Bugün de sizlere dünyadaki engelli hakları örgütlerinin bir diğerinden söz edeceğim. Sabancı Üniversitesi Mühendislik ve Doğa Bilimleri öğrencileri Sarp Bora Polat ve Batuhan Üçal proje dersleri kapsamında, kamuoyunu bilgilendirmek üzere, Afrika’da yer alan bir ülke olan Zambiya’da faaliyet gösteren Disability Rights Watch (Engelli Hakları İzleme) örgütünü incelediler.
Sarp ve Batuhan engellilerin görmezden gelindiğini ve yasal haklarının umursanmadığını gördüklerini ve bu yüzden bu projede görev almak istediklerini belirtiyorlar. Geçmiş yıllarda Ampute Futbol Milli Takımımızın dünya kupasında kazandığı gümüş, Avrupa şampiyonasında kazandığı altın madalyaların sosyal medyada bile yeterince dikkat çekmemesi bu sporsever gençlerimizi bu konuda daha aktif olmaya itmiş.
Sarp ve Batuhan engelli haklarına ilişkin bildirge, kanun ve makaleler okuyup detaylı bilgi edindikten sonra, inceleme konuları olan Disability Rights Watch örgütü hakkında araştırma yapmaya başladılar. İlk olarak örgütün internet sitesini ve sosyal medya hesaplarını incelediler: İnceleme sonucunda, örgütün her hafta paylaşımlar yaparak bu hesapları ne kadar aktif kullandığını ve Akıl Sağlığı Günü, Ulusal Sempozyum gibi birçok çalışmayla olabildiğince fazla insana ulaşmayı hedeflediğini gördüler.
Disability Rights Watch (DRW) 2010 yılında Zambiya’nın Birleşmiş Milletler Engelli Hakları Bildirgesi’ni onaylamasının ardından, bildirgenin gerçekten hayata geçirilmesini sağlamak hedefiyle, 2011 yılında kurulmuş. Örgütün amacı; Afrika genelinde engelli bireylerin ekonomik, sosyal, kültürel, hukuki ve siyasal haklarını ve temel özgürlüklerini korumak ve herkesle eşit şartlar altında insan onuruna yakışır şekilde saygı görmelerini sağlamak.
Araştırmaları sırasında kuruluşun devletten destek aldığını da fark eden Sarp ve Batuhan; örgütün Zambiya’daki engelli hakları hareketini ve ülkede engelli bireylerin durumunu daha iyi anlayabilmek için, Zambiya hakkında daha detaylı bilgi edinmeye karar vererek araştırmalarına bu yönde devam ettiler:
Sarp ve Batuhan; T.C. Zambiya Elçiliği sayfası ve UNICEF Zambiya ulusal engelli araştırmasından edindikleri bilgilerin kendilerine Zambiya’da yaklaşık 17 milyon kişinin yaşadığını ve ülkedeki engelli oranının %10 ile %11 arasında olduğunu gösterdiğini söylüyorlar. “Bu sonuca göre tahmini olarak bir buçuk milyon engelli birey olduğunu tespit ettik. Bu oranın Türkiye’deki %7’lik engelli oranına kıyasla yüksek olduğunu gördük. Bu durumun engelli yasalarındaki eksikliklerden ve bilinçsizlikten kaynaklandığını söyleyebiliriz. Engelli haklarını koruyan devlet destekli ilk yasa 1996 yılında yürürlüğe girmesine rağmen daha kapsamlı ve etkili bir yasanın Birleşmiş Milletlerin desteğiyle 2012 yılında yürürlüğe girdiğini görmekteyiz. Aslında bu durum engelli haklarının yakın bir tarihe kadar ihmal edildiğini gösteriyor ve bu oranın neden yüksek olduğunu açıklıyor.” diyorlar.
