İZMİR’den Manisa Cumhuriyet Başsavcılığı’na atanan Durdu Kavak, hem bir önceki görev yeri Diyarbakır hem de İzmir’de ilginç açıklamaları ve ses getiren operasyonlarıyla adından söz ettirdi. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı döneminde, 1980-1988 arasında Diyarbakır Cezaevi’nde yaşanan işkence iddialarıyla ilgili soruşturma başlattı. Faili meçhul cinayetler, KCK ve Habur gibi soruşturmalara imza attı.
Kavak, İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne yönelik operasyonda da çarpıcı açıklamalarda bulundu. 397 yılla çete lideri olarak yargılanan Başkan Aziz Kocaoğlu ile ilgili olarak, “Dürüst bürokrat korkmasın. İşini yapsın. Gayrimeşru işlere bulaşanlar, şahsi menfaat peşinde koşanlar korksun. Bazıları, başarısızlığının gerekçesi olarak davamızı gösteriyor. ‘Ne yapalım her işimize soruşturma açılıyor. Çalışamıyoruz’ diyorlar. Bu doğru değil. Yargı görevini yapıyor” dedi.
Yıldırım’dan tepki aldı
Durdu Kavak’ın başlattığı ikinci operasyon CHP’liler kadar bakanlardan da tepki çekti. Paris’e İzmir’in EXPO 2020 adaylığı sunumu için gidildiği gün yapılan operasyonla ilgili Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım, saati ve şekli yüzünden ‘rencide edici uygulama’ değerlendirmesinde bulundu. O dönem Kültür ve Turizm Bakanı olan Ertuğrul Günay da operasyonun zamanlamasını yanlış bulduğunu açıkladı.
Kavak, basına özellikle Büyükşehir operasyonuyla ilgili yaptığı yorum içeren röportajlarıyla da tepki çekti. Kavak hakkında HSYK’ya şikayette bulunuldu. HSYK, soruşturmanın gizliliğini ihlal ettiği gerekçesiyle Durdu Kavak hakkında inceleme başlattı.
HSYK kısıtlama getirdi
HSYK ayrıca Kavak gibi birçok başsavcının yaptığı röportajlara kısıtlama getirdi. Durdu Kavak, “HSYK’dan izin almadan röportaj yapamıyoruz. İzin çıkması durumunda beyanat verebiliyoruz” dedi. Kavak o günlerden sonra sessizliğini korudu. HSYK tarafından Manisa’ya atanan Durdu Kavak, bugüne kadar İzmir’de yürütülen en önemli soruşturmalardan olan kamuoyundaki adıyla askeri casusluk davasını da başlatan isim oldu. Terör örgütüyle bağlantılı sınav çetesine yönelik soruşturma da yürüttüğü önemli soruşturmalar arasında yer aldı.
Tenha bir kış akşamı da olsa, kalabalık bir yaz gecesi de olsa pek fark etmiyor. Bodrum Belediye Başkanı DP’li Mehmet Kocadon, kalabalığın içinde yerli halktan biri gibi kayboluyor. Bir masaya oturup sohbete dalıveriyor. Sokaklarda gezerken, esnaf arasında turlarken belediye başkanı değil de onlardan biri gibi... Zaten o da tam bir Bodrumlu. Bodrum geleneklerini yaşantısına aynen yansıtıyor.
Bundan bir yıl önce, 28 Mayıs’ta başına gelen yolsuzluk operasyonu sonrası yaşanan görüntüler de onun Bodrum’daki bu hallerinin geri dönüşü gibiydi. Rüşvet, usulsüzlük ve yolsuzluk iddialarıyla tutuklandığında, hakkında 6-80 yıl arasında hapis cezası isteniyordu. Tahliye olduğu 8 Eylül’e kadar binlerce mektup aldı, sevgi seli tutuklu bulunduğu Muğla Cezaevi’ne doldu taştı. Tahliye edildiğinde Muğla’dan Bodrum’a 1 saatlik yolu konvoyla 3.5 saatte gelebildi. Görevine geri döndüğü 30 Ekim’de ise belediye binasına kadar 100 metrelik yolu 35 dakikada yürüyebildi. Kah ağladı, kah Bodrum’da artık slogan olan “Ver coşkuyu” sözleriyle kalabalığı coşturdu.
