DOĞMA büyüme İstanbullu olan babam sonradan hanım köylü olanlardan. Ama annemin de babamın da anlattığı gençlik yıllarına ait balolar, orkestralar masal gibi kulklarımda. Türkiye küçük kentlerden büyük şehirlere kadar inanılmaz hoş bir müzik kültürü ile yoğruluyor 1970’lerin sonuna kadar. Sonra ne olursa oluyor ve müzikte, kültürde, mimaride büyük bir yozlaşma başlıyor.
Tabii, bunda televizyonun da evlerin baş köşesine kurulmasında payı büyük.
Cazın ülkemize girdiği yıllar 1950’ler;
Türkiye’de cazın dışındaki batı müziği türlerinin tanındığı yıllar. 1955’te Türkiye’nin ilk Rock’n Roll orkestrası Deniz Harp Okulu öğrencileri tarafından kuruluyor.
· 1958 yılında Kuyruklu Yıldızlar, dönemin en popüler grubu.
· Bu dönemde söylenen şarkılar, orijinaline ne kadar yakınsa o kadar fazla ilgi görür.
1960’lı yıllar;
GEÇTİĞİMİZ gün nefis bir mail düştü adrsime... Başlığı “Sayın Bahar Akıncı Adını siz koyun”. Hah dedim, bir okur doğurdu, benden çocuğuna isim istiyor. Bir dakikalığına kendimi önemli bir şey sandım.
Ama işin aslı öyle değilmiş. İşin aslı daha da güzelmiş.
Türkiye Engelsizler Kültür Sanat ve Eğitim Merkezi TEKSEM, kendi yazdığı tiyatro oyunlarını sahneye taşıyarak engellilerin imajını değiştirmek ve eğitime kaynak yaratmak için yürüttüğü projelerde, bu sene “Adını Sen Koy” oyunu ile meme kanserinde erken tanının önemine dikkat çekmek istemiş.
Oyun, İzmir’de de 25 Mart Pazartesi günü yani yarın akşam, saat 20.00’de Devlet Tiyatrosu Konak Sahnesi’nde sahnelenecek.
Kuruculuğunu Gamze Elibol’un yaptığı ekip 10 ayrı şehirde sağlıklı yaşam ve meme kanseri konusunu gündeme taşıyacak. Engellilerin imajını değiştirmek ve eğitim imkanı yaratmak TEKSEM, engelli cihazı kullanmak zorunda kalan, maddi imkanı kısıtlı olan öğrenciler için tiyatro oyunlarının sponsor gelirleriyle cihaz ücretlerini karşılayabilecekleri projeler düzenliyor ve bu tiyatro oyunlarını farklı şehirlerde Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü’nün de desteğiyle sahneliyor.
TEKSEM, destek amaçlı bilet satışı yapmıyor ve seyircilerden sadece eğer oyuna geleceklerse bilet almalarını talep ediyor.
Çok garip bir dünya. Ne garip bir çağ. Ne acayip bir ülkede yaşıyoruz. Hiç düşündünüz mü? Her yanımız, her anımız düğün – cenaze. Dört yanımız çalgı - ağıt. Kimimiz çocuk yaşta zorla evlendirilirken, kimimiz kariyer uğruna evliliğini geciktiriyor; birimiz akşam katılacağı bir davet için kuaföre koştururken, bazımız sokakta, o soğukta zorla dilendiriliyor.
Bazımızın suratında patlıyor Osmanlı tokadı yemeğin tuzu yok diye. Öbürümüz yemek yapmaya vakit bile bulamayıp internetten sushi siparişi veriyor. Hepsi normal geliyor bize. Hepsi sıradan. Yaşlı bir dilenci kadının yanından başımızı bile o yöne çevirmeden geçip gidiyoruz. Hayatın adaletini kabullenmiş gidiyoruz.
Tıpkı birazdan vereceğim farklı konu başlıkları gibi Türkiye. Bir yandan buz gibi soğukta avuç açmış titreyen bir kadın. Öbür yandan eğlenceli bir konser gibi.
