Paylaş
BİR köye tiyatro gelir... Ve orada hayat değişir... Balıklıova bundan birkaç sene öncesine kadar balık, hasat ve ürün konuşurdu. Bir gün köye tiyatro geldi. Ve onlar köy yerinde de tiyatro, sanat konuşulabileceğini gösterdi. Tıpkı 1933’ten bu yana bu geleneği sürdüren Bademler gibi... Rençberden balıkçıya, garsondan lokantacıya, öğrenciye, ev kadınına, öğretmene kadar o güne kadar tiyatro sahnesine hiç adım atmamış köylüler; profesyonel tiyatrocuları aratmayacak disiplinle kendilerini provalarda ve sahnede buldu. Balıklıova Köy Tiyatrosu geçen yıl Oktay Arayıcı’nın Rumuz Goncagül’ünü sahneledi. Turnelere gitti, pek çok yerde alkış topladı. Bu akşam ise ikinci oyunları Güngör Dilmen’in Midas’ın Kulakları’nı Bademler Köy Şenliği’nde seyirciyle buluşturacak. Urla’nın şirin bir balıkçı köyü burası. Her şey Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Semih Çelenk’in köye yerleşmesiyle başladı.
Öykünün devamını Çelenk anlatıyor...
Tiyatronun kuruluş hikayesini anlatır mısınız?
2-3 yıldır köyün sakinlerindenim. Kışın köy sessizliğe bürünüyor. Köyün yerlisi arkadaşlarımdan tiyatro kuralım isteği geldi. Ben de elimden geldiğince katkı koymaya çalıştım ve sonunda bir çatı altında toplandık. 2011’de köy sakinleriyle tiyatroyu kurduk. Geçen yıl Oktay Arayıcı’nın Rumuz Goncagül’ünü sahneledik. Bizim yöremizde bildiğimiz tek köy tiyatrosu, Urla Bademler’de 1933’te kurulan tiyatroydu. Türkiye’de Bademler’den sonra kurulan 6-7 köy tiyatrosu daha var. Mersin Arslanköy’de öğretmen Hüseyin Arslanköylü öncülüğünde kendi sorunlarından yola çıkarak yazdıkları oyunları oynayan Arslanköy Kadınlar Çadır Tiyatrosu Topluluğu bulunuyor. Fethiye Yeşilyurt Köy Tiyatrosu’nun dışında üç tane daha var. Şimdi diğerlerini de yanımıza katıp Köy Tiyatroları Şenliği yapmayı düşünüyoruz.
Bir köyde tiyatro yapmak nasıl bir şey?
Dışarıdan kimse yok. Ben de köyün sakiniyim. Şehirler o kadar kirlendi ki! Köy hala kurtarılmış bir alan gibi duruyor. Her şey köyde daha yalın, daha sade. Köyler, insani ve doğal değerlerin hala korunabildiği alanlar. Yumurta, taze balık bulunabilen, ekip biçilebilen yerler. Daha çıplak insani ilişkiler var. Trafik, hava kirliliği gibi yoran yükler yok. Sanat gibi daha insani faaliyetler de burada daha rahat sürdürülebiliyor aslında. Köylüler, ‘Herkesin, şehirdekilerin bile bir rutini var. Bizim de bir rutinimiz var. Bu rutini kırmak için yapıyoruz’ diyor. Müzik, şarkı, resim sadece şehre ait değil. Her yerdeki insanın sanat yapmaya hakkı var. Köydeki insanlar tiyatro, sanat yapamaz diye bir düşünce var. Çocuk koroları, edebiyat festivalleri, tiyatrolar yapılabilir, dergi çıkarılabilir. Köylerde de sanat olabilir. Uygar yaşamın çekirdeğidir köy. Çok es geçiliyor ama çok değerli. İnsani değerler ve sağlıklı yaşama dair çıkış olacaksa bu çekirdeği sağlam bırakmak gerek. Her şey kirletilirken bir umut varsa o da köy. Onu da mahalleye dönüştürürsek hiç umut kalmayacak. Köyde yaşamak kadar tiyatro yapmak da doğal.
Zorluklar oldu mu?
