İKİ haftadır buradan Sinan Çetin'in reklamcılık mesleğini küçümsediğini anlatmaya çalışıyorum.
Reklam sektörü sus pus, ağızlar fermuarlı (Serdar Erener bir mektup gönderdi, ama ben sektör temsilcilerinden söz ediyorum!) Biliyorum ki, kapalı kapılar arkasında konuşulan tek konu bu, ama nedense sektör bu aşağılamayı kabul eder görünüyor. İşte geçen salı günü bir gazetede Sinan Çetin'in çektiği Doğuş Çay reklam filmi ile ilgili haberden bir alıntı:
‘‘...Herhangi bir reklam ajansına hazırlatılmayan, doğrudan üretici firma tarafından çekilen reklam filminde başarı ilginç gelişmeler sayesinde yakalandı. Reklam ajansalarında umduklarını bulamayan Doğuş Çay yöneticileri Sinan Çetin'le görüşerek isteklerini dile getirdi. Konuşulanları dinleyen ünlü yönetmen Çetin, o anda aklına gelen fikri yetkililere anlattı. Beğeniyle izlenilen reklam filminin konusu, o toplantıda ayak üstü belirlenerek kararlaştırıldı.’’
Bu kadar aşağılama fazla değil mi? Üstelik bu aşağılama yeni de değil. Sinan Çetin iki hafta önce CNN Türk'te yayınlanan ‘‘Şimdi Reklamlar’’ programında da ‘‘ajanslardan gelen metni ben düzeltiyorum’’ gibi benzer şeyler söylemişti. Eğer biri sizin mesleğinize böyle saldırsa ne yaparsınız? En azından çıkar, iki laf eder ağzının payını verirsiniz değil mi? Hadi medya olayın farkında değil, bindiği dalı kesiyor, peki Reklamcı Dernekleri niye susuyor? Yoksa yapılan ‘‘arama’’ toplantısının sonucununda çıkacak raporu mu bekliyorlar. Onlar araya dursunlar Çetin malı götürüyor, sektörü de bitiriyor... Çaycının biri geçenlerde bir ajansı arayıp şöyle demiş: ‘‘Biz de reklama başlıyacağız da, iyi bir senaryo arıyoruz. Elinizde iyi bir senaryo var mı?’’
Geçmiş olsun.
Hayal kırıklığına son
LEVENT Kırca'nın ‘‘Son’’ filmine gittim. ‘‘Olacak o kadar’’ın uzun metrajlısı. Kırca yine öğreten adam rolünde. Bazı bölümler keyifli, gülüyorsun ama konu demode. Metin Serezli'nin devreye girmesinden sonraki final bölümü ise zorlama, öyküyü tamamlayıcı tadı vermekten çok uzak! Sanırım ‘‘beklenti seviyemin’’ yüksek olması hayal kırıklığımı ikiye katladı. Bu da çok normal. Türk sineması Kahpe Bizans, Vizontele, Komiser Şekspir ve Son'la film pazarlamasını öğrenmeye başladı, ama önemli bir hata yapıyor. İletişim kampanyalarda beklenti seviyesini olduğundan fazla yükseltiyor. Siz ‘‘çok şey bulacağım’’ diye gidip de aradığınızı bulamayınca hayal kırıklığı ikiye katlanıyor. ‘‘Boomerang etkisi’’ oluşursa, sonraki filmlere izleyici bulmak zorlaşır.
Reklam yazarı olmak ister misiniz?
HER hafta bir-iki genç okurumdan nasıl reklamcı olabilirim, nasıl iletişim sektörüne girebilirim diye, birkaç çiçeği burnunda reklamcıdan da kendimi nasıl geliştirebilirim diye mesajlar alıyorum. Bir de reklam fikri oluşturup, ya da reklam senaryosu yazıp bunu hangi firmaya satabilirim diyen mesaj gönderenler var (Sinan Çetin'den etkileniyorlar galiba!). Hepsine sesleniyorum. Reklamcılık Vakfı ve Reklam Yaratıcıları Derneği, birlikte, Şubat ayının ilk haftasından başlayarak 10 hafta sürecek bir ‘‘Reklam Yazarlığı Eğitimi’’ başlatıyor. 0-212-2630336'dan Füsun Bargu'yu arayın bilgi alın, sonra söylemedi demeyin.
