Putin’in sarayında bir İzmirli

Haberin Devamı

 

Kerim Başterzi’nin, kardeşleri Hasan Başterzi ve Şeyma Karamanoğlu ile 2002’de kurduğu Sandalyeci, bugün 40 milyon TL’ye ulaşan cirosu ve çok iyi noktalara yaptığı ihracatla öne çıkan bir firma. Frankfurt, İstanbul ve İzmir havalimanları, Kızkulesi, Suada’nın yanısıra Rusya Devlet Başkanı Putin’in sarayı, Türkmenbaşı’nın teknesi, cumhurbaşkanlığı köşkü gibi yerlere de giren İzmirli firma, dünyanın sandalyecisi olma yolunda ilerliyor.

Putin’in sarayında bir İzmirli

ESKİDEN KİMSE SANDALYECİYİM DEMEZDİ

- Sandalyeci ismi nereden aklınıza geldi?
- Biz mobilya değil, sandalye ve masa yapıyoruz. Esas işimiz de sandalye. Çünkü bu alandaki boşluğu gördük ve elimizden geldiğince doldurmaya çalışıyoruz. Düne kadar insanlar camına bile sandalye kelimesini yazmıyordu. Çünkü önemsiz bir işmiş gibi algılanıyor, insanlar sanki utanıyordu. Ne zaman biz Sandalyeci tabelasını astık, şimdi Bağdat Caddesi’ne kadar her yerde sandalye ön plana çıktı.

Haberin Devamı

- Tasarımları kendiniz mi yapıyorsunuz?
- İç mimarlardan oluşan bir ekibimiz var. Onların görüşleri bizim için çok önemli. En uygun tasarımları onlar belirliyor, biz uyguluyoruz. Ama inanın bunda bile iyi eleman bulmak kolay olmuyor.

Putin’in sarayında bir İzmirli

TEKNOLOJİ SAYESİNDE KAYBIMIZ OLMUYOR

- Fabrikanız çok modern. Teknolojiyi yakından mı takip ediyorsunuz?
- Biz teknoloji sayesinde kimsenin yapamadığı işleri çok hızlı ve seri yapabiliyoruz. Ayrıca her ürünümüz standart kalitede üretilebiliyor. Hemen hemen hiç kaybımız olmuyor. Üretimde stoğumuz yok, siparişlere çalışıyoruz ve elimizde 3-5 yıllık iş var.
- Verimlilik en çok dikkat ettiğiniz konu sanırım.
- Evet bunun için de paketleme ve ambalaja da çok önem veriyoruz. Almanya’ya çok sık mal gönderiyoruz. Hatta bu yakınlarda oradan paketlemeyle ilgili bir ödül kazandık. Her bir ürünümüzü en az 5 kat paketliyoruz. Asla kaybımız olmuyor. Kazakistan’da yollar çok kötü, iyi paketlemezsek ürün dayanmıyor. 

 

Haberin Devamı

SIFIRDAN DEĞİL EKSİLERDEN BAŞLADIM

- Her şeye sıfırdan mı başladınız?

- Hayır, eksi 15 milyon dolardan başladım, yani borçtan. 2001 yılında endüstriyel mutfak işi yaparken, çok fazla alacağımız ve borcumuz olması,kur farkı, faizler derken battık. 50-60 milyon dolar gitti.
- Ruh durumunuz ve moraliniz nasıldı?
- Feciydi. Düşünebiliyor musunuz, 60 milyon dolar gitmiş, 15 milyon dolar borcunuz var, icra takipleri kapıda, dükkanlar, evler icrada satılmış. Elde avuçta kalmamış.

SANDALYECİ TABELASINI ASTIM HERŞEY DEĞİŞTİ

- O kadar borçtan sonra nasıl tekrar ayağa kalktınız peki?
- Bir gün fuara gittim bir sandalye üreticisiyle tanıştım. Küçücük bir dükkanda onun ürünlerini satmaya başladım. Ama ürünler o kadar kötüydü ki iş yürümedi. Ben de yeni ürünler aramaya başladım, alıp satmaya başladım. İşler pek iyi gitmiyordu, kapıya ‘Sandalyeci’ yazayım dedim. Tabelayı astım, kapıdan gelen gelene. 2003’te Paris’te bir fuara gittim, çok kötü bir standım var. Hatta Türk arkadaşlar alay ediyordu standımla.
- Her şey ne zaman değişmeye başladı?
- O fuarın sonuna doğru İzlandalı bir adam geldi, ‘Senden sandalye almak istiyorum’ dedi. Ama İzlanda’ya nasıl göndereceğiz sandalyeleri? Ben kalktım gittim oraya. Bizi sandalyelerle ilgili yönlendirmeye ve akıl vermeye başladı. Onun dediklerini dinledik sonra Avusturya’dan gelenler oldu. Yani biz aslında ihracatla başlamış olduk.

Haberin Devamı

SEKTÖRÜN DIŞINDAN GELDİK AMA YENİLİKLERİ YAKALADIK

-Sektörün içinden gelmemenize rağmen bu kadar hızlı ilerleyebilmenizi neye bağlıyorsunuz?
- Sektörün içinden gelenler bazen gelişmeleri ve yenilikleri yakalayamıyor. İstikbal, Alfemo gibi markalar da babadan mobilyacı değil, son 10-20 yıldır var. Daha önce ortada sandalye yoktu ya da olanlar dökülüyordu. Abim ve kız kardeşimle çalışıyoruz. Dil problemimiz yok. 
Sizi diğerlerinden ayıran ne oldu?
- O kadar da kolay olmadı. Almanya’da çok ciddi fuarlara katıldık. Lufthansa Fraport’un mimarlarının bizi keşfetmesi, bize çok iş yaptırmaları. Önümüze çıkan her fırsatı değerlendirdik. Fraport’un mimarları ‘gel’ diyor ben akşamına oradayım, kendi ülkesindeki Alman 10 günde gidiyor. Ya da Türkiye’den mal alırken güven sorunu yaşayan Avrupalı’ya da malı önceden gönderiyorum, parayı sonra alıyorum. Şu an Almanya ve Ukrayna’da çok kuvvetliyiz. Ayrıca Ortadoğu ve Kuzey Irak’tan da çok talep var.

