<B>İTO</B>, TÜRSAB ve TÜROB <B>‘‘İstanbul'u Dubai yapacağız’’</B> deyince, bayramda atladım Dubai'ye gittim. Kendim için birşey istediysem namerdim. Bütün çabam
‘‘Acaba İstanbul Dubai olabilir mi?’’ sorusuna yanıt aramaktı. İlk işim şu ünlü yedi yıldızlı
‘‘Yelken Otel’’i (Burj El Arab yani Arap Yıldızı) ziyaret etmek oldu. Daha girişte, sadece oteli ziyaret etmek için adam başı 100 dirhem, yani 40 milyon lira ödeyince kendime geldim. Otelin içine girince de kararımı verdim. Petrol zengini Arap, yağı bol bulmuştu, otelin her yerlerine sürmüştü. Otelin en küçük odası 170 metrekare ve gecesi 3 bin 800 dolar, en büyük odası 780 metrekare ve gecesi 25 bin dolardı (Bu zenginlik bizi bozar diye tabii ki orada kalmadık!)
Dubai'yi gezdikçe, Jumeria Beach'deki otelleri, Royal Meridyen'i, Emirates Towers'ı gördükçe, arabın yağı sadece sürmekle de kalmayıp, her yere boca ettiği izlenimim pekişmeye başladı. Ancak, şehrin merkezine gelince, birkaç alışveriş merkezi gezince ve birkaç işadamı ile görüşünce
‘‘Arap ve yağ’’ önyargımdan utandım. Petrol zengini Arap, son 20 yılda Dubai'yi yabancı sermayeye çekici hale getirmek için elinden geleni ardına koymamış, sonunda da 21'inci yüzyılın ticaret ve alışveriş merkezini yaratmıştı. Hem de içkiyi serbest bırakıp, en lüks barları, diskoları açarak...
‘‘İstanbul'u da böyle yapabilir miyiz?’’ diye düşünürken, gözüme Virgin Megastore'un sloganı ilişti:
‘‘Liberate your senses’’ yani
‘‘Duyularını liberalleştir.’’
Emin olun, biz de bütün Türkiye'yi Dubai gibi yapabiliriz. Üstelik oramıza buramıza sürecek yağımız olmasa bile. Yapacağımız tek şey var. Duyularımızı liberalleştirmek. Ne demek olduğunu anlamadınız mı?
Gelin test edelim.
‘‘İstanbul'u Ortadoğu ve Balkanların kumarhane merkezi yapalım. Ne dersiniz?’’ cümlesi duyularınızda nasıl bir titreşim yaratıyor?
Şimdi anladınız değil mi? Ne olsa serde hocalık var.
Kuş serisi bütün Koç markalarını etkiliyor
‘‘KUŞ serisi’’ Tofaş imajına zarar veriyormuş. Günaydın! Kuş serisi yıllardır sadece Tofaş markasına değil, diğer tüm Koç markalarına haketmedikleri bir şekilde zarar veriyor. Bu sonuç da, yıllardır Koç markaları ile ilgili yapılan her kalitatif araştırmada çıkıyor. Siz de bu araştırmalardan yoksa, ben birkaç tane göndereyim.
GEÇEN hafta bizim gazetede bir haber vardı.
‘‘Çocuklara kanıp eve köpek almayın, iki günde hevesleri geçer size kalırlar’’ diye bir uzman uyarıyordu. Aynen bizim evde de öyle oldu. Himiniler'e kandık eve bir Golden aldık, şimdi suratına bakan yok. Bir de dil pabuç kadar, neymiş efendim ben Hürriyet yazarı oldum diye Paco'ya, Afet'e özenip Topik'i almışım, onların suçu yokmuş. İkisine de bir aydır harçlık falan vermiyorum. Son aldığım 22 kilo mamaya kriz kriz kaç para verdim biliyor musunuz, tam 59 milyon lira. Acaba Hürriyet yazarları birleşip biryerlerden promosyonlu, ucuza mama alabilir miyiz diyorum.
MİRKELAM'lı,
Erdal'lı,
Ercan'lı,
Aşkın Nur Yengi'li Ülker Pötibör reklamı bence son zamanlardaki en iyi Ülker reklamlarından biri. Çünkü içinde doğru ve hoş bir fikri barındırıyor. Ürün ısırıldığında çıkan ses ve tazelik arasında hoş bir bağlantı kuruluyor. Pringles'ın bir
‘‘çıtırdama’’ üzerine neredeyse bir dünya markası yarattığını unutmayalım. Eleştirim, bulunan fikrin iyi işlenememesi üzerine. O kadar ünlüyü bir araya getireceksin, filmin sonunda izleyenler
‘‘Acaba tatmin olmuş muyumdur’’ diye düşünecekler. İş mi yani? (* * *).
