Paylaş
Hepimizin başı sağ olsun, Allah ailelerine sabır versin, vefat eden canlarımıza rahmet etsin. İstanbul’da alınan önlemlere rağmen şehrin göbeğinde yapılan terör eylemi, aslında olayın vahametini gösteriyor. Terörü destekleyen ve besleyen dostlarımız (!) saldırı sonrası yayınladıkları mesajlarla kimin yanında durduklarını net şekilde ortaya koydular.
İktidarımızla muhalefetimizle teröre karşı bir olmaktan başka çaremiz yok. AKP, CHP ve MHP’nin ortak bildiriyle terörü kınaması, birlik-beraberlik çağrısı yapması böyle zor günlerde çok önemli.
Vatanın ne anlama geldiğini çocukken tarih kitaplarından okuyorduk ama bizler bugün yakın komşularımızın yaşadıklarından vatansızlığın ne olduğunu biliyoruz.
Planladığım yazımı yayımlama konusunda kararsızdım ama terörün hayatımın akışını değiştirmesine izin vermeyeceğim. Siz de vermeyin.
Acıları ancak paylaşarak azaltabiliriz. Nefret söylemlerinin, terör üstünden siyaset yapmanın ne şehitlerimize ne ülkemize bir faydası var. Hangi görüşten olursak olalım karşımızdaki insanın da canının yandığını unutmayalım, lütfen.
Sizleri seviyorum; bunu canlıyken söylemek istedim. Malum hepimiz her an patlama riskiyle yaşıyoruz.
KADINLARA YÖNELİK TEKMELİ SALDIRILAR TESADÜF MÜ?
Son zamanlarda otobüste, parkta kadına yönelik şiddet saldırılarının organize olduğunu düşünüyorum.
Hedef olarak seçilen kadınların ve saldırı şeklinin benzer yönleri çok. Bu kadar tesadüf mümkün değil.
PKK nasıl ki askerimize, polisimize silahlı eylemler yapıyorsa; organize olmuş bir örgüt de kadınlara yönelik saldırı gerçekleştiriyor.
Maksat, toplum huzurunu bozmak ve Türkiye’de muhafazakâr olmayan kadınların özgürlüğünün olmadığı izlenimini vermek. Ak Parti yıllardır iktidarda ama bu tarz olaylar son iki yıldır yaşanıyor.
Bu tarz saldırıları ciddiye alınmalı, üzerine gidilmeli ve daha çok mağduriyet yaşanmadan önlem alınmalıdır.
Kadına şiddet olaylarında medyanın, iktidar yanlısı veya karşıtı şeklinde ikiye ayrılmasından nefret ediyorum. Olayların sonuçlarına göre değerlendirme yapmak yerine nedenlerini araştırıp konuşsak neticeye varabiliriz.
SOSYAL MEDYA ÜNSÜZLERİN ÜNLÜLERE AÇTIĞI BİR SAVAŞ ALANI MI?
Türk insanı olarak; sevmesek de, kızmış olsak da yüz yüze baktığımız insanlara karşı nezaketini koruyan bir toplumuz, genelde.
Fakat sosyal medyanın hayatımıza girmesiyle bu özelliğimiz farklı boyut kazandı. Komşularımıza, arkadaşlarımıza sosyal medyadan saydırıyoruz.
Sosyal medya “kutuplaşma” denen illete zemin hazırladı (Kutuplaşmanın suçunu sosyal medyaya attığımı düşünmeyin).
Biz, sosyal medyadan önce arkadaş ve komşularımızla belli ölçüde düşüncelerimizi paylaşıyorduk. Bakkal, sadece bakkaldı mesela. Bugün siyasi görüşü nedeniyle mahalle bakkalından alışveriş yapmayan kadınları biliyorum. (Erkekler bu tarz konularda katı değiller)
Hayatımıza sosyal medya girince bizim komşu, arkadaş ve esnaftaki cevherleri görünce afalladık. Hatta baba kızının, evlat annenin kendisiyle paylaşmadığı duygularını sosyal medyadan öğrendi.
Sonra sosyal medyayı ortak arkadaş kabul edip kızdığımız insanları çekiştirdik. Tabii sosyal medyanın da ağzı sıkı değil. “Sen nasıl öyle söylersin?” tartışmaları, küsmeleri başladı. Triplerimiz bile değişti artık. Kimse kimseye göz süzmüyor, “beğen” yapma yeter…
Olayın bir de tanımadığımız insanlara karşı hakaret boyutu var tabii. Öfkemizin, mutsuzluğumuzun intikamını hiç tanımadığımız insanlardan almaktan zevk alır olduk. Kendimizin veya arkadaşımızın hayatındaki olumsuzlukları benzeştirdiğimiz ünlülere Allah ne verdiyse yazıp içimizi döktük, bir anlamda yaşadıklarımızın intikamımızı aldık.
Ünsüzlerin ünlülere açtığı gizli bir savaş alanı oldu sosyal medya. Ta ki ünlüler yeter diyene kadar. Nezaket bir yere kadar diyen ünlülerimiz hakaret edenleri teşhir etmeye başladı. En son “Oktay Kaynarca İsyanı ”yaşadık.
Şeyma Subaşı ise yaşananları bir tık öteye taşıyarak sosyal medyada kendisine hakaret eden kişileri şikâyet etti ve organize olmuş bir çeteyi yakalattı.
Kötü mü yaptı? Hayır…
Sosyal medyayı kullanmayı öğreneceğiz. Kimimiz zor öğreniyor ama umutluyum, öğreneceğiz…
Paylaş