Kimileri kırmızı Ferrari hayali kurar ben ise engellilere tekerlekli sandalye
İKİ hafta önce Macaristan’da yapılan Dünya Vücut Geliştirme Şampiyonası’nda engelliler klasmanında sahneye çıktığında herkesi büyüledi Tolga Murat Balıkçı.... Balıkçı; 2009’da Estonya’da Dünya Şampiyonluğu, Mayıs 2010’da Litvanya’da Avrupa Şampiyonluğu, Ekim 2010’da Slovakya’da Mr. Universe Kainat Şampiyonluğu ve Şampiyonlar Şampiyonluğu, Aralık 2010’da Dünya Şampiyonluğu unvanlarına, geçen 14-17 Aralık’ta Macaristan’da Gençler ve Ustalar Tekerlekli Sandalye Vücut Geliştirme Şampiyonası’nda aldığı Dünya Şampiyonluğu’nu da ekledi. Tolga Murat Balıkçı, İFBB Uluslararası Vücut Geliştirme Federasyonu’nca, “Dünyanın en iyi tekerlekli sandalye vücut geliştirme” sporcusu olarak tüm dünyaya lanse edildi.
Foça’dayız. Önce, adının baş harflerinden oluşan TOMUBA Spor Salonu’nda nasıl günde altı saat antrenman yaptığını konuşuyoruz. Diğer vücut geliştirmecilere göre işinin çok zor olduğunu anlatıyor. 17 yaşında bir trafik kazasında kaybettiği bacağına rağmen 14 yıl çalışarak nasıl şampiyonluğa ulaştığını da... Sohbet ilerledikçe şampiyonluğa giden başarı öyküsünden çok, içinde herkese bir ders çıkabilecek bir hayatla karşılaşıyoruz. 2011’de AK Parti’den İzmir 2. Bölge 9. sıra milletvekili adayı olan ancak kazanamayan Balıkçı, asıl hedefinin Meclis’e girip engelliler için çalışmak olduğunu vurguluyor.
Bir bayram sabahıydı
Hikayeniz bir trafik kazasıyla başladı. O kaza nasıl oldu?
- 1998’de, Ramazan Bayramı’nda geçirdim trafik kazasını. Lise 3’ün birinci dönemi bitmişti. 17 yaşındaydım. Arabayı arkadaşım kullanıyordu. Elektrik direğine çarptı. Bacağım vücudumdan ayrıldı, koptu.
O anı hatırlıyor musunuz?
İnsan 70’inden sonra aşık olur mu?
İnsan hiç 70’inden sonra ölümsüz aşkı bulur mu?
Bulur da... Olur da...
Dün öyle bir aşk hikayesi çıktı ki karşımıza...
Aslında kayıtlara bakıldığında sıradan bir kaza haberiydi.
Ardında az rastlanır bir aşk hikayesi gizliydi...
Akşam ayazı Muğla’ya çökmüş...
Aile ve Sosyal Politikalar İl Müdürlüğü’ne bağlı yurdun önünde bir yandan titriyor, bir yandan da az sonra babasına teslim edilecek M.Y.’yi bekliyoruz...
Haberin peşinde tüm gün birlikte koşturduğumuz Turan Gültekin’le yurdun kapısının önünde biraz da sabırsızız...
M.Y’nin babası Hüseyin Y., dedesi İsmail ve diğer kızların babaları içeride işlemleri yürütüyor...
Hava kararmak, ayaz dondurmak üzereyken kapı açılıyor, M.Y. görünüyor...
Elinde gıcır gıcır, kırmızı bir bavul...
Yüzü gülüyor, yurttaki sorumlularla vedalaşıyor...
Yüzme... En zor sporlardan biridir... En az iki saat süren antrenmanda, iki duvar arasında, suyun kuvvetine karşı mücadele eder, gidip gelirsiniz... Sıkıcı ve yorucudur. Yüksek performansa dayalı, acı çektiren bir spordur. Uzun yıllar sürdürmek her babayiğidin harcı değildir. Soğuk kış günlerinde, sabahın erken saatlerinde yataktan çıkıp suya atlamak, durmadan yüksek tempoyla antrenman yapmak... Yaz sıcağında, güneşin altında tempo tutturmak dayanılmaz gelir.
Nereden mi biliyorum
Hele bizim gibi ülkelerde, okul koşturmasıyla birlikte yürütmek imkansız gibidir. Ya yarış anı? Anlamanız için bir kez yakından müsabaka izlemeniz yeterlidir. Ne izleyen için, ne yüzen için, ne antrenör için katlanılır stres değildir. Bir de üstüne üstlük cebinizi yakar. Nereden mi bu kadar yakın biliyorum? Kızım, 12 yıldır o iki duvar arasında gidip geliyor da ondan. Yüzücülerin, ailelerin ne zor şartlarda bu sporu sürdürmeye çalıştığını birebir yaşıyorum. Kaç kez o havuzun kapısından “Bitti” artık diye döndüğümüzü, herkes tatildeyken yaz sıcağında antrenman işkencesini, okuldan “Bırakın” baskılarını... Bundan ötürü de de hiç sayısı artmaz yüzücülerin. 18 üstü hala yüzen tek tük kişi kalır. Onun başarısını duyduğumda tam da bu yüzden şaşkınlığımı gizleyemedim.