Sarp ve Batuhan bir yandan da örgüt hakkında daha detaylı bilgi alabilmek için, örgüte kendilerini ve projelerini tanıtan bir mesaj gönderdiler. Projenin son haftalarına doğru onlar da hâlâ, aynı proje kapsamında başka örgütleri araştıran arkadaşları gibi, örgütten yanıt alamamışlardı. Posterlerini üniversite geneline sundukları gün bu kuruluşu ve Zambiya’yı tanıtan posterlerinin fotoğrafını Facebook aracılığıyla gönderdiler: Bunun üzerine kısa bir süre içinde söz konusu örgütten kendilerine teşekkür eden bir mesaj aldılar. Bu onları çok mutlu etti ve örgütle iletişimlerini sürdürmeye devam ettiler.
1985 yılında kurulan Türkiye Yayıncılar Birliği, Uluslararası Yayıncılar Birliği’nin (International Publishers Association-IPA) Türkiye’yi temsil eden üyesi. Birlik; yayıncılık mesleğini geliştirmek, sektörel sorunları çözmek, korsanla mücadeleye destek vermek, telif hakları ve yayınlama özgürlüğünü korumak, okuma kültürünün gelişimine katkıda bulunmak ve Türkiye’yi uluslararası boyutta bir yayıncılık merkezi haline getirmek amacıyla çalışıyor.
Türkiye Yayıncılar Birliği’nin TÜYAP Tüm Fuarcılık Yapım A.Ş. iş birliği ile düzenlediği Karadeniz 6. Kitap Fuarı 15 Şubat 2020 tarihinde TÜYAP Samsun Fuar ve Kongre Merkezi’nde açıldı. Açılış töreninde konuşan Türkiye Yayıncılar Birliği İkinci Başkanı
Koray Seçkin, TÜİK verilerine göre 31 Aralık 2019 itibariyle Türkiye nüfusunun 83.154.997 olduğuna değinerek; buna göre kişi başına düşen üretilen kitap sayısının 6,9 olduğunu belirtti. Seçkin, 2018’de 410.641.305 olan bandrol adedinin 2019 sonu itibariyle 423.602.825’e çıkarak %3,16 oranında artış gösterdiğini söyledi. Koray Seçkin, yıllık üretim tablosunun son birkaç yıldır durağan bir görüntü sergilemesine karşın, yaşanan ekonomik zorluklara bakıldığında üretimde görülen %3,16’lık küçük artışın bile yayıncıların yaptıkları işten kolay kolay vazgeçmeyeceklerini gösterdiğini ifade etti.
Konuşmasında PISA testinin 2018 yılı sonuçlarına da değinen Koray Seçkin ilgili testin odak alanı olan okuma puanlarına göre 78 ülke ve ekonomi arasında 40. sırada yer aldığımızı söyledi. Seçkin, 2015’e göre puanlarımızı arttırarak 50. sıradan 40. sıraya yükselmiş olmamıza karşın yine de 2018’de her alanda OECD ortalamalarının altında kaldığımızı belirtti.
Koray Seçkin’in verdiği bilgilere göre; Türkiye 2003 ve 2018 yılları arasında okula kaydolan 15 yaşındaki çocuk oranının %36’dan %73’e çıkarmış, yani ikiye katlamış bulunuyor. Bu yüzden ülkemizin sıralaması değerlendirilirken PISA testine 2015’te katılıp 2018’de katılmayan dört ülke ve 205’te katılmayıp 2018’de katılan 11 ülke bulunduğunun da dikkate alınması gerekiyor.
Küresel ölçekli araştırmalar dünya genelinde engelli bireylerin %80’inin gelişmekte olan ülkelerde yaşadığını, bu ülkelerdeki engelli çocukların %90’ının eğitimden yoksun kaldığını ortaya koyuyor. Sabancı Üniversitesi’nde proje dersi kapsamında “Dünyada Engelli Hakları Örgütleri” başlıklı projede görev alan Sanat ve Sosyal Bilimler Fakültesi öğrencisi Beril Başara ile Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi öğrencileri Doğa Selin Memikoğlu ve Ege Cangar bu verilerden yola çıkarak gelişmekte olan altı ülkede faaliyet gösteren Global Disability Rights Now adlı örgütün çalışmalarını bizim için incelediler.
