AN itibariyle Makedonya’nın başkenti Üsküp’teyim sayın okur.
Orada ne işin var dersen, uzun hikaye. Şu kadarını söyleyeyim, yoğun sis nedeniyle 2 gündür bütün uçuşlar iptal. O nedenle kentte ne var, ne yok, bu kadar kazı alanı, heykel, opera binası, kongre merkezi inşaatı nasıl ve neden yapılıyor hepsini öğrenmiş bulunuyorum.
Bir taraftan da tivitter üzerinden memleket takibindeyim. Bizim kentsel dönüşümcülerin neyi dönüştürdükleri bir bir ayyuka çıktı da havaalanı köşelerinde sıkılmaktan kurtuldum. Pek şenlikli, pek eğlenceli.
Bu arada, her okuduğuma habere verdiğim “owww, wouuww, ohaaa” tepkilerinden olsa gerek, yanımdaki sonradan Norveçli olduğunu öğrendiğim adamcağız dayanamayıp soruyor. Pardon, kötü bir haber mi aldınız? Yok diyorum son yıllarda aldığım en güzel haberler. Nasıl yani diyor? Başlıyorum sadece 24 saat içinde memleketimde olan biteni anlatmaya. Norveçli ufak çapta bir enfarktüsün üzerine diyor ki “bunların hepsi 24 saat içinde mi oldu?” (Ne sandın cicim?) Evet diyorum, en sevimli halimle. Az bile, daha yoğun gündemler gördük biz. Adam inanılır gibi değil diyor, bu bizim en az 10 yıllık gündemimiz.
“Ohh be” diyorum içimden ya Norveçli olaydık; havaalanı köşelerinde sıkıl dur.
Konumuza dönecek olursak ey ahali, adamlar yapmış.
BEN bir kaç günlüğüne memlekete gidiyorum. Hayatımda ilk kez. Bunca yıldır isterim, ilk kez nasip oldu. Siz bu yazıları okurken, ben İstanbul üzerinden tıngır mıngır otobüsle Selanik ellerine doğru yol alıyor olacağım. Yani, dedemin memleketine.
O yüzden tam da eğitim sistemini ve dershaneleri tartıştığımız şu günlerde, Amerika’dan gerçek bir eğitim hikayesi ile başbaşa bırakıyorum sizi. Biz para
üzerinden hiç bir yere varamıyorken; bakın insanlar nasıl çalıştırıyor kafasını.
Ve bir eğitim sistemi nasıl farklı ve olumlu yönde şekillenebiliyor...
San Francisco Körfezi’ndeki bir okulda okul müdürü 3 öğretmeni çağırıp şöyle demiş:
“Siz üç öğretmen sistemde en iyi ve en uzman kişilerden olduğunuz için 90 tane seçkin üstün öğrenciyi size vereceğiz. Bu öğrencilerin gelecek yıl da hızlarını korumalarını sağlamanızı ve çok şey öğrenmelerini bekliyoruz.”
Üç öğretmen, öğrenciler ve öğrencilerin anne - babaları bunun çok iyi bir fikir olduğunu düşünmüşler. O okul dönemi hepsinin hoşuna gitmiş ve çok başarılı çalışmalar yapmışlar.