Aradan bir yıl geçti. Kocadon’la Bodrum’da hem cezaevi günlerini hem de göreve yeniden başladığı dönemi konuştuk. Belediyenin kapısında karşılaştığımız bir görevli ise sohbetin en ilginç görüntüsüydü. “Açıver” dedi Mehmet Kocadon... Belediye görevlisi, başkanın adıyla kalbinin tam üzerine yaptırdığı dövmeyi gösterdi. Gözlerimize inanamadık! “Başkanı kalbime kazıttım” sözleri her şeyin özeti gibiydi.
Makamın bir önemi yok
- Geçen zaman içinde sizi en çok etkileyen ne oldu?
- Bodrum’da bu kadar sevildiğimi bilmiyordum. İnsanın yaşarken bu kadar sevildiğini görmesi çok güzel. İşte bu tarafı beni mutlu ediyor. Ben halkın içinde olan, onlar için çalışan bir insanım. 14 yıla yakındır halka hizmet ediyorum. Yaşarken ne kadar sevildiğimi gördüm. Bu çok önemli bir şey. Bu sevgiyi gördükten sonra benim için makamın bir önemi kalmadı.
- Artık makamın bir önemi yok mu sizin için? Ama önümüzde yerel seçimler var. Herkes sizin adaylığınızı merak ediyor...
12 senedir yelkenle de iç içe olan Canbay, “Güvertede Atölye” projesinde, Türkiye’de bir ilki gerçekleştirecek. Yazar Mario Levi’den ressam ve heykeltıraş Doç. Ender Güzey’e kadar alanlarında uzman ustalar, birer haftalık kültür, sanat ve hobi içeren turlarda atölye çalışmaları düzenleyecek. Eğitim çalışmaları kayıt altına alınacak, televizyonda belgesel olarak yayınlanacak.
Füsun Bay Canbay projeyi şu sözlerle anlatıyor: “Güvertede Atölye, Türkiye’de ilk kez gerçekleşecek olan deniz üstü gelişim ve sanat etkinliği olacak. Bu yaz başlayacak olan Güvertede Atölye seyirlerinde sanat yolcuları Ege’nin eşsiz koylarında ilgi duydukları sanat dallarına ve hobilerine zaman ayırıp, konusunda uzman ve usta sanatçılar eşliğinde atölyelere katılarak kendilerini geliştirmenin ve hatta yolculuk sonunda eserlerini sergilemenin hazzını yaşayacaklar.”
10 farklı atölye
Güvertede Atölye’nin amacının, ilgi duyulan ama bir türlü zaman ayrılamayan alanları Mavi Yolculuk’la bir araya getirerek farklı bir tatil anlayışına öncülük etmek olduğunun altını çizen Canbay, şöyle devam ediyor: “Tatil yaparken öğrenmek ve üretmek, üretirken tatil yapmak düşüncesiyle yola çıkılarak hazırlanan bir proje Güvertede Atölye... Kültür, sanat, hobi eğitimi içeren Mavi Tur gezilerinde; şiir, edebiyat, resim, müzik, tiyatro, oyunculuk, yazarlık, heykel ve diğer plastik sanatlar, yoga, şarap tadımı, aşçılık, pastacılık, diksiyon, reiki ve feng shui, yaşam koçluğu, fotoğrafçılık, sosyal medya, spor, sağlıklı yaşam, dalgıçlık gibi hobi ve sanat dallarında atölye çalışmaları ve eğitimler yer alacak. Bu yaz ilki gerçekleşecek olan Güvertede Atölye’de 10 farklı atölyeden oluşan 10 farklı Mavi Yolculuk bulunuyor. Her ay iki seyirden oluşacak ve haziran-ekim arasında gerçekleşecek.”
