Rakibe hiç pozisyon vermeden geçirilen 45 dakika. Fenerbahçe taraftarının gördükçe aklına 2-0’dan, 3-2 kaybedilen Bursa maçını, Trabzon’la oynanan şampiyonluk maçını akıllara getiren bir başka 45 dakika.
Top sürekli Mersin’de. Sağ kanattan, sol kanattan yapılan bindirmeler. Ortadan atılan paslar ve nihayet farkın bire indiği an.Sanki aynı bedende iki farklı ruha sahip bir takım Fenerbahçe. Bazen inanılmaz güzel ataklar, şutlar ve pozisyonlar yaşatıyor taraftarına. Bazen de en küçük baskı altında her top kalesinde tehlike oluyor.İlk yarıdaki o güzelliklerin altında yatan isim genellikle Alex oluyor. Stoch oluyor. Emre ya da Gökhan oluyor. Dünkü maçın özelinde Bienvenu sahne alıyor bazen. İkinci yarılardaki düşüşün en büyük nedeni ise Alex’in depar gücünün zayıflığı ve haftada üç maçı kaldıramayacak yapısı.Uç noktada Fenerbahçe’yi farka taşıyacak iki ismin Afrika Kupası’nda oynuyor olması.
Kafalardaki algı kötü
Sezer ve Özer gibi iki önemli yeteneğin bir türlü Fenerbahçe taraftarına kendisini kabul ettirememiş olması. Özer sahanın en çok koşan, en çok topa giden ismi belki de. Ama taraftarın kafasındaki algı maalesef kötü. Oysa topun son noktaya gitmesinde çoğu zaman iyi işler yapıyor. Onun kaybettiği topları diğer futbolcular kaybettiği zaman o kadar problem olmuyor.
Bienvenu önemli bir futbolcu. Tıpkı Deivid gibi sessiz sedasız geldi Fenerbahçe’ye. Önü açık. İleride çok daha iyi olacak. Fenerbahçe iki yıl sonra Avrupa’nın en büyük takımlarıyla boy ölçüşmeyi planlıyorsa Sow, Stoch, Dia, Serdar, Sezer, Özer, Caner, Bienvenu gibi isimleri desteklemeli. Onların yanına da Alex-Emre karışımı bir oyuncu almalı. Roberto Carlos’u, Ortega’yı transfer ettiği gibi o pozisyona Alex’i, Emre’yi aratmayacak bir oyun kurucu bulmalı. O isim bulunursa bu takım gerçek hedefine yönelir.
Mersin İY, ilk yarıda “Bank Asya 1.Lig’de tutunamaz” görüntüsü çizdi. İkinci yarıda tıpkı Mersin’deki maçta olduğu gibi yüreklerini ortaya koydular ama bir türlü beraberlik golünü atamadılar. Yedikleri ilk gol de ofsayttı.
İkisi de birbirine yakın hava ve saha koşullarında.. İkisinde de şampiyonluğa oynayan takımlar son 5 dakikaya yenik girdiler.. Birinde maçı bırakmayan, son saniyede de olsa galibiyeti alan bir takım vardı.. Diğerinde isteksiz, güçsüz, bir başka takım.. Bakmayın son dakikalarda Alex’le gelen gole.. Fenerbahçe dünkü maçta bulduğunu attı.. Ama Belediye yakaladıklarının üç katını kaçırdı.. Özellikle ilk yarıda Gökhan’ın boşalttığı alanı çok iyi kullandı Arif Erdem.. İkinci yarı rakibin solundan gelip sonuç aldı.. 3-2 yapmışsın rakip yarı alana geçip çoğalamıyorsun..
Kabul ediyorum.. Saha dışı faktörlere karşın Fenerbahçe çok iyi puan topladı bu sezon.. Ama giydiğiniz forma Fenerbahçe forması.. Çok çok iyi para kazanıyorsunuz.. Ülkenin en popüler insanları sizlersiniz.. Dışarıda ne olursa olsun, aklınız sahada kalmalı ve rakibinizden daha çok mücadele etmelisiniz..
Lokavttaki NBA oyuncuları gibi
Holmen, Webo ve Doka dün müthiş oynadılar.. Yerli oyuncular da onları tamamlayacak performans gösterdi.. Bir gol atıp, bir de asist yapan Alex, Fenerbahçe için önemliydi.. Bienvenue takıma hareketlilik getirdi.. Ziegler istekliydi, o kadar.. Diğerleri lokavttaki NBA oyuncuları gibiydi..
Uzun lig maratonunda yenilgi almak da kötü oynamak da var doğal olarak.. Ama bunlar olurken futbol olarak takımın bir türlü istikrarlı bir çizgi yakalayamamış olması da düşündürücü.. İki takımın malzemesine ve oynadığı oyuna bakarsak maçta öne çıkan tablo netti.. Onu da başlığa bıraktım..
