Adnan Kaya

AB’nin en büyük tedarikçisi olabiliriz

6 Mart 2012
BALIKÇILIK sektörü tüm dünyada alarm veriyor. Denizlerdeki balık rezervleri gerek aşırı ve vahşi avlanma gerek kirlilik nedeniyle son yıllarda düşüşte.

Halk arasında ‘kültür’ diye adlandırılan, kimi çevrelerin doğaya ve turizme zarar verdiği düşüncesiyle karşı çıktığı ‘çiftlik’ balıkçılığı ise çıkışta.
BM Gıda ve Tarım Örgütü’ne (FAO) göre dünya genelinde üretilen 147 milyon ton balığın yaklaşık yüzde 40’ı çiftlik. Böyle giderse denizlerdeki doğal balık stokları azalacak, bazı türler hızla yok olmaya devam edecek. 2030’da, artan dünya nüfusuna paralel olarak, yılda 40 milyon ton daha balığa gereksinim duyulacak.
Söz konusu raporda, bunu karşılamanın tek yolunun çiftlik balıkçılığı olduğuna vurgu yapılıyor, “Gelecekte ticari balıkçılık faaliyetleri hem daha zorlaşacak hem de daha pahalı hale gelecek. Geleceği planlanmamış her endüstri kolu gibi balık avcılığı da günün birinde yok olacak. Kuralına uygun yapıldığı takdirde çiftlik balıkçılığı ise önümüzdeki 50 yıl içinde ekonomik fiyatlı gıda tedariki ve açlık problemlerine karşı tek güvence durumunda” deniliyor.
Yaşar Holding Tarım, Hayvancılık ve Balıkçılık Grubu Başkanı Hasan Girenes, bu tabloya rağmen ülkemizde çiftlik balığına bazı kesimlerin hala küçümseyerek baktığını söylüyor, şöyle diyor:
- Çiftlik tavuğunu, yumurtasını yiyoruz. Çiftlik balığına ise  küçümseyerek bakıyoruz. Avcılık çipurası, levreği mi kaldı? Bugün ülkemizde, lokantalarda, marketlerde ya da balık hallerinde gördüğümüz çipura, levrek ve alabalığın yüzde 99.9’u yetiştiricilik yoluyla üretilen balıklar. Yıllardır bu işin içinde çalışan biri olarak şunu söyleyeyim. Avcılık levreği, çipurası olsa bile ben yine çiftlik tercih ederim. İnanın, her yönden daha güvenilir.

Komşu 25 kilo yiyor, biz ise sadece 8 kilo

- DÜNYADA ve Türkiye’de kişi başı yıllık balık tüketimi ne kadar?- Ülkemizde ne yazık ki balığın besleyiciliği yeterince bilinmiyor. Balık tüketme alışkanlığı tam anlamıyla yerleşmiş değil. Yılda kişi başı 8 kilogramlık tüketim söz konusu. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, 2013’te bu rakamın 10.3 kilo olmasını hedefliyor. Oysa, komşumuz Yunanistan ve AB ülkelerinde yaklaşık 25 kilogramı bulan tüketimden bahsediliyor. Dünya ortalaması ise 17 kilo.

- Balığın ne gibi yararları var?

Yazının Devamını Oku

Dünyası fabrika

3 Mart 2012
Manisa Akhisar’da 1978’de tarım makineleri imalatına başlayan, sonra buna çok amaçlı plastik kasa selelerini, mobilya ve sanayi tekerleklerini, son olarak da hava üflemeli ısıtma sistemleri ile katı yakıtlı kat kaloriferini ekleyen Kozlusan, yoluna emin adımlarla devam ediyor.

Salih Kozlu’nun kurduğu, genel müdürlüğünü kızı Aysel Kozlu’nun yürüttüğü firmanın ürünleri, iç pazarın yanı sıra ABD’den Uzakdoğu’ya birçok ülkeye ihraç ediliyor. Türkiye’de yenilenebilir enerji sektörünün öncü firmalarından olmayı hedeflediklerini söyleyen Aysel Hanım, makine mühendisi. Çocukken de hep bu noktada olmayı hayal edermiş. “Fabrikayla evimiz yan yana olduğu için hep o havayı teneffüs ettiğimi, markamıza aşık olduğumu hatırlıyorum. Bu nedenle üniversitede tüm tercihlerimi makine mühendisliği üzerine yaptım. İstediğim yere de geldim. Benim için hiçbir şey tesadüf olmadı” diyor. Aysel Kozlu’yla iş dışı yaşamını konuştuk...

