Son Güncelleme:
Yezd’in gündoğumları, İranlıların misafirperverliği unutulmazdı
Gezgin Özlem Yücel’in başlattığı ve Hürriyet Seyahat’in desteklediği seyahat bursuyla dünyayı keşfe çıkan üç genç yolculuklarını sürdürüyor. Burslu gezginlerden ODTÜ Uluslararası İlişkiler Bölümü ikinci sınıf öğrencisi Selen Yamak, 24 Haziran’da Ankara’dan trenle yola çıktı. Temmuz boyunca İran’ı gezdi, Pakistan’ı aştı ve 20 Ağustos’ta Hindistan’a ulaştı. “Gittiğim yerin insanını, sokağını, sokak köpeğini de benimmiş gibi sevmek, önemsemek ya da benim olmayanları da sevmeyi öğrenmek için geziyorum” diyen Yücel, Hürriyet Seyahat okurlarına İran’daki gezi notlarını gönderdi.
Belki Tebriz sokaklarında yürürken mağaza camlarına yansıyan görüntüm kadar yabancı değildi ama Ankara - Tebriz treni İran sınırına yaklaştıkça kadınlar ve erkekler bile kendilerine ait olmayan bir kimliği giyiyor gibiydiler üzerlerine. Dolunayda, Van Gölü’nde yaptığımız 5,5 saatlik feribot yolculuğu belki de kadınların birkaç saat sonra mahremine dönüşecek dövmelerini ve yuvarlak vücut hatlarını özgürce göstermeleri için son fırsattı. Birazdan sokaklarda sadece dövmeye dönüşmüş kasları ve yapılı burunlarıyla göstereceklerdi güzelliklerini.
İran için söyleyebileceğim en belirleyici özellik sanırım çelişkilerle dolu olması. Bir tarafta Türkiye’deki Aşk-ı Memnu tadında dizilerden kopya edilmiş kıyafetler giyilen partiler, bir yanda örtünme zorunluluğu. Bir tarafta sadece hükümetin hizmetindeki TV kanalları, medyaya getirilmiş yasaklar, diğer yanda itinayla saklanan çanaklarla uydudan izlenen TV kanalları, Amerika’daki İranlıların rejim eleştirisi ve popüler kültürü fazlaca barındıran programları... Bir yanda dolaplara dizilmiş alkolsuz biralar, diğer yanda astronomik fiyatlara satılan kaçak içkiler, kırbaç cezası tehditine karşın evlerde sır gibi saklanan içki yapma düzenekleri...
GÜNBATIMINDA GÜZELLEŞEN ESKİ ŞEHİR SOKAKLARI
İlk 10 günde İran hakkında öğrendiklerim, gördüklerim, beklentilerimin çok ötesinde. Tebriz’de dört gün, trende kompartımanımı paylaştığım ailenin evine davetliydim. Neredeyse ailenin bir parçası oldum. Beni götürmedikleri yer kalmadı. Evlerinde bir ay daha kalsam mutlu olacaklardı... Karşılıklı gözyaşları içinde vedalaştık. İkinci durağım Şiraz oldu. Orada bir gün hostelde kaldım, ikinci gün bir arkadaşımın İran seyahati sırasında tanıştığı, zor durumda aramak üzere telefon numarasını verdiği bir güzel ailenin evindeydim. Bir gün sonra yine arkamda ve gözümde göz yaşları vardı...
Ve Yezd’deyim. Silkroad adlı otelde kalıyorum. Burada bir nevi çalışıyor gibiyim. Servis işlerine yardım ediyorum. Ne otelin yurt bölümündeki yatağım ne de yemek için para vermem gerekiyor. Dünyanın dört tarafından gezginlerle tanışıyorum.
Sanırım şansım çok açık. Tanıştığım tüm İranlılar, İran’da yalnız seyahat ettiğimi görüp benim için endişeleniyor. Buna rağmen hiç sorun yaşamadım. Şu ana kadar karşılaştığım İranlılar, gün batımında daha da güzelleşen eski İran sokaklardan bile güzel..