Belgesel olarak yayınlanacak
Turla ilgili detaylara gelince... Füsun Can Canbay anlatıyor: “Turumuz Bodrum Limanı’ndan başlayacak, Bodrum Limanı’nda sona erecek. Rotamız Gökova koyları olacak. Tura çıkış günü cumartesi. İlk turda eğitmenimiz Ender Güzey önderliğinde gün içinde 3-4 saat workshop yapılacak, diğer zamanlar ise serbest. Tur boyunca alınacak eğitimin tur sonunda sergi ve performansıyla birlikte bir kokteylle katılımcı sertifikaları verilecek. Türkiye’de bir ilk olacak bu gezi ve eğitim çalışmaları kayıt altına alınacak ve televizyonda belgesel olarak yayınlanacak. Workshop saatleri dışında denize girebilir, güneşlenebilir, kitap okuyabilir, teknede bulunan kanolarımızla koyları keşfe çıkabilirsiniz. Hazırlık anlamında özel hiçbir talebimiz yok. Tatile giderken ne alıyorsanız yanınıza onları alabilirsiniz. Her katılımcı için resim kağıdı, aquarelle boya, fırça seti bizim tarafımızdan sağlanacak. Kendinize ait malzemeleriniz varsa getirebilirsiniz. ‘Koruyucu güneş kremlerinizi ihmal etmeyin’ deriz. Haziranda çıkılacak ama siz yanınızda yine de sweatshirt ya da bir üstlük bulundurun. Teknemizin kabinleri klimalı, lcd tv’li. Ancak gece genelde yıldızların altında güvertede uyumak çok keyifli oluyor. Deniz üstü gece hafif serin olabilir önlem almakta fayda var. Teknemizde kaptan dahil 6 mürettebat bulunuyor. Aşçımız konusunda oldukça başarılı. Amacımız; tatil yaparken üretmek, üretirken tatil yapmanın keyfini yaşatmak ve bu seyir sonunda herkesin anı defterinde unutulmaz sayfa yaratmak.”
O aslında bir sanayici... Ama sanayici kimliğinden çok, futbol endüstrisinde altyapı sevdalısı olarak biliniyor. Uzun yıllar emek verdiği, bir ayrılıp bir döndüğü Bucaspor’dan bu yaz ipleri kopardı. Yanına altyapıdaki çocukları ve ekibini de alarak... Mehmet Seyit Özkan, “İyi birey, iyi vatandaş, iyi futbolcu” felsefesiyle çıktığı yola, Altınordu Futbol Yatırımları A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı olarak devam ediyor.
Bu yolun başında başarılı bir sezon geçirdiler, şampiyon olarak 2. Lig’e çıktılar üstelik. Özkan, kurduğu sistemle 10 yıl sonrasının dünya futbol pazarına açılmış Altınordu’sunu hazırladıklarının altını çiziyor.
“Türkiye’nin Altınordu”sunda çocuklar ve anneler sistemin merkezinde yer alıyor. Kadın taraftar sayısını artırmak için etkinlikler yapılıyor. Topluma sporu sevdirmek için sürekli festivaller düzenleniyor. Öte yandan da akademide yetiştirilen çocuklar gün boyunca İngilizce, Türkçe, yurttaşlık, maç analizi, futbol tarihi, sağlık, iletişim, psikoloji dersleri alıyor. Yani akademide yetişen çocuk önce iyi bir birey, sonra iyi bir vatandaş olacak. Futbolcu en sonunda yer alıyor.
Mehmet Seyit Özkan, “Her şeyim” dediği çocuklarla sohbete başlıyor. Önce iki yanına akademide sürekli kalan Anıl Balakkız ve Kerem Bala’yı alıyor. Sohbet sahada miniklerle devam ediyor.