* İstanbul’da 10 yaşında evlendirilen bir kız çocuğu bir süre sonra hamile kalınca Zeytinburnu Semiha Şakir Kadın Doğum Hastanesi’ne başvurdu. (Mart 2012)
* Tokat’ta 12 yaşındaki kızın 26 yaşındaki erkekle evlendirildiği, 5 aylık hamile olduğu ortaya çıktı. (Mayıs 2013)
* Sakarya’da 15 yaşındaki kız çocuk, eşi ve ailesi tarafından demir sopalarla dövülerek ve dağlanarak işkence gördü. Koruma altına alındı. (Mart 2013)
* Mudurnu’da 28 yaşındaki E.D. ile imam nikahlı 11 yaşındaki Z.Ç.’nin 8 aylık hamile olduğu ortaya çıktı. (Ocak 2013)
* İstanbul’da 1999 doğumlu F.K., henüz 12 yaşındayken teyzesinin oğlu ile evlendirildi. F. K., 15 yaşını doldurmadığı için çiftin resmi nikâhı da yapılmadı. (Eylül 2013)
* Tokat’ta, bir davada babası B.Ö. tarafından tanık olarak gösterilen 12 yaşındaki E.Ö., hakimi karşısında bulmuşken, 26 yaşındaki T.İ. ile imam nikâhıyla evlendirildiğini ve 3.5 aylık hamile olduğunu anlattı. Neyse ki, hakim aklı başında çıktı da; koca, baba ve kayınpeder hakkında “cinsel istismar” iddiasıyla suç duyurusunda bulundu. Kız, koruma altına alındı. (Mayıs 2012)
Baştan anlaşalım, bu bir mini Antep rehberi. Azıcık uyku ile 36 saate sığdırdıklarım. Sonra yok eksik kalmış, yok şurayı yazmamışsın demeyin. Baharda tekrar gidilecek, eksikler tamamlanacak. 36 saate dolu dolu (ama elbette tamamı değil) bir Gaziantep sığdırmak için gerekenler: 1. Güzel hava 2. Merkezi bir otel 3. Antepli bir dost 4. Ya da daha iyisi Antepli ve arabası olan bir dost! Bunlar tamamsa artık yola çıkabiliriz.
Cuma 13.00 - Otele yerleşme
Antep’e vardınız. Konaklamak için 3 öneri. 3’ü de eski Antep denilen, Bakırcılar Çarşısı, Müzeler, Almacı Çarşısı’nın olduğu sokakların içinde ya da kıyısında. İlki, Asude Konak. 5 odası ve haza hanımefendi sahibesi ile müthiş (www.asudekonak.com) - İkincisi ¨Anadolu Evleri¨, avlulu, taş, güzel bir Gaziantep Konağı. (www.anadoluevleri.com) - 3.’sü bu yıl açılan, şu sıralar kentin en havalısı Şirehan Otel (www.gaziantepsirehanhotel.com)
14.00 – Ciğerci Mustafa
Bugün, uzun ve yorucu bir gün. Enerji lazım. Dünyada yediğim en iyi ciğer kebabını yapan Ciğerci Mustafa’da hız kazanmak için kebabı lavaşa çekilmiş ciğer şiş olarak da lüpletebilirsin. Ustası Mustafa’dan el alan Asef, dükkanın bugünkü işletmecisi. Ciğerci Mustafa Bayramoğlu Sok. No: 1/B - 0342 2309182
15.00 – Almacı Pazarı
Mustafa’dan sonra ilk iş ver elini Almacı (Elmacı) Pazarı. Köprü’nün oradaki tarihi kır kahvesinden başlayan yokuşu takip edersen üst yol seni Bakırcılar’a, alt yol Almacı (elmacı) Pazarı’na çıkarıyor. Deli güzel dükkanlar, hanlar, hamamlar, aralarda tematik müzeler var. Almacı’dan alınacaklar: Antep fıstığı, melengiç kahvesi (Tahmis Kahvesi’nden), ¨kuruluk¨ denilen patlıcan ve havlan kabağı, gerçek sire (bu isimle isteyin dükkanın arkasından getiriyorlar), simit bulguru, kırma zeytin, sarımsak turşusu, pul biber, safran (bahartalar için Fevzi Kurtuluş’un dükkanına bakabilirsin).
16.00 – Cam Müzesi, Bakır Müzesi, Mutfak Müzesi
Ama şehre yeni yıl coşkusu taşımak, hem de hayırlı bir işe yaramak için harıl harıl çalışan 2 ayrı etkinlikten bahsedeceğim bugün size. İlki, 10 Aralık’ta Swissotel Büyük Efes İzmir’de gerçekleşecek “bir gün bir umut” alışveriş şenliği. İkincisi ise yavaş yavaş geleneksel hale gelmeye başlayan Night Out Shopping Festivali. Festivalin bir parçası da engelli dostlara destek olmak.