Yolculuğun geri kalan bölümü üzerine pek düşünmüyorum. Tek planım yolda olmak. Yolların tozu bile burada dünyanın en temiz nefesini almamı engelleyemiyor.
KAJUUN KÖPRÜSÜ’NÜN İHTİYAR ŞARKICILARI
12 günlük Yezd huzurunun ardından İsfahan’dayım. Camiler, sarayların yanı sıra İsfahan tam bir piknik şehri. Dipsiz pazarlarla çevrelenmiş çimenlik İmam Humeyni Meydanı’nda gece saat iki, üçe kadar çocuklarıyla halı üstünde piknik yapan, yemeye, içmeye, nargileye, eğlenceye doyan aileler... Bir süre sonra bu rehavet bize de bulaşıyor. Yandaki halının bereketinden nasiplenmemeye imkan yok doğrusu. En azından çay ikram ediliyor. Tabii sonra da sonsuz sorular geliyor. İnsanlar gibi sorular da kabaca ikiye ayrılıyor: Bir kısım rejim muhalifi, bir yabancı bulmuşken her türlü mutsuzluğu dile getirmeye çalışıyor ve özlemlerini yansıtan sorular soruyor. Hükümet yanlıları ise dini ve siyasi açıdan ikna edici olmaya çalışan sorular yöneltiyor, yorumlar yapıyor... İsfahan’da bir başka seçenek üç saatliğine bisiklet kiralayıp şehri gezmek. İran’da kadınlar bisiklete binebiliyor. Fakat kiralıklar sadece erkek bisikleti. Kararlıysanız, kadın bisikleti de bulabiliyorsunuz. Kajuun Köprüsü, akşam saatlerinde yaşlı amcaların buluşma yeri. Ağıtlar, türküler söylüyorlar. Eğer şanslıysanız, bu yanık sesleri kaval ya da ut eşliğinde de dinleyebiliyorsunuz. İşte böyle renkli bir şehir İsfahan. Hele iyi bir seyyah arkadaşla karşılaştıysanız, benim gibi 14 gün bu şehirde kalabilirsiniz.
Çevremdeki her şey bana “gitme” dese de, öte yanda Pakistan gülümsüyor. Bu çağrıyı nasıl görmezden gelebilirim?
(http://doguyabakmak.blogspot.com)
BELUCİSTAN VE PAKİSTAN ÇOK FARKLI BİR DÜNYA
İsfahan’dan, İran’ın sınır eyaleti Belucistan’a yolculuğum 20 saati buldu. Başkent Zahedan’a doğru indikçe kültür değişiyor, farklılık özellikle kılık ve kıyafette kendini gösteriyor. Zahedan’dan, Pakistan sınırındaki Mirjawa’ya, taksi dolmuşlar çalışıyor. Ücreti beş dolar. Sınırı yürüyerek geçip, Quetta’ya giden otobüsleri arıyorum. Biletler 1000 rupi yani yaklaşık 18 TL. Fakat Meşhed’deki İmam Rıza’yı ziyarete gidenler nedeniyle bilet bulmak zor. Fakat güvenlik nedeniyle otobüse binmeme izin verilmediği için otomobil tutmak, sonrasında iki dolmuş değiştirmek gerekiyor. Bu yolculuk boyunca silahlı bir polis eşlik ediyor. Otobüs biletinin iki katına mal olsa da, yolda dinlediğiniz hikayelerden sonra, seçiminizin doğruluğuna ikna oluyorsunuz. Pakistan sınırını geçtikten sonra bambaşka bir dünya başlıyor. Hızla değişen kültürün verdiği heyecan Taftan’da had safhaya ulaşıyor. Ne İran ne Suriye ne de Lübnan. Burada kot pantolon yok, pijama var; sarı taksi yok, reksa var.
Taftan’da turisler için güvenli bölge olarak ayrılmış bir binada kapımda silahlı görevliyle bir gece geçirdikten sonra ertesi gün saat 9.00 civarı Quetta’ya doğru yola çıkıyorum bir kez daha. Yol boyu fazlasıyla sık ama özensiz pasaport kontrolleri ve harici birçok problemle, endişeyle geçen yolculuğun ardından gece 00:30 civarı şehre varıyorum. Sınırda tanıştığım üst rütbeli bir görevlinin ailesi beni almaya geliyor. Velhasıl, şu anda ailenin evindeyim. Benim açımdan her şey yolunda ama Pakistan uçak kazası ve sel felaketine ağlıyor.
