<B>İSTANBUL</B> Üniversite'sinde seçim var. Medya, üniversiteli köşe yazarları, gereğini yaptı, seçimi sağır sultan bile duydu. Tabii ki İstanbul Üniversiteli olmak ayrıcalık, ODTÜ'lü olmak da, Boğaziçili, Bilkentli, Hacettepeli olmak da, Ankara Üniversiteli, Egeli, 9 Eylüllü, Marmaralı, Afyon Kocatepeli olmak da.. Ve benim için tabi ki en büyük ayrıcalık Anadolu Üniversitesi'nden yetişmiş olmak, Anadolulu olmak.
Anadolu Üniversite'sinde de Aralık ayında rektörlük seçimleri var. Ama bunu sağır olmayan sultan bile öğrenemedi. Neden? Çünkü Anadolu Üniversite'sinde 43 yıldır işler krizsiz yürüyor.. Üniversite olmanın gereği tabii ki zaman zaman
‘‘usul’’ tartışmaları yaşanıyor, ama eski akademi başkanları ya da rektörler Prof. Dr.
Orhan Oğuz, Prof. Dr.
Halil Dirimtekin, Prof. Dr.
İlhan Cemalcılar, efsane rektör Prof. Dr.
Yılmaz Büyükerşen, Prof. Dr.
Akar Öcal dönemlerinde bir gelenek sürdürüldü, aynı gelenek Prof. Dr.
Engin Ataç döneminde de sürdürülüyor: Üniversite birbiriyle kenetleniyor ve Atatürk ilke ve devrimleri ışığında Cumhuriyet'e eğitim hizmeti sunmaya devam ediyor.
Anadolu Üniversitesi son yirmi yıldır batılı üniversitelerde oldukça sık rastlanan
‘‘ikili öğretim’’ sistemi uyguluyor ve bu ikili sistemin getirdiği bütün sıkıntıları da yaşıyor.
Her fakülte öğretim elemanı hem örgün bölüme hem de açık bölümlere hizmet vermek zorunda olduğundan çoğu zaman yattığı yeri bilmiyor. Örneğin, geçen yıl tüm üniversitelerde okuyan 1.412.248 öğrencinin 488.569'u (% 34'ü) Açıköğretim programlarında okuyordu. Örgün bölüm öğrenci sayısı ise 18. 450.
Son dönemde Prof.
Engin Ataç, örgün bölümlere kredili sistemi ve İngilizce hazırlığı getirerek Anadolu'yu marka olmuş üniversitelere rakip yaptı. Açıköğretim'de, İngilizce Öğretmenliği, Okul Öncesi Öğretmenliği, Bilgi yönetimi gibi teknolojiden ve yüzyüze eğitimden daha fazla yararlanan programların açılmasını sağladı. İkinci Üniversite projesine önayak oldu.
Bu seçimde de Anadolu Üniversitesi rektör, Prof. Dr.
Engin Ataç çevresinde kenetleneceğe benziyor. Diğer adaylar Prof. Dr.
Hüsnü Can Başer, Prof. Dr.
Davut Aydın ve Prof. Dr.
Semih Büker. Bana, öğretim üyeleri bu seçimi değil de daha çok bundan sonraki seçimi düşünüyorlar gibi geliyor. Sonraki seçimde ne olur derseniz bence hiçbirşey olmaz. Yine sağduyu hakim olur. Anadolu emin ellerde kavgasız, gürültüsüz Cumhuriyet'e hizmete devam eder. Böyle bir
‘‘sağduyu’’ Anadolu Üniversitesi'nin kültüründe var..
Turizm Bakanlığı'nın abuk sabuk reklam ihalesi!
TURİZM Bakanlığı yine, Türkiye'yi yurt dışında tanıtacak reklam ajanslarını belirlemek için 50 milyon dolarlık ihale açtı.. İhalenin kapsadığı 49 ülkeyi düşündüğümüzde ülke başına 1 milyon dolar..Bütçenin az olması onu kötü idare etmemizi gerektirmiyor ama. Ne yazık ki tanıtım işinde parayı çarçur ediyoruz.