HAYAT FELSEFESİ
Başarı.

KARİYER
Hayallerim gerçek oldu

· Anadolu Üniversitesi Makine Mühendisliği’ni bitirdim.
· Mezun olduktan sonra bir yıl İzmir’de kaldım, dil eğitimi aldım. Döndüğümden beri de fabrikadayım.

Yazının Devamını Oku

12 senede yapılanı üç yılda istiyorlar

28 Şubat 2012
MÜTEVELLİ’deyim. Manisa Saruhanlı’ya bağlı yaklaşık 3 bin nüfuslu bir kasaba burası.

Arabamız ince uzun bir yolda ilerliyor. Yolun sağı-solu, yumurta, yem, viol, kuluçka, yarka, damızlık, gübre, kafes ve ekipman tesisleriyle kaplı. Hepsinin üstünde de aynı tabela var: Güres Group...
Ailenin üçüncü kuşak temsilcilerinden Mustafa Güres’le birlikteyiz. Yönetim kurulu üyesi olarak görev yapan Güres, sözlerine, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın geçen yılın sonunda Avrupa Komisyonu’nun ’AB Kanatlı Refahı’ direktifi doğrultusunda yayımladığı tebliğle başlıyor.
Mustafa Güres, üreticilerden, ’tavukların kanatlarını rahat açabilmesi, daha geniş alanda gezebilmesi, tüneyebilmesi, ayaklarını yumuşak zeminde eşeleyebilmesi, tırnaklarını tırtıklı alanda törpüleyebilmesi’ gibi birtakım içgüdüsel ihtiyaçları için kafes modernizasyonu yapmalarının istendiğini söylüyor.
- Hayvanlar bunu hak etmiyor mu?- Ediyor etmesine de burada sorun bu değişim için verilen süre. Bu konu Avrupa’da 20 yıl önce konuşulmaya başladı. 2000’de yasalaştı. Üreticilere geçiş için 2012’ye kadar süre verildi. Bizde ise tebliğ çıkana kadar ne gündeme geldi, ne tartışıldı, ne de görüşümüz alındı. Bir anda, yeni işletmelerin direktife göre açılması, mevcutların ise 2015’e kadar gerekli yatırımları yapması istendi.
- Peki, bu mümkün mü?- Avrupa’da bu geçiş sürecinin 12 yıl olduğunu ve hala tam olarak uyum sağlanamadığını düşünürsek çok da mümkün görünmüyor. Bunda ısrar, birçok olumsuzluğu beraberinde getirir. Bir kere kafes kapasiteleri yarı yarıya düşer. Daha az yumurta üretilir. Maliyetler artar. Yumurta ithalatı gündeme gelir. Tüketici, en temel gıda ürünlerinden yumurtayı pahalı yemek zorunda kalır.
- Size göre yumurta fiyatları şu an için ucuz mu?- Markalı ürünlerde yumurtanın tanesinin perakende satış fiyatı ortalama 30 kuruş. Yaklaşık 16 yumurta 1 kiloya tekabül ediyor. Demek ki yumurtanın kilo fiyatı 4.8 TL. Et, balık, tavuk fiyatlarıyla kıyaslandığında çok komik. Geçen eylülde girdi maliyetlerine ve çevresel faktörlere bağlı olarak bu rakam 40-50 kuruşu buldu, ortalık karıştı. Aslında olması gereken bu. Doğrusu, şu anki fiyatlardan çok da memnun değiliz.

Diyebilirim ki, Türkiye’deki en hazır firmayız

- PEKİ, Güres Group olarak siz bakanlığın istediği bu değişime hazır mısınız?

Yazının Devamını Oku

Uğuruna inanıyor fil biriktiriyor

25 Şubat 2012
SOSYAL yönü çok renkli bir iş insanı olan İTB ve VOB Yönetim Kurulu Başkanı Işınsu Kestelli, bu haftaki Sıradışı’nın konuğu...