Buradan geriye, İran günlerine baktığımda en çok tanıştığım güzel insanlar geliyor gözümün önüne. İran’ı sanırım hep onlarla ve paylaştığımız güzel mekanlarla hatırlayacağım. İran’ın altını üstüne getirmedim. Şehir şehir dolaşıp ateş de çalmadım. Ben bendim ve iyilikler bana geldi. Trende tanıştığım aileyle geçirdiğim anneanne evi tadındaki Tebriz gunleri... Şiraz’daki aileyle İran’a ait yasakları çiğnememiz... Yezd’in damlarından izlemeye doyamadığım şafaklar, gün batımları... Silkroad Hotel’in işletmecilikten çok insanlıktan nasibini almış Ali’si, orada tanıştığım onca gezgin, hayatımda bir arada görmediğim kadar Lonely Planet...
Şu ana kadar rehberim insanlar oldu. Planımı birlikte belirledik hep. Bugün, uzun zamandır olduğu gibi, fotoğraf makinesiz ve tam bir Pakistanlı kıyafetiyle sokaklardaydım. Pakistanlı olmak bu değildi elbette... Ama şu koşullarda Pakistanlı sanılmak bile beni mutlu etmeye yetiyor...
ANILARINI BLOG’LARINDA YAZIYORLAR
Gezgin Özlem Yücel’in seyahat kültürünün yaygınlaştırmak, gençleri teşvik etmek amacıyla bu yıl başlattığı seyahat bursunu altı genç kazandı. Kocaeli Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Fotoğraf Ana Sanat Dalı dördüncü sınıf öğrencisi Baki Berk Kayalar, bisikletle İtalya turunu tamamlayıp 18 Ağustos’ta döndü. Hacettepe Üniversitesi’nde Türk Halkbilimi üzerine yüksek lisans yapan Tuğba Tuluk ve Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Grafik Bölümü öğrencisi Şeyda Ünal, Ortadoğu turunu sürdürüyor. Kocaeli Üniversitesi Gazetecilik Bölümü öğrencisi Özgün Uçar, vize alamadığı için Prag yolculuğundan vazgeçti; Balkanlar’da tura çıkmaya hazırlanıyor. Sakarya Üniversitesi Jeofizik Mühendisliği Bölümü son sınıf öğrencisi Bülent Bayarslan ise geçirdiği kaza nedeniyle seyahatini erteledi. Burslu gezginler ve dört finalist izlenimlerini blog’larında meraklılarla paylaşıyor. Blog adresleri ve gezginlerin son durumu için: www.ozlem-pansiyon.blogspot.com
İran için söyleyebileceğim en belirleyici özellik sanırım çelişkilerle dolu olması. Bir tarafta Türkiye’deki Aşk-ı Memnu tadında dizilerden kopya edilmiş kıyafetler giyilen partiler, bir yanda örtünme zorunluluğu. Bir tarafta sadece hükümetin hizmetindeki TV kanalları, medyaya getirilmiş yasaklar, diğer yanda itinayla saklanan çanaklarla uydudan izlenen TV kanalları, Amerika’daki İranlıların rejim eleştirisi ve popüler kültürü fazlaca barındıran programları... Bir yanda dolaplara dizilmiş alkolsuz biralar, diğer yanda astronomik fiyatlara satılan kaçak içkiler, kırbaç cezası tehditine karşın evlerde sır gibi saklanan içki yapma düzenekleri...