Babalarımızdan gizli oynardık
Ahmet İ... Türkiye onu, tecavüze uğrayan kızı için adalet arayan bir baba olarak tanıdı. Kızının başına gelenleri anlatırken, ona sahip çıkarken ve hukuk mücadelesi verirken, “Asıl babalık burada başlıyor” sözleri zihinlere kazındı. Tek başına adalet arayışına giren Ahmet İ.’ye sosyal medyada destek çığ gibi büyüdü, kadın kuruluşları bir an olsun yanından ayrılmadı.
Babanın çığlığına bugüne kadar sessiz kalan kızı 16 yaşındaki H.İ. de eklendi artık. İki gün önce Denizli Adliyesi’nde görülen ilk duruşma öncesi H.İ. de bir mektup yazarak haykırdı, isyan etti. Mektubu baba Ahmet İ., facebook aracılığıyla paylaştı. H.İ.’nin mektubu insanın tüylerini diken diken ediyor. İsyan ettiriyor. İşte H.İ.’nin çocuk dünyasının karardığı o günü anlattığı ve yasalara isyanını haykırdığı o mektup:
Sesime kulak verin
“Merhaba hiç tanımadığım insanlar ve babam.
BİR köye tiyatro gelir... Ve orada hayat değişir... Balıklıova bundan birkaç sene öncesine kadar balık, hasat ve ürün konuşurdu. Bir gün köye tiyatro geldi. Ve onlar köy yerinde de tiyatro, sanat konuşulabileceğini gösterdi. Tıpkı 1933’ten bu yana bu geleneği sürdüren Bademler gibi... Rençberden balıkçıya, garsondan lokantacıya, öğrenciye, ev kadınına, öğretmene kadar o güne kadar tiyatro sahnesine hiç adım atmamış köylüler; profesyonel tiyatrocuları aratmayacak disiplinle kendilerini provalarda ve sahnede buldu. Balıklıova Köy Tiyatrosu geçen yıl Oktay Arayıcı’nın Rumuz Goncagül’ünü sahneledi. Turnelere gitti, pek çok yerde alkış topladı. Bu akşam ise ikinci oyunları Güngör Dilmen’in Midas’ın Kulakları’nı Bademler Köy Şenliği’nde seyirciyle buluşturacak. Urla’nın şirin bir balıkçı köyü burası. Her şey Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Semih Çelenk’in köye yerleşmesiyle başladı.
Öykünün devamını Çelenk anlatıyor...
Tiyatronun kuruluş hikayesini anlatır mısınız?
2-3 yıldır köyün sakinlerindenim. Kışın köy sessizliğe bürünüyor. Köyün yerlisi arkadaşlarımdan tiyatro kuralım isteği geldi. Ben de elimden geldiğince katkı koymaya çalıştım ve sonunda bir çatı altında toplandık. 2011’de köy sakinleriyle tiyatroyu kurduk. Geçen yıl Oktay Arayıcı’nın Rumuz Goncagül’ünü sahneledik. Bizim yöremizde bildiğimiz tek köy tiyatrosu, Urla Bademler’de 1933’te kurulan tiyatroydu. Türkiye’de Bademler’den sonra kurulan 6-7 köy tiyatrosu daha var. Mersin Arslanköy’de öğretmen Hüseyin Arslanköylü öncülüğünde kendi sorunlarından yola çıkarak yazdıkları oyunları oynayan Arslanköy Kadınlar Çadır Tiyatrosu Topluluğu bulunuyor. Fethiye Yeşilyurt Köy Tiyatrosu’nun dışında üç tane daha var. Şimdi diğerlerini de yanımıza katıp Köy Tiyatroları Şenliği yapmayı düşünüyoruz.
Bir köyde tiyatro yapmak nasıl bir şey?
BU meydan çalışana, emekçiye, işçiye sonuna kadar açıktı dün...
