SERDAR Dağıstan, Boğaziçi mezunu bir inşaat mühendisi.
Sonrasında Chicago Northwestern Üniversitesi’nde yüksek yapmış.
Yetmemiş, aynı üniversitede bir de işletme yüksek lisansı bitirmiş.
Mezuniyeti takiben 75 yıllık bir İtalyan inşaat şirketi olan Valenti Builders’da çalışmaya başlamış.
İş geliştirme direktörü iken, 10 senelik Amerika macerasını bitirip 2006 Eylül’de vatana dönmüş.
“İzmir’de ne yaparım, nasıl yaparım?” derdine düşmüş.
Doğal olarak, eğitimini aldığı ve bildiği işi yapmak için kız kardeşiyle CDS Yapı’yı kurmuş.
HAKİM baba, ev hanımı annenin oğlu olarak dünyaya geldi. İlk, orta ve liseyi Gemlik’te okudu. Üniversite eğitimini Marmara İşletme’de tamamladı. Siyasal mezunu kardeşi Bülent’le İstanbul’da, dedesinin Adapazarı’nda yaptığı hırdavat işinin devamını getirerek iş hayatına atıldı. Keskin zekası ve engin öngörüsüyle doğru zamanda doğru işler yaptı. Orman ve bahçe makineleri ithalatı ve akıllı gayrimenkul yatırımlarıyla başarı basamaklarını hızla tırmandı. Soyadlarını taşıyan Çullas’ı kısa sürede Türkiye’nin seçkin gruplarından biri yaptı. Bu arada bir bayisi aracılığıyla perlit madenciliğiyle tanıştı. Tamamen yabacıların elinde olan bu sektör ilgisini çekti. Milliyetçi duyguları kabardı. Gitti, Türkiye genelindeki 10 perlit sahasının işletme hakkını aldı. Yaklaşık 10 yıl önce de Bergama’da Türkiye’nin tam otomasyona sahip perlit kırma-eleme ve genleştirme tesisini inşa etti. Geniş kullanım ağına sahip perlitin potansiyelini değerlendirmek için Ar-Ge çalışmaları doğrultusunda ‘Ekokat’ markasıyla yapı malzemeleri sektörüne kaliteli ve dayanıklı yalıtım ürünleri üreten, ihracata da başlayan Çullas Grup Yönetim Kurulu Başkanı Levent Çullas, enerjiyi optimum kullanma gerekliliğinin tüm dünyada önem kazandığı günümüzde işlenmiş ürün satarak ülkemize döviz kazandırmanın haklı gururunu yaşıyor. Yakın çevresinin, ‘orijinal adam, ‘iyi niyetli insan’ diye tanımladığı Çullas, iş dışı yaşamının kapılarını Sıradışı’na açtı.
KİMDİR?
Adı: Levent Çullas
Doğum yeri ve yılı: Adapazarı, 1954
Eğitimi: Marmara Üniversitesi İşletme
İşi: Çullas Grup Yönetim Kurulu Başkanı
TASARIMCI olmayı daha 5 yaşındayken aklına koyan Övge Yıldızhan, önce İzmir Anadolu Meslek Lisesi Moda Tasarımı Bölümü’nü, sonra Ege Üniversitesi Emel Akın Meslek Yüksekokulu Hazır Giyim Bölümü’nü bitirdi. Ardından da tasarımcı adaylarının vazgeçilmez kenti Londra’ya gitti. Portsmouth Üniversitesi’nde tekstil, Southampton Üniversitesi’nde uluslararası pazarlama, yöneticilik ve markalaşma okudu. Eğitimini tamamlayıp İzmir’e döndü. Halen çalıştığı ABD’li gelinlik üreticisi Enzoani ile yolu çakıştı. Son 5 yıldır bu firmanın Türkiye ve Ortadoğu ofisi. 1 senedir de kendi abiye markası ‘Noor’, yani ‘Işık’ı piyasaya sürmek için uğraş veriyor. Erkek egemen sektörde, çocukluk hayalinin peşinde başarı basamaklarını emin adımlarla tırmanıyor. Zaman zaman firmasının katalog çekimlerinde mankenlik de yapıp müşterilerini şaşırtan Övge Yıldızhan, “Gece geç yatıran, sabah erken kaldıran bir hedefi olmalı insanın” hayat felsefesiyle yolun başındakilere ışık tutuyor. Koç burcu. Hırslı ve idealist. Ancak burcunun aksine saldırgan ve kıskanç olduğu söylenemez. Güne sade filtre kahveyle başlayanlardan. Suböreği ve içli köftede iddialı.