Not: Bir de kutucukta, kendine ev arayan dünyalar güzeli Zeytin var. Lütfen es geçmeyin.
Bir Gün Bin Umut (10 Aralık Salı / Swissotel İzmir)Hedefi İzmirlilere farklı alışveriş seçenekleri sunarak keyifli bir gün yaşatmak. Yaklaşık 40 farklı markanın stantlarıyla bir arada bulunacağı alışveriş platformu. Şenliğe gelenler tüm gün boyunca, erken yılbaşı alışveriş keyfini farklı, sıcak bir ortamda, çay ve kahvelerini yudumlayarak yaşayacaklar. Üst segment markaların yer alacağı Alışveriş Şenliği, aynı zamanda, ‘Koruncuk’ların (Korunmaya Muhtaç Çocuklar Vakfı) Urla’da yapımı süren Çocuk Köyü’ne de destek verecek. Sabahın erken saatlerinde başlayacak şenliğin 20 TL’lik kapı girişlerinin tamamı, Koruncuk Vakfı’na bağışlanacak.
#birgünbinumut
Night Out Shopping (13 Aralık Cuma / Alsancak sokakları)Night Out Shopping etkinliği Dora Dergisi öncülüğünde, Konak Belediyesi’nin desteği ile artık neredeyse gelenekselleşti. Bu yılki festivalin amacı; engelli dostlara, hayatımızın bir parçası olduklarını, bizlerden farklı olmadıklarını onlara hissettirebilmek. Bu kapsamda açılacak “Siz hiç gözlerinizi bağlayıp annenizi görmeyi denediniz mi?” temalı sergiyle de fotoğrafçı Deniz Bayannaldüz’ün objektifinden, İzmir’in tanınmış anne ve çocuklarıyla çekilmiş fotoğrafları sergilenecek. Saat 18.00’de Mustafa Bey Garanti Bankası önünde Belediye Orkestrası ile başlayacak gece; 18.30’da Meksika Sokağı’nda Flash Mobe ve Zumba gösterileri ile devam edecek. 18.45’de de İzmir Ekonomi Üniversitesi Ritim Grubu’nun gösterisi var. Dev podyum üzerinde 19.30’da Giselle Tavilson’un kemanı eşliğinde defile başlıyor. Chloe Loughan, Şenay Akay, Ekin Türkmen, Didem Soydan gibi Türkiye’nin önde gelen mankenleri yanı sıra Rönesans Ajans’ın mankenleri, cemiyet hayatının tanıdığı isimler ve sanat dünyasından starlar; spor dünyasının yıldızları ile aynı podyumu paylaşacaklar. Dorsay Pırlanta, Beymen Business ve Batik defilelerinden sonra finali Ertan Kayıtken koleksiyonu yapacak. Ayrıca engelli dostlar, o geceye özel açılacak standlardan sorumlu olacaklar ve kendi yararları için satış yapacaklar. 13 Aralık akşamı Alsancak’ta buluşalım...
#NOSAlsancak
GEÇTİĞİMİZ hafta sonunu, yıllardır görmeyi isteyip de bir türlü yolumu düşüremediğim bir şehirde geçirdim: Gaziantep. Şehirdeki ilk günümde, aklıma düşen tek bir dize... Cemal Süreya’nın “Yemek yemek üstüne ne düşünürsünüz bilmem, ama kahvaltının mutlulukla bir ilgisi olmalı” dizesi. Sadece kahvaltının mı? Bu topraklara yolunuz düştüğünde, o muhteşem dize; kendiliğinden biçim değiştiriyor. Diyorsun ki, kendi kendine; “Antep’in mutlulukla bir ilgisi olmalı.”
