Yok, susamayacağım.
Bir süredir karşıma sürekli Cicişler ve Kerimcan Durmaz haberleri çıkıp duruyor. Sizi bilmiyorum ama ben çok sıkıldım. Bu insanların gündem olmasına meydan veren güzel ülkemin güzel insanları olduğuna göre çoğunluk pek sıkılıyor diyemem. Ama ben sıkıldım!
Birileri bana bu insanların kim olduğunu, ne yaptığını, bu topluma ne kattığını söylesin.
“24 yaşındaki trans xxxxx evinde ölü bulundu”
“Trans olduğum için mekana alınmadım”
“29 yaşındaki trans intihar etti”
Eğer içsel dünyamızın sesini dinlemeyi biliyorsak bazı durumların önüne geçmemiz için bedenimizin bizi uyarma şeklidir, içsel bir çatışmanın olduğunun habercisidir. İnsanın gün içinde sergilediği davranışlar duygularının sonucu meydana gelir. Doyuma ulaşmamış istekler, karşılanmayan beklentiler, incinmeler, hayal kırıkları vb. durumlarda baş gösteren öfke duygusu kontrol edilmediği sürece gerek biyolojik gerekse psikolojik olarak ciddi sıkıntılara yol açabilmektedir. Bu durum öfke duygusu ifade edilmediği zamanda oluşmaktadır. Bu nedenle öfke konrtolünün dengeli şekilde yapabilmek başta ruhsal olmak üzere biyolojik sağlığımız için de son derece önemlidir.
Bütün hastalıkların temel nedeni duyguların içsel dünyamızda depolanmasıdır ve “hastalık” bir süre sonra o duygu birikiminin patlama yaparak bedene zarar vermesi durumudur. Aslında bedenimiz bizimle özel bir dil ile iletişim kuruyor, uyarıyor ama bir çoğumuz bu dili henüz algılamayı öğrenemediği için tedbir almakta gecikiyoruz.Ve bu bize kanser başta olmak üzere önüne geçilemeyecek ciddi rahatsızlıklar olarak geri dönüyor.
Öfkenin sağlıklı ve lehimize olabilmesi için kabul edilmesi, bastırılmaması, biriktirmek yerine doğru şekilde ifade edilmesi gerekir. Şunu belirtmek isterim ki amaç öfkeyi tamamiyle ortadan kaldırmak değildir, kişinin öfkesel davranışlarının kontrolünü bilinçli şekilde sağlamaktır.
Mesleğim gereği o kadar çok insan, o kadar çok bakış açısı ve yaşam felsefesi tanıyorum ki...
Bu mesleğin, yani yazarlığın en güzel yanı ne biliyor musunuz?
Karşınızda kimse maske takamıyor. En ufak karşıt bir fikirde hemen testinin içindekiler dökülüveriyor. Kelimelere hakim oldukça karşınızdakinin kelimelerinin altını da o kadar net okuyabiliyorsunuz.
Size acı bir gerçek söyleyeyim mi? Ben en ucuz, en bayağı davranışları kendi hemcinslerimden görüyorum.
“O parmak basan ablamız muhtarını seçsin, biraz daha iyi eğitim alanı belediye başkanını seçsin. Okuma yazma bilmeyen, oyuna parmak basan bir kardeşimizle, ablamızla, annemizle 3 üniversite bitirmiş birinin birer oy hakkı olması adaletli mi geliyor size sorarım” demişsiniz Balçiçek İlter'e verdiğiniz röportajınızda.
Sayın Erol Evgin, sanatınızı ve sanatçılığınızı asla tartışamam çünkü bu alanda ne kadar başarılı, ne kadar usta olduğunuz Erol Evgin olmanızdan belli. Sanatınız ve sanatçılığınız takdir edilesi. Fakat yaptığınız açıklama bana göre çok talihsizce.
Malesef ülkemizde her insan İstanbul Erkek mezunu olup mimarlık okuyabilecek kadar şanslı olmuyor. Bir çok gencimiz maddi imkansızlıklarından dolayı lise eğitimini dahi zar zor, ikinci, üçüncü şahısların desteğiyle tamamlarken üniversiteyi okumak hayal olabiliyor. Hatta bazı gençlerimiz maddi imkansızlıklardan ötürü burs bulamadıkları takdirde eğitimlerini yarıda bırakabiliyor. Bu gençlerimizn başında bir de bakmakla hükümlü oldukları hasta anne – baba – kardeş varsa eğitim hayatlarını bir kenara bırakıp onları hayatta tutabilmek tek amaçları ve hayalleri olabiliyor. Bu çaresizlik durumu yalnızca gençlerimizde değil, toplumun bir parçası olan ders çalışması gerektiği yerde çalışan çocuklarımız içinde geçerli. Sokakta ayağında ayakkabı olmadan selpak satan çocuklara eminim ayazda yağmurda klimasıyla istediğiniz zaman sıcak, sıcak havalarda da istediğiniz zaman soğuk yapabildiğiniz aracınızın konforlu koltuklarında giderken rastlamışsınızdır.