HAYAT FELSEFESİGece geç yatıran, sabah erken kaldıran bir hedefi olmalı insanın...
OTOMOBİL
İçinde sigara içirtmem
* İlk arabam 2000 model, gri renkte bir Ford Focus’tu. Şimdi gideceğim yere göre Kia Sorento ve Citroen C6 kullanıyorum. Kendi kendime kaldığım, deşarj olduğum tek zaman araba kullandığım zamanlar oluyor. Kendim kullanmaktan hoşlandığım gibi arka koltukta oturmaktan hiç hoşlanmıyorum. Bir arabadaki en büyük beklentim güvenli olması ve içeride sigara içilmemesi. Uzun süre yurt dışında araba kullanmış biri olarak ister istemez daha sakin ve dikkatli bir sürücü haline geldim. Emniyet kemerini takmadan asla araba kullanmam. Korna sesinden nefret ederim. Yayalara her fırsatta yol veririm.
MEVLÜT Kaplan, günümüzde sayıları giderek azalan, ülkemizi aydınlık yarınlara taşıyan köy enstitülü bir büyük eğitimci, yazar ve yayıncı. Eğitimde yaptıklarıyla binlerce öğrenci ve öğretmenin yüreğinde abideleşmiş bir isim. Yıllarca öğretmenlik, milli eğitim müdür yardımcılığı, müfettişlik, uzmanlık, yayın danışmanlığı yaptı. Adı, mesleğe başladığı ilk yıllarda ölümsüzleşti. Baktı ki sınıf dar geliyor, tüm yurdu sınıf belledi. Sonra çok sevdiği mesleğinden emekli oldu, daha büyük işe soyundu. Yazarlığa başladı. Yazdı, yazdı, ürettikçe üretti. İşte o günden günümüze kadar tam 615 kitabı kaleme aldı. Ülkemizin bir ucundan öte ucuna kadar kitaplarıyla çocuklara aydınlık meşalesini sundu, ışığı bulmalarını sağladı. Yeni yazmaya başlayan yazarların da elinden tuttu. Bu yıl 16’ncısı düzenlenen Mevlüt Kaplan Ödülleri’ni yaşama geçirdi. Günümüzde üne kavuşmuş pek çok şair-yazar bu yarışmalarda ehliyet aldı. 10’u aşkın eseri değişik dillere çevrilerek basıldı. Ayrıca, değişik yayınevlerinde ve Kültür Bakanlığı’nda basılmış 8 kitabı mevcut. Oturduğu sokağa adı verildi. Söke’de adına kitaplık kuruldu. Yazdığı özgün ve çeviri yaparak dilimize kazandırdığı, yayımladığı kitap sayısı 25 milyondan fazla çocuk ve gence ulaştı. Yazdığı kitaplar nedeniyle yurt içinde 16, uluslararası ise 3 ödülü var. Resmi ve özel kurum-kuruluşlardan 300 civarında ödül, başarı belgesi, teşekkür aldı. Azerbaycan Devlet Pedagoji Üniversitesi’nden fahri doktora unvanı mevcut. Hala tüm yaşantısı yazma üzerine. Kemeraltı’nda 1964’te kurduğu Özgür Eğitim adlı yayınevinde her sabah başladığı yazma işi geç saatlere kadar sürüyor. Burası yazarların da buluşma yeri. Konak’a inip de yanına uğramayan yok gibi. Aynı zamanda neşeli. Gülmeyi seviyor. Nüktedan. Hemşehrisi olduğu Nasrettin Hoca gibi. İzmir’in iyi ki Mevlüt Kaplan’ı var!