Çar çur etmediğimizi söyleyen, bana şunu kanıtlasın: Geçen sene Türkiye'nin ülke ülke reklam iletişim hedefleri neydi? Harcanan yüzmilyonlarca doların sonucu elde edilenler ölçüldü mü? Yine ihale karşılığı reklam işi verilen ajans ya da ajanslar bu hedefleri tutturdular mı? Tutturamadılarsa bir yaptırım uygulandı mı?
Ne gereksiz sorular soruyorum değil mi? Alt tarafı reklam işte, yaparsın ihaleyi, şöyle geniş katılımlı da bir jüri oluşturursun (hocası mocası da bol olur ki minare-kılıf tam otursun), peşinden ön eleme son eleme derken işleri karıştırırsın, olur sana cinlop gibi Türk usulü kamu yönetimi!
Olmaz beyler, bu iş böyle gitmez. Bir ülke kendini tanıtacak ajansı patates seçer gibi ihaleyle seçemez. Önce iletişim hedefleri belirlenir. Sonra iletişim araçları belirlenir. Reklam gerekiyorsa, reklam ajansları incelenir, amaca uygun en iyiye ya da iyilere işler verilir.
Şaibenin önüne geçmenin tek yolu hedef koymak ve sonuçları ölçmekten geçer.
Şunu da söyleyeyim, bir ülke imajının sürekliliği vardır, ajansınızı, kimliğinizi öyle zırt pırt değiştirmezseniz. Halkla ilişkiler ayağı olmayan bir ülke kampanyasının da başarısı ettiğiniz dualara bağlıdır. Bir de...
‘‘Kız Kulesi zaten temel sembol olarak belirlenmişse eniştemiz hálá bizi niye öpüyor’’ dermişim.
OPET'in damdan dama uçuran benzini
ANADOLU Hayat'ın
Metin Şentürk'lü reklamının yapım kalitesine diyecek yok. Sorun reklam stratejisinde de değil, pazarlama stratejisinde.. Bu devirde hálá
‘‘herkese, her keseye’’ sigorta satılır mı allah aşkına. Herkese sigorta satacam diyen hiç kimseye sigorta satamaz. Lütfen şu pazar bölümleme, konumlandırma işine biraz kulak verelim (* *).
BENZİN katkısının
‘‘temizleyici’’ özelliğiyle yakıt tasarrufuna yol açacağı doğrudur. Benzin katkısının yapmayacağı şey ise bir aracı, OPET'in Full Force benzin reklamında olduğu gibi damdan dama uçurmak. Bu reklam düpedüz yanıltıcı! Reklam Özdenetim Kurulu'na da şikayet edilmiş. Sonucu yakında öğreniriz.
PETROL Ofisi'de katkılı benzinden sonra
‘‘Pro-dizel’’ diye markalaştırdığı katkılı motorin reklamına başladı. Kamyonun, otobüsün üzerinde soğuktan tir tir titreyen soförler dikkat çekici. Ancak
‘‘Niye orada dikiliyorlar?’’ sorusu ister istemez zihinleri yalayıp geçiyor.Türk bayrağı
‘Petrol Ofisi’ne' yakışmış. Ama bayrakla örtüşen
‘‘Biz sizi dinliyoruz’’ konsepti, ekside donmama- yakıt tasarrufu özellikleriyle karıştırılmasa çok iyi olurdu. Örneğin gazetede sadece
‘‘çevre kirliliğini’’ önleme üzerine gidilerek çok doğru bir iş yapılmış. Bu mesaj gazete okuruyla örtüşen bir mesaj. (* *)
Çekirgelik
Nihai Olarak, ekonomik aktivitenin biçimi ne olursa olsun, en kıymetli şey insanlardır.
(Lord Sieff)