GÜNBATIMINDA GÜZELLEŞEN ESKİ ŞEHİR SOKAKLARI
İlk 10 günde İran hakkında öğrendiklerim, gördüklerim, beklentilerimin çok ötesinde. Tebriz’de dört gün, trende kompartımanımı paylaştığım ailenin evine davetliydim. Neredeyse ailenin bir parçası oldum. Beni götürmedikleri yer kalmadı. Evlerinde bir ay daha kalsam mutlu olacaklardı... Karşılıklı gözyaşları içinde vedalaştık. İkinci durağım Şiraz oldu. Orada bir gün hostelde kaldım, ikinci gün bir arkadaşımın İran seyahati sırasında tanıştığı, zor durumda aramak üzere telefon numarasını verdiği bir güzel ailenin evindeydim. Bir gün sonra yine arkamda ve gözümde göz yaşları vardı...
Ve Yezd’deyim. Silkroad adlı otelde kalıyorum. Burada bir nevi çalışıyor gibiyim. Servis işlerine yardım ediyorum. Ne otelin yurt bölümündeki yatağım ne de yemek için para vermem gerekiyor. Dünyanın dört tarafından gezginlerle tanışıyorum.
Sanırım şansım çok açık. Tanıştığım tüm İranlılar, İran’da yalnız seyahat ettiğimi görüp benim için endişeleniyor. Buna rağmen hiç sorun yaşamadım. Şu ana kadar karşılaştığım İranlılar, gün batımında daha da güzelleşen eski İran sokaklardan bile güzel..
Yolculuğun geri kalan bölümü üzerine pek düşünmüyorum. Tek planım yolda olmak. Yolların tozu bile burada dünyanın en temiz nefesini almamı engelleyemiyor.
KAJUUN KÖPRÜSÜ’NÜN İHTİYAR ŞARKICILARI
12 günlük Yezd huzurunun ardından İsfahan’dayım. Camiler, sarayların yanı sıra İsfahan tam bir piknik şehri. Dipsiz pazarlarla çevrelenmiş çimenlik İmam Humeyni Meydanı’nda gece saat iki, üçe kadar çocuklarıyla halı üstünde piknik yapan, yemeye, içmeye, nargileye, eğlenceye doyan aileler... Bir süre sonra bu rehavet bize de bulaşıyor. Yandaki halının bereketinden nasiplenmemeye imkan yok doğrusu. En azından çay ikram ediliyor. Tabii sonra da sonsuz sorular geliyor. İnsanlar gibi sorular da kabaca ikiye ayrılıyor: Bir kısım rejim muhalifi, bir yabancı bulmuşken her türlü mutsuzluğu dile getirmeye çalışıyor ve özlemlerini yansıtan sorular soruyor. Hükümet yanlıları ise dini ve siyasi açıdan ikna edici olmaya çalışan sorular yöneltiyor, yorumlar yapıyor... İsfahan’da bir başka seçenek üç saatliğine bisiklet kiralayıp şehri gezmek. İran’da kadınlar bisiklete binebiliyor. Fakat kiralıklar sadece erkek bisikleti. Kararlıysanız, kadın bisikleti de bulabiliyorsunuz. Kajuun Köprüsü, akşam saatlerinde yaşlı amcaların buluşma yeri. Ağıtlar, türküler söylüyorlar. Eğer şanslıysanız, bu yanık sesleri kaval ya da ut eşliğinde de dinleyebiliyorsunuz. İşte böyle renkli bir şehir İsfahan. Hele iyi bir seyyah arkadaşla karşılaştıysanız, benim gibi 14 gün bu şehirde kalabilirsiniz.
Çevremdeki her şey bana “gitme” dese de, öte yanda Pakistan gülümsüyor. Bu çağrıyı nasıl görmezden gelebilirim?
