İlerleyen yaşlarımız hayata farklı açılardan bakabilmeyi, mutluluğun anlamını farklı gözlerle arayabilmeyi öğretiyor bizlere. İnsan, hele de benim gibi altmış yıllık bir yaşamı geride bırakmışsa, hayatın tüm sihirlerinin küçücük anlarda saklı olduğunu iyice anlamış oluyor.
Henüz 20’li yaşlardaki gençlerin bizim yıllarımızı vererek geldiğimiz noktaya şimdiden erişmiş olduklarını görmek anlatamayacağım kadar çok sevindiriyor beni. Bugün sizlere bana bu sevinci yaşatan Facebook arkadaşım Seren Şahin’i anlatmak istiyorum.
Seren arkadaşlık isteğini Mart 2013’de gönderdi bana. Almanya’da yaşayan, ekonomi dalındaki üniversite öğreniminin yanısıra oyunculuk üzerine de özel öğrenim gören 24 yaşında bir gencin neden benimle arkadaş olmak istediğini pek anlayamadım önce. Sonra, sordum kendisine… “Yazılarınızı uzun zamandır takip etmekteyim. Çok taktir ediyorum. Umarım ve dilerim Allah’dan tüm istekleriniz, dilekleriniz yerine gelir. Herşeyin en iyisine layıksınız.” diye cevap verdi bana. Ve arkadaş olduk…
Geçtiğimiz Haziran ayı sonlarında, Alman oyuncular, yönetmen ve ekip arkadaşları ile Istanbul'da çekmiş oldukları kısa filmi gönderdi Seren bana. “Üç” adlı bu film, üç gencin Istanbul’a seyahatini anlatıyor. Almanya’da yaşayan, ikisi erkek biri kadın, bu üç arkadaşın biri Almanya’da doğup büyümüş bir Türk; adı Emre. Alman arkadaşları, görme engelli Julia ve otistik Jan, Emre’den kendilerini Istanbul’a götürmesini istiyorlar. Ve macera başlıyor…
Filmi defalarca seyrettim. Her seferinde farklı bir ayrıntı yakaladım bu seyirlerin. Yarım saatlik bu kısa film hayatın tam da kendisiydi sanki. Üç birbirinden çok farklı ama aynı yaşama sevincinde buluşabilen arkadaş… Istanbul’un en büyük güzellikleri ve gözardı etmeye çalıştığımız çirkinlikleri… Hırsızlar ve kapkaççılar gibi kötü karakterlerin yanısıra yardımsever insanlarımız… Hepsi yarım saatlik bu kısacık filmin içinde. Üç arkadaşı canlandıran oyuncular, rollerine büründükleri kişilerin yaşama sevincini izleyiciye de geçirme konusunda çok başarılılar.
Bu filmi izlemeden önce, görme engelli bir kişinin bir başka şehri kendi açısından görmek isteyebileceğini bilmiyordum. Ama gördüm ki, görmeyen gözler bazen biz görenlerin bile göremediklerini görebiliyor. Filmin Mısır Çarşısı’nda çekilmiş bir sahnesinde, Julia’nın baharatlardan dokunarak ve koklayarak aldığı haz çoğumuzu kıskandıracak ölçüde. Otistik Jan’ın hayranı olduğu Ayasofya’yı karşısında gördüğünde duyduğu sevinç ise çok az kişi tarafından tadılabilir nitelikte. Bence yaşamak bu işte…
Filmde Emre arkadaşlarını Kapalışarşı’da kaybediyor. Üç arkadaş tekrar buluşabilmek için uğraştıkları süreç içinde çeşitli zorluklar ve hatta kötülüklerle olduğu kadar iyilik ve güzelliklerle de karşılaşıyorlar ve hepsi kendi adlarına farklı deneyimler kazanıyorlar. Başlarına ne gelirse gelsin, umutlarını hiç yitirmiyorlar…
Spor çevrelerinde Koşan Adam olarak tanınan Kemal Özdemir iki hafta önce Çanakkale Şehir İskelesi’nden başladı yüzmeye ve sahilin öteki ucundan çıktı. 53 yaşındaki milli sporcu Deniz Temiz Derneği'nin (TURMEPA) "Her Kulaç Denize Bir Nefes" projesi kapsamında deniz kirliliğine dikkat çekmek için Çanakkale Boğazı’nda yaklaşık 1 kilometreyi 30 dakikada yüzdü.