Beril, Selin ve Ege’nin mercek altına aldığı örgüt ABD merkezli olmakla birlikte çalışmalarını pilot bölge olarak seçtiği Ermenistan, Guatemala, Kenya, Meksika, Peru ve Vietnam olmak üzere altı gelişmekte olan ülkede yürütüyor. Global Disability Rights Now engelli bireylerin haklarının sosyal, ekonomik, hukuki ve benzer toplumsal alanlarda uygulamaya geçmesi için öncülük yapıyor. Engelli haklarının eskiden beri süregelen fiziksel, toplumsal, siyasal ve kültürel bariyerlerin engelleyici etkisinin anlaşılarak tanımlanması gerektiğini savunan kuruluşun temel ilkeleri engelli bir bireyin haklarının fiziksel ya da zihinsel engelinden değil toplumun bir bireyi olmasından kaynaklandığına işaret ediyor. Ülkelerdeki hak temelli çalışmalar da söz konusu on temel ilke ile aynı doğrultuda yürütülüyor:
Örgütün ülkelerdeki çalışmalarına örnek vermek gerekirse: Ermenistan’da engelli haklarını duyurmak için spordan faydalanıyor. Guatemala’da engelli çocukların hakları ulusal platformda ele alınıyor ve rehabilitasyon merkezlerinin artması için kamuoyu baskısı oluşturuluyor. Guatemela, Kenya ve Meksika’da engelli kadınlara yönelik şiddetin önlenmesi konusunda faaliyetler yürütülüyor. Bu faaliyetler kapsamında özellikle yeni politikalar üretme, yasalarda değişiklik, farkındalık yaratma üzerinde duruluyor. Peru’da özellikle yerli kadınlar ve kız çocukların hakları için çalışılıyor. Vietnam’daki çalışmalardan biri erişilebilirlik ile haklara erişim sağlamak üzerine. Engelli bir grup öğrencinin tasarladığı mobil aplikasyon Vietnam’da binden fazla mekânın erişilebilirlik durumunu incelemeyi mümkün kılıyor.
Beril, Selin ve Ege, proje için topladıkları bilgiler ışığında, koşullar ve yaşanan olaylar ülkeler arasında farklılık gösterse de olayların içeriğinin bütün engelliler için aynı olduğu sonucuna vardılar. Dünyanın çeşitli yerlerinde engelli haklarına yönelik yaklaşımların farklılık gösterdiğini vurgulayan gençlerimiz engellilerin toplumdan dışlanmalarının altında önyargıların, yanlış inanışların ve daha da önemlisi bilgisizliğin yattığını gözlemlediler. Öğrendiklerini ve gözlemlediklerini üniversitedeki akranları ile paylaştılar. Amaçları, kendi deyişleriyle, “bunun sadece üniversite düzeyinde değil, ulusal bir düzeyde farkındalığa ulaşması.”
Beril, Selin ve Ege gibi duyarlı gençlere sahip olduğumuz sürece engellerimizi hissetmeyeceğimiz engelsiz günler çok yakın…
Engellerimizi hissettirmeyecek engelsiz bir yaşam dileği ile…
Uluslararası Down Sendromu Federasyonu, Türkiye dahil 22 ülkede dernekleri ve temsilcilikleri bulunan güçlü bir sivil toplum kuruluşu. Federasyonun amacı; dünyada yaşayan down sendromlu bireylerin eğitim, istihdam ve toplumsal hayata tam katılımlarını sağlayacak projeler üreterek toplumsal birlikte yaşama kültürünü geliştirmek, ülkeler arasındaki sevgi ve barışı pekiştirmek.