Haberin Devamı

PUTİN’İN SARAYI’NDAN CUMHURBAŞKANLIĞI KÖŞKÜNE KADAR BİZ VARIZ

- Putin’e sandalye satmanız nasıl oldu?
- Ciromuz 4 milyonlardayken havaalanlarına ve dergilerine ilan veriyorduk. Bu bilinirliğimizi artırdı. Putin’in yardımcısı, özel kalemi bu ilanları görmüştür mutlaka. Ama tabii kaliteniz yoksa ve işin peşinden koşmuyorsanız tek başına ilan işe yaramaz. Ayrıca eşimin de çok faydası oldu ve Rusya pazarında tutunduk. Şu an Putin’in sarayı ve Türkmenbaşı Saparmurat Atayeviç’in teknesine hatta cumhurbaşkanlığı köşkümüze kadar bizim sandalyelerimiz var.
- Nerelere ihracat yapıyorsunuz?
- Bizim 3 mağazamız var, bayimiz yok. Çok ülkeye ihracat yapıyoruz. Almanya, Rusya, İzlanda, Gürcistan, Ukrayna, Suudi Arabistan, İsrail ve Yunanistan. Direkt tüketiciye ulaşıyoruz. Bu da iyi reklamdan geçiyor. Biz o sayede TAV Holding’in tüm CIP salonları, loungelarına kadar girdik. İstanbul havalanındaki tüm kafe-restoranların, Galatasaray Suada’nın, Kız Kulesi’nin tüm masa ve sandalyeleri bizim.

Haberin Devamı

Putin’in sarayında bir İzmirli

İZMİRLİLER İÇLERİNDEN ÇIKANA RAĞBET ETMİYOR

- Şurada da bizim sandalyelerimiz olsun dediğiniz yerler var mı?
- Dediğim yerlere bakıyorum oraya da girmişiz. Geçenlerde Londra Oxford Caddesi’nde bir arkadaşımla buluşacaktım. Şık bir restoran gördüm keşke bizim de sandalyelerimiz buralarda olsa diye aklımdan geçti. Biraz yürüdüm ve baktım ki ileride bir binada olduğu gibi bizim sandalyelerimiz. Nasıl mutlu oldum anlatamam. Ayrıca Şikago’nun en iyi restoranında da bizim sandalyelerimiz var.
- İzmir’de de oturduğumuz her sandalye sizin üretiminiz herhalde..
- Bakın orası ilginç. Çünkü İzmirliler pek fazla bizden almıyor. İzmirli bir firma olmamıza rağmen esas müşterimiz İstanbullular. Biz bugün tüm dünyaya mal gönderiyoruz, dünyanın en büyükleriyle çalışıyoruz, İstanbul’da neredeyse her noktada biz varız ama bugün İzmirli firmalar bize gelmiyor. Sanıyorum İzmirliler kendi içlerinden çıkana pek rağbet etmiyor.

ANTİFİRİZLİ TUTKAL ERİDİ, AVUSTURYA’DA 1 MİLYON EUROLUK SANDALYE ÇÖPE GİTTİ

- Tökezlediğiniz zamanlar oldu mu?
- 2004’te acayip soğuk bir kış oldu. Elimizde de 1 milyon euroluk büyük bir ihracat işi var, fakat bütün tutkallar dondu. Her yere haber saldık donmayan tutkal arıyoruz diye. Biri geldi benim tutkallarım donmuyor dedi, denedik gerçekten donmuyor. Sandalyeleri yaptık yolladık Avusturya’ya. Aylar geçti bahar geldi, Avusturya’dan telefon telefon üzerine, ‘Gelin sandalyeler dağıldı’ diye. Hemen gittik meğer adam bize sattığı tutkalların içine antifiriz koymuş.
- Eyvah, adamı bulup hesap sormadınız mı?
- Sormaz mıyız? Ama ne dedi biliyor musunuz? ‘Abi, kusura bakma, istersen yenisini vereyim.’ Gerçekten şaka gibiydi. İşin kötü tarafı 1 milyon euro zararımın üzerine Avusturya’da o sandalyeleri çöpe atma parası da ödedim.


EĞİTİMDEN ÖNCE ÇALIŞMA İSTEĞİ OLMALI

- Siz sıfırdan varolan bir girişimci olarak...
Sıfırdan değil, eksilerden geldik buralara...
- Aynı durumda olanlara ya da gençlere ne tavsiye edersiniz?
- Ben ilkokulu zor bitirdim ama 3 dil biliyorum. Eğitim olmalı ama her üniversite bitiren başarılı olamıyor çünkü bence çalışma isteği denen şey herkeste yok. Çalışmak isteyen herkese iş var, öğrenmek isteyen herkese öğrenecek şey var. Ama bizim insanlarımız çalışmak istemiyor. Bugün biz iyi çalışacak adam bulamıyoruz. O nedenle öncelikle çalışkan olmak gerekiyor. Sonra zaten fırsatlar geliyor.

Yazarın Tüm Yazıları