Kemal Özdemir 1969 yılında, henüz 9 yaşındayken, bir trafik kazası sonucu sol kolunu kaybetmiş. Aynı yıl atletizmle tanışan, 10 yaşında yüzme öğrenen Özdemir; 1981 yılında Türkiye Atletizm Pist Şampiyonasıyla profesyonel atletizm hayatına başlamış ve 1998 yılında Marmara Üniversitesi Spor Akademisi’nden mezun olmuş. Kemal Özdemir, İstanbul Üniversitesi Spor Akademisi’nde öğretim görevlisi ve Deniz Harp Okulu’nda baş antrenör olarak görev yapmış. Koşan Adam, 2006 Hollanda Dünya Şampiyonası’nda maratonda altıncı, 2007’de Çek Cumhuriyeti’nde 5000 metrede birinci, 2008 Pekin Paralimpik Olimpiyat oyunlarında yarışan tek Türk atlet olarak onüçüncü oldu. 2010’da Helsinki’de Türkiye’yi başarıyla temsil etti. Halen aktif olarak spor yaşantısına devam ediyor ve atletizm koçluğu yapıyor.
Özdemir 2011 yılında dünyanın en zorlu parkurları arasına girmeye aday tarihi Likya Yolu’nun 240 km’lik bölümünde TEMA Vakfı’nın ağaçlandırma çalışmalarına dikkat çekmek amacıyla koşmuştu. Türkiye’de düzenlenen ilk ‘ultra maraton’ olma özelliğini taşıyan, Fethiye ve Antalya arasında koşulan Likya Maratonu’na katılma kararını şöyle açıklamıştı: “2011 yılı BM tarafından Uluslararası Ormanlar Yılı ilan edildi. Toprağımızın, suyumuzun, doğamızın korunması için mücadele eden TEMA Vakfı’nın ağaçlandırma çalışmalarına destek vermek ve halkımızı fidan dikmeye çağırmak için Likya Maratonu’nun zorlu parkurunda koşmaya karar verdim. Maraton süresince TEMA Vakfı aracılığı ile yapılacak fidan bağışları bana güç verecek. Koştuğum sürece fidan bağışlarınızla TEMA’ya destek olabilir, çocuklarımıza ve torunlarımıza yaşanabilir bir gelecek bırakmak için küçük de olsa bir adım atabilirsiniz.”
Kemal Özdemir, TURMEPA’nın ”Her Kulaç Denize Bir Nefes” projesi kapsamında Türkiye’nin 5 ayrı bölgesinde yüzecek. Projenin ilk üç etabı geçen sene tamamlandı. Koşan Adam ilk olarak İstanbul Boğazı’nda, Bahçeşehir Üniversitesi’nin önünden başlayarak Ortaköy’e kadar yüzdü. Amacı hem gitgide kirlenmekte olan Marmara Denizi’ne dikkat çekmek, hem de 2012 Avrupa Spor Başkenti seçilen İstanbul’da engellilerin su sporuna olan ilgisini arttırmaktı. İkinci etapta ilköğretim okulu öğrencilerinin de katıldığı törenle İzmir Körfezi açıklarından Güzelbahçe kıyısına yüzen Özdemir’e milli yüzücüler de eşlik etti. Antalya’da gerçekleştirilen üçüncü etapta Dedeman Otel’den Konyaaltı Plajı’na yüzen Özdemir’e bu kez Antalya Acil Afet Durum Müdürlüğü çalışanları ve gönüllü dalgıçlar katıldı. Yüzme etkinliği sırasında aynı zamanda dip temizliği yapılarak denizden kilolarca çöp çıkartıldı. Çanakkale dördüncü etaptı. Projenin son etabı ise Zonguldak olacak.
