Paylaş
Akşam ayazı Muğla’ya çökmüş...
Aile ve Sosyal Politikalar İl Müdürlüğü’ne bağlı yurdun önünde bir yandan titriyor, bir yandan da az sonra babasına teslim edilecek M.Y.’yi bekliyoruz...
Haberin peşinde tüm gün birlikte koşturduğumuz Turan Gültekin’le yurdun kapısının önünde biraz da sabırsızız...
M.Y’nin babası Hüseyin Y., dedesi İsmail ve diğer kızların babaları içeride işlemleri yürütüyor...
Hava kararmak, ayaz dondurmak üzereyken kapı açılıyor, M.Y. görünüyor...
Elinde gıcır gıcır, kırmızı bir bavul...
Yüzü gülüyor, yurttaki sorumlularla vedalaşıyor...
Yanımıza gelmesini, babası ve dedesiyle mutlu kavuşmalarını fotoğraflamayı bekliyoruz...
M.Y. elinde bavulu, merdivenlerden inerken sanki hala ait olmadığı bir dünyada gibi...
Hayranlıkla ve özenerek izlediği yıldızlardan birinin rolünde sanki...
Bavulu çekişi, sol kolundaki çantasını taşırkenki edası...
Yurdu geride bırakıp, önden önden hızlı adımlarla bavulunu çekerek yürüyor...
KAÇIŞIN EN BÜYÜK ÖZNESİ
Pek de kimseyi umursuyor görünmüyor...
Sanki bir tek o kırmızı bavul var ona ait...
O kırmızı bavul ki, M.Y. ve diğer kızların da kaçış hikayesinin öznesi olmuş...
Yatağan’da yaşayan H.M. (14), M.Y. (17), M.Ç. (16), A.Y. (17), 1 Aralık’ta evlerinden kaçtılar...
İlk iş birer bavul aldılar...
Belki de hayatları boyunca bir bavulu dolduracak kadar bile giysileri, eşyaları olmadı...
Ama hayalleri vardı...
Onlar da önce yüreklerindeki bavulları toplayıp, kafalarındaki biletleri kesip, baba ocağından çıkıp gittiler...
M.Y., geçirdiği iş kazası sonrası yevmiye karşılığı çeşitli işlerde çalışarak evin geçimini ancak sağlayan babası Hüseyin’in kredi kartını aldı...
Yurda kızları teslim almaya gitmeden önce, tek göz oda evlerinde konuştuğumuz baba Hüseyin Y., “372 lira limitim vardı. 300’ünü çekmişler. Dört bavul, biraz da giysi almışlar. Geri kalanıyla da otobüse binmişler” diye anlatıyordu olup biteni...
O tek göz oda ev ki, kızların aileleriyle doluştuğumuz ve Turan’ın bizi bir kareye almakta zorlanacak kadar küçük...
Küçücük bir pencereden hayata bakacak kadar yalnız...
İşte o bavula belki de ondan böyle sıkı sıkı tutunmuştu, babasına teslim edilirken M.Y...
O kırmızı bavul, onların film karelerinde buluştukları, yaşamak istedikleri hayatı yüklenmişti...
M.Y.’nin bir eliyle çekiştirdiği valiz, içine hayallerini doldurduğu hayatlarıydı aslında...
DEVLET DESTEK VERMELİ
Dokuz gün boyunca hem aileleri, hem emniyeti, hem de gazetecileri peşlerinden koşturan dört genç kızın öyküsü, basit bir kaçış macerasını anlatmıyor...
Hazin bir Türkiye gerçeğinin, kalabalığın, günlük telaşın arasında kaybolup gitmiş hayatları gözümüze sokuyor...
Bir yanda geçim telaşına
düşmüş, kızlarının çocuklarının her dediğini yapmaya çalışan çaresiz aileler...
Bir yanda tek göz odalı evlerde, küçücük bir televizyon ve cep telefonlarıyla başka bir dünyaya taşınan çocuklar...
Onlarsa; hayatın, yaşadıklarını, “Beğenmedim” der gibi televizyon kumandasıyla değiştirecek kadar kolay olmadığını fark edemeyecek kadar küçükler aslında...
O bavulların çoğu zaman taşıyamayacak kadar ağır gelebileceğini de hissedemiyor onlar...
Öyleyse önce yurda alıp yerleştiren, ardından da kızları ailelerine teslim eden devlet, bundan sonrasında da bu çocukların yanında olmalı...
Yarım okulları tamamlatmak için destek vermeli...
Belirli zamanlarda uzmanlar, her an yine evden kaçma ihtimali olan bu kızlarla görüşmeyi sürdürmeli...
Çalışmak isteyen, güvenilir bir işe yerleştirilmeli...
Yeteneği olan bir kursa yönlendirilmeli...
Kısacası, o bavulu bundan sonra devlet doldurmalı!..
Bu bavuldaki hayallere devlet destek olmalı!..
(Bu arada, dün kızların babalarıyla bir kez daha görüştük. Üçü artık ailelerinin yanında. Yurtta kalmak isteyen ve psikologların ikna etmeye çalıştığı H.M.’nin de tek bir şartla kabul ettiğini öğrendik. Annesini bir süre önce kaybeden 14 yaşındaki H.M., teyzesine verilmeyi istemiş.)
Paylaş