Ayşe Arman

Cem Yılmaz, annemin 16 yılda bir görüştüğü kuzeni

7 Şubat 2019
Dün başlayan Reynmen sohbeti bugün de devam ediyor. Dün ‘Derdim Olsun’ klibi 75 milyon izlemedeydi, bugün 80 milyon olmuş! Çok tartışılıyor, her kafadan bir ses çıkıyor. Buyurun buradan okuyun...

- Cem Yılmaz dayının oğluymuş... O sana “Yürü ya kulum!” demiş. Kimin dayısının oğlu Cem Yılmaz olursa yürür gidermiş... Doğru mu?

Ne alakası var! Dayımın oğlu değil bir kere. Annemin kuzeni. Üstelik 16 yılda bir kere görüşüyorlar.

- Haberi var mı Cem Yılmaz’ın yaptığın işlerden?

Yok abla, nereden olsun? Hem 4-5 yıldır yaptıklarımı birine mal etmek, bana haksızlık değil mi?

 ACUN’U REDDETTİM ÇÜNKÜ BİRİNİN ADAMI OLARAK ANILMAK İSTEMİYORUM

Acun’u niye reddettin? Çok hızlı para kazanabilirdin...

Çünkü birinin adamı olarak konumlanmak istemiyorum. Burası bizim, bizim kalsın istiyorum.

-

Yazının Devamını Oku

Reynmen: Şarkıya ve klibe ‘Çalıntı!’ dediler Komik! Ben şarkıcı bile değilim. Sosyal medya içerik yaratıcısıyım!

6 Şubat 2019
“BANA varoş diyorlar, çingene diyorlar. Umurumda değil” diyor.“Yapmacık olup sevilmektense kendim olup nefret edilmeyi tercih ederim” diyor.Babası manav, annesi ev kadını. Halde çalışmış, kabzımallık yapmış, hamallık yapmış. Yer sofrasında yemek yiyor. Bunları da göstermekten çekinmiyor.“Ben neysem oyum, bu da benim kültürüm, mış gibi yapmak bana göre değil!” diyor.Radyo-televizyon okumuş, son birkaç yıldır da sosyal medya işinde. Şirketi var.Son on günde ‘Derdim Olsun’ klibi 75 milyon izleme aldı. O ise “Ben şarkıcı filan değilim. İçerik üreticisiyim. İnsanlar beni kategorize etmek istiyor. Ben bugün klip yaparım, yarın başka bir şey!” diyor. “Çalıntı bu klip” laflarına da gülüp geçiyor. “Sanat eseri değil ki yaptığım. Zaten şarkıcılık iddiam yok. Müzik eğitimim de yok. Böyle bir talebim de yok. Ben bir sosyal medya ürünü yarattım, 75 milyon kişi izledi. Ne mutlu bana. Evet, etkilendiğim yerler oldu. Kazı sahnelerini de yükselen bir belediyenin filminden arakladım!” diyor. İlginç, tatlı ve sahici bir adam. Bana da ‘abla’ dedi ya, çok yaşasın!Bu sohbet birkaç gün devam edecek...

Merhaba, Reynmen’le mi görüşüyorum?

Evet.

Öncelikle tebrik ediyorum. Ayşe Arman ben. Gazeteciyim.

Biliyorum kim olduğunuzu...

Sizinle röportaj yapmak istiyorum. “Sen” diyebilir miyim?

Ben de “abla” diyebilir miyim?

Elbette.

Bak, Ayşe Abla. Anladım ben meseleyi. “Derdim Olsun”la ilgili konuşmak istiyorsun. Ama ben şunu sevmiyorum, “Ayşe Arman aradı, Reynmen röportaj verdi!” Bana kasıntı geliyor. Benim röportaj verecek bir durumum yok, isteğim yok. Telefonda sohbet edelim, sor istediğini, ama bunun bir röportaj olmadığını da yaz...

Yazının Devamını Oku

9, 8, 7, 6... Alice için geri sayım başladı...

5 Şubat 2019
EVET, nefesler tutuldu, ‘Alice’ müzikali bekleniyor!