Türkiye’nin kirlenen denizlerine dikkat çekmek amacıyla Deniz Temiz Derneği/ TURMEPA’nın başlattığı “Her Kulaç Denize Bir Nefes “ projesini destekleyen Özdemir, “Hem engellilerin su sporuna olan ilgisini arttırmak hem gitgide azalmakta olan deniz canlılarına dikkat çekmek amacıyla Türkiye’nin 5 ana noktasında yüzmeye karar verdim. Örneğin zaman içinde İstanbul’da ekonomik değeri olan 124 balık türü yok oldu ve tüm denizlerimizde oksijen oranı gittikçe düşmektedir. Proje kapsamında yüzerken bir sürü plastik ve pislikle boğuşmak zorunda kaldım. Yakında yüzecek deniz bulamayabiliriz.” diyor.
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı tarafından “Engelliler Hakkında Kanun”un erişilebilirlikle ilgili hükümlerinin uygulanmasını sağlamak üzere hazırlanan “Erişilebilirlik İzleme ve Denetleme Yönetmeliği” 20 Temmuz 2013 tarih ve 28713 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi.
“Erişilebilirlik İzleme ve Denetleme Yönetmeliği” ile herkesin kullanımı için inşa edilen binaların, tüm açık alanların ve ulaşım araçlarının engellilerin kullanımına uygun hale getirilmelerini sağlayacak izleme ve denetim mekanizması hayata geçirilmiş oluyor. Bu yönetmelik kamu hizmeti için kullanılan;
•Resmi binalar ile ibadet yerleri
•Özel eğitim tesisleri
•Özel sağlık tesisleri
•Sinema, tiyatro, opera, müze, kütüphane, konferans salonu gibi kültürel binalar
•Gazino, düğün salonu gibi eğlence yapıları
"Uluslararası Atanur Doğan Suluboya Çalıştayı", 21 Haziran – 01 Temmuz 2013 tarihlerinde, İstanbul Suluboya Topluluğu & Tomurcuk Vakfı ortaklığında Kadıköy Şirket-i Hayriye Galerisi’nde gerçekleştirildi.
Çalıştaya adını veren ünlü ressam Atanur Doğan’ın ifadesine göre; İstanbul Suluboya Topluluğu & Tomurcuk Vakfı ile gerçekleştirilen projenin temelini dostluk, paylaşım ve hoşgörü oluşturdu. Bu vasıfların eksik olduğu bir dünyada hiçbir sorunun çözülemeyeceği gerçeğiyle, tüm engel ve önyargıların aşılması sonucunda güzel bir hayal inanılmaz bir gerçeğe dönüştü.
Resim tekniklerinin en eskilerinden olan şeffaf suluboya tekniğinin öğretilmesi ve sevdirilmesini amaçlayan Çalıştay’da Tomurcuk Vakfı Resim Atölyesi Gençleri usta suluboya sanatçıları ile birlikte çalışma şansını yakaladılar. Sanatseverler tarafından ilgi ile izlenen performanslarda üretilen resimler, ileri bir tarihte, Tomurcuk Vakfı yararına düzenlenecek bir sergide sanatseverlerin beğenisine sunulacak.
Tomurcuk Vakfı, zihinsel engelli çocukların anneleri tarafından üç adımda gerçekleştirilmiş bir sivil toplum kuruluşu. İlk adım olan Tomurcuk Eğitim, Kültür, Dayanışma ve İşletme Kooperatifi 2006 yılının Ağustos ayında hayata geçirilmiş. Bu kooperatif kurulurken; doğuştan ya da sonradan herhangi bir nedenle bedensel, zihinsel, ruhsal, duyusal ve sosyal yeteneklerini çeşitli derecelerde kaybetmiş çocukların kendi kendilerine yeterli birey haline gelmelerinin ve toplumsal yaşama katılımın en önemli öğelerinden olan üretime katılmalarının sağlanması amaçlanmış.
