Paylaş
BEN bir kaç günlüğüne memlekete gidiyorum. Hayatımda ilk kez. Bunca yıldır isterim, ilk kez nasip oldu. Siz bu yazıları okurken, ben İstanbul üzerinden tıngır mıngır otobüsle Selanik ellerine doğru yol alıyor olacağım. Yani, dedemin memleketine.
O yüzden tam da eğitim sistemini ve dershaneleri tartıştığımız şu günlerde, Amerika’dan gerçek bir eğitim hikayesi ile başbaşa bırakıyorum sizi. Biz para
üzerinden hiç bir yere varamıyorken; bakın insanlar nasıl çalıştırıyor kafasını.
Ve bir eğitim sistemi nasıl farklı ve olumlu yönde şekillenebiliyor...
San Francisco Körfezi’ndeki bir okulda okul müdürü 3 öğretmeni çağırıp şöyle demiş:
“Siz üç öğretmen sistemde en iyi ve en uzman kişilerden olduğunuz için 90 tane seçkin üstün öğrenciyi size vereceğiz. Bu öğrencilerin gelecek yıl da hızlarını korumalarını sağlamanızı ve çok şey öğrenmelerini bekliyoruz.”
Üç öğretmen, öğrenciler ve öğrencilerin anne - babaları bunun çok iyi bir fikir olduğunu düşünmüşler. O okul dönemi hepsinin hoşuna gitmiş ve çok başarılı çalışmalar yapmışlar.
Okul bittiği zaman öğrenciler bütün San Francisco Körfezi’ndeki diğer öğrencilere göre % 20-30 daha başarılı olmuşlar. Yıl sonu geldiğinde müdür, üç öğretmeni çağırmış ve onlara şöyle demiş:
“Bir itirafta bulunmak istiyorum. En zeki öğrencilerin 90'ı sizde değildi. Onlar ortalamanın biraz üstünde öğrencilerdi ve o 90 öğrenciyi sistemden tesadüfen seçtik.”
Öğretmenler doğal olarak öğrencilerde görülen başarının kendi istisnai öğretme becerilerine bağlanması gerektiği sonucuna varmışlar. Müdür devam etmiş:
“Bir itirafım daha var, demiş. Siz de en parlak öğretmenler değilsiniz. İsimlerinizi bir şapkanın içine doldurduğum kağıtların arasından rastgele seçtim. Siz inandığınız için başarılı oldunuz.”
Nasıl sıkı hikaye, değil mi? Anlayana...
Paylaş