Öncelikle onlar inanarak, isteyerek geldiler ve bu kararı birlikte verdik. Ama bu çabayı ve inancı sürekli kılmak çok zor. Bunun için hep motivasyonu diri tutmak gerekiyor. Onların çabaları ve inançları belirleyici çünkü. Sıfır derecede, eksi 2’de düğün salonunda provalar yaptık. Herkes işinden gücünden zaman ayırdı. Yorucu bir tarla ya da deniz gününün sonunda 4-5 saat çalıştık. Çoğu zaman ben provadan önce ya da sonra fakülteye derse yetişip geldim. Ama inancımızı hep diri tuttuk. Bu istek başta onlardan gelmeseydi, benim bu teklifi yapıp da onların inancını hep ayakta tutmam çok zor olurdu. Önemli olan burada bu isteğin ve kurumsal olarak köy tiyatrosunun her sene sürmesi. Birilerinin bu etkinlik içinde keyif alması, bu işi yapması. Şu an grubumuz yeni yeni katılımlarla zenginleşiyor. İsteğimiz de inancımız da yerinde.
Peki ya ilgi nasıl?
Bence bir köy tiyatrosu olarak hak ettiğimizden daha fazla ilgi gördük. Bir amatör tiyatronun oynayabileceğinden çok oyun oynadık, çok yer dolaştık. Canlı yayınlara, gazetelere, dergilere, söyleşi programlarına çıktık. Köyümüz için bütün bunlar çok önemliydi. Umuyoruz ki artık köyümüz bizim topluluğumuza inanıyordur. Bütün bunlar köyün tanıtımı bakımından da çok etkili oldu. Belki bütün bu haberler, canlı yayınlar başka köylerin de sanatsal etkinliklere girişmesi bakımından iştah kabartıcı olabilir.
Biraz da meydan okuyoruz
Çelenk, bu sene hazırladıkları Midas’ın Kulakları’nın farklılığını şu sözlerle vurguluyor: “Bu yıl iktidarla ilgili soyut üzerine farklı bir oyun oynadık. Bizden herkes köy oyunu bekliyordu. Kentli bir hikayeyi anlattık. Geçen yıl kaybettiğimiz Güngör Dilmen’in anısına, onun yazdığı Midas’ın Kulakları’nı sahneliyoruz. Bir köy tiyatrosunun oynamaya kalkmayacağı bir oyun. Biraz da meydan okuyoruz. ‘Böyle evrensel bir hikayeyi oynayabiliriz’ diyoruz. Bir de, tiyatro kültürünün yaşaması bakımından bu hareketi çok önemli görüyorum. Sadece köylerde değil; yaşamın tüm alanlarında, birimlerinde, bir hikaye anlatma, bir yüzleşme sanatı olarak tiyatronun varolması, varlığını sürdürmesi, önemsenmesi insanlığa dair umudumuzu da yeşertiyor.”
30’dan fazla oyun yönetti
Prof. Dr. Semih Çelenk, DEÜ Güzil Sanatlar Fakültesi Sahne Sanatları Bölümü Öğretim Üyesi. Fakültenin bir önceki dekanı. Yazar, yönetmen. Bugüne değin 30’u aşkın oyun yönetti. Sokaktaki Tiyatro, Barbarlar Mutludur Çünkü Tiyatroları Yoktur, Redd-İthal, Kalemden Sahneye, Postmodern Zamanlarda Tiyatro, Heccav yahut Şair Eşref’in Esrarengiz Macerası, Deniz Bugüne Bakıyor, Paradiso’dan Kızılçulluya Şirinyer, Nacar ile Serkisof adlı kitapların yazarı. Uğur Mumcu Ödülü, Mizaha Katkı Ödülü, Sanat Kurumu En iyi Oyun Yazarı Ödülü gibi ödüllerin sahibi.
Güngör Dilmen anısına sahnede
Bugün Bademler Köy Şenliği’nde oynayacak topluluk, 13 Mayıs’ta Karşıyaka Suat Taşer Salonu ve 23 Mayıs’ta da Urla AKM’de temsil verecek. Eylülde ise davet aldıkları Likya Seyirlik Oyunlar Festivali’nde Patara, Kaş ve Kalkan’da oynayacak.
Paylaş