Yani... İşlenmemiş, ayıklanmamış ve ilgili makamlara sunulmamış istihbari materyal, teşkilatın analize tabi tutulmamış iç yazışma safhasındaki notları bunlar.
Henüz servise hazırlanırken mutfaktan çalınmış.
Doğruysa daha vahim.
Birileri de, her adımını izleyip fişleme faaliyeti yaparken MİT’i fişliyor demektir.
Ama kim?
***
Eldivenleri bir tarafa fırlatıp açık açık konuşalım. Ola ki başımıza gelen bu dershane kavgasından daha iyi bir demokrasi çıkarabiliriz...
Ama önce şu vaybabamcılar tiyatroyu kessin bir.
Memlekete şeffaflık gelecekse herkese gelecek.
Yok öyle, başkasını çırılçıplak soyarken kendi kostümlerine el sürdürmemek, sürülünce de ortalığı velveleye vermek.
***
Test ettim, taraftar topluyor mu diye.
Sonucu bildiriyorum: Bu strateji ne çarşıda işliyor, ne pazarda çalışıyor.
Anlatayım...
***
Evvela, bunun bir dershane mücadelesi olduğunu, iktidar mücadelesiyle alakası olmadığını yazdım. Çoğunluğu inandıramadım, bir anlam veremediler söylediklerime.
Bunca yıl bir yalanın peşinden gitmişler, gerçeği gördüler.
Cemaat, iktidar oyuncusu değil, yani prensipte.
Yanlış biliyorlarmış...
Cemaatle hükümet arasında iktidar kavgası olmaz, çünkü cemaat bu yolun yolcusu değil.
İktidar mücadelesi, rakip siyasi partiler arasında olur.
Gölge kuvvetler, lafta bile iktidar üzerinde vesayet kurmaya yeltenmez. Kâğıt üstünde dahi, velev ki gazete kâğıdı olsun...
Demokraside meşru yarışlar şeffaf, hesap sorulabilir ve seçimle gelip seçimle giden taraflar arasında cereyan eder. Zahiren de böyledir, TV ekranlarından görünüşte de...
Sırtını sıvazlayıp bir de koç gibi ‘Aferin’ çekse tam olacaktı.
Partisi tarafından bu kadar şımartılacak da dengesi bozulmayacak, Kamer Genç’ten daha pervasız, daha ayarsız olmayacak bir kimse. Nerede o babayiğit...
* * *
Zeyid Aslan’ı örnek veriyor.
‘Sui misal emsal olmaz’ kaidesini Haluk Koç’a hatırlatacak kimse yok mudur CHP’de?‘Kötü örnek, örnek alınmaz’ diye kulağına fısıldanması da kabulüm...
Kıyas işi değil ama kırmayıp mukayese ettik diyelim, yine çuvala sığmıyor.
Şahsa özel değil. Bir partiden
seçilip öbürüne geçen milletvekili cinsinin umumi ismi...
Transfer pazarlarında el değiştire değiştire Meclis’teki bütün parti gruplarını gezmişi vardır bunun.
Vaktiyle, 1995 seçimlerinde DSP listesinden Meclis’e girip sırayla ANAP, DYP, MHP ve DTP rozetlerini yakasına takan özel kişinin namıyla markalaşmıştır. Kırdığı rekora hürmeten bu cinsin genel ismi olmuştur...
Fırıldak Kubi, bir siyasetçi çeşidine adını verme şeref ve onurunu kolay elde etmedi.
O hakkı kazanmak için, kısa aralıklarla her partinin grup sıralarına oturarak mabadını kıymetlendirmesi gerekti.
Sonradan olmadı oysa, hep sertti mizacı.
Türkiye de bir İsveç değildi nitekim. Tepesinde yumuşak tabiatlı birini kaldıracak hali yoktu.
Bugünleri görmek istemeyenler, tutarlı gene.
Çürümüşlükten de, siyaset üzerindeki vesayetten de memnundular.
Tayyip Erdoğan’ın köşeli taraflarına başından beri karşıydılar. Diş geçiremedikleri için ve düzenlerinin değişmesini istemedikleri için.
Lafım asıl, Erdoğan’ın sertliği işlerine yararken ses etmeyenlere... Şimdi veryansın ediyorlar.
E ‘Günaydın after Gezi’ mi desem, ‘Good morning dershaneden sonra’ mı? İngiliz’in ‘after supper’ deyimini mi çevirsem size...
En son cemaat de susmamaya karar verdi, tastamam ikmal oldu kadro.
Ağzını açan, bismillah daha ilk söz ‘Kapatmam’ diyor.
Her şeyin başı o slogan: “Susma, sustukça sıra sana gelecek!”Cemaatin ‘Susmayacağız’ çıkışından sonra, Yılmaz Özdil’e özenip Twitter’ı taradım.
Kimler pısıp da susmamış kimler...
***