İkinci adım olan Tomurcuk Özel Eğitim ve Rehabilitasyon Merkezi 2007 yılının Haziran ayında faaliyete geçmiş. Amaç; engelli gençlere ve çocuklara Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı özel eğitimcilerle akademik eğitim verilmesi. Kooperatif üyesi anneler her gün dönüşümlü olarak bu merkezde bulunuyorlar. Merkez’de; bir yandan okul çağında olup eğitimleri devam eden zihinsel engelli çocuk ve gençlerin rehabilitasyonlarına yönelik çalışmalar yapılırken diğer yandan da eğitimlerini tamamlamış yaşları 18’in üzerinde olan gençler tam zamanlı olarak çeşitli atölyelerden faydalanıyorlar. Sonuç olarak, özgüvenlerini geliştirecek pek çok olanak sunulan bu gençlerin ve çocukların maksimum düzeyde sosyalleşmeleri sağlanıyor.
Üçüncü ve son adım olan Tomurcuk Eğitim, Kültür ve Dayanışma Vakfı, 2010 yılı Ocak ayında hayata geçirilmiş. Kooperatif zihinsel engelli çocukların anneleri tarafından kurulmuşken, vakıf babaları tarafından oluşturulmuş. Bu vakıf ile; anne ve babaların Tomurcuk Gençleri’ne dair hayalleri daha geniş bir platforma taşınmış. Velilerin çocuklarının kendilerinden sonraki yaşamlarını güven altına almaya dair soyut kurguları bu yeni kurumsal oluşum sayesinde somut hale dönüşmüş. Tomurcuk Vakfı çalışmalarına, halen, bu ana amaç doğrultusunda devam ediyor.
Tomurcuk Vakfı’nı İstanbul Suluboya Topluluğu ile ortak bir proje yürütmeye götüren kişi ise, sanat danışmanları ve gönüllü eğitmenleri olan Ressam Günsu Saraçoğlu.
İnsanların farkındalıklarını arttıran, yaşamlarında istedikleri yönde değişim ve dönüşüm sağlayabilmeleri için gereken cesareti kazandıran Yaratıcı Sanatlar Terapisi, Türkiye’de ilk kez ve sadece Türkiye Spastik Çocuklar Vakfı tarafından uygulanıyor.
Geçtiğimiz Mayıs ayının son günlerinde, Yaratıcı Sanatlar Terapisi alanının en önemli öncülerinden biri olan ve aynı zamanda ödüllü belgesel yapımcısı Robert J. Landy, Türkiye Spastik Çocuklar Vakfı’nın davetiyle ilk kez Türkiye’ye geldi. Robert Landy’nin küçük bir grup üzerinde uyguladığı drama terapisinin katılımcıları arasında ben de vardım. Yaşadığım olağanüstü deneyimin ardından Profesör Landy ile özel bir söyleşi yapma fırsatı buldum. Bugün, bu özel söyleşiyi paylaşmak istiyorum sizlerle. İşte o söyleşi:
ADY: Alana bütünüyle yabancı biri için yaratıcı sanatlar terapisini nasıl tanımlarsınız?
RJL: Yaratıcı sanatlar terapisinin bütün alanlarını mı kastediyorsunuz?
ADY: Evet, tümünü; özet olarak.
