev eşyaları yapardı. “Hayat koşulları çok daha zordu ama buna rağmen hep birlikte mutlu bir şekilde yaşardık. Cumhuriyetin kuruluş yıllarında üç boyutlu bir resim yapıyor babam; soldan bakıldığında İsmet İnönü, sağdan bakıldığında Fevzi Çakmak, tam ortadan bakıldığındaysa Atatürk görünüyordu. Babam bunu Atatürk’e hediye olarak gönderiyor, Atatürk çok beğeniyor ve bu sanatçıyla tanışmak için Ankara’ya davet ediyor. Fakat o dönem cesaret edip gidemiyor babam. Bunun üzerine Atatürk babama bir teşekkür madalyası gönderiyor. Ben de onun mirasını devralarak nefesim yettiği kadar yaşatmaya çalışıyorum” diye hatırlıyor Nasra Hanım.
BAZEN BOYAMAK AYLAR SÜRÜYOR
Yeteneğini ve sanatını babasından devralmış ama nasıl yapıldığını kendi kendine, bakarak öğrenmiş. Sonra da babadan kalan basma kalıp ve fırçalarla patiska boyamaya başlamış. Evlendikten sonra dokumacılık ve gazıl (kıldan yapılan ip) gibi Mardin’de şu an kaybolmuş olan işlerde çalışmış. Uzun yıllar evinde terzilik yapmış. Kiliselerden gelen talep üzerine basmacılığa geri dönmüş.
Bugün eserlerinin tümünü hayal gücünden ürettiği kalıplarla ve el çizimiyle yapıyor. İncil’den tasvirlerle süslü rengarenk soyut desenler, kilise perdesi, masa örtüsü, duvar süsü olarak bir Süryani geleneğini yaşatıyor. Meryem Ana, İsa, Son Yemek, azizler, melekler, Mardin’in güvercinleri ve Şahmeran en sık kullandığı motifler. Büyük boydaki boyamalar için bazen aylarca kendini unutarak çalışıyor.
SADECE TORUNLARI BİLİYOR