Orası stadyum anıtmezar değil
CARLSBERG'in İnönü Stadyumu sponsorluğuna karşı çıkanları anlayamıyorum. Sanki reklam alınmasını istediğimiz yer bir anıtmezar! Reklam alınmasını istediğimiz yer alt tarafı bir stadyum ve içinde her hafta birileri ana avrat hakemlere düz gidiyor. Boğaziçi Üniversitesi öğretim üyesi Profesör Yılmaz Esmer de 24 Ocak 2002 tarihli Finasal Forum'daki köşesinde geçen hafta bu sponsorluk fikrine sahip çıkmamı eleştirmiş. Esmer Hoca'yı çok severim. Onunla sohbet etmekten son derece keyif alırım, çünkü inanılmaz keyiflidir sohbeti. Esmer Hoca yarı şaka yarı ciddi, İnönü adının önüne Carlsberg konursa, bundan üç beş yıl sonra Kenan Işık'ın bir yarışmacıya İnönü'nün ilk adını sorduğunda ‘‘Carlsberg’’ yanıtını alabileceğini yazmış. Ben de farklı bir şey demedim. Böyle bir nesil yetiştirmişsek ya yetiştirirsek hepimize yuh! Ama emin olun böyle birşey olursa Carlsberg hem ticaret yaptığı ülkenin kurucularına saygısından hem de kendi markasının İnönü ismi ile karıştırılmasını istemeyeceğinden elinden geleni yapacaktır. Herşey tabi ki satılık değil, ama herşeyi satmamamız için önce satılabilecek olanları satmamız lazım!
O gerçek bir hayaletti!
ABD'de Başkan'ın konuşmalarını yazan kişiye ‘‘ghostwriter’’ yani ‘‘hayaletyazar’’ adı verilir. Geçen hafta Türkiye'nin en başarılı ‘‘hayalet yazarı’’, Turgut Özal'ın yazarı Ege Ernard, aramızdan ayrıldı. Biliyorsunuz, 1983'ten sonra Özal'ın çevresinde bolca reklamcı vardı ve bu reklamcıların hepsi sonradan, onun başarısında payları olduğunu iddia ettiler. Sadece Ernard etmedi. Çünkü o gerçekti, diğerleri hayalet! Reklam sektörünün ve sevenlerinin başı sağolsun.
Depresyondayım
BÜYÜK Himini (Gülce 14) geçen Ramazan Bayramı'nda 35 milyon TL ganimet elde etmiş. 20 milyon TL'si ile kazak, 10 milyon TL'si ile iki kaset almış, geriye beş milyonu kalmış. 2.5 milyona da Hey Girl dergisi almak istiyor. Ecmel'i ikna etmesi mümkün değil. Hakem tayin edildim. Herşeyi göze alıp Ecmel'e ‘‘Çocuğun kişilik gelişimi ve sosyal gereksinimleri, satanist ana-babası nasıl olunur’’ başlıklı uzun bir konuşma yaptım. Ecmel, bir koşu bakkala gidip Hey Girl alıp geldi ve önüme anayasa kitapçığı gibi fırlattı, ‘‘Al, incele, kızınla birlikte kişiliğinizi geliştirirsiniz’’ dedi. İnceledim.. İşte dergiden bazı başlıklar konuları: ‘‘Parasız, sevgilisiz, arkadaşsız kalanlara kış güneşi’’, ‘‘Sıkılan ruhuna, sıkışan kalbine kesin çözümler’’, ‘‘Erkekler hakkında ne biliyorsun? 2002'de nabız yükselten erkekler’’, ‘‘Çıtır muhabbetler’’, ‘‘Depresyondayım, unututuldum, aldatıldım’’, ‘‘Öğretmenime aşığım...’’
Sonuç mu? Depresyondayım...
Çekirgelik
'Niye bu?' diye yeterince sormazsanız, mutlaka birisi size 'Niye sen?' diye soracaktır.