İçimizin kanırtan bir haber almışken, birden gangnam style yapmaya başlıyoruz. Hayır, suçluluk hissettirmek değil niyetim. Sadece böyle yaşamak zorunda bırakılışımıza isyanım. Zegin-fakir arasındaki, beyaz yaka–mavi yaka arasındaki, doğu-batı arasındaki, açık-kapalı arasındaki, şehir–köy
arasındaki hatta iki mahalle arasındaki ayrılık hiç bu kadar doruğa çıkmış mıydı ben doğmazdan önce de bu ülkede onu merak ediyorum.
Bizi birleştiren tek şeyin bir bayrak değil; aynı pınarın suyunu içmek olduğunu, yüzyıllardır aynı ekmeği yemek için aynı başağın buğdayını paylaşmaya muhtaç olduğumuzu hiç bu kadar unutmuş muyduk daha önceleri?
Bu kadını dilendirenin
Ertuğrul Özkök EGİAD ile söyleşti, Enis Berberoğlu ve Fatih Çekirge ESİAD ile buluştu, Ahmet Hakan “Tarafsız Bölge”yi İzmir Ekonomi Üniversitesi Kampusü’nde öğrencilerle birlikte çekti, Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım da ödül töreninde İzmirlilerle bir araya geldi.
Elimden geldiğince “çaylak kontenjanından” tüm etkinliklerin bir bölümüne katıldım. O da yetmedi sizin adınıza sorular sordum. Facebook genel merkezindeki izlenimlerini anlatan Özkok’e, İrlanda hükümetinin krizden sonra yaptığı gibi genç girişimcilerin önünü açacak bir vergi reformuna ihtiyacımız olup olmadığını sordum. Seveni kadar sevmeyeni de çok olan Hürriyet yazarı, son derece etkileyici bir konuşma yaptı ve aklımdan uzun süre çıkmayacak şu cümleye imza attı...
“Benim için İzmir demek, son derece gelişmiş bir itiraz kültürü” demek.
Sıkı laf!
Hemen ardından Hürriyet Kırmızı Kent Reklamcılık Yarışması’nın ödül töreni duayen reklamcı Levent Erden’in “Gürültü” isimli sunumu ile başladı. İzmir’i nasıl tanıtırsın temalı yarışmanın birincisi Reklam Merkezi oldu.
Buraya kadar herşey güzel. Hatta ve hatta Bakan Binali Yıldırım’ın Türkiye’nin son 10 yılındaki gelişimini anlattığı saatler süren konuşmasını bile esprili üslubu ve grafiklerle anlatımından dolayı ilgiyle dinledik.
Sıra geldi soru cevap kısmına. Salondan çok sayıda el kalktı ve en sonunda benim sormaya can attığım soru, 9 Eylül Rotary Kulübü Başkanı’ndan geldi...
ALAÇATI, geçen yıl olduğu gibi 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı’nda “2. Alaçatı Genç Sanat Günleri” isimli karma bir sergiyle ev sahipliği yapmaya hazırlanıyor.
Bu sergi önemli bir sergi. Aslında sergiden de daha çok, sanat eğitimi almış ve 40 yaş altında olup, henüz ismini duyuramamış genç yetenekler için bir fırsat.
Etkinlik; bir marka olarak gelişen ve bugün uluslararası ilgi gören bir belde olan Alaçatı’nın bu yeni gerçekliğine ciddi anlamda katkıda bulunmak, genç sanatçıların önünü açarak Ege’nin bu hareketli bölgesinde sanatseverlere görsel bir şölen sunmayı hedefliyor. Bu bağlamda çağdaş Türk sanatının yeni kuşak temsilcilerini desteklemeye, yeni ve yaratıcı fikirleri sanatseverleri ile paylaşmalarına ortam sağlayan “2. Alaçatı Genç Sanat Günleri” gerçekten önemli. Çünkü, “Alaçatı Genç Sanat Günleri” çalışmalarıyla çağdaş ruhu yansıtabilen yeni kuşak sanat temsilcilerini desteklemek, bulunduğumuz zamanın algısı açısından ilham verici, nitelikli genç sanatçıların potansiyellerini güncel sanat platformuna taşımaya imkan vermek istiyor.