RJL: İnsanın ifade etme yetisinin çoğu kısmıyla sözel ve kavramsal olduğu düşünülür. Yaratıcı sanatlar terapisi kavramı ise biz insanların yalnızca bir baş, ses ve beyinden fazlası olduğumuzun fark edilmesini sağlar. Aslında, belki de bir beyinden fazlası değilizdir… Belki de beyin her şeydir. Fakat beyin birçok kısımdan oluşmaktadır. Bu nedenle yaratıcı sanatlar terapisi kavramı insana bir zihin, bir beden, bir ruh ve duygulardan oluşan bir bütün olarak bakmakta ve ifadeye yalnızca kelimelerden ibaret olmayan çok çeşitli bir anlam yüklemektedir; drama terapisi hareketle, müzik terapisi sesle, görsel sanatlar terapisi resim, heykel, vb. aracılığıyla imge yaratmakla ilgilidir. Dolayısıyla, yaratıcı sanatlar terapisinin amacı; insanın mümkün olan her yolla, şarkı söyleyerek, dans ederek, hareketle, hikâye anlatarak vb. kendisini bütünüyle ifade etmesini sağlamaktır. Ve bu ifade, kişinin kendisini tümüyle gelişmiş bir insan olarak görmesini mümkün kılar.
“Alternative Camp”, bu sene Antalya'nın Kaş İlçesine bağlı Çukurbağ Köyünde gerçekleştiriliyor. Projenin gerçekleşme yeri olan Çukurbağ Köyü’nün ilkokulu, Kaş Kaymakamlığı ve Çukurbağ Köy Muhtarlığı ve İhtiyarlar Heyeti tarafından, 10 yıllığına, Düşler Akademisi projelerini çatısı altında barındıran Alternatif Yaşam Derneği'ne tahsis edilmiş bulunuyor.
“Alternative Camp 2013” önceki yıllardan çok daha farklı içerikler barındırıyor. Öncelikle, Çukurbağ Köyü aynı zamanda tarihi olarak da değerli bir yer olduğundan; “Alternative Camp” projesi içeriğinde o bölgenin tarihi de incelenip öğretiliyor. Ayrıca, bu bölgede; çağımızın büyük sorunlarından olan genetiği değiştirilmiş gıda ürünlerine çözüm üretilmiş, alanında uzman mimarlar tarafından çevreci bir yaklaşım ile ekolojik binalar yapılmış bulunuyor. Bu binalarda güneş ve rüzgâr enerjisi kullanılarak elektrik üretiliyor ve çöplerin geri kazanılması gibi alternatif enerji yöntemleri kullanılıyor. Bu nedenle, kamp katılımcılarının çevre halkı ile bire-bir ilişkiler kurması da “Alternative Camp 2013” projesi içeriğinde yer alıyor.
Bu yıl, 13 senedir olduğu gibi yine engelli ve sosyal dezavantajlı bireylere ücretsiz sanat ve spor eğitimleri vermek üzere, “Kaş Köy Akademisi” adı altında açmış bulunuyor kapılarını katılımcılarına “Alternative Camp”. Kaş Köy Akademisi; "Yaşayarak Öğrenme Merkezi”, “Açık Üniversite”, “Köy Enstitüsü” ya da “Alternatif Yaşam Merkezi" olarak tanımlanıyor. Kampta her dönem 25-30 engelli çocuk ya da genç misafir ediliyor; en fazla 10 refakatçi, 10 çalışan, 20 gönüllü bulunuyor. Ayrıca, 20 adet 2 kişilik çadır alanı da mevcut.
“Alternative Camp”ın 15 Haziran’da başlayan ilk dönemi bugün sona eriyor. Sanırım yarın yeni bir dönem başlayacak. Yıllık iznim nedeni ile yazılarıma bir süre ara verdiğimden, Kaş Köy Akademisi Alternative Camp Gönüllü Çağrısı’nı sizlerle paylaşamadım. Ama yine de, gönüllülerin yaptıkları işlerle ilgili bilgiyi iletmek istiyorum siz okurlarıma.
Kampta gönüllüler için beş farklı alanda görev tanımlanmış bulunuyor. Bunlar;
Hemen herkesin gerçekleşmesini umutla beklediği bir hayali vardır. Kimileri yalnız kendisini ilgilendiren hayaller kurar, kimileri ise başkalarını da alır hayallerinin içine. Kimileri bir mucize bekler hayalinin gerçeğe dönüşmesi için, kimileri ise çaba verir.