HAYAT FELSEFESİ
Ünlü bilimci Descardes’e göre, düşünmek var olmanın kanıtıdır. Var olmanın işlevi herkesin yeteneğine göre kendine, ailesine, çevresine ve içinde yaşadığı topluma hizmet sunmaktır.
OTOMOBİL
O, ailemizin ‘Koç’u
* İlk arabam beyaz renk Anadol’du. Yıl 1973’tü. Ona ailecek ‘Koç’ adını vermiştik. Şimdi yine beyaz, 2013 model Mercedes kullanıyorum. Ona da ‘Koç’ diyoruz. Her aracın kullanışlı, sağlam ve ekonomik olmasına önem veririm. Şehir içinde toplu taşımayı yeğlerim. Trafikte kurallara uyarım. İyi bir sürücü olduğum söylenir, ama ben kendimi yeterli bulmuyorum.
BESLENME
MÜJDE Tönbekici, Şirince’nin adının duyulmasında emeği geçen önemli isimlerden. Rehber ve yazar... Kardeşi Mutlu Tönbekici ile yazdığı “Küçük Oteller” kitapları serisini duymuşsunuzdur. Ayrıldığı eşi Sevan Nişanyan’la uzun yıllar önce açtıkları Şirince’deki Nişanyan Oteli şimdi o işletiyor. Nişanyan Oteli huzurlu, cennet gibi... Müjde Tönbekici ise bir o kadar iyi bir ev sahibi. 3 çocuğunun da desteği ile harika bir işletme anlayışı ortaya çıkarmışlar. Tönbekici’nin mutfak workshopları da otele başka bir özellik katıyor. ‘Sıradışı’ tanımlaması belki de tam onun gibi bir kadına yakışır. Renkli, hayatın her anının tadını çıkaran, hem işe, hem de çevresindeki herkese paylaşacak zamanı bulabilen bir kadın...
Enerjisi mıknatıs gibi çekiyor. Her şeyden önce çok zevkli. Bu zevki işlettiği oteline de yansıtmış zaten. Doğadan otele bir sürü dekor malzemesi çıkarmış. Bahçedeki, terastaki, tepsideki, odadaki ayrıntıları ve incelikli düşünceleri tek tek hazırlıyor... Kendine has çizgisi kıyafetlerinden otelinin dekoruna kadar ilk görüşte fark ediliyor. Kendisinin de söylediği gibi hayatta hep bir ‘B’ planı var!
BESLENME
Yemek kursları veriyorum
Oldukça geç saatte olmak kaydıyla her gün kahvaltı yaparım. Kekikli domates üzerine bol zeytinyağı, yanına zeytin, roka ve yumurta. Bir de çeyrek dilim ekmek, beyaz - esmer fark etmez. Öğlenleri genelde 15.00 gibi ne bulursam atıştırırım. Dostlarla beraber görsel zenginliği olan bir akşam yemeği, yanında da bir kadeh içki beni çok mutlu eder. Her şeyden yerim ama çok az. En beğendiğim lezzetler her gıdanın öz tatları. Fazla soslanmış, prosesten geçmiş yemekleri pek sevmem. Tek yiyemediğim, etin yağ kısımları. Annem hamileyken tiksinmiş. Kendi otelimizde (Şirince’deki Nişanyan Evleri) yemek kursları veriyorum. Yani yemekle profesyonelce bir ilişkim var. Odun ateşinde pişmiş ve taş fırında fırınlanmış konyaklı kuzu inciğim meşhurdur.