Toplumun sanat zevkini tatmin etmek, yenilikçi ve nitelikli üretimlerini gözler önüne sermek, sanatseverlere sunmak amacıyla etkinliğe katılacak genç sanatçıları ve yüzlerce yapıtlarını bu anlayışla kucaklayarak, bölgesel misyonumuzla geleceğe taşımayı hedefliyor. Alaçatı Belediyesi, Alaçatı Turizm Derneği ve yerel sanatçı, galeri yöneticileri ve sanatseverlerden oluşan “Alaçatı Sanat Dostları” öncülüğünde düzenlenen etkinliğe, uzman sanat jürisi tarafından değerlendirilerek seçilen eserler; Alaçatı’nın tarihsel dokusu içinde yer alan değişik galeri ve mekanlarda sergilenecek.
Eğer siz de yenilikçi bir bakış açısı ile çağdaş sanatı temsil edebilecek resim, heykel, seramik vb alanlarda eserler veren ve sanat eğitimi alan ya da almakta olan genç bir yetenekseniz başvurmakta gecikmeyin derim. Başvuru şartları ve formuna www.alacatisanat.com adresinden ulaşabilirsiniz. Unutmayın, son başvuru 15 Nisan...
Bu müzik şölenini kaçırmayı
Erkan Oğur ve İsmail Hakkı Demircioğlu, Türk Halk Müziği’nin iki usta sanatçısı olarak, çoğu eski, bazıları ise çok eski Anadolu Türküleri’nden oluşan bir repertuvarı seslendiriyorlar. Bu nedenle, kendi ifadeleriyle, performanslarını “bir birlikte hatırlama çabası” olarak görüyorlar. Düo formatında gerçekleştirdikleri, benzersiz ve ustalıklı türkü yorumları, Türk Halk Müziği’nde yeni bir tarzın doğuşuna yol açıyor. Bu akşam saat 18.00’de Konak AKM’de gerçekleşecek konserin bilet fiyatları; 39.50 TL, 34.00 TL... Bilet satış noktaları: Biletix, Ege Üniversitesi AKM, Narlıdere AKM.
Hong Kong öncesi bir kaç gün hazır aynı güzergahtayken ve hazır Pegasus’tan çok uygun fiyata aylar öncesinden kampanyalı bilet bulmuşken atladım Dubai’ye gittim. Üniversiteden çok sevdiğim reklam fotoğrafcısı arkadaşım Orkun (Orcan) da orada yasayınca şehri yerlisi gözüyle tanıma fırsatım oldu.... Kesinlikle çok modern ve tertemiz bir kent olan Dubai’yi, son anda Expo adayı olmasından ötürü birazcık da İzmir’le karşılaştırmadan duramadım.
Şimdi bana elma ile armutu mu karşılaştırdın diyeceksin biliyorum Egeli ruhu içine içlemiç yanık tenli güzel okur. Haklısın. Ancak kenti Miami ile Expo ruhunu bizimkiyle kıyasladım, naçizane...
Neresi bu Dubai?
Dubai, Arap Yarımadası’ndaki yedi tane Birleşik Arap Emirlikleri emirliğinden biri. 1960’larda yalnızca balıkçı kenti olan Dubai, 1990’lar sonrası uygulanan politikalar ve Hong Kong’un Çin’e devredilmesi sonucunda bölgenin ticaret başkenti olma yolunda ilerleyen, 2000’li yıllarda büyük projeler ile dünyaya adını duyuran şehir, şu an bölgenin en önemli ticaret ve turizm başkenti. Birleşik Arap Emirlikleri’nin en büyük emirliği ve en lüks, en çağdaş olanı. Son 20 yılda bu topraklardan petrol de çıkarılmasıyla Dubai’nin yapısı değişmeye başladı. Buna karşılık gelirin sadece yüzde 8’ini petrol oluşturuyor. Kentin asıl zenginliği bölgenin finans ve iktisat merkezi olmasında yatıyor. Gümrüksüz alışveriş ve özellikle yabancı yatırımcıya sağlanan vergi muafiyeti; devasa alışveriş merkezleri burayı kısa zamanda bir yatırım ve alışveriş cenneti yapmış.
EXPO’ya ihtiyacı mı var?
BİRAZDAN memlekete doğru yola çıkıyorum. Özledim mi? Bu kadar kısa zamanda hayır! Artık nasıl bir göçebe çingene ruhu taşıyorsam, evimden ocağımdan 1.5–2 ay ayrı kalmadan özlemez oldum. Tabii, ailem hariç! Yoldan söz açılmışken, hayatımda ilk kez uçtuğum ve yıllardır hep çok merak ettiğim Singapur Hava Yolları’ndan da iki kelam edeyim.