Timur Soyoğuz, hayallerini gerçekleştirebilmek için çaba verenlerden. Onu, çabalarının sonucunu gördüğü; bir başka deyişle en büyük hayalini gerçekleştirdiği gece tanıdım. Önce, nasıl olup ta bu güzel gecenin parçası olabildiğimi anlatayım sizlere.
Geçtiğimiz Mayıs ayında Tomurcuk Vakfı Sanat Danışmanı Günsu Saraçoğlu’dan “Genç Sanatçı'dan Tomurcuk Vakfı Zihinsel Engelli Çocuklarına Destek Konseri” başlıklı bir e-posta aldım. "Genç sanatçı Timur Soyoğuz ve müzisyen arkadaşları; Türkçe Pop ve Klasik Türk Müziği repertuarından oluşan “Bir Parça Müzik / a piece of music” isimli konserlerinin bilet satışlarından elde edilecek geliri, zihinsel engelli çocuklara destek veren Tomurcuk Vakfı’na bağışlayacaklar." deniliyordu bu e-postada. Önce konserin gerçekleştirileceği mekân olan Maltepe Belediyesi Türkan Saylan Kültür Merkezi’ni, ardından Tomurcuk Vakfı’nı arayarak konser biletine nasıl erişebileceğimi öğrendim. Ardından, bana verilen banka hesap numarasına havale yaparak kendim ve iki arkadaşım için bilet ayırttım. Tüm bunları yaparken Timur Soyoğuz’un müziği ile en küçük bir fikrim bile yoktu. Bir enstrüman mı çalıyordu, ses sanatçısı mıydı?.. İnanın hiç bilmiyordum… Zaten benim için önemli de değildi bu. Önemli olan, genç bir sanatçının engelli çocukları düşünüyor ve onlar için bir şeyler yapmak istiyor oluşuydu.
Konser gecesi sahne alıncaya kadar öğrenmedim Timur Soyoğuz’un müzik kariyerinin hangi dalda olduğunu. Ve o gece, engelli çocuklar için sahneye çıkan bu genç sanatçı olağanüstü sesi ile büyüledi beni. Söylediği ilk şarkının ardından, “Benim bir hayalim vardı, bu gece o hayal gerçek oldu.” dedi bizlere. Sonra da, bir buçuk saat boyunca, hayranı olduğu Sezen Aksu şarkılarından derlenmiş bir repertuarla birlikte oldu bizlerle. Ve bu bir buçuk saatin sonunda, yine Sezen Aksu’nun “Yarim İstanbul” şarkısı ile bitirdi konserinin ilk yarısını.
Konserin ikinci yarısı Tomurcuk Vakfı Perküsyon Grubu’nun dinletisi ile başladı. Grup, genç müzik öğretmenlerinin şefliğinde harika bir performans sergiledi. Perküsyon Grubu’nun ardından tekrar sahneye çıkan Timur Soyoğuz ve arkadaşları bu kez Türk Sanat Müziği'nin ölümsüz eserlerini seslendirdiler. Konser, genç sanatçının Tomurcuk Vakfı Perküsyon Grubu üyeleri ile birlikte seslendirdiği bir parça ile sona erdi.
Müziğin aslında mesleği değil hobisi olduğunu öğrendim o gece, henüz 25 yaşındaki bu genç sanatçının. Halen özel bir bankada çalışıyor kendisi. Hafta sonları ise, bazı özel mekânlarda sahne alarak tatmin ediyor müzik tutkusunu. Tomurcuk Vakfı ile, bu vakfın gönüllü resim öğretmeni olan ablası sayesinde kesişmiş yolları. Bu kesişme Timur’un en büyük hayalinin gerçekleşmesi yolundaki ilk adım olmuş.