Gülen yüzü, pozitif enerjisiyle tanınan Kestelli, nazara ve uğura olan inanışıyla da dikkat çekiyor. Bu yüzden yeşim taşlı kolye, nazar boncuklu bileklik ve küpesi hiç eksik olmayan Işınsu Kestelli, aynı nedenle 300’ü aşkın fil koleksiyonuyla şansına şans katıyor.


HAYAT FELSEFESİ
Mutlu  yaşayıp, etrafımı da mutlu etmek.


GÜNE BAŞLANGIÇ
Yataktan çok pozitif kalkarım

Yazının Devamını Oku

Yumuşatıcımız sayesinde adımız ‘komşu çatlatan’a çıktı

21 Şubat 2012
YAZIİŞLERİ ekibimizden Mete Tamer Omur’la İzmir Kemalpaşa Ansızca’dayız.

Temizlik ve kozmetik sektöründe Türkiye’nin yüzde 100 yerli sermayeli ikinci, küresel üreticiler arasında ise beşinci büyük firması Viking’in yönetim kurulu başkan vekili Nejmettin Avcı’yla sohbet ediyoruz.
Avcı, firmanın temellerinin 1978’de Güzelyalı’da atıldığını söylüyor. Nurettin, Nejmettin, Hayrettin ve Muhittin Avcı kardeşler olarak 6 metrekarelik bodrum katında çamaşır sodası üreterek ve pazarlarda satarak bu işe başladıklarını belirten Nejmettin Avcı, ekliyor:
“Şirketimizin adı o zamanlar Avcı Kimya. İzmirlilerin ürünümüzü keşfetmeleri uzun sürmedi. Kısa sürede isim yaptık. 1992’de Viking Temizlik Ürünleri Ltd. Şti. olarak adımızı tescilledik. 2004’te Viking Temizlik ve Kozmetik Ürünleri A.Ş. unvanını aldık. 33 yılın sonunda tüm yurtta örgütlenmemizi tamamlamış ve yaygın dağıtıma geçmiş durumdayız.”
Yakın zamana kadar, diğer illerdeki tüketicilerin, Ege’ye seyahat eden yakınlarına, Viking ürünlerinden getirmeleri için sipariş verdiklerini kaydeden Avcı, ilginç bir anektodu da paylaşıyor:
- Hele bunlardan biri var ki, özellikle Marmara’da dillere destan: ‘Komşu Çatlatan...’ Bu, bize ait bir niteleme değil. Komşusunun balkona astığı çamaşırın yumuşaklığından ve kokusundan etkilenen tüketicilerimizin kulaktan kulağa kendilerinin oluşturduğu bir deyim. Yumuşatıcı ürünümüz olan ‘Beyaz Sensitive’ yerine, siparişi ‘Komşu Çatlatan’ olarak veriyorlar. İzmit ve Adapazarı’na gidin, ‘yumuşatıcı’ yerine ‘komşu çatlatan’ tabirinin kullanıldığını ve de bunun bizim ürünümüze yakıştırıldığını görürsünüz.

4 kulvarda yüzde 6 pazar payımız var

NEJMETTİN Avcı, satış ve hizmette 4 farklı kulvarda varlıklarını sürdürdüklerine dikkat çekiyor. ‘Viking’ markasıyla tüm Türkiye’ye yayılmış distribütörleri aracılığıyla ulusal ve yerel market raflarında yer aldıklarını vurgulayan Avcı, bunun yanı sıra BİM, DiaSA, Tesco, CarrefourSA gibi dev zincirlere market markaları (private label) adı altında üretim yaptıklarını söylüyor ve ekliyor:

Yazının Devamını Oku

Şapkada 3 yeni proje daha var

18 Şubat 2012
Sıradışı’nın bu haftaki konuğu, “kafe sihirbazı” olarak bilinen Jo Kohen.

1956 İzmir doğumlu Kohen, evli ve üç çocuk babası. Tel Aviv’de araba teknisyenliği eğitimi almış, İsrail Ordusu’nda  10 yıl tank tamirciliği yapmış, 33 yaşındayken hayatını bir anlamda sıfırlamış, mutfak aşkının peşinde koşup pastacı olmuş. Cafe Reci’s, La Folie, Coco Loco, La Cigale, Peximet gibi İzmirlilerin yakından bildiği birçok mekanı hizmete sunmuş. Son olarak Levent Marina’da, Apropo Cafe, Jac Bar, La Cigale Lounge, La Cigale Restoran, Potiri Meyhane, Tarasa Nostalji adlı   6 yer birden açan Kohen, şimdilerde yine tatlı bir telaş içinde. Meyhane, tavuk ve donuk patisserie olmak üzere 3 yeni zincir için kolları sıvayan, proje, dekor, mönü dahil en ince ayrıntısına kadar planlayan Jo Kohen, yatırımcı bulması halinde hepsinin bu yıl hayata geçebileceğini söylüyor, şöyle diyor:

Meyhane, tavuk, patisserie zinciri

“Meyhane zincirinde samimi bir ortam oluşturacağız. Hedef kitlemiz, balığı çok sevmeyen yeni jenerasyon. Onlar için bir-iki küçük balık, birkaç ara sıcak ve meze ile rakıdan oluşan konsept hazırladık. Klasik meyhane kültürünü yaşatmak istiyoruz. Türkiye’de doğru dürüst tavuk zinciri yok. Gelenlerin aynı yemeği ancak iki ayda bir yiyebileceği, 60 çeşit ürünün yer aldığı paket servise de uygun, ekonomik mönü oluşturduk. Çocukları, light beslenenleri de unutmadık. Donuk patisserie zincirine gelince... İzmir’de üretim tesisi kuracağız. Her şeyi burada üretip donuk göndereceğiz. İmalathane kurmak ve çok kalifiye eleman gerekmediğinden 30-40 metrekarede en çok 3 kişinin çalışacağı yerler olacak. Bundan önceki mekanlarımız İzmir’le sınırlı kaldı. Bunları tüm Türkiye için düşünüyoruz. Ben kendimi bir ressam, opera sanatçısı olarak görüyorum. Bir resim yapıp bu işi bırakamam. Bir opera söyleyip yatağa giremem.”

MODA
Kıyafetlerimin tamamı spor

· Modayla alakam yok. Rahat bir insanım, spor giyinirim. Giysilerimi hazır alırım.
· Gömleğim, tişörtüm bellidir. Marka düşkünlüğüm yoktur. Ancak pantolonda bana uygun olduğu için Ruba giyerim.

Yazının Devamını Oku

TV’den bal satışına karşıyız çünkü hiçbir denetimi yok

14 Şubat 2012
BAL Sanayicileri ve Üreticileri Birliği (BALBİR) ve Ege NKM Yönetim Kurulu Başkanı Nedim Kalpaklıoğlu, son zamanlarda bazı televizyon kanallarında ve radyolarda dönen bal reklamlarından şikayetçi.

Kalpaklıoğlu, BALBİR olarak herkesin iş yapmasını saygıyla karşıladıklarını söylüyor, “Ama burada haksız rekabet ve tüketiciyi yanlış bilgilendirme söz konusu” diyor.
- Biraz daha açar mısınız...- Örneğin ben 16 yıldır bu sektörün içindeyim. Turgutlu OSB’de, gıda güvenliğini sağlamak için milyonlarca lira harcayıp, geçin Türkiye’yi, Avrupa’nın sayılı tesis ve laboratuvarlarından birini kurdum. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, il müdürlükleri aracılığıy-la, marketlerdeki ürünlerimizden numune alarak bizleri periyodik denetliyor. Peki, bu firmalar ne yapı-yor? Televizyona, radyoya çıkıyor. ‘Şu telefonu ara, sipariş ver, kargoyla evine göndereyim’ diyor.  Dünyada görülmemiş bir satış yöntemi. Bu şekilde bakanlığın kontrolünün ve gıda güvenliğinin dışına çıkılıyor. İtirazım, itirazımız buna.”
Nedim Kalpaklıoğlu, konunun bu kadarla sınırlı olmadığını da belirtiyor. Tanıtılan ürün için ‘karakovan süzme balı’ ifadesinin kullanıldığını kaydediyor, “Oysa o bal süzme değil, petek olarak satılır. Nadir bulunur, çok pahalıdır” diye konuşuyor.
1 kilo diye lanse edilen bu ürünlerin aslında 850 gram olduğuna da dikkat çeken Kalpaklıoğlu, BALBİR olarak, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı ile RTÜK’e şikayette bulunduklarını dile getiriyor. Vatandaşlara, bu ürünlere karşı dikkatli olmaları uyarısında bulunan Nedim Kalpaklıoğlu, ekliyor: “Dernek olarak tek isteğimiz şartların eşit olması, herkesin bu işi gıda güvenliği içinde yapması.”

‘Balın da fabrikası olur mu’ dediler yaptım ‘bal’ gibi oldu

KALPAKLIOĞLU, Turgutlu OSB’deki fabrikasını anlatırken adeta gözlerinin içi parlıyor, koltukları kabarıyor. Kar nedeniyle iki kez son anda iptal olduğu için gidemediğimiz tesisi ondan dinliyoruz:
- Şimdi diyecekler ki, ‘Balın fabrikası mı olur?’ Evet olur, hem de bal gibi olur. İlk ihracatımı yaptığım Almanya’nın en büyük bal firması Lagnese’nin tesislerinden etkilendim. 4 bin metrekaresi kapalı toplam 10 bin metrekare. 50 kişi çalışıyor. Yıllık kapasitemiz 10 bin ton. Aynı anda 3 hattı çalıştırabilecek imkanımız var. Günde 25 ton işleme kapasitesine sahibiz. Son makinelerimizi İtalya’dan getirttik. Sayılı laboratuvarlardan birini kurduk. 62 çeşit analiz yapıyoruz. Bugüne kadar 10 milyon TL yatırdık. Ülkemizde böyle bir tesis bir elin 5 parmağını geçmez. Ayrıca, Uluslararası Bal İhracatçıları Derneği’ne ve Uluslararası Bal Paketleyicileri Birliği’ne üyeyiz.

Yazının Devamını Oku

Enerjinin patronu en çok formasını seviyor

11 Şubat 2012
Uzun yıllar Petkim’in genel müdürlüğünü başarıyla yapan, özelleştirmenin ardından Socar Türkiye Başkanı ve Petkim Yönetim Kurulu Üyesi olarak yoluna devam eden Kenan Yavuz, iş dışı yaşamını Sıradışı’yla paylaştı. Aliağa’da, 5 milyar dolara kurulacak ve tamamlandığında Türkiye’de bir seferde tek noktaya yapılan en büyük özel sektör yatırımı olacak Star Rafinerisi’nin başındaki Yavuz, Fenerbahçe ve kedilere olan tutkusuyla tanınıyor.

GÜNE BAŞLANGIÇBen sabah tembellerindenim

· Genelde 01.00 gibi yatarım, 08.00-08.30’da kalkarım. Bazı günler saat 09.00’da uyandığım da olur. Sabah tembeliyimdir. ‘5 dakika daha’larım hiç bitmez. İş programıma göre 08.30-09.30 saatleri    arası evden çıkarım.
· Gençliğimde de hep geç kalkar, servisi kaçırır, işe saatinde yetişemez, müdürümden fırça yerdim. Yolda radyo dinler, gazete okurum. Her gün düzenli olarak takip ettiğim tek gazete var. İlk sayfasından başlar magazin ve spor hariç tamamına bakarım. Yaklaşık yarım saatimi ayırırım.

OTOMOBİLBilezikleri bozdurup almıştım

 İlk arabam 1973 model beyaz bir Vosvos’tu. Düğünde eşime takılan bilezikleri bozdurup almıştım. Motoru yağ yakar, gaza bastığımda arkadan inanılmaz duman çıkarırdı, bu nedenle çok utanırdım.
· Şu an şahsi otomobilim yok. Şirketin tahsis ettiği Mercedes S350’ye biniyorum. Şoförüm var ama akşamları ve hafta sonları kendim kullanıyorum. İş dışındaki yerlere giderken şoför almam.
· Direksiyonda olmayı seviyorum, kendimi özgür hissediyorum.

Yazının Devamını Oku