Dany oyundan çıkmış.. Üstelik 1-1’i çok erken yakalamışsın.. Oyunu rakip sahaya yığacak, pas yapacak, top taşıyacak oyuncular belli. Almeida’ya boş kaleye gol attıran Simao’yu çıkartıyor, defansif Necip’i sokuyorsun.. Santrfor özellikli Mustafa’yı da sağ çizgiye atıyorsun.. Ligin en kaliteli yabancılarının biri Fernandes olağünüstü oynamasa Beşiktaş ileri çıkamayacak hale geliyor..
Futbolun adaleti varmış
İkinci golde harika hareketlerle rakibin sol kanadını çökerten Portekizli, maçın döneceğine inandı ve seyirciyi ayağa kaldırdı.. Basit goller kaçıran Almeida ise kanattan beslendiği sürece gol adamı olduğunu gösterdi..
Carvalhal beğendiğim bir çalıştırıcı.. Ama bazen akıl almaz hatalar yapıyor.. Zaten 3 forvetle üzerine gelen ve beklerine fazla yardım getirmeyen Gaziantepspor’un zaaflarından yararlanmak yerine işini kolaylaştırıyor..
Sapara müthiş oynadı dün.. Sosa da öyle.. Cenk hala kale önünde etkisiz.. Bekir belki de kariyerinin en kötü maçlarından birini oynadı, kritik bölgelerde sürekli pas hatası yaptı.. Abdullah Ercan’ın takımı sahada uzun süre güzel işler yaptı. Ama son 15 dakikada yere yatan kalkmadı.. Sürekli zaman geçirmek için sakatlık bahanesine sığındılar.. Bu görüntüler akıllara geçen yıl Kadıköy’de oynanan gerilimli maçı getirdi.. Son saniye golü de futbolun adaleti olduğunu bir yıl sonra bir kez daha gösterdi..
Kaliteye değil futbola doyduk
Lig zaten karmakarışık bir yapıda oynanıyor.. Sezon sonu kimin kaç puan toplayacağı, toplanan puanların ne kadarının tabelaya yansıyacağı bilinmiyor.. Dün İnönü Stadı’nda bu gerilimin ve kaos ortamının izleri vardı.. Bütün bunlara karşın 5 gol ve nefis mücadeleyle kaliteye değil ama futbola doyduk..
SEZONUN ilk yarısının sonlarına doğru futbolun seviyesi çok düşmüştü Süper Lig’de. Özellikle bazı takımların maçları sıkıcı, temposuz ve golsüz geçmeye başlamıştı. Yeni yılla birlikte takımlar daha pozitif futbol oynamaya başladı.
Şampiyonluğa oynayan ekipler özellikle gol noktalarında daha fazla gözükmeye ve daha fazla sonuç almaya başladılar. Ligin lideri ve şu andaki lokomotif takım görüntüsündeki Galatasaray, Arena’da yine seyircisini gole ve futbola doyururken tribünler 6 gol, 1 penaltı, 1 kırmızı kart izlediler.
Fenerbahçe tam 30 gol girişimiyle sezonun en iyi istatistiğini yakaladığı maçta Manisaspor’u deplasmanda devirmeyi başardı ve liderle arasındaki puan farkını korudu.
Üç forvetle gelen üç gol
Beşiktaş, Bursaspor karşısında iyi oyununu üç forvetiyle bulduğu üç golle taçlandırdı. Bursaspor da maçtan kopmadı ve Batalla’yla beraberliğe ulaştı. Ancak savunma hataları puan almasına engel oldu. Haftanın en güzel maçlarından biri Ankara’daydı. Ersun Yanal’lı Eskişehirspor son dakikada penaltı kaçırıp yenilirken maçta atılan üç gol de çok güzel akınlarla oldu.
Aylar sonra ortalamanın üstüne çıkıldı
Sivasspor karlı zeminde Ankaragücü’nü ilk yarıda sürklase etti. Eneramo ve Grosicki yıldızlaştı. Bu haftanın en ilginç özelliği kuşkusuz aylar sonra gol ortalamasının 3’ün üzerine çıkması, ilk 6 sıradaki takımların kazanması ve son 9 sıradaki takımlar arasında sadece Orduspor’un haftayı üç puanla kapamasıydı.
Haftanın Kalecisi: Muslera
Savunma hemen hemen hep aynı: “Sağ ve sol kanattaki oyuncuları sayarsanız tek değil üç forvetle oynuyoruz..” Oysa o oyuncuların özelliği çoğu zaman “Rakip beki oyuna sokmamak ya da santrfora servis yapmak” şeklinde algılanıyor Tünkiye’de.. Çünkü aralarında Young, Nani, David Villa gibi kanatta da oynasa skor üretecek oyuncu çok çok az..
Dünkü maçta bu eleştiriyi hak edecek iki takım karşılaştı.. Beşiktaş maç boyu yakaladığı üç savunma boşluğunu çok iyi değerlendirdi ve üç hücum oyuncusuyla gol buldu.. Bursaspor’un golü de Beşiktaş’ın hatasıyla geldi.. Ama golü atan oyuncu diğer 21 oyuncudan çok daha zeki ve topu daha iyi kullanan Batalla’ydı.. Ertuğrul Sağlam’ın takımı üç yıldır geri gidiyor..