Değişim, 10 yıl önce başlamış
Şehirdeki ilk akşamı, içine girdiğimiz anda üzerimizde “Barcelona Plaça Real” etkisi yaratan; 95 yıllık taş konak BAYAZ HAN’ın yeni açılan modern meyhanesinde karşılıyoruz. Burası hafta sonları sadece ailelere açık ve Antepliler bu kurala çok saygılı. Öncesinde zaten müthiş bir restorasyonla baştan yaratılan tarihi “Bakırcılar Çarşısı”, “Almacı Pazarı” ve yeni açılan “Cam Müzesi”, “Bakır Müzesi” gibi tematik müzelerle yoğrulan eski Antep’i gezip “vurulmuşuz”. Bayaz Han’ın meyhane bölümünün karşısında, bugüne kadar gördüğümü en şık restoranlardan biri olan, iç içe geçmiş taş kirişlerin altında müthiş bir Antep mutfağı seremonisi sunan Bayaz Han Restaurant var. İşte o anda, o restorandaki bir iş yemeğinden ayrılan, şehrin güler yüzlü Belediye Başkanı Dr. Asım Güzelbey ile avluda karşılaşıyoruz. Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanı’nın kim olduğu ile ilgili en ufak fikrim yok. Tüm nezaketi ile bizi ertesi sabah Belediye Başkanlığı’na kahve içmeye ve bir Gaziantep sunumu yapmaya davet ediyor. Şehirde sadece 2 günüm olduğunu hatırlayıp kibarca geri çeviriyorum. Olsun diyor, sabah fikrinizi değiştirirseniz arayın. 11.30’a kadar müsaitim, 11.30’da Kıbrıs Cumhurbaşkanımız geliyor. Gittiğinde diyorum ki, “ben acaba hangi şuursuzlukla, ne yaptım? Ne büyük saygısızlık ettim?”
Sabah tabii ki, Büyükşehir’deyiz. Ben ve 2 seyahat yazarı arkadaşım, ayağımızda Converse’ler, gerimizde sırt çantaları, tuhaf bir yüz ifadesi ile Başkanlık Sarayı’nda oturmuş çayımızı içiyoruz. Derken çok genç, eğlenceli ve günlerden cumartesi olduğu için kot pantolonla işe gelmiş, dinamik bir ekip giriyor içeri. Hepsi en az 2 dil biliyor. Başkanla birlikte, Gaziantep’in son 10 yılını anlatan bir sunum yapıyorlar. Çok uzun zamandır bu kadar şaşırdığımı hatırlamıyorum.
Çocuk dostu şehir
Ben bu topraklarda doğmadım. Suyun öte yanından göçme dedelerim.
Devlet memuruydu babam. Antalya’nın küçücük bir hastanesinde dünyaya geldim.
Ama burada açtım gözümü. Belki de burada öleceğim.
Çok zaman nefret ettim. Çok zaman küfrettim, kızdım, çektim gittim.
Ama ben bu şehri, fikren ve vicdanen hiç terk etmedim.
Biliyorum, hiç kazanamayacağımızı bildiğimiz bir yarışa girdik.
Ama yine biz, bu yarışta iki kere kaybettik.
KEDİYE meydan okuyan farenin hikayesini bilir misiniz?
Bizim ürkek, güzel, beyaz fare; bir gün arkadaşlarıyla muhabbet masasına oturur. Zatı şahaneleri Türk mucizesi, ibrikten buzlu kadehe doldurulur. Bizimkine içtikçe bir cesaret gelir. İçtikçe bir başka heybetlenir. Başlar mahallenin kedisi, baş düşmanı Tekir hakkında atıp tutmaya. Bir ara bildiğin deli cesareti gelir, o küçücük pençesini masaya vurur ve der ki, “o kedi buraya gelecek”.
Son yıllarda en sevdiğim hikayedir bu. Ne olduğuna, cüssesine bakmadan, en büyük rakibine meydan okuyan kedinin hikayesi. Ne zaman 3-5 arkadaş bir araya gelsek ve karşımızda meydan okumamız gereken bir sorun yumağı dursa (iş, aşk, kariyer, gelecek) muhabbetin sonu bu muzip cümle ile biter.
Hiç bir şey olmasa; içimiz rahat eder.
O büyük gün geldi çattı...
Aynı zamanda bir büyük inancın da temsilcisidir bu şahane cümle.