(http://doguyabakmak.blogspot.com)
BELUCİSTAN VE PAKİSTAN ÇOK FARKLI BİR DÜNYA
İsfahan’dan, İran’ın sınır eyaleti Belucistan’a yolculuğum 20 saati buldu. Başkent Zahedan’a doğru indikçe kültür değişiyor, farklılık özellikle kılık ve kıyafette kendini gösteriyor. Zahedan’dan, Pakistan sınırındaki Mirjawa’ya, taksi dolmuşlar çalışıyor. Ücreti beş dolar. Sınırı yürüyerek geçip, Quetta’ya giden otobüsleri arıyorum. Biletler 1000 rupi yani yaklaşık 18 TL. Fakat Meşhed’deki İmam Rıza’yı ziyarete gidenler nedeniyle bilet bulmak zor. Fakat güvenlik nedeniyle otobüse binmeme izin verilmediği için otomobil tutmak, sonrasında iki dolmuş değiştirmek gerekiyor. Bu yolculuk boyunca silahlı bir polis eşlik ediyor. Otobüs biletinin iki katına mal olsa da, yolda dinlediğiniz hikayelerden sonra, seçiminizin doğruluğuna ikna oluyorsunuz. Pakistan sınırını geçtikten sonra bambaşka bir dünya başlıyor. Hızla değişen kültürün verdiği heyecan Taftan’da had safhaya ulaşıyor. Ne İran ne Suriye ne de Lübnan. Burada kot pantolon yok, pijama var; sarı taksi yok, reksa var.
Taftan’da turisler için güvenli bölge olarak ayrılmış bir binada kapımda silahlı görevliyle bir gece geçirdikten sonra ertesi gün saat 9.00 civarı Quetta’ya doğru yola çıkıyorum bir kez daha. Yol boyu fazlasıyla sık ama özensiz pasaport kontrolleri ve harici birçok problemle, endişeyle geçen yolculuğun ardından gece 00:30 civarı şehre varıyorum. Sınırda tanıştığım üst rütbeli bir görevlinin ailesi beni almaya geliyor. Velhasıl, şu anda ailenin evindeyim. Benim açımdan her şey yolunda ama Pakistan uçak kazası ve sel felaketine ağlıyor.
Buradan geriye, İran günlerine baktığımda en çok tanıştığım güzel insanlar geliyor gözümün önüne. İran’ı sanırım hep onlarla ve paylaştığımız güzel mekanlarla hatırlayacağım. İran’ın altını üstüne getirmedim. Şehir şehir dolaşıp ateş de çalmadım. Ben bendim ve iyilikler bana geldi. Trende tanıştığım aileyle geçirdiğim anneanne evi tadındaki Tebriz gunleri... Şiraz’daki aileyle İran’a ait yasakları çiğnememiz... Yezd’in damlarından izlemeye doyamadığım şafaklar, gün batımları... Silkroad Hotel’in işletmecilikten çok insanlıktan nasibini almış Ali’si, orada tanıştığım onca gezgin, hayatımda bir arada görmediğim kadar Lonely Planet...
Şu ana kadar rehberim insanlar oldu. Planımı birlikte belirledik hep. Bugün, uzun zamandır olduğu gibi, fotoğraf makinesiz ve tam bir Pakistanlı kıyafetiyle sokaklardaydım. Pakistanlı olmak bu değildi elbette... Ama şu koşullarda Pakistanlı sanılmak bile beni mutlu etmeye yetiyor...
ANILARINI BLOG’LARINDA YAZIYORLAR
Gezgin Özlem Yücel’in seyahat kültürünün yaygınlaştırmak, gençleri teşvik etmek amacıyla bu yıl başlattığı seyahat bursunu altı genç kazandı. Kocaeli Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Fotoğraf Ana Sanat Dalı dördüncü sınıf öğrencisi Baki Berk Kayalar, bisikletle İtalya turunu tamamlayıp 18 Ağustos’ta döndü. Hacettepe Üniversitesi’nde Türk Halkbilimi üzerine yüksek lisans yapan Tuğba Tuluk ve Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Grafik Bölümü öğrencisi Şeyda Ünal, Ortadoğu turunu sürdürüyor. Kocaeli Üniversitesi Gazetecilik Bölümü öğrencisi Özgün Uçar, vize alamadığı için Prag yolculuğundan vazgeçti; Balkanlar’da tura çıkmaya hazırlanıyor. Sakarya Üniversitesi Jeofizik Mühendisliği Bölümü son sınıf öğrencisi Bülent Bayarslan ise geçirdiği kaza nedeniyle seyahatini erteledi. Burslu gezginler ve dört finalist izlenimlerini blog’larında meraklılarla paylaşıyor. Blog adresleri ve gezginlerin son durumu için: www.ozlem-pansiyon.blogspot.com