Bugüne kadar 174 dile çevrilen ‘Alice Harikalar Diyarında’, Serdar Biliş’in yönetmenliğinde, Tuluğ Tırpan’ın müzikleri ve Beyhan Murphy’nin koreografisiyle perşembe günü perde açacak. Dikkat! Aynısı değil, bu bir uyarlama! Serenay Sarıkaya, ‘Alice’ olarak karşımıza çıkmaya hazırlanırken Ezgi Mola, Enis Arıkan, Şükrü Özyıldız, İbrahim Selim ve Merve Dizdar da onunla birlikte. Pazar günü Serenay röportajı vardı, bugün de müzikalin yaratıcılarıyla huzurlarınızdayım. Önce Beyhan Murphy...

- ‘Alice’ Türk müzikalinde yeni bir şeylerin başlangıcı mı?

Evet, öyle olması için uğraşıyoruz.

- Proje nasıl çıktı ortaya?

Biz Serenay’la ‘Fi’yi yaptık beraber. Ondan sonra “Hocam, bir şey yapsak mı tekrar?” dedi. Biraz zaman geçti aradan. Ayşe Barım, Serenay, ben buluştuk. “Ne yapabiliriz?” diye konuştuk, “Müzikal mi olsa, o mu olsa, bu mu olsa?” Birden Serenay’a baktım ve “E sen Alice olsana! Sen Alice’sin!” dedim. Hakikaten de çok benziyor. Bir de Alice çok enternasyonal. Dünyanın her yerinde yapılıyor. Yavaş yavaş, metin, müzik gibi bütün ögeler oluşmaya başladı. Ben tabii koreograf pozisyonunu üstlendim. Biliyorsun, Devlet Opera Balesi’nde asıl işim devam ediyor. Serdar Biliş yönetmen olarak geldi. O noktadan itibaren gerek metin, gerek hikâye ve senaryonun ortaya çıkması konusunda Serdar başı çekti...

- Siz profesyonel dansçılarla çalışıyorsunuz. Bu müzikaldeki bazı oyuncular dansçı değil. Onları alıp dansçı mı yapıyorsunuz?

Yani o kadar iddialı olmayayım, “Dansçı yapıyorum!” diyemem. Ama ben aktörlerle çok çalıştım. İngiltere’de de çalıştım. Çok aktörü hareket ettirdim. Onlardaki o yetiyi sahnede ortaya çıkarma görevini üstleniyorum. Tabii belli bir koreografik düzen var. Müziğin belli bir yerinde şuraya gideceksin, şunu yapacaksın. Hepsinin algısı çok yüksek, hiç zorlanmadık. Bir de çok çalışkanlar. Biz dünyadaki insanları ikiye ayırıyoruz: Bir dansçılar, bir de normal insanlar. Tiyatrocular ve oyuncular, arada bir yerdeler. Dans etmeye yatkınlar.

-

Yazının Devamını Oku

Serenay’ın ‘Alice’ hali

3 Şubat 2019
31 Aralık’ta ‘Alice’ müzikalinin ilk videosu yayımlandı. Ve iki saat içinde tüm biletler tükendi. Şaka gibi değil mi? Ama gerçek. Mayısa kadar da yer yok!Lewis Carroll tarafından yazılan ve bugüne kadar 174 dile çevrilen ‘Alice Harikalar Diyarında’ romanı, Serdar Biliş’in yönetmenliğinde, Tuluğ Tırpan’ın müzikleri ve Beyhan Murphy’nin koreografisiyle bir müzikal uyarlama olarak sahneleniyor. Prömiyeri 7 Şubat’ta gerçekleşecek. Serenay Sarıkaya da ‘Alice’ olarak karşımıza çıkacak.Kadro da renkli. Kimler yok ki! Ezgi Mola kraliçeyi, Enis Arıkan tavşanı, Şükrü Özyıldız şapkacıyı, İbrahim Selim kralı, Merve Dizdar ise kediyi canlandıracak.Görkemli sahne tasarımı, 23 kişilik dans kumpanyası, canlı orkestrası, kostümleri ve heyecan dolu hikâyesiyle Alice bir ilke imza atıyor. Belki de bu tür büyük müzikal prodüksiyonların kapısını aralıyor. Bakalım nasıl tepkiler alacak? Serenay Sarıkaya’ya sordum...

Heyecan var mı?

- Hem de nasıl. Heyecandan ölüyorum.

Nasıl bir Alice olacaksın?

- Ona izleyiciler karar verecek. Çok emek harcadık, çok çalıştık. Galiba güzel bir şey çıkıyor ortaya. Bu bir uyarlama. Bize de benzetebilmek için değişik şeyler ekledik. Müzik, dans, oyunculuk, her şey var. Müthiş bir enerji, o enerji sahneden seyirciye taşacak.

