Paylaş
‘Yaşamı oyunlaştır’ deseniz ancak bu kadar güzel bir simülasyon yaparsınız. İçinde her şey var. Ama futbolun güzelliği yaşamın içindeki bir oyun olması.. Oyunun içindeki oyun, futbol..
Geçen sezonun başında Aykut Kocaman’ı destekleyen yazılarım, yorumlarım oldu. Bu sezon Kayserispor deplasmanından itibaren hem Fenerbahçe’ye hem de Aykut Kocaman’a yönelik sert eleştirilerde bulunuyorum. Nedeni çok basit.. Düşündüğümü, inandığımı yazan biriyim. Sevdiğim biriyle, onun yaptığı işi ayrı tutmasını öğrendim.
Hızlı oyun istiyor ama
Fenerbahçe geçen sezon çok sıkıntılı maçlar yaşadı. İkinci yarıda lig iki takıma kaldıktan sonra bir çok maçta akıllı oynadı. Ama öne doğru oynamadı. Bu, Kocaman üzerinde büyük bir etki yarattı. Ardından 3 Temmuz şoku, ardından Emenike, Niang, Lugano şokları geldi. Kocaman’ın kafasında kesinlikle daha hızlı bir oyun olduğu belli.
Ama takım bunu ilk yarıda hemen hiçbir maçta sahaya yansıtamadı.
Oysa Stoch’un hücumda forvet arkasında her bölgede oynayabileceğini vurguladım ısrarla.. Dia’nın ligin üstünde bir hıza sahip olduğunu yazdım. Alex’in düşüşte olduğu dönemlerde alternatifinin bulunması geretiğini vurguladım. Emre’siz, Gökhan’sız, Yobo’suz da olsa, bu takımın sahaya çıktığı zaman Fenerbahçe gibi rakibi baskı altına alan, hücumu düşünen, hatta golü buluncaya kadar bu isteğinden vazgeçmeyen bir tempoya ve mücadele gücüne sahip olması gerektiğini düşündüm. Tek kişinin ayağına bakmayan bir takımdı özlemim..
Krizi iyi yönetiyor
Şimdi Aykut Kocaman’ı eleştirdiğim için dostlarım, siz okurlarım değişik tepkiler veriyor.. Hayır, Aykut Kocaman, Fenerbahçe için sonuna kadar doğru seçimdir. Kocaman, büyük bir baskı altında olmasına karşın, takımdaki karışıklıkları da, kulüpteki moral bozukluğunu da, transferdeki açmazları da iyi yönetmektedir.. Ama sahadaki futbol istenildiği gibi olmazsa taraftarın canı sıkılır..
Terim bu ülkenin 1 numarası.. Ama Lorant gibi sıradan bir isme 6-0 kaybedip tarihe geçti.. Ferguson, dünya futbolunun 1 numarası.. O da bu sezon sahasındaki derbide Mancini’ye 6-1 yenildi. Bayern kazandığı Şampiyonlar Ligi’ni uzatmada yediği iki golle kaybetti. Futbol hatalar oyunudur ve hatayı yapan kim olursa olsun eleştirilir. Kocaman’ı eleştirdim.. Çünkü Fenerbahçe, çağın gerektirdiği hızın çok gerisinde kalmaya başlamıştı..
Maçlara gelin!
Futbol çok güzel bir oyun.. Onu yorumlamak, yazmak ve bu işten para kazanmak da bir çok gencin hayali olan bir iş.. Çağımızın en gözde mesleklerinden birine sahip spor yazarlarına bir çağrım var. Maçlara gelin.. Hürriyet’e yeni bir üslup getiren Bilgin Gökberk yazınca düşündüm.. Kalemi eline alan herkes futbol yazabilir mi, diye?
Örneğin hiç Roma’ya gitmeden Roma hakkında rehberlik yapabilir misiniz? Sanmam.. Ya da sinemaya gitmeden sadece televizyondan izleyerek sinema eleştirmeni olabilir misiniz?
Uçağınızın hava boşluğuna yakalanması, Sivas’tan Tokat’a giderken buzlu yollardaki sohbetler, Şırnak’taki halkın futbolculara bakışı, Muş’un, Tat-van’ın futbol okulları başlı başına yazı konusu değil midir? Karade-niz’deki gelişmeyi, Orduspor-Samsunspor maçını izleyerek gözlemlemek daha keyifli olmaz mı? Bir Galatasaray-Fenerbahçe maçı sonrası hem Terim’e hem Kocaman’a soru sormak mesleğinizin en güzel yanı değil midir? Alex’i eleştirirken, kamplarda onunla çok medeni şekilde selamlaşmak, onun size medeni şekilde yanıt vermesi ve ona daha çok saygı duymanız, buna karşın saha içindeki oyunu hakkındaki görüşünüzü değiştirmemeniz değil midir spor yazarlığı..
Allah’a şükür ben işimden hem para hem de isim kazandım.. Ama en önemlisi insanları, dünyayı tanıma fırsatı buldum. Avrupa kompleksimi yıllar önce Denizli’nin, Terim’in, Güneş’in, Zico’nun takımlarıyla yendim. O yüzden bu ülkenin bir yazarı olarak bu işi yapan ya da yapmayı düşünen herkese bir kez daha sesleniyorum: Maçlara gelin!
O izni verin!
2001 yılının mayıs ayıydı. Annem aradı, “Baban senle konuşmak istiyor oğlum” dedi. Dışarı çıktık, zor yürüyordu.. “Kardeşlerine iyi bak.. Beni de yukarıdaki mezarlığa gömün” dedi ve ekledi.. “Beni Bursa maçına götür...” Babam 75 yaşındaydı. O dönemde biletler karaborsadaydı ve stat saatler önce doluyordu. “Takım şampiyon olsun-törenlere götürürüm baba, söz” dedim. 2 gün sonra, gece yarısı kardeşim aradı... Abi başımız sağolsun, dedi. Onu istediği mezarlığa götürdüm, kendi elimle toprağa verdim ama gitmek istediği maça götüremedim. Tribünde yalnız başıma onunla geçen günlerimi düşünerek seyrettim... Lefter’i kaybettik.. Babama göre, “Onun seyrettiği en büyük futbolcuydu” Lefter.. Can Bartu anlatmıştı.. Ankara’daki bir maçta frikik olmuş... Lefter, kullanmış top ağlarda.. Hakem baraj kurulmadığı için tekrarlatmış. Yine kullanmış Lefter, yine gol. Can Abi’ye göre üçüncü kez attırsa yine atarmış. Onun büyüklüğünü anlatmak bana düşmez.. Gelecek haftaya Can Bartu’yla konuşup yazacağım.. Bu arada, bir mektup yazdı Lefter çok sevdiği Aziz Yıldırım’a.. Hakkını helal et, dedi.. Onların helalleşmelerine izin verin.. İnsanlık bu yaptığınızı alkışlayacaktır.. O izni verin!
Paylaş