O gece, Tomurcuk Vakfı’nın çocukları başta olmak üzere, hepimiz çok eğlendik. Oraya bir gazeteciden çok bir dinleyici olarak gitmiş bulunduğumdan yazıma ekleyecek bir kayıt alamadım ne yazık ki. Arzu edenleriniz aşağıda verdiğim linklerden youtube’a girerek Timur Soyoğuz‘dan sözü geçen konserde kaydedilmiş iki Sezen Aksu şarkısını dinleyebilirler.
On beş günlük bir aradan sonra tekrar birlikteyiz. Hayat kaldığı yerden devam ediyor… Ve engelliler için yapılmakta olan çalışmalarda da durak verilmiyor.
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın katkıları ile Milli Eğitim Bakanlığı’nın altyapısını oluşturduğu engelli öğretmen atamaları için başvurular Haziran sonunda başladı. Engelli Memur Seçme Sınavı’na (ÖMSS) katılan engelli öğretmen adayları aldıkları puan üstünlüğüne göre 46 branşta 600 öğretmen kadrosuna atanacak. Atanacak olan öğretmenler görevlerine 2013-2014 eğitim öğretim yılından itibaren başlayacaklar.
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Engelli ve Yaşlı Hizmetleri Genel Müdürlüğü, Ulaşılabilirlik Destek Projesi'nin (UDEP) uygulama alanını genişletti. Yerel yönetimler ve kurumların, engellilerin toplumsal hayata katılımı ve ulaşılabilirliğini sağlayacak projelerinin fonlarla destekleneceği duyuruldu.
Ulaşılabilirlik, engellilerin evlerinden çıkabilmeleri, başkalarına ihtiyaç duymadan binalara ve açık alanlara erişebilmeleri ve bunları kullanabilmeleri, kısaca toplumsal yaşama katılabilmeleri için yapılı çevrede ve kentsel hizmetlerde alınması gereken fiziksel ve mimari tüm tedbirleri içeriyor. Kaldırımlarda, yaya geçitlerinde, parklarda, çocuk oyun alanlarında, kamunun hizmet verdiği ve kamu kullanımına açık tüm binalarda ve ulaşım hizmetlerinde ulaşılabilirlik tedbirlerinin alınması, yalnızca engelliler değil hareketlerinde kısıtlılık yaşayan yaşlılar, hamileler, çocuklar, bebek arabalılar, çok uzun veya çok kısa boylu kişiler için büyük önem taşıyan bir gereklilik.
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Engelli ve Yaşlı Hizmetleri Genel Müdürlüğü tarafından 2012 yılında ilk kez başlatılan ve örnek uygulamalarla ulaşılabilirliğin pilot alan çalışması yapılan kentin tamamına ve diğer kentlere yaygınlaştırılmasına katkıda bulunmayı amaçlayan Ulaşılabilirlik Destek Projesi 2013 yılında da uygulanacak. UDEP 2013 kapsamında proje yürütücüsü olarak il özel idareleri, belediyeler, kaymakamlıklar ve muhtarlıkların, yerleşim yerlerinde belirleyecekleri pilot alanlarda ulaşılabilirliği sağlamaya yönelik projelerinin desteklenmesi öngörülüyor.
Başvuru duyurusu Bakanlığın internet sitesinde yayınlanmış bulunuyor. UDEP 2013 Proje Teklif Formuna uygun olarak hazırlanacak proje teklifleri, kurum ve kuruluşlarca elektronik ortamda ve yazılı olarak ilgili valiliğe sunulacak. Proje teklifleri, valilikler tarafından amaç ve proje formatına uygunluğu değerlendirilecek, uygun bulunan proje teklifleri en geç 15 Temmuz 2013 tarihine kadar elektronik ortamda, en geç 22 Temmuz 2013 tarihine kadar da yazılı olarak Engelli ve Yaşlı Hizmetleri Genel Müdürlüğü’nde olacak şekilde gönderilecek. Söz konusu çalışmaya tüm belediyelerimizin katılmaları bekleniyor.