Ne kadar zamandır çalışıyorsunuz?

- Ekimden beri, dört aydır. O gün bugündür dans ve şan dersleri tam gaz. Klasik müzikaller gibi değil, konuşurken birden müziğe geçmiyoruz. Değişik bir sahne anlayışı. Bazı bölümleri tiyatro, bazı bölümleri müzikal.

Peki izlediğimiz müzikallerden farkı ne?

- Türkiye’de sanırım bugüne kadar yapılan en büyük prodüksiyonlu müzikal. 3D uygulamasıyla, mapping dijital teknikleriyle izleyenlere çok farklı ve yeni gelecek. Alice’in kek yedikten sonra büyümesi, bir şey içtikten sonra tekrar küçülmesi gibi şeyleri mapping uygulamasıyla yapıyoruz. Kısacası, teknolojik olarak da çok enteresan şeyler kullanıyoruz. Tabii en mutluluk verici olan, mayısa kadar biletler bitmiş durumda! İnanılmaz bir şey!

Yazının Devamını Oku

İyi insanlar siyasetten uzak kaldığı için bu durumdayız!

1 Şubat 2019
DÜN başlayan CHP İzmir belediye başkan adayı Tunç Soyer röportajı bugün de devam ediyor.İki dönem başkanlık yaptığı Seferihisar, adı sanı bilinmeyen küçücük bir ilçeyken Türkiye’de örnek ilçe oldu. “Yavaş şehir” kavramını hayatımıza soktu. Balık üretim çiftlikleriyle, çevrecilerle birlikte omuz omuza mücadele etti. Tarım kooperatifleri kurarak Seferihisar mandalinasını tescilli marka haline getirdi. Tohum Bankası kurup, genetiğiyle oynanmamış 280 çeşit yerli tohumu çoğaltıp 1 milyonun üzerinde tohum dağıttı. 500 yaşın üzerindeki zeytin ağaçlarından elde edilen zeytinyağını müzayedelerde en yüksek fiyatlara satıp üreticisine gelir sağladı. Kadın ve küçük üreticileri seferber ederek gelir elde etmelerini sağladı. Bir de herkesin bayıldığı Seferihisar Çocuk Meclisi var. Ve daha neler neler... O, “Başka bir siyaset anlayışı mümkün” dedi. Sonucu hep birlikte göreceğiz...

İzmir’in yaşam kültürü yüksek, tamam. Peki ya “yaşam kalitesi”? O ne durumda? Sahil güzel de arkası gerçekten felaket mi?

Yok, hayır. O yaşam kültürü, yaşam kalitesini de değiştirir. Kültür demokrasiyle buluşursa o kalite gerçekleşir. İzmir buna müsait. Bakın, İzmir hem Batı’nın en doğusu, hem de Doğu’nun en batısı. Anadolu’ya Batı’nın ürünleri, değerleri hep İzmir üzerinden girmiş. Doğununkiler de İzmir üzerinden gelmiş. Bu nedenle İzmir’de hep ilkleri görürsünüz. O kadar çok ilki var ki. İlk grev, ilk toplu sözleşme, ilk gazete, ilk matbaa, ilk futbol takımı, ilk hastane... Sayfalarca ilki var İzmir’in. Demokrasinin ilk kurumsallaştığı ve yerleştiği kent aynı zamanda...

Bir örnek verin bize...

Sene 1828. Bundan 190 sene önce yani. Vali Hasan Paşa ekmek zammı yapıyor. Bu zam tepki uyandırıyor. Çünkü büyük bir zam. İnsanlar ona gidiyorlar, “Paşam, bu zammı kaldır, çok yüksek!” diyorlar. Vali dinlemiyor. Ertesi gün kadınlar çıkıyor sahneye. İzmir’in sokaklarında, çocuklarıyla protesto eylemi yapıyorlar. 3 gün sonunda Vali Hasan Paşa zammı geri almak zorunda kalıyor! Yani Amazon kraliçesi Symirna’dan ismini alması İzmir’in tesadüf değil. Bu kentte yüzlerce yıldır kadınlar inanılmaz bir destan yazıyorlar. O nedenle bir kadın şehri İzmir. Ve ben inanıyorum, Türkiye de kadınlarla değişecek, kadınlarla ileriye gidecek...

