Her ne kadar bunun farkında olsanız da, onları görmezden gelip gerçek mutluluğa ulaşmak herkesin kolayca başarabildiği bir şey değil. İşte mutluluğunuza engel olan alışkanlıklar:
1. Gereksiz kıyaslama ve kıskançlık
Bazı insanlar başkalarına ve onların ne düşündüklerine gereğinden fazla önem verirler veya diğer insanların başarılarına fazlaca takılı kalıp aşırı kıskançlığa kapılabilirler. Aynı işi yaptıkları zaman diğer insanlar kadar başarılı ve iyi olamayacaklarından korktukları için her zaman kendilerini mutsuz hissederler.
Karşımızdaki insanın başarılarını kıskanmak yerine, o başarı hikayelerinden ilham almayı deneyebilirsiniz.
Erkek egemen toplum yaratmada biz kadınların rolü çok büyük. Erkek egemenliği kavramı tek başına oluşan bir şey değildir. Sonuçta erkeği de doğuran bir kadın, yetiştiren de bir kadın. Kadını da doğuran bir kadın, yetiştiren de bir kadın. Bu pencereden bakarsak aslında toplumu oluşturan – şekillendiren kadın.
Dünyaya getirdiği kız çocuğu belli bir yaşa gelince, “yaşın geçiyor, hali vakti yerinde sana bakacak, cebi dolgun birini bul da evlen” diyen de bir kadın,
Dünyaya getirdiği erkek çocuğuna kadınlara değer vermesini öğütleyen de bir kadın.
Bir insan kendi olumlu özelliklerini öne çıkardığı zaman neden hemen “kendini övme” denilir ya da kendini beğenmiş, kibirli ilan edilir?
Neden sürekli insanlarda bir bastırma çabası, bir pasifleştirme girişimi, sürekli bir başa vurma hali?
Artık olumluya, iyiye, güzele, mutluluğa, başarıya tahammülümüz mü kalmadığı gibi güzel olanı haykıranı da alaşağı etmeye çalışıyoruz?
Sokrates’in öğrencisi Atina’lı Antisthenes, Diogenes, Einstein , İ.Ö. IV’üncü yüzyılda yaşayan Kirene’li Aristippos’ a kadar bir çok düşünür ve filozof mutluluk üzerine kafa patlatmış. Tabii ki benim bu filozolofları karşıma alıp mutluluğun ne olduğunu, bir formülünün olup olmadığını sormak için röportaj şansım yok. Ama mutluluğun ne olduğunu çözmüş birini yakaladım ve sordum.
“Evren’den Mesajınız Var” adlı kitabın yazarı ve TEDx konuşmacısı, algı yönetmeni Evren Çolak.
Ben, Evren’in TEDx videosuyla mutsuz olduğum bir akşam youtube’da dolanırken karşılaştım. Kafamdaki sorulara cevap gibi gelen konuşmasının ardından ve de beden dilini çok iyi kullanması ile anlatımındaki samimiyeti bana “acaba kim bu çatlak?” dedirtti ve araştırmaya başladım. Kitabı varmış; “Evren’den Mesajınız Var” Hemen aldım ve okudum. Kesmedi beni, derhal bir röportaj koparmalıyım diyerek iletişime geçtim.
Sonrası mı? Sonrası, keyifli bir mutluluk keşif yolculuğu oldu. Hadi, siz de bu yolculuğa dahil olun ve gerçek mutluluğun ne olduğunu keşfedin.
Sıra kendisine gelip mahkeme salonuna girdiğinde bir de ne görsün? Yargıç kürsüsünde bir insan oturuyor. Tanık sandalyesinde ise Tanrı yerini almış.
Adam şaşkın bir şekilde, “Beni senin yargılayacağını sanmıştım. Oysa orada hakim olarak bir insan oturuyor. Aman Tanrım, bu nasıl oluyor?” diye sormuş.
Tanrı gülümsemiş ve “Ben hiçbir zaman sizi yargılamadım. Sonsuz sevgimle, ne yapmayı seçtiyseniz, sizi seçiminizde özgür bıraktım. Bana yargılamak değil, sevmek yakışır. Çünkü ben saf sevgiyim. Sizi kendimden yarattığım için sizi yargılamak kendimi yargılamak olur. Ayrıca benim yargılamama ne gerek var ki? Her şeyi bilen ben, sadece burada tanıklık ediyorum. Dünyada olduğu gibi burada da insanlar tarafından yargılanıyorsunuz. Birazdan salonu hayattayken senin zarar verdiğin, hoşgörülü davranmadığın, yargıladığın, kalplerini kırdığın insanlar dolduracak. Onlara kendini affettirmeye çalış. Onlar seni affederse ne ala! Çünkü cennetin yolu onların affından geçiyor,” demiş.
Adam merakla sormuş: “Peki ya affetmezlerse ne olacak?”
Popüler kültür bize ilişkinin iki insan arasındaki en mükemmel şey, hikayenin son noktası olduğunu ve sonsuza kadar mutlu mesut devam ettiğini söylerken gerçek hayatta gördüğümüz aşk hikayeleri, durumun pek de öyle olmayabileceğinin ispatı gibi durur önümüzde.
Bu iki model arasındaki uçurumun yalnızca “gerçek aşk”la giderilebileceğini düşünürüz. Aşk, sanki bir anda gelen ve her şeyi aniden kolay, doyurucu, eksiksiz hale getiren bir büyüdür. Aşkın, sonsuza dek iyileştiren sihirli bir ilacı olduğu hissine kapılırız.
Bazı insanlar için gerçekten de böyle olabilir. Ancak Neil Strauss, kesinlikle kendisi için durumun böyle olmadığını söylüyor ve bir ilişkiyi geride bırakırken gerçek aşkı aramaya karar veriyor. İşte Strauss’a göre “Gerçek aşk nedir, ne değildir” kılavuzu.
Tanrı’nın yolunu başkalarına öğretirmiş. Kendini bir aziz olarak görürmüş. Günün birinde yaşamını sürdürebilmek için vücudunu satan fahişeye vaaz vermiş.
“Büyük bir günahkarsın sen. Sonun çok feci olacak.”
Zavallı kadın Tanrı’ya kendisini bağışlaması için yalvarmış. Ancak geçinmek için başka yolu olmadığından mesleğini de yapmaya devam etmek zorunda kalmış. Dindar adam ve fahişe aynı gün ölmüşler. Melekler kadının ruhunu cennete götürmek için geldiklerinde iblislerse din adamının ruhuna sahip çıkmışlar.
Her zaman sömürülüp, suistimal edilenler,
Hep alttan alanlar, idare edenler, hoş görenler,
Kendinden önce hep başkalarını düşünenler sonra hayıflananlar,
Feda etmekten bıkmış olmalarına rağmen feda etmeye devam edenler,