AKTİVİSTLER ONLAR İÇİN TOPLANIYOR.
22 Haziran Çarşamba günü saat 13:00’da Marmara Üniversitesi Pendik Eğitim ve Araştırma Hastanesi önünde omurga ve kifoz gibi omurga eğriliklerinden muzdarip ameliyat sırası bekleyen hastaların sesi olmak için bir grup aktivist Skolyoz Forum öncülüğünde toplanıyor.
Son zamanlarda sıkça görülen hastalıkların başında yer alan Skolyoz, omurganın göğüs veya bel bölgelerinde görülebilen omurganın normal ekseninden sapması ya da dönmesi nedeniyle oluşan, ilerledikçe akciğer fonksiyonları olmak üzere yaşamı olumsuz etkileyen sırttaki şekil bozukluğudur.
Skolyozlu birey, hafif eğim varsa düzenli kontrollerle takip edilir. Eğim kötüleşiyorsa korse veya egzersizlerle eğim kontrol altına alınmaya çalışılır, çok ileri deformitelerde veya ilerleme hızlı ise cerrahi müdahale ile ilerleme durdurulmaya çalışılır.
Toplumun küçüklükten itibaren kulağımıza fısıldadığı her kelime ve sunduğu her resim, önyargımızın temel taşlarıdır. Anne, babalar, öğretmenler, arkadaşlar, medya önyargılı insanlar olmamızda önemli rol oynar. Önyargılı insanlar, kendi düşünceleri doğrultusunda hareket ederler ve insanlar arasında ayrım yaparak davranırlar. Basmakalıp yargılar oluştururlar, düşmanlık duygusuna zemin hazırlar ve yaratır, sosyal uzaklık yaratır. Aşağılık duygusu oluşturur. Bu kişiler genellikle otoriter bir çevrede baskı altında yaşamışlardır. Algılanan benzerlik miktarıda önyargıların oluşmasında etkilidir. Önyargıya sahip insanlar kendilerine benzeyenleri çekici bulur benzemeyenlere mesafeli davranır. Üstün olma duygusu, engellenmenin ve baskılanmanın yarattığı saldırganlık, önyargıların devamını sağlayan bilgilerin aktarılması ve sonucunda olayların, kişilerin çarpıtılarak algılanması önyargıyı güçlendirir.
Kendine saygı duymayan insanlarda savunucu davranış ve önyargı daha çok olur. Önyargılı insanların beklentilerine uyarak önyargıyı güçlendirirsiniz.
theemotionmachine.com’da yer alan bir makalede önyargılarımızı dengede tutmamız ve bunu nasıl yapacağımız söyleniyor.
ÖNYARGILARINIZDAN KURTULMAYA DEĞİL, DENGEDE TUTMAYA ÇALIŞIN.Günümüzde neredeyse her insanın ön yargıları bulunmaktadır; çünkü herkesin inançları ve dünya görüşü, kendi çevresine ve eşsiz deneyimlerine bağlı olarak şekillenir.
Soyut bir kavramdır. Zamana, ortama, yaşanmışlıklara, kişiye göre değişir. İnançlar gerçek değildir. İnsan inandığı şeye tutunur, yanlış olduğunu bilse de...Çünkü onu bırakırsa kendinin aptal duruma düşeceğini düşünür. Bilinçaltında olumlu ya da olumsuz olarak adlandırılan bir şey yoktur. Olumlu ya da olumsuzu biz tanımlarız.
Genelleme üzerinden yola çıkmak yanlıştır. Yaptığınız olumsuz genellemeler sizin düşüncelerinizi de olumsuz etkiler. Çünkü o genellemelerden yola çıkarak düşünceler oluşur, düşünceleriniz sonucunda da inanç geliştirir, tekrar yoluylada inançlarınızı güçlendirirsiniz ve gerçeğiniz yaparsınız.
Şayet sürekli,
“Hakettiğim değeri görmüyorum”