“Arka sıradakiler”den de bahsediyorsunuz. Onlar için şimdiye kadar görevinizi yaptığınızı düşünüyor musunuz?

Seferihisar’da yaptık evet. Uyguladığımız sosyal politikalar çok iyi sonuçlar verdi. Seferihisar’da bunu başardıysak, İzmir’de çok daha iyi olacak. İzmir buna çok daha fazla hazır. Seferihisar’a biz geldiğimiz zaman, bir taşra kasabası gibiydi. Tüm o yenilikleri hazmetmek kolay değil. Düşünebiliyor musunuz, logosu salyangoz olan, adı İngilizce-İtalyanca karışımı olan bir kalkınma modeliyle (Cittaslow) Seferihisarlıların karşısına çıktık. Bugün Seferihisar’da herkes “yavaş şehir” kriterlerini biliyor. Benim kapıma gelip, “Bu kriter böyle uygulanmaz!” diyen Seferihisarlılarımız var. Yani biz Müslüman mahallesinde salyangoz sattık ve tuttu!

Siz belediye başkanları arasında en entelektüel olanlardan birisiniz...

Yazının Devamını Oku

İzmir CHP belediye başkan adayı Tunç Soyer: Seks kasedim olduğunu bile söylediler!

31 Ocak 2019
Bu sefer ki Skype röportajı. Tunç Soyer ile Skype üzerinden konuştuk. Karton suretim de yanındaydı, beni kırmadı, fotoğraf çektirdi. Günlerdir üzerine gidiliyor. Babasının yaptıklarının hesabı ondan soruluyor. Seks kasedinin olduğu bile iddia ediliyor. Ve Tunç Soyer hepsine bakın nasıl cevap veriyor. Bu röportaj yarın da devam ediyor...

- Sonunda adaylığınız açıklandı. Tebrikler! Ve aynı anda kıyamet de koptu. Babanız yüzünden. 12 Eylül savcılığı sırasında kötü davrandığı için, MHP’liler rahmetli babanızı “işkenceci” olmakla suçladı. İddia bu... Siz ne diyorsunuz?

12 Eylül, Türkiye’nin en karanlık dönemlerinden biri. Kardeşin kardeşi öldürdüğü, kardeşin kardeşe kırdırıldığı bir dönem. O dönemi, bugünkü siyasetin bir enstrümanı olarak kullanmaya kalkmak bence çok büyük bir haksızlık. Ve çok yazık. Tekrar o yarayı kaşımak, ülkücüler-solcular meselesini gündeme getirmek çok çok fena. Bunu hangi siyasi gerekçeyle yapıyorlarsa yapsınlar, bence büyük haksızlık ediyorlar. Bir kere bu nedenle doğru bulmuyorum. İkincisi, babamın yaptıkları beni bağlamaz. O bir asker. Bir memur. Hem önüne sadece MHP davası gelmemiş ki. Dev-Genç, DHKP, tüm bu davalara da iddianame yazmış. Bir askeri savcı olarak hem hukuk hem de demokrat kimliğini korumaya gayret etmiş. O dönem yapılan işkencelerle ilgili dava açmış. Yani özetle, ne o dönem bugün tekrar kaşınmalı ne de baba-oğul meselesine girilmeli. Eğer girecek olursak, pek çok insan için neler neler söylenebilir. Ama bunların hepsi haksızlık olur...

- Siyaset böyle bir şey mi?

Evet. Her taraftan üzerinize geliyor. Maalesef. Ama ben bu yanlış siyaset kültürünün değişeceğine inanıyorum. Bu tür siyasi ayak oyunlarıyla siyaset yapmak bu topluma haksızlık. Siyaset, performans üzerinden yarışmalı. Başarı üzerinden yarışmalı. Vizyon üzerinden yarışmalı. Ne yazık ki bunları yapmaya fırsat bırakmıyor bu siyasi kültür!

- Peki alıştınız mı? Hâlâ yaralanıyor musunuz? Bugün üzüldünüz mü babanızla ilgili mesela?

İnsan üzülüyor. Yani tamamen alışmak, bunları yok saymak mümkün değil. Allah’tan şunu biliyorum: Bunların hepsi, bugünkü siyaset kültürünün argümanları, tartışmaları. Ve kesinlikle şuna inanıyorum: Başka bir şey siyaset dili mümkün! Zaten o yüzden devam ediyorum. Bu nedenle de bunların beni acıtmasına izin vermiyorum. Babamı bırakın, en son Avrupa’da bir kadınla bir kasedimin olduğunu bile söylediler.