Singapur Hava Yolları iyi uçuşlar diler
Türk Hava Yolları’nda maalesef yer kalmadığı için Hong Kong Türk Filmleri Festivali Ekibi, bu yılki organizasyon misafirlerini Singapur Hava Yolları ile uçurdu. THY ile direkt 11 saatte Hong Kong’a varacakken Singapur Hava Yolları ile Singapur aktarmalı uçtuğunuz için yaklaşık 18 saatte varıyorsunuz. Olsun, ben durumdan hiç şikayetçi değilim. Hayatımdaki hem ilk beleş uzun mesafe yolculuğum; hem de çok merak ettiğim bir havayolu şirketi ile. Daha ne olsun?
Singapur Hava Yolları, Türkiye’de, özellikle Uzakdoğu uçuşlarında pazar payını artırmak istediği için daha İstanbul’daki kontuarında check-in yaparken kazanıyor deli gönlümüzü. Singapur aktarmalı uçan tüm yolculara, Singapur Havaalanı’nda harcanmak üzere 40 dolarlık hediye kuponu dağıtıyorlar. Hayatımın ilk çift katlı uçağını da yine Singapur Hava Yolları sayesinde görüyorum. Üst kat süit olarak adlandırılan özel yolcu odalarından ve business sınıfı koltuklardan oluşurken, alt kat ekonomi sınıfına ait. Hong Kong – Singapur arası bugüne dek yaptığım en konforlu ve ikramlı ekonomi yolculuğu. DVD konsoluna kadar her şey 10 numara. Ancak Singapur – İstanbul arası olan 10 saat yolculuk, THY’nin bir kez daha bir dünya devi olduğunu kanıtlıyor. Bu arada, son bir not... Singapurlu hosteslerin hayatımda gördüğüm en kibar, en güler yüzlü, en yorulmak bilmez ve şikayet etmez kişiler olduğunu söylemeden geçemeyeceğim.
Gülümsemeyi unutmuş şehir
İNSAN memleketinden bu kadar uzakta olunca ister istemez gündemi de farklı oluyor. Mesela siz memlekette Başbakan Erdoğan kime yine ne azarı çekti, Kılıçdaroğlu ne dedi, Aziz Kocaoğlu neyin açılışını yaptı ile haşır neşirken; ben Hong Kong Doları’nın TL karşılığı ne kadar, bu tünel nereye çıkıyor, The Peak’e giden otobüs hangisi gibi son derece fani meselelerle ilgileniyorum. Gözlerim zaten anadan biraz çekikti, sanırım dönene kadar Kırgız kıvamını alacak. Çünkü, aramızda o kadar saat farki var ki (6 saat), bünye kendine ayar verene kadar her sabah şiş gözlerle uyanıyorum. Buradaki başka bir gündem maddem de internet bulmak. Çünkü, oteldeki her şey gibi internet de paralı ve ateş pahası!
Ancak ilginçtir hem havaalanında hem de hemen tüm AVM’lerde mutlaka ücretsiz kablosuz ağ var. Bu sayede nerede denk gelsem oracıkta açıp bilgisayarımı size bir şeyler karalıyorum. Arada kelime hataları olursa affola, gözünden hiçbir şey kaçmayan entelektüel okur.
Ama sanıyor musunuz ki, Hong Kong’ta en pahalı şey internet?
İnternet yeni yerleşecek bir göçmene ya da beyaz yakalıya kurban olsun, ev kiralarının yanında... Çünkü Hong Kong, 10 metrekarelik odanın bile ateş pahası kiraya sahip olduğu, gökdelenlerin arasında insanların dışarı çıkmadan tüm blokları geçmesini sağlayacak köprülerin olduğu, dünyadaki diğer örneklerine oranla daha kozmopolit bir kültüre sahip olan metropol.
Bu arada, size naçizane tavsiyem, nereye giderseniz gidin, gitmeden önce muhakkak o şehir hakkında Ekşi Sözlük’te yazılmış yorumları okuyun... Tıpkı benim her seferinde yaptığım gibi. Çünkü, inanılmaz, yaşanan, gerçek, birebir izlenimler bunlar...
Bakın mesela Hong Kong hakkında yayınlanan yorumlardan bazıları...