Uluslararası Down Sendromu Federasyonu geçtiğimiz günlerde ACCR (Association Caritative de la Chaine des Rotisseurs) iş birliği ile hayata geçirdiği dünyanın ilk Uluslararası Down Sendromu Aşçılık Akademisi’ni Swissotel the Bosphorus İstanbul’da gerçekleştirilen basın toplantısı ile tanıttı. Toplantıya katılanlar arasında Uluslararası Down Sendromu Federasyonu Başkanı Muhammed Abdullah Tuncay, ACCR Komite Üyesi ve Chaine Des Rotisseurs Türkiye Başkanı Mohamed Hammam, UNICEF Türkiye Başkanı Philippe Duamelle ve ACCR Büyükelçisi ve Uluslararası Down Sendromu Federasyonu Strateji Başkanı Selin Yıldırım bulunuyordu.
Down Sendromu Aşçılık Akademisi, 18 yaşını bitirmiş ve akademik eğitimini tamamlamış down sendromlu gençleri hayatın içerisinde tutacak mesleki projelerle topluma kazandırmayı amaçlıyor. Uluslararası Down Sendromu Federasyonu ve ACCR, ilki Türkiye’de hayata geçirilen Down Sendromu Aşçılık Akademisi’ni sürdürülebilir bir projeye dönüştürmeyi ve dünyanın diğer ülkelerine de kazandırmayı hedefliyor. Uluslararası Down Sendromu Federasyonu Başkanı Muhammed Abdullah Tuncay bu projenin kendilerini çok heyecanlandırdığını söylüyor.
Uluslararası Down Sendromu Federasyonu Aşçılık Akademisi’nde down sendromlu gençler ücretsiz eğitim alacaklar. Tanıtım toplantısına katılan Swissotel the Bosphorus İstanbul’un Genel Müdürü ve Accor Türkiye Lüks Markalar Bölge Başkan Yardımcısı Uğur Talayhan, toplantıda yaptığı konuşmada akademiden mezun olan öğrencilerin Swissotel’in mutfağında çalışabileceğini müjdeledi.
Toplantıya katılanlar arasında bulunan UNICEF Türkiye Başkanı Philippe Duamelle ise, ACCR ve Uluslararası Down Sendromu Federasyonu iş birliğinde gerçekleşen yeni oluşumun bir parçası olmaktan çok mutlu olduğunu ifade etti. Duamelle, bu hayata biraz şanssız başlamış gençlerin hayatını değiştirecek olan Akademi için büyük heyecan duyduklarını söyledi.
Down Sendromu, çoğumuzun da bildiği gibi, bir kromozom anomalisinden kaynaklanan genetik bir farklılık. Sıradan bir insan vücudunda bulunan kromozom sayısı 46 iken, down sendromlu bireylerde 47. Bu farklılık, hücre bölünmesi sırasındaki yanlışlık sonucunda 21. kromozom çiftinde fazladan bir kromozomun yer alması sonucunda ortaya çıkıyor. Tüm dünyada 6 milyon civarında down sendromlu birey yaşıyor. Türkiye’de tam bir veri bulunmamasına karşın yaklaşık 70 bin down sendromlu birey bulunduğu tahmin ediliyor.
Down sendromlu gençlerimizin toplumsal hayatın içinde yer almalarını sağlayacak bu projenin iyi bir örnek olarak benzer yeni projelere yol açacağına inanıyorum.
Yaklaşık bir aydan beri bir türlü geçmeyen bir enfeksiyonla mücadele ediyorum. Önceleri ayakta geçirebileceğimi sandığım bu enfeksiyon giderek ilerledi ve beni yatak istirahatine mecbur bıraktı. Oral yoldan aldığım bir kutu antibiyotik yeterli olmayınca, tedaviye enjeksiyonla devam edildi. Altıncı enjeksiyondan sonra durumum biraz düzeldi ve nihayet yeniden bilgisayar başına oturabildim.
Ben gribal enfeksiyonla mücadele ederken yayın organlarında Çin’in Wuhan kentinde ortaya çıkan yeni tip bir virüsten söz edilmeye başlandı. “Corona” adlı bu virüsün yarattığı salgından etkilenen kişi sayısı dünya genelinde 40 bin kişiye yaklaştı. Yine dünya genelinde, 7 Şubat itibariyle, virüsün neden olduğu can kaybı ise 725’e ulaştı.