- Ne kasedi?

Malum kasetlerden.

Yazının Devamını Oku

Ayıptır söylemesi iyi Zeybek oynarım

30 Ocak 2019
- Bunca zaman AKP’ye oy vermedi İzmirli, şimdi size niye versin?

İzmir son yıllarda çok ihmal edilmiş. Artık dünyada ülkeler yarışı yok, şehirler yarışı var. Bu yarışta, İzmir her anlamıyla geride kaldı. Maalesef hâlâ ilkel problemlerle uğraşıyor. Trafikte, ulaşımda, çevrede, kanalizasyonda, arıtmada, otoparkta, gençlerin spor alanlarında, yeşil alanlarda ne Türkiye ne de dünya standartlarına uygun bir şehir! Bunu da insanlar görüyor. Ben de bunları değiştireceğimi iddia ediyorum. Bunun örneklerini verdim de, yani yaparak geldim.

- Binali Bey yüzde 36 aldı. Siz üzerine çıkarsanız kendinizi başarılı mı hissedeceksiniz?

Bir kere daha söyleyeyim, hedefimiz almak değil, İzmir’e kendimizi vermek, insanların gönlüne girmek! Oranı kaç olursa olsun. Ben her fırsatta diyorum ki “Oyunuzu bana vermeyin, AK Parti’ye vermeyin. CHP’ye, MHP’ye İYİ Parti’ye vermeyin, İzmir’e verin. Oyunuzu kendinize verin. Aklınıza verin!”

Siz Denizli’de sevilen, tutulan bir başkandınız. Sonra milletvekili oldunuz, sonra Ekonomi Bakanlığı yaptınız. Şimdi İzmir belediye başkan adayısınız. “Dava insanı” olmak böyle bir şey mi? Siz hangi görev olsa yapar mısınız?

Yok, yapmam. İnanmam lazım. “Ben ne işi olsa yaparım!” diyenlerden kesinlikle değilim. Ama İzmir hayallerimi süsleyen bir yer. Çünkü İzmir’de ne yaparsanız görülecek. Tarih yazma imkânı veriyor. İzmir beni heyecanlandırıyor.

HÂŞÂ! BEN ALLAH MIYIM İNSANLARI YARGILAYACAĞIM...

-

Yazının Devamını Oku

AK Parti İzmir belediye başkan adayı Nihat Zeybekci ile FaceTime röportajı: İzmir’de tartışılacak konu ‘yaşam tarzı’ değil yaşam kalitesi

29 Ocak 2019
Bu hafta, bu köşenin gündemi İzmir. Bugün ve yarın AK Parti İzmir belediye başkan adayı Nihat Zeybekci konuğum. Perşembe-cuma ise CHP İzmir belediye başkan adayı Tunç Soyer. FaceTime röportajları yaptım. Zeybekci, farklı bir AKP’li. Bir kere pek teknolojik. FaceTime’da benden daha iyiydi. Her soruya açıksözlülükle yanıt verdi: “Sonuç ne olursa olsun kabulümdür. Ben bir ‘sefer’e çıktım. Sokak sokak, kapı kapı, ev ev dolaşmaya devam edeceğim. Benim görevim bu: Gönüller yapmak. Kararı millet verecek...”

- Ben kafadan samimi sorularla giriyorum Nihat Bey...

Elbette. Dilediğiniz gibi...

- İzmir, partinizin düşüremediği kale... Siz İzmir’i alabilme konusunda iddialı mısınız?

Ooo, durun bakalım... İzmir kimsenin kalesi değil! Biz hep diyoruz ki “Biz İzmir’i almaya değil, biz İzmir’e kendimizi vermeye geldik. İzmir’in kalbini, gönlünü kazanmaya geldik. İzmir’e sevgimizi, sevdamızı ve samimiyetimizi ispatlamaya, İzmirlileri de buna inandırmaya geldik!” Yoksa “almak” nedir? Benim kalbimde sempatik bir fiil değil...

Ama “İzmir güzel kız, kim almak istemez!” demediniz mi seçim kampanyanızda?

Yok, “İzmir mahallenin en güzel kızı, onu kim istemez ki!” dedim. Almak yok!

Yazının Devamını Oku