Quaresma gelene kadar...
Sercan ve Volkan’dan sonra Bursaspor daha ağır ve gol noktalarında çok beceriksiz.. Rakibinden daha fazla gol pozisyonu yakalamasına karşın maçı iki farklı kaybetmesinin en büyük nedeni bu.. Bunda da Sağlam’ın en uçta Sestak ya da Bangura’nın yerine Turgay’ı tercih etmesi yatıyor..
Beşiktaş zorlu maçları ve üzerine gelen takımları her zaman yenebilecek kapasitede.. Kapanan takımları açmak içinse çiligire yani Quaresma’ya ihtiyacı var.. En becerikli oyuncusu gelene kadar rakiplerinin beceriksizliğini en iyi şekilde değerlendirmeli dün olduğu gibi..
Aykut heyecanlıydı. Stada, törene gidecekti. En son gittikleri tören onu çok etkilemişti. Şarkılar, havai fişekler, gösteriler vardı. Çok sevdiği takımı kupasını almıştı o törende.
Ama bu kez farklı bir törene gidiyorlardı. “Lefter öldü” demişti babası. “Lefter kim diye sormuştu” minik Aykut. Benim için Aykut neyse, senin için Alex neyse, deden için de Lefter oydu. O dedenin kahramanıydı” yanıtını verdi babası.
“Herkes dedemin cenazesinde olduğu gibi yine ağlayacak mı” diye sordu minik Aykut. “Gel” dedi babası. “Gel birlikte görelim.”
Tören boyunca ne babası Aykut’a bir şey söyledi ne de minik Aykut babasına. Alkışlar, tezahüratlar, sloganlar vardı. Alex, Emre, Volkan, Gökhan, Yobo ve futbolcular taşıyordu cenazeyi. İsmini aldığı Aykut Kocaman da oradaydı. Galatasaraylı komşuları Mehmet de gelmişti atkısını alıp. Bolusporlular var, Beşiktaşlılar vardı, Trabzonsporlular vardı.
Minik Aykut’un gözlerinden yaşlar süzülmeye başladı. Babası, “Oğlum neden ağlıyorsun. Bak herkes Lefter için burada” dedi. Minik Aykut, “Arkadaşlarım beni hep kızdırıyordu Fenerbahçeli olduğum için. Ben de onlarla kavga ediyordum. Artık etmeyeceğim. Çünkü onların aslında beni çok sevdiklerini anladım. Lefter Amca’nın cenazesini hiç unutmayacağım” dedi.
Babası daha fazla dayanamadı “Kavgayı edenler bizim kahramanlarımız değil oğlum. Kavgayı edenler çok şeyi olup da daha fazlasına sahip olmak isteyenler. Sen, ben, deden onlardan değiliz. O yüzden senin adın Aykut, benim adım Lefter.”
‘Yaşamı oyunlaştır’ deseniz ancak bu kadar güzel bir simülasyon yaparsınız. İçinde her şey var. Ama futbolun güzelliği yaşamın içindeki bir oyun olması.. Oyunun içindeki oyun, futbol..
Geçen sezonun başında Aykut Kocaman’ı destekleyen yazılarım, yorumlarım oldu. Bu sezon Kayserispor deplasmanından itibaren hem Fenerbahçe’ye hem de Aykut Kocaman’a yönelik sert eleştirilerde bulunuyorum. Nedeni çok basit.. Düşündüğümü, inandığımı yazan biriyim. Sevdiğim biriyle, onun yaptığı işi ayrı tutmasını öğrendim.
Hızlı oyun istiyor ama
Fenerbahçe geçen sezon çok sıkıntılı maçlar yaşadı. İkinci yarıda lig iki takıma kaldıktan sonra bir çok maçta akıllı oynadı. Ama öne doğru oynamadı. Bu, Kocaman üzerinde büyük bir etki yarattı. Ardından 3 Temmuz şoku, ardından Emenike, Niang, Lugano şokları geldi. Kocaman’ın kafasında kesinlikle daha hızlı bir oyun olduğu belli.
Ama takım bunu ilk yarıda hemen hiçbir maçta sahaya yansıtamadı.
Oysa Stoch’un hücumda forvet arkasında her bölgede oynayabileceğini vurguladım ısrarla.. Dia’nın ligin üstünde bir hıza sahip olduğunu yazdım. Alex’in düşüşte olduğu dönemlerde alternatifinin bulunması geretiğini vurguladım. Emre’siz, Gökhan’sız, Yobo’suz da olsa, bu takımın sahaya çıktığı zaman Fenerbahçe gibi rakibi baskı altına alan, hücumu düşünen, hatta golü buluncaya kadar bu isteğinden vazgeçmeyen bir tempoya ve mücadele gücüne sahip olması gerektiğini düşündüm. Tek kişinin ayağına bakmayan bir takımdı özlemim..
Krizi iyi yönetiyor