Adı gibiydi İzmir Gündoğdu Meydanı...
Bayram gibi kutlandı 1 Mayıs!
Olaysız... Şarkıyla, türküyle, kardeşçe...
Olaysız geçeceği başından da belliydi.
Görev yapan polislerin yüzünden okunuyordu, gerginlik yoktu.
Güzel İzmir manzarasında İzmir’i konuştuk. Öyle güzel görünüyordu ki şehir, Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu ile artık İzmir’de iyi şeyleri konuşma vakti geldiği ana fikri oldu sohbetin. Kocaoğlu, İzmir’i kuşbakışı izlediğimiz Tarihi Asansör’de İzmir’e yönelik eleştirilere de yanıt verdi:
İzmir’i diğer şehirlerden farklı yapan özellikleri var. Hep dikkat çeken, gözlerin üzerinde olduğu bir şehir... Ama geride kaldığı yönünde eleştiriler var. Siz ne düşünüyorsunuz?
- İzmir birçok zenginlikleri olan bir kenttir ama kentler de insanlarla birlikte canlı bir organizmaya sahiptir. Hepimizin inişleri çıkışları vardır. Ekonomik olarak sıkıntıları da olmuştur. Aileler, kentler, milletler, devletler zaman zaman sıkıntı yaşıyor. Tekdüze bir şey yok hayatta. İzmir 1980’den itibaren hatta 1975’lerden başlayan bu sanayileşmede öncü olmuştur. Ama sonra çeşitli nedenlerden dolayı İzmir’de diğer kentlere göre daha az gelişme oldu, yani hak ettiği yolu katedemedi. Buna kimileri ‘Hükümet yatırım yapmadı’ diyor, kimileri ‘Sanayicilerin ikinci kuşağı rehavete kapıldı, sürekli yatırım yapmadı büyütemedi’ diyor. İstanbul fırladı doğru. Anadolu kentlerinde hiç sanayi yoktu birden bire bir hamle yaptılar ve bir yeniliğin getirdiği ilkin getirdiği enerjiyle başarılı olmak için savruldular. Bunların hepsi ayrı birer etken.
Hiçbirimiz durduramayız
Siz iki döneminizi değerlendirdiğinizde...
- Zenginlik, büyüklük farkına varmadan çöken bir şeydir. Bir bakmışsınız ki treni kaçırmışsınız. Ondan sonra da toparlanmanız zaman alacaktır. İzmir böyle bir süreci yaşadı. Biz göreve geldiğimiz zamanda da durum böyleydi. ‘İzmir’in çıkışı nasıl olur, çarkı çevirmek için ne yapabiliriz’ düşünüyoruz. 2010’da da büyüme oldu ama 2011’de 200 metropol içerisinde dördüncü büyüyen kent oldu. Bu bir ölçü. 2011’de merkezi hükümet, Kuzey Çevre Yolu’nda, Beydağ Barajı’nda, belli miktarda bölünmüş yoldan başka bu kente çok büyük ne teşvik verdi diğer illere göre, ne de büyük bir cazibe yaratacak altyapı... Biz de Ahmet Piriştina’nın başlattığı gökdelenler bölgesini planlamak için uğraşırken yatırımcının gelmesi için de bir şey lazım. Belediye imarını hazırlarken bu sefer İnciraltı’nı da planlamamız lazım diye yola çıktık. Ve 2012’de de büyümenin sürdüğüne inanıyorum. 2013’te bunun daha artacağını düşünüyorum. O zaman ne yaptık biz? Bu kenti kalkındırmak için altyapı eksikleri ne? Toplu ulaşım, fuar altyapısı, kültür sanat altyapısı, altgeçidi, yolu vs... Toplu ulaşım sanayiyi dışarıya çıkarttığı, sanayiyi hedeflediğiniz yerlere taşıdığı gibi kentin içinde de cazibe merkezleri yaratır. Eğer