DUBAİ'de taksideyim. Bir meydandaki dev ekrandan yayınlanan reklamlara gözüm ilişti. O ne! Ülker Alpella reklamı yayınlanıyor. Gururlandım.
‘‘Ülker'e bravo’’ dedim içimden. Bizde böyle işte. İyi şeyler yapınca havuç, kötü şeyler yapınca sopa!
‘Başı kapalılar’ da beğenilmek istiyor!
İSMİNİ vermeyeyim, yöntem bilgisine oldukça güvendiğim, oldukça da sevdiğim bir arkadaşım, çoğu ortaokul mezunu, 15-25 yaşlarındaki
‘‘başı kapalı’’ bir grup ev kızımızla bir dizi görüşme yapmış ve bu görüşmede onlara Elidor'un
‘‘Hep bakacaklar’’ sloganını sorgulatmış. Kendisinden benim için çıkan sonucu özetlemesini istedim. Virgülüne dokunmadan yayınlıyorum:
‘‘Hep Bakacaklar’’ sloganı, kadınların beğenilme arzularını ifade eden bir slogan ve
‘‘başı kapalı’’ kadınlar da beğenilmek istiyorlar ve bu sloganı reddetmiyorlar. Ancak tabii ki dışarda kapalı gezdikleri için saçlarına bakılacak bir durum da söz konusu değil. Ancak onların saçlarını sergiledikleri başka alanlar var. Belki de en önemli nokta bu. Kadınların da diğer kadınlar gibi
‘‘kadınca’’ beğenilme arzuları ile güdüleniyor olmaları. Bu beğenilme arzularını bazı alanlarda sınırlıyorlar bazı alanlarda ise serbest bırakıyorlar. Serbest bıraktıkları yerler evler. Ev ortamlarında hemcinslerinden saçlarına yönelik iltifat almak onların beğenilme arzularını tatmin ediyor. Bunun ötesinde
‘‘başı kapalı’’ kadınlarda
‘‘intrinsic’’ diyebileceğimiz bir kendi kendini kadın olarak beğenme durumu var. Yani başkası görmese de o kendini güzel hissetmek istiyor.
Bence en önemli ve en ilginç gözlemim şu: Bu kadınlar, reklamları izlerken bu bana uygun ya da değil diye izlemiyorlar. Başı kapalı kadınların kafasında bizim kafamızda olduğu kadar iki ayrı dünya, iki ayrı kutup yok. Tabii radikal olmayan C1 ve C2 statülü kadınlar için konuşuyorum.
Başı kapalı kadınların dışarda bakılma arzularının olduğu, başörtüsü seçiminde ne kadar titiz davrandıklarından da çıkarılabilir. Seçtikleri başörtüye çok önem verdiklerini, bunun için özel para ayırdıklarını, elbise ve çanta ile mutlaka uyumlu olması gerektiğini söylüyorlar. Bakılmamak için saçlarını kapatıyorlar ama yine de beğenilmek için uyumlu ve güzel giyinmeye çalışıyorlar. Açıktan kabul etmeseler de, beğenilmek istedikleri çok açık.
Özetle,
‘‘hep bakacaklar’’ sloganı, başı kapalı genç kadınların en temeldeki beğenilme arzularını yansıttığı için, hiç de ters karşılanmadı. İlginç değil mi?
Bence de çok ilginç. Sizce?
Reklam verecekler için ipuçları
REKLAMVERENLER! 2002 için size bir ipucu vereyim. Yaşadığımız derin kriz dünyanın diğer ülkelerinde olduğu gibi Türkiye'de de pazarlamanın ekonomik modelini değiştirdi. Medyada fiyatlar düştü ve bu pazarda çok ama çok büyük pazarlık fırsatları oluştu. Bu fırsatları bir daha ömrünüzde göremezsiniz, bunu bilin. Bu nedenle kafanızı kullanın, bu fırsatlardan yararlanmaya bakın.
Reklamverenler! İşte ikinci ipucu: 2002'de yaşamak için rakiplerinizden daha iyi olduğunuzu ispat etmek zorundasınız. Reklamlarınıza çok dikkat edin, paranızı etkili reklamlara yatırın. Tüketiciye
‘‘Daha önce almayı düşünmediği şeyleri aldırma reklamları’’ yapmayın artık. Yapmanız gereken şey;
‘‘Ürününüzü diğerlerine tercih ettirme reklamları’’. Ben burada takipciniz olacağım ona göre, hadi bakalım hayırlısı...
Çekirgelik
Bir önyargıdan kurtulmak, atomu parçalamaktan daha zordur
(Einstein-Yabancı olanı)