30 yıl sonra rekorlarla
Yasemin Savtekin Çevirgener, 30 yıl önce “Havuzların Külkedisi-Sindrella” diye yazdırdı adını kulvarlara. Kırdığı rekorlar yıllarca yenilenemedi, bayanlarda Türkiye’nin ilk Balkan Şampiyonu’ydu. Ancak o da sonra bu tempoyu bırakmak zorunda kaldı. Üniversite, evlilik, çocuklar... Yine de ondaki yüzme aşkı hiç bitmedi. Bir dönem kızı Beril’i destekledi. Şimdi ise yıllar sonra havuza döndü. Hem de fırtına gibi. 30 yıl sonra yeniden rekorlar kırarak. “Havuzun Külkedisi” Yasemin Savtekin Çevirgener’i bir akşam vakti antrenmanını izledikten sonra, havuzun kıyısında dinlerken, “bu azmine hayran kalmamak mümkün değil” diye düşündüm...
Hemen atlamayın! Bu sözüm önce Karşıyaka taraftarına…
“Neden” derseniz...
Hava muhteşemdi... Tam da futbola müsait. Ne soğuk, ne sıcak... Yaprak kıpırdamıyordu. İki takım da sıkı mücadele etti.
Bir tek şey eksikti.
Futbolu futbol yapan, gol yoktu.
Dizlerimizi dövdük, “Hadi” dedik. Ama gelmedi işte! Olmadı işte!
Kimi zaman şans güldü, kimi zaman şanssızlık oldu... Gel gör ki meşin yuvarlak ağlarla bir türlü buluşamadı.
Amerika, 2001’de günlerce süren bir heyecan yaratmıştı...
Bu heyecan tam Amerikanvari bir sunumla dünyaya yayıldı...
Yüzyılın icadı ha açıklandı ha açıklanıyor derken....
Sonunda scooter’ı andıran ve Türkçesi ‘Zencefil’ anlamınıa gelen “Ginger”, mucidi Dean Kamen tarafından dünyaya tanıtıldı...
“Segway” adı da verilen bu buluş, kendi kendini dengeleyen ilk taşıttı...
Freni, gazı, direksiyonu olmayan araç, içindeki yazılım ve donanım sayesinde kullanıcısının dengesindeki en ufak değişikliklere göre hareket ediyordu...
En fazla 20 kilometre hız yapabilen bu araç büyük şehirlerde trafiği ve kirliliği azaltacak, çabukluğu sağlayacak umuduyla duyuruldu...
TARİH, 10 Kasım 2012... Yer, Cumhuriyet Meydanı... İzmir, hafızalardan zor silinecek bir portrenin tam kalbi oldu. 2 bin 400 gönüllü, meydanda, Atatürk portresi oluşturdu. Proje, Konak Belediye Başkanı Hakan Tartan’ın destekleriyle hayat buldu. Fikir babası ise Bursa’da yaşan bir fotoğraf sanatçısıydı. Cumhur Aygün, o tarihi anı ve perde arkasını anlattı. Aygün bugüne kadar Holdun Dormen, Süheyl ve Behzat Uygur, Atilla Atasoy, Metin Uca gibi gönüllü erkek ünlülerin sıradışı fotoğraf çekimleriyle vurgulanan, Şişli Belediyesi önderliğinde gerçekleşen “Kadınlara Yapılan Şiddete Erkekçe Hayır” kampanyası gibi çalışmalarıyla da biliniyor. Projeyle ilgili bir gelişme daha var! 12 saatlik fotoğraf çekimi sonucu 11 bin kareden, stopmotion tekniğiyle bir de video hazırlandı. Videonun fon müziği Fazıl Say’ın projeye hediye ettiği “Sevenlere Dair” eseri...
Bugüne kadar neler yaptınız? Biraz kendinizi anlatır mısınız?
- Uludağ Üniversitesi Grafik Tasarım Bölümü mezunuyum. Sonrasında da Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nde grafik ve fotoğraf yüksek lisans eğitimi aldım. 1990’da henüz okurken başlayan çalışma hayatım farklı reklam ajanslarında grafikerlik, fotoğrafçılık ve danışmanlık şeklinde gelişti. 1995’ten bu yana kendi stüdyomda profesyonel tanıtım fotoğrafçılığı yapıyorum. Son dönemde ise tasarladığım saat ve aydınlatma ürünlerinden look design markası üretmeye başladım. Bursa’da yaşıyorum. Bursa’nın sanayi kenti olmasından dolayı çok farklı sektörlere hizmet veriyorum, otomotivden tekstile, gıdadan turizme kadar... Yaşamsal kaygılarımı çözdüğüm mesleğimden uzaklaşmadan, sosyal sorumluk projelerine destek olacak ve yeni gündem oluşturacak işlerin peşinde olmaya da devam etmek istiyorum.
İzmir’de gerçekleştirilen Atatürk portresi projesi nasıl ortaya çıktı? İlk ne zaman düşündünüz?