DİYARBAKIR’dan kalktı geldi, Savaştepe’de öğretmen okulunda okudu. İdealistti, hayalleri, hedefleri vardı ama o günün koşulları yüzünden sadece iki yıl yapabildi. 1978’de tatile geldiği Çeşme’de turizmle tanıştı, kendi ifadesiyle ‘hastası’ oldu. Bir gömlek, bir pantolonla girdiği Turban’da bulaşıkhaneden adım attığı sektörde görev yapmadığı birim kalmadı. Başarı basamaklarını adeta tırnaklarıyla kazıyarak birer birer tırmandı. Bugün Sheraton olarak hizmet veren tesisin en tepesine, genel müdürlük koltuğuna yükseldi. Bu, 35’inci yılı. Turizm sektöründe aynı tesiste bu kadar uzun süre çalışan yoktur sanırım. Zaten kendisi de, ‘Türkiye rekoru bende’ diyor. Söylememe gerek var mı bilmiyorum, işine aşık. İşiyle yatıyor, işiyle kalkıyor. En tepede ama karınca misali yerinde duramıyor. Konuklarını memnun edebilmek için ekibiyle birlikte canla başla çalışıyor. ‘Ben genel müdürüm’ demiyor. Makamla, mevkiyle işi yok. Aşmış hepsini! Her birini misafiri olarak gördüğü müşterilerini tam 35 yıldır kapıda karşılıyor, kapıda uğurluyor. Abdullah Aküzüm, “Misafirlerimiz ve çalışma arkadaşlarım benim için çok değerli. Birinin burnu kanasa ölürüm. Eşim bazen akşam eve geldiğimde, ‘Üzerini değiştirme istersen, her an bir telefon gelebilir’ der. Kimin bir sıkıntısı oldu, hemen gider hallederim. Mesaiden sonra bana bir şey söylemeye korkarlar. Çünkü rüyama girer uyuyamam” diyor. Dostluğa büyük önem veriyor. ‘Onlar benim en büyük sermayem, trilyonlara bedel’ diye konuşuyor. Özüyle, yaşadıklarıyla, tarlada çalıştığı, ayağına kıymık battığı günlerle gurur duyuyor. 10’uncu Cumhurbaşkanımız Ahmet Necdet Sezer’in Diyarbakır’da görev yaptığı dönemde verdiği 5 öğüdü de hiç ama hiç aklından çıkarmıyor: “Pişman olup geri dönme, kötüye bile iyilik yap, paran yoksa evde oturmasını bil, iyi giyin kimse sırrını bilmesin, dostun hakkında peşin hükümlü olma, biri araya girip bozmasın.” Hayatında özünden asla ödün vermeyen, ilke gereği bir yakınını yanında çalıştırmayan Aküzüm’ün ‘Sıradışı’ öyküsüyle sizleri baş başa bırakıyorum...
KİMDİR?