Corona, hayvanlar arasında yaygın olan büyük bir virüs grubuna verilen genel ad. Bu virüsler soğuk algınlığından, Ortadoğu Solunum Sendromu (MERS), Şiddetli Akut Solunum Sendromu (SARS) gibi daha şiddetli hastalıklara kadar geniş yelpazede salgına neden olabiliyor, Bilim adamlarının “Zoonotik” olarak adlandırdığı bu virüs hayvanlardan insanlara bulaşabiliyor. Bursa Veteriner Hekimleri Odası Genel Sekreteri Veteriner Hekim Melike Baysal, insan ve hayvanlarda hastalık etkenlerinin canlı mikroorganizmalar olduğunu ve virüs, bakteri, mantar, parazit gibi isimler aldıklarını söylüyor. Baysal; bu etkenlerin bazı türlerinin sadece insanlarda, bazı türlerinin sadece hayvanlarda hastalığa neden olurken, bazı türlerinin de hayvan ve insan geçişli hastalıklara neden olduğunu ve bu hastalıklara “Zoonoz” hastalıklar denildiğini ifade ediyor.
Size Sabancı Üniversitesi’nde bir grup öğrencinin aldıkları proje dersi kapsamında dünyadaki hak temelli engelli örgütlerini araştırdıklarından söz etmiştim. Ders; öğrencilerin çeşitli alanlarda yürütülen projelere fiilen katılarak bir projeyi teklif aşamasından başlayarak sonuç raporuna kadar adım adım yürütmeyi, bir proje esnasında karşılarına çıkabilecek sorunları çözebilmeyi, çalışmalarını sunmayı ve elde ettikleri verilerden sonuç çıkarmayı öğrenmelerini amaçlıyor.
Her projenin elbette bir çıktı hedefi var. “Dünyada Engelli Hakları Örgütleri” başlıklı projede görev alan on beş öğrencinin hedefi bizleri bilgilendirmek üzere hak temelli örgütler hakkında bilgi toplamaktı. Bugünden başlayarak, fırsat buldukça, sizlerle bu çalışmaları paylaşacağım. İlk konuklarım Sabancı Üniversitesi Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi öğrencileri İpek Demirköprü ve Bengisu Özdemir.
İpek ve Bengisu, 1952 yılında İngiltere’de kurulan Scope isimli örgütü araştırdılar. Engelliler için Eşitlik (Equality for Disabled People) sloganıyla yola çıkan örgüt, engelliliğe toplumsal açıdan yaklaşarak eşitliği savunuyor. Bir başka deyişle, engelin bireyden değil çevresel ve toplumsal etkenlerden kaynaklandığı fikrini temel alıyor. Örgüt kendini her ne kadar hâlâ hayır kurumu olarak adlandırsa da faaliyetleri alışılagelmiş hayır işlerinden ziyade hak temelli sivil toplum kuruluşlarının faaliyet tanımına daha uygun. Gönüllülük temelinin yanı sıra maaşlı çalışanlara da sahip olan Scope’un en önemli özelliği engelli bireylerin, yakınlarının ve uzmanların bir araya gelerek fikir alışverişinde bulunabildikleri bir ortam sağlaması. Örgüt işlettiği online platformda ve ayrıca telefon üzerinden haftanın 7 günü 24 saat her konuda rehberlik ve danışmanlık hizmeti veriyor.
İpek ve Bengisu, araştırmaları esnasında “engelli” kelimesine karşı tutumlarının değişmiş olduğunu ve projeden önce sahip olmadıkları bakış açılarına sahip olduklarını fark ettiklerini söylediler. Kendi ifadeleriyle “Proje boyunca incelediğimiz makaleler ve kaynaklar sayesinde engelli hakları konusunda kısıtlı olan bilgi havuzumuzu genişleterek asıl yapılması gerekenin onların bağımsız bir hayat sürmesini engelleyen çevresel faktörleri ortadan kaldırmak olduğunu fark ettik. Okuduklarımızın bize yeni ve farklı pencereler açarak empati yeteneğimizi de geliştirdiğini düşünüyoruz. Bu tarzdaki organizasyonların eşitlikçi bir ortam yaratmakta ne kadar aktif rol alabildiklerini ve herkesin yardımıyla bu dünyayı engelliler için çok daha yaşanılabilir, keyifli ve kolektif bir hale getirmekte önemli bir rol oynadıklarını öğrendik.”
Kültür-sanat faaliyetleri, bütün bireylerin haklardan eşit yararlandığı bir toplum amaçlayan Sabancı Vakfı’nın çalışmaları arasında önemli bir yer tutuyor. Toplumsal gelişmenin bireylerin potansiyelinin ortaya çıkarılması ve ilham veren hikâyelerin toplumla paylaşılması sonucunda mümkün olacağına inanan Vakıf, toplumsal sorunların sanat aracılığıyla ele alınmasını desteklemek amacıyla, dört yıldan bu yana “Kısa Film Yarışması” düzenliyor.
“Kısa Film Uzun Etki” sloganıyla düzenlenen Sabancı Vakfı Kısa Film Yarışması ile sinemanın yaratıcı bakış açısından ve etki gücünden yararlanılarak toplumsal konularda farkındalık yaratılması hedefleniyor. İlk yılında “Mülteci Kadınlar”, ikinci yılında “Çocuk İşçiler”, üçüncü yılında “Ayrımcılık” teması ile gerçekleştirilen yarışmanın bu yılki teması ise “Dijital Yalnızlık”.
Sabancı Vakfı Kısa Film Yarışması’na bugüne kadar Türkiye’nin her bölgesinden ve Avusturya, Belçika, Fransa, Hindistan ve Kanada’nın da aralarında bulunduğu pek çok ülkeden 1227 film başvurmuş bulunuyor. Bu yıl toplam 490 film ile rekor başvuru alan yarışmada 13 eser finale kaldı. Ödül almaya hak kazananlar; yönetmen-senarist Mahmut Fazıl Coşkun, oyuncu Hazar Ergüçlü, dünyaca ünlü Filistinli çağdaş yönetmen Naijwa Najjar, Makedonya’dan ünlü yapımcı ve oyuncu Labina Mitevska ve İtalya’dan Venedik Film Festivali programcısı Teresa Cavina’dan oluşan jürinin değerlendirilmesi ile belirlendi. Ödüller ise 15 Ocak 2020 akşamı, Sabancı Center’da, Sabancı Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanı Güler Sabancı ve Sabancı Vakfı Genel Müdürü Nevgül Bilsel Safkan’ın ev sahipliğinde gerçekleşen törende sahiplerini buldu.
Güler Sabancı törende yaptığı konuşmada; sanatın insanın gelişimine hizmet ettiğine, insandan başlayarak toplumu değiştirme ve dönüştürme gücüne inandıklarını ifade etti. Sabancı, bu yılın teması olan ‘Dijital Yalnızlık’ temasına da değinerek, günümüzde teknolojinin hayatımıza getirdiği kolaylaştırıcılığı ve gelişmemize yaptığı katkıları asla unutmamamız gerektiğini söyledi. Teknolojiyi ihtiyaçtan ziyade bir amaca dönüştürdüğümüzde ise özellikle gençleri tehdit eden dijital bir bağımlılığın ortaya çıktığını belirten Sabancı; bu bağımlılığın bireyleri sosyal ve psikolojik yalnızlığa ittiğine ve önemli sorunlara yol açtığına dikkat çekti. Sayın Sabancı sözlerini Manchester Üniversitesi
‘Yalnızlık Çalışması’ sonuçları ile destekledi. Söz konusu araştırma 16-24 yaşları arasındaki gençlerin dijital bağımlılık nedeniyle büyük ölçüde güçlü yalnızlık duygusuna sahip olduklarını gösteriyor. Güçlü yalnızlık duygusu ise birçok sosyal sorunu da beraberinde getiriyor.