Adı: Abdullah Aküzüm
Doğum yeri ve yılı: Diyarbakır, 1960
Eğitimi: Savaştepe Öğretmen Okulu
İşi: Çeşme Sheraton Genel Müdürü
NEZİHE Ertürk, yarım asırdan fazla geçmişi olan bir aile firmasının en tepesinde. Yılda on binlerce turisti ülkemize getiren “En İyi Feribot Taşımacılığı” ödüllü şirketin beyni. Kendisi usta gemici. Eşinin kaptan ehliyeti var. Kayınbiraderi de makinist ehliyetli. Yani şu anda gemilerini kendileri götürebilecek kadar bu işi iyi biliyorlar. Çeşme-Sakız arasında karşılıklı çalışan üç gemileri var. Biri 275, diğeri 140 yolcu kapasiteli. Diğeri filoya bu yıl katılan dev bir katamaran. Tek seferde tam 400 yolcu taşıyabiliyor. Kan kırmızısı rengiyle denizde süzülüp, dalgaları yararken adeta büyülüyor. Arkadaşlarının ‘Nez’ diye çağırdığı Nezihe Ertürk, bilgisayar okumuş. Ancak tam bir deniz tutkunu. Çocukluğunda hep büyük gemilerde çalışmayı hayal edermiş. Ne büyük şans ki, bu hedefine yaz tatillerini geçirdiği Çeşme’de karşısına çıkan eşi sayesinde kavuşmuş. Ailesi denizci olan eşiyle evliliğinin dokuzuncu yılında Ertürk Lines’ın (Ertürk Turizm) başına geçmiş. Geçiş o geçiş. Çıtayı daha da yukarı taşımak için hala canla başla çalışıyor. ‘Hayat boyu çalışmak istemiyorsan sevdiğin işi yap’ diyor. Her gün erkenden kalkıyor, bir fincan kahveyle kendine geliyor, önce kuaföre uğrayıp fön çektiriyor, 07.30’da işinin başında oluyor. İnanılmaz bir hayat enerjisine sahip. Her zaman bakımlı. Her kadın gibi ayakkabı ve çanta delisi. En büyük hobisi balık yakalamak. Tekneyle açılıp orkinos dahil her tür balığı yakalamaya gidiyor. Fotoğrafa da çok meraklı. Bu hobisini artık sanata döndürmeye niyetli. Bilekliği, gözlüğü ve Ipad’i olmadan evden çıkmıyor. Mangal gibi yüreği, pırıl pırıl bir kalbi var. İnsan sevgisiyle dolu, dost canlısı Nezihe Ertürk, iş dışı yaşamının kapılarını Sıradışı’na açtı...
KİMDİR?
Adı: Nezihe Ertürk
Doğum yeri: Karşıyaka, İzmir
Eğitimi: Ege Üniversitesi Bilgisayar
İşi: Ertürk Turizm Genel Müdürü
SAĞLIK sorunları nedeniyle iki bebeğini doğmadan kaybetti, zor günler geçirdi, imdadına kendisi gibi eğitimci olan eşi yetişti, çocuklarla bir arada olsun, onlara olan hasretini gidersin diye bahçeli evlerini anaokuluna çevirdi. Anaokulu öğretmeni bir annenin kızı olan Dilek Soylu, daha birinci ayını doldurmadan 30 öğrenciye eğitim vermeye başladı, şimdi ise kendini adadığı yüzlerce çocuğa sahip. Üç minikle başladığı anaokulu serüveninde pek çok ilke imza atan Soylu, geçtiğimiz günlerde dördüncü şubesini açtı. İzmir’e bir kolej kazandırmak ve franchising vermek için koşturan Dilek Soylu’nun anaokulundan üniversiteye, hatta iş hayatına kadar uzanan projesi de var. Gününün neredeyse tamamını okulda geçiriyor. İşinde çok disiplinli. Ama çocuklarla ve velilerle iletişimi müthiş. Hayat felsefesini mutluluk ve başarı üzerine kuran Soylu, sosyal hayatında da çok aktif. Yağlı boya resim yapıyor, dekorasyon ve peyzajla ilgileniyor. Antika kıyafet ve mobilyaya da düşkün. Folklor de oynuyor. Yörem Halk Oyunları Derneği’nin kurucularından. Ege, Türkiye ve yurt dışı birincilikleri var. Bilardoyu da yabana atılmayacak kadar iyi oynuyor! Yemek yapmada pratik, şık sofralar kurmayı seviyor. Şeker hastası olmasına rağmen kolay kolay sinirlenmiyor. Kavgacı yapısıyla değil, sakinliğiyle karşısındaki pes ettiriyor. Samimi ve dürüst. Gülmeyi de çok seviyor. İşte miniklerin Dilek annesi...
HAYAT FELSEFESİMutluluk ve başarı...
KİMDİR?
Adı: Dilek Soylu
Doğum yeri ve yılı: İzmir, 1971
Eğitimi: Dokuz Eylül